Terazisiz güzellik renklerin atlası kadın

Merjam Yazar: Merjam 10 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Milyonlarca kadını yok yere mutsuz eden estetik beklentilerden uzakta yaşamları, atalarından gördükleri gibi akıp gidiyor. Virginia Woolf’un dediği gibi, “Ne hoş bir güzelliği vardır, hafif adımlarla dünyadan gülümseyerek geçenlerin...”

Terazisiz güzellik renklerin atlası kadın

 

Şiddete maruz kaldıklarında bile fiziksel duruşlarına gönderme yapılmadan gündeme gelmeyen kadınlar için, güzellik/çirkinlik terazisine çıkarılmaksızın yaşamak epey zor bu günlerde. Bireysel değeri küresel aynalardaki yansımasıyla ölçülen kadınların ne olduğu, ne düşündüğü değil de nasıl göründüğü, dahası görünmek zorunda kaldığı gerçeği raflarda tozlanmaya bırakılmayacak kadar kıymet arz eden bir konu.

 

Güzele kim karar veriyor, güzel kime denir, göreceli midir, standardı var mıdır, soruları cevap beklerken; dünya üzerinde milyonlarca kadın “Daha güzel olamamanın” sancısını çekiyor yok yere. Bazıları için boş bir kaygı belki ama kimisi için ölüm-kalım mücadelesi sayılacak kadar önemli.

 

“Beden Dismorfik Bozukluğu” yaşayan İngiliz Alanah Bagwell’in ayna hastalığı 2016 yılında basında tartışma konusu olmuştu. İçlerinden sadece birini seçebilmek için günde en az 200 selfie (özçekim) çeken genç kız, kendisini sosyal medyada yaşıtlarıyla kıyaslayıp “Çok çirkin” olduğuna inandığı için (ki hiç de değil) üç kez hayatına son verme girişiminde bulunmuş, aylarca eve kapanmıştı.

 

 

Övülebilir ya da ‘Gerçek’ Olmak

 

Yakın döneme ait araştırmalara göre İngiliz kadınların yalnızca yüzde 3’ü bedenlerinin tamamından memnun, 10 milyon kadın da görünüşleri nedeniyle depresif bir hayat yaşıyor. Ülkede kronikleşen bu durum öyle endişe verici bir hâle gelmiş ki; sağlığın görünüşten daha kıymetli olduğunu hatırlatmak ve insanların bedenleriyle güven içinde yaşamalarını telkin etmek için ulusal çapta “Be Real: Gerçek Ol” adında bir kampanya bile başlatılmış.

 

Peki bu tablo İngiltere ile mi sınırlı? Tabii ki hayır. Küresel güzellik standardı ve yaygınlaşan sosyal medya mecralarındaki “Bedensel stereotipler” nedeniyle mutsuz kadınlar kervanına her geçen gün binlercesi ekleniyor.

 

Modern çağda kadın bedeni üzerindeki estetik saplantılar artadursun, Afrika’da ezber bozan gelenekleriyle dünyaya meydan okuyan kadınlar ise iz bırakıyor zamana. Belgesellerde görüyoruz onları; çekingen, yorgun, mahzun, kucaklarında çocuk, elleri meşgul. Kameralar çevrildiğinde tebessüm ediyorlar, yaşamları atalarından gördükleri gibi akıp gidiyor. Tablo gibi boyalı vücutları, rengarenk kıyafetleri, boyunlarından ve kollarından eksik etmedikleri boncukları, birbirinden ilginç takıları, kendilerine özgü saçları ve bakışlarıyla başka tarihlerden gelmiş gibiler.

 

 

Yürüyen Sanat Atölyeleri

 

Vücut boyama, Afrika’nın en eski sanat biçimlerinden biri. İlk bulgularına, Kara Kıta’nın mağaralarındaki şekillerde ve oyulmuş taşlar üzerinde rastlanıyor. Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, 2011 yılında Güney Afrika’daki Blombos Mağarası’nda kırmızı aşı boyasının harmanlandığı ve saklandığı, tarihi 100 bin yıl öncesine uzanan bir “Sanat atölyesi” keşfedildi. Uzmanlar aşı boyasının resim, süsleme ve cildin korunması için kullanılmış olabileceğini belirttiği, bugün Afrika’nın dört bir yanında görülen vücut makyajının kökenine işaret eden önemli bir araştırmaydı bu.

 

İnsan formunu yüceltmek için uygulanan geleneksel yöntemlerden olan vücut boyama; hayatla barışık olmanın, dönüşümün, doğallığın, yaşıyor olmanın beden üzerine atılmış imzası gibi. Etiyopya’da kabile içindeki statü hakkında mesajlar da içeren vücut boyama için yağ, balçık, kireçtaşı ve çeşitli bitki özleri kullanılıyor. UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alan Omo Vadisi’nde yaşayan Surma kabileleri, balçık ve diğer doğal minerallerle vücutlarını çeşitli amaçlar için boyuyor. Karolar da Surma halkı gibi beyaz kireçtaşı ve kırmızı aşıboyasını hayvansal yağla ya da suyla karıştırıp boyalarını hazırlıyor. Renkler, atalardan gelen güç ve üretkenlik fikirlerini sembolize ediyor. Her iki halk da bedenlerini boyamanın, çocuklarının kültürel eğitimlerinde hayati olduğuna inanıyor. Genç kızlar için uygun eşi bulmada ayrı bir çekicilik sağlıyor rengarenk vücutları.

 

 

Kabartmalı Dövmeler

 

Omo Vadisi’ndeki kabilelerin ritüelleri arasında dikkat çeken bir başka uygulama ise derinin çizilip kabartılmasıyla yapılan bir çeşit dövme. Diken veya jilet kullanılarak başlayan deri kazıma işleminin ardından bölgeye kül konuluyor, enfeksiyon kapan yer bu şekilde kabarıyor. Bu sıra dışı kanlı töreni, turistler ücret karşılığı izleyebiliyor. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı tüm kabile üyeleri, “Güzellik” sembolü saydıkları bu izleri geleneklere bağlılığın göstergesi olarak taşıyor.

 

 

Dudakları Tabaklı Mursi Kadını

 

Güzellik fedakârlık ister derler ama onlarınki tam bir cesaret işi! Omo Vadisi’nin bir diğer kabilesi Mursi’de kadınlar dudaklarına tabak ya da plaka taktıkları görüntüleriyle tanınıyor dünyada. Bakması dahi acı veren bu süs, Mursi kadınları için gurur ve özsaygının simgesi, eşlerine ve kültürlerine sadakatin nişanesi. Evlilik çağına gelindiğini gösteren uygulama, dudağa küçük bir piercing takılmasıyla başlıyor ve ahşap çivisiyle bu delik açık tutuluyor. Daha büyük çivilerle delik peyderpey büyütülüyor, tâ ki dudak plaka takılacak kadar genişleyene kadar. Bu plaka ne kadar büyükse babanın kızı için isteyeceği başlık parası da o kadar artıyor. Küçük plakalar için 40, daha büyükleri için 60 sığır istenebiliyor damat tarafından.

 

Gelen turistlerin tepkilerinden mi yoksa bu acı verici ritüeli istememekten midir bilinmez; son yıllarda Mursiler arasında bazı genç kızların dudaklarını deldirmeyi reddettiği söyleniyor. Ancak bu sefer de toplum tarafından zayıf görülen kadınlar, iyi bir kadın/eş olmanın vasıflarından yoksun olmakla suçlanabiliyor.

 

 

Benzer Olmak Gibi Bir Dertleri Yok      

         

Kulaklarına ağır plakalar takan kadınlar da Surma kabilelerinin renkli fertleri. Ahşaptan ya da kilden yapılan düz bir disk, kulak deliğini genişletmek için kullanılıyor ve her seferinde bir öncekinden daha büyük bir diskle delik büyütülüyor. Dikenli bitkiler, taşlar ve kemikler kulak esnetmek için kullanılıyor. Etiyopyalı kabileler için şaşırtıcı estetik gelenekleri “Özgüzellik” göstergesi sayılıyor. Oldukları gibiler; başkalarına benzemiyor olmaları ilgilerini çekmiyor.

 

 

Ne Kadar Şişman O Kadar Güzel!

 

Vücutlarını rengarenk boyayan, dudaklarına ve kulaklarına olağan dışı büyüklükte takılar takan, bedenlerini kazıyarak dövme yapan Afrikalı kadınlar, dünyanın dört bir yanını etkisi altına alan “Standart beden” algısına aldırış etmeden hayatlarına devam ediyor. Ancak bu kez de “Evliliğe hazırlık” adı altında, hem sağlık hem de görünüşü tehlikeye sokan uygulamalar göze çarpıyor.

 

Birçok ülkede süregelen “İnce” kadın modelinin aksine Nijerya’da kadınlar için makbul olan kilolu olmak. Kız çocukları daha 6 yaşındayken şişmanlatılmaya başlıyor. Genç kızlar köyden uzakta kurulan “Şişmanlatma odaları”na gönderiliyor. Evlilik öncesi mümkün olduğu kadar kilo almaları beklenen genç kızların bu süre zarfında -çok yemek yemek dışında- herhangi bir iş yapmalarına da izin verilmiyor. Burada “Kocaları için iyi bir eş, çocukları için de iyi bir anne” olmanın eğitimini alıyorlar. Ne kadar kilolu ise bir genç kız için bu durum o kadar iyi sayılıyor. Bugünlerde sayıları azalsa da varlıklı aileler arasında hâlâ popülaritesini koruyor şişmanlatma odaları. Ancak yemek yemede ileri gidince bu kez aşırı kilo alınması ve kısırlık nedeniyle “İdeal” eş beklentisinin ters teptiği de söyleniyor.

 

 

Evlilik Uğruna Sağlıktan Olmak

 

Genç kızlara yönelik şişmanlatma geleneği Moritanya, Nijer, Kamerun ve Mali’de de görülüyor. Moritanya’da kilolu kadınlar ve genç kızlar, daha zayıf olan yaşıtlarına nazaran daha güzel ve varlıklı sayılarak toplumsal kabul görüyor. Bu, onlara bakan aileler için de zenginliklerinin bir göstergesi olduğu için gurur meselesi. Moritanya’da kadınların beden büyüklüğü, “Eşlerinin kalplerinde kapsadıkları yerin boyutunu” gösteriyor.

 

Kadınların ne kadar şişmansa o kadar güzel sayıldığı “Leblouh” geleneğinde, çokça yemek yedirilen ve deve sütü içirilen genç kızlar, erken yaşlardan itibaren evliliğe hazır ediliyor. Yemeyi reddetmenin acı verici cezaları var; yediklerini çıkarırlarsa bunları da yemek zorunda bırakılabiliyorlar mesela. “Şişmanlatma çiftliği”nde eğitimden geçirilen bir çocuk 12’sinde 80 kiloya ulaşmışsa bu bir başarı sayılıyor. Rızaları olmadan böyle bir uygulamaya maruz kalan Moritanyalı kızlar arasında mide rahatsızlıkları, diyabet, yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları baş gösteriyor. Sıra dışı uygulamaya karşı son yıllarda itirazlar da artmış durumda.

 

Batı’da ruhsal sancılara yol açan estetik beklentilerinden uzak olsalar da Afrika’nın güzellik geleneklerinin acı verici olmadığını iddia edemeyiz. Ancak burada durup bir soluklandığımızda, taşıdıkları ortak amacın hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Atalarının izlerini sürerken dünyada başka tür güzelliklerin olduğunu en doğal hâlleriyle gösteriyorlar.

 

 

Motif Motif İşlenen Güzellik: Mehndi

 

Afrika’dan rotamızı Asya’ya çevirdiğimizde, gelenekleri kadar kıyafetleriyle de renkli halklar karşılıyor bizi. Hindistan’dan bahsedince Bollywood filmleri ve dizileri sayesinde oldukça aşina olduğumuz, hareketli dansların yanı sıra parıltılı kıyafetler, ışıl ışıl takılar ve kınalarla bezeli kadınlar geliyor aklımıza. Kıyafet denince de uzunlukları 4,5 ila 8 metre arasında değişen, işlemeleri ve renkleriyle insanı kendine hayran bırakan sarilerden bahsetmezsek olmaz. UNESCO’nun, “Hint geleneğinin dünya kültürel mirasına ve çeşitliliğine değerli bir katkısı” ifadeleriyle övdüğü sariler, vücudun etrafından omuzlara doğru sarılıyor, içine giyilen bluzla birlikte bütünlük sağlıyor. Ülkenin her bölgesinde farklı türleriyle karşımıza çıkıyorlar.

 

Gelelim en renkli Hint güzellik geleneği kınalara. Ortadoğu’dan Asya’nın güneyine, Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada kadınların tercihi kına. 5 bin yıllık geçmişi olduğu tahmin edilen kınanın başlangıç noktası, göçler ve uluslararası kültürel etkileşimler nedeniyle tam olarak bilinmiyor. Çıkış yeri bazı bilim adamlarına göre Hindistan, bazı kaynaklara göre de Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan Hindistan’a Moğollar tarafından taşınmış. Batı dünyasında ise kına 1990’larda Demi Moore, Gwen Stefani, Madonna ve Liv Tyler gibi ünlüler sayesinde konuşulur oldu.

 

Hindistan’da “Mehndi” ya da “Mehendi” denilen kınalar, kadınların güzelliklerinin tamamlayıcı unsurlarından biri. Pozitif ruh hâliyle ve iyi şansla özdeşleştiriliyorlar. Bizdeki gibi Hint geleneğinde de evlilik öncesi mehndi törenlerinde geline kına yakılarak aile kuran çifte sağlık ve saadet dileniyor. Gelinin ailesi ya mehndi ustası çağırıyor ya da aileden biri geline ve davetlilere kına yakıyor. Mehndinin hem ellere hem de ayaklara uygulanmasıyla birlikte vücudun sinir uçlarını serinlettiğine ve düğün öncesi stresi azalttığına inanılıyor. Hindistan’da gelinin mehndisi ne kadar koyu ise eşi onu o kadar çok sevecek demek; bazılarına göre ise kayınvalidesi…

 

Halhallar, hızmalar, mangalsutra denilen evli kadınların taktığı kolyeler, parlak kıyafetler içindeki kadınların iki kaşının arasını süsleyen kırmızı izler bu renkli insanların ışıltısını artırıyor. Shindoor denilen alınlardaki iz, kadınlara evlilik merasimi sırasında uygulanıyor ve kadınların eşleri için uzun bir yaşam dileğinin göstergesi olarak görülüyor. Eşlerini kaybedenler ise artık bu izi taşımıyor. Kökenleri mitolojide aralanan 5 bin yıllık gelenekte kırmızı, gücün rengi olarak kabul görüyor.

 

Genç kızların eski âdetlere bugün de değer verdiğini söyleyen 35 yaşındaki Kailahsi Kavita Guleria, “Güzellik geleneğini severek sürdürüyoruz. Bize dayatılmıyor, bu bizim tercihimiz. Festivallerde ve kutlamalarda yerel kıyafetler içinde görürsünüz bizi.” diyor. Mehndilerin düğün törenlerinin yanı sıra festivallerde de yakıldığını anlatan Hint öğretmen Kavita, evli kadınlar için ayrıca “Karwachuth” adında bir kutlama olduğunu ve bekâr kızlara da şans getirmesi için kına yakıldığını belirtiyor. Evli kadınlar ile bekarların yaktığı kınanın renkleri ya da şekilleri arasında fark olup olmadığını sorduğumda ise uygulamada yaş ayrımının olmadığını, ancak her bölgenin kendine özgü mehndi motifinin olduğunu ekliyor.

 

 

Bir Tabak Yemekte Saklı Gençlik Sırrı

 

Afrikalı ve Hint hemcinsleri gibi Japon kadınların da geleneklerinden beslenen, kendilerine özgü estetik anlayışları var. Yaşlarını tahmin etmek oldukça zor. Bebek gibi ciltleri, porseleni andıran yüzleriyle hem güzellik hem de gençlik sırrını saklar gibiler. Yeşil çay, kamelya yağı (tsubaki), pirinç kepeği (nuka), bambu özü, deniz yosunu, soya fasulyesi hatta mantar, antik çağlardan bu yana Japon geleneğinde güzellik için başvurulan bitkiler olmuş.

 

“Washoku” adı verilen geleneksel Japon yemekleri, kadınların gençlik, güzellik ve sağlık formülünün kaynağı olarak görülüyor. Karbonhidrat, protein ve yağ üçlüsü üzerine kafa yoran Batılı diyet alışkanlıklarının aksine Washoku, Japonlar arasında dengeli beslenme yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Zira bu üçlüye, vitaminler, mineraller, sağlıklı asitler ve lifler de ekleniyor. Japon diyeti, antioksidan, vitamin, mineral ve yaşlanma karşıtı diğer içerikler açısından zengin fermente gıdaları da kapsıyor. Araştırmalar, fermente gıdaların günlük tüketiminin vücutta detoks etkisi yaptığını ve cildi beyazlattığını gösteriyor. Diğer taraftan psikoloji profesörleri Matthew Hilimire ve Catherine Forestell ile Maryland Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Jordan DeVylder’in 2015 yılında yaptığı ortak çalışma, daha çok fermente gıda tüketen genç yetişkinlerin, daha düşük sosyal anksiyete semptomu gösterdiğini saptamıştı. Yani Japon kadınların geleneklere dayanan gençlik sırları bilimsel olarak da kanıtlanmış. Unutmadan ekleyelim; görünüşün dışında davranışlarınız ve duruşunuz da ne kadar güzel olduğunuzu gösteriyor Japon toplumunda. Geleneksel yöntemleri başvuru kaynağı olarak görenleri bir yana koyarsak madalyonun bir de diğer yüzü var. Japonya’da çok sayıda kadın için ciltleri ne kadar beyazsa bu o kadar güzel oldukları anlamına geliyor. Saf, beyaz, kusursuz cilt ve incecik yüzler son derece kabul gören kriterler. Kadınlar arasında beyazlığın ve kusursuzluğun âdeta takıntı hâline geldiği ülkede, güzellik ürünlerinin çoğunun yaşlanma karşıtı ve güneş yanığına karşı olması pek şaşırtıcı değil. 2010 yılında Japon kadınların doğal güzellik ürünleri için 26 milyar dolar harcamış olması, meseleye atfedilen ehemmiyeti gösteriyor.

 

Elvide DEMİRKOL – Gazeteci

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio