Osman Palabıyık: “Üç Kelimelik Dünya bana çok şey öğretti”

Merjam Yazar: Merjam 13 Eylül 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Pandemi döneminde raflarda keyifli bir kitap yerini aldı. “Üç Kelimelik Dünya: Aşklar, Oyunlar, Duygular” Osman Palabıyık’ın kaleminden tekrardan masaya konuluyor. Çeşitli dergilerde yayımlanan söyleşileriyle tanıdığımız Osman Palabıyık bu kez edebiyat, sinema, müzik gibi hayatın farklı alanlarından sevilen isimlerle geçmişin aynasında buluşuyor.

Osman Palabıyık: “Üç Kelimelik Dünya bana çok şey öğretti”

Kitap çeşitli röportajlardan oluşuyor. O soruyor, Selçuk Aydemir, Şevval Sam, Sarp Akkaya, Damla Sönmez, Şevket Çoruh, Aslı İnandık, Selçuk Erdem, Ezo Sunal, Niyazi Koyuncu, Zeki Kayahan Coşkun, Barış İnce, Mehmet Gürs, Dilan Bozyel, Ümit Kavak ve Melek Mosso yanıtlıyor. Kitapla ilgili detayları Emre Orhan Gökalp’in röportajında…

Bize biraz kendinizden, hikâyenizden, yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz?

Kısa bir biyografik yolculuk yapacak olursak; Adana’da doğdum ancak 6 yaşından sonra İstanbul’a gelmemizle birlikte burada büyüdüm. İlkokul ve lise yıllarımda çok değerli öğretmenlerle tanışmış olmam beni hep kitaplara yakın tuttu. Radyo Televizyon ve Sinema mezunu olmama rağmen hem lise hem de üniversite yılları sırasında yayıncılıkla iç içe olmam sebebiyle buradan kopamadım. Şimdilerde yazar ve yayıncı olarak çeşitli çalışmalar yapıyorum. Lise yıllarından beri kendimi yazma konusunda en iyi ifade ettiğim alan şiir oldu. Ayrıca uzun zamandır söyleşiler yapıyorum. Okuduğum, izlediğim, dinlediğim çalışmaların hikâyelerini, yolculuklarını öğrenmeyi ve aktarmayı seviyorum. Genelde merak, umut ve melankoli duygularından besleniyorum.

Yazma ve okurluk maceranız nasıl başladı? Bir hikâyesi var mı? Yazarlık hayali olan biri miydiniz?

İlkokul ve lise dönemlerimde kitaplarla iç içe olan çok değerli öğretmenlerim oldu, bu durum edebiyata olan ilgimin lisede başlamasını başladı. Özellikle okuduğum lisenin -Mehmet Akif Lisesi- edebiyat dergisinin yayın ekibinde yer almam ile yazarlığa, edebiyata olan ilgi ve hevesim daha bir arttı. Ondan sonra hem yazmaya hem söyleşi yapmaya ağırlık verdim. Zaman içerisinde dergilerde ve online mecralarda çalışmalarım yer almaya başlayınca da çalışmayı hiç bırakmadım. Hâlâ aynı heyecanla çalışmaya devam ediyorum. Hayalimde çocukluğumdan beri senarist olmak vardı. İster senaristlik olsun ister yazarlık, yazma eyleminin içinde olduktan sonra hepsi mutlu edici benim için.

 “Üç Kelimelik Dünya: Aşklar, Oyunlar, Duygular” isimli kitabınızı kısa bir süre önce yayımladınız. Bu çalışmanızın oluşum süreci nasıl gelişim gösterdi? 

Uzun zamandır çeşitli mecralarda söyleşiler yaptığım için bir söyleşi kitabı hazırlamayı çok istiyordum. Hatta birkaç farklı temada planlarını hazırladığım kitap projelerim de vardı. Dört yıl önce bu kitaplardan ilki için bir adım atıp “aşk” teması üzerinden bir plan yaptım, söyleşi yapacağım isimlerin listesini çıkardım ve hızlı bir şekilde söyleşileri yapmaya başladım ama bir süre sonra çeşitli aksilikler oldu ve duraksamak zorunda kaldım. O süreçte hem proje üzerine tekrar düşünme hem de Küsurat Yayınları ile tanışma fırsatım oldu. Yayınevi ekibine projenin yeni halinden bahsettim, onlarla yeni temalar ve isimler üzerine tekrar çalıştıktan sonra yeni bir yolculuğa koyulduk. Aşk ile başladığımız yolculuk diğer duyguların da eklenmesi ile çok tatlı bir şekilde tamamlanmış oldu. Üç Kelimelik Dünya’ya başlarken mevcut bir listem vardı, o liste zaman içerisinde o kadar değişti ki iptal olan röportajlar, vazgeçenler, içine sinmeyenler ya da temaya tam uyduramadıklarımız gibi. Güya en başta tüm planım belliydi ama insan yolda neler ile karşılaşacağını bilemiyor tabii ki. Bir sürü aksilik gelebiliyor insanın başına. Tabii ben de tüm bunlardan nasibimi aldım. En önemlisi Covid-19 başladı ve kitabın yayım süreci bir yıl ertelendi. Tüm aşamalarıyla Üç Kelimelik Dünya bana çok şey öğretti, yıllardır işin içinde olmama rağmen farklı bir tecrübe kazandırdı. Bazen geriye dönüp bakınca, ‘Yaşanan tüm aksilikler iyi ki yaşanmış, çok şey öğrendim.’ diyorum.

Sait Faik Abasıyanık, “Yazı yazmak için bana; çiçek, kuş hürriyeti değil, içimdeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım.” diyor. Osman Palabıyık’ın yazı yazması için ne lazım? Kaleminizi besleyen kanallar nelerdir?

Yazmak için birçok parçanın bir araya gelmesi gerekiyor elbette. Tüm parçalar bir araya geldiğinde insan daha rahat yazıyor. Tabii bir de çok fazla okumak. Benim için en önemli etken sakinliktir. Hem ruhumun hem de bulunduğum ortamın sakin olması gerekiyor. Yoksa her ne kadar aklımda tutsam da notlar alsam da düzenli bir yazma serüveni olmuyor. Ne kadar sakin bir ortam olursa yazmaya o kadar odaklanabiliyorum.

Edebi yolculuğunuzda özellikle etkilendiğiniz, birikiminizde kilometre taşı niteliğinde diyebileceğiniz şair/yazar/düşünce adamları kimlerdir?

Öykülerini, romanlarını, şiirlerini severek okuduğum birçok isim var ancak genelde etkilendiğim ve gönlümde öne çıkan isimler şairler oluyor. Haydar Ergülen, Metin Altıok, Didem Madak, Birhan Keskin, Özge Dirik ve Kaan İnce ilk olarak aklıma gelen isimler. Haydar Ergülen için ayrı bir parantez açmak isterim, kendisi ağabeyliği ve güzel kalpliliği ile de çok zaman yol gösterici olmuştur benim için. Yayıncılığı bu kadar sevmemde ve söyleşilere ağırlık vermemde onun katkısı büyüktür. Kendisine buradan teşekkürlerimi iletmiş olayım.

“Asıl önemli olan, emek vermek ve düzenli çalışmak bence.”

Bir yazar ve okur olarak yazarlıkta emek ve yetenek noktaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Doğuştan gelen bir yeteneğin olması edebiyatta, müzikte, sinemada ve daha birçok dalda çok önemli elbette… Fakat bu yeterli olduğu anlamına gelmiyor. Asıl önemli olan, emek vermek ve düzenli çalışmak bence. Tanıdığım, takip ettiğim birçok başarılı isim ne kadar yetenekli olursa olsunlar düzenli çalışma ve çabalamayı hiç bırakmıyorlar. Ben de düzenli olarak çalışan ve notlar alan birisiyim. Umuyorum daima aynı çalışma hevesiyle devam edebilirim.

Yazarlık kimliğinizin yanında nasıl bir okursunuz? Yazmak ve okumak arasındaki münasebet size göre nedir?

Son yıllarda; “Türkiye’de şiir okuyandan çok yazan var.” gibi popüler bir söylem var. Aslında bu, bir miktar haklı bir söylem… En basitinden anlatacak olursam dergilere insanlar çılgınlar gibi şiir gönderiyor ya da birçok söyleşide insanların şiir yazdıklarını dile getirmelerine şahit oluyoruz ama hangi şairleri okuduklarını sorduğumuzda pek fazla okumadıklarını öğreniyoruz. O sebeple bu durum beni biraz üzüyor. En azından yazan insanların okumaya daha çok ağırlık vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Kendi okurluğuma gelecek olursak düzenli olarak söyleşiler yaptığım için okumalarımın bir kısmını söyleşi yapacağım kitaplar alıyor diyebilirim. Onun dışında ise ağırlıklı olarak şiir okuyor, devamında da söyleşi kitaplarını takip etmeye çalışıyorum. Mektup kitaplarını da aynı şekilde keyif alarak okuyorum.

“…bize farklı dünyalar açan, hayaller kurduran bu güzel nesneden hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz.”

Peki, her şeyin hoyratça ve hızlıca tüketildiği günümüzde kitabı değerli kılan nedir? Neden kitaptan vazgeçmemeliyiz?

Her ne kadar yeni eserlerin hızlıca tüketildiğini sık sık konuşsak da aslında “kitap” başlı başına hiçbir zaman tükenmeyen bir nesne. Evde, işte, tatilde, yolda nerde ararsak orada bize yoldaşlık ediyor. Dünyanın tüm karmaşasından kaçıp bize farklı dünyalar açan, hayaller kurduran bu güzel nesneden hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz.

Son olarak yeni projelerinizle ilgili konuşmak isteriz. Masanızda neler var? Yakın zamanda hayata geçirmeyi düşündüğünüz bir projeniz veya yeni bir kitap çalışmanız var mı?

Birkaç kitap var aslında. Bunlardan birisi, bitmek üzere olan yeni şiir kitabım. Her şey yolunda giderse 2022’nin ilk çeyreğinde yayınlanmasını umuyorum. Onun dışında bu yıl, daha önce hazırladığım gibi bir edebiyat ajandası hazırlamayı planlıyorum. Bir de söyleşi kitabı projem var ancak henüz çalışmalarına başlamak için fırsat olmadı, sanırım 2022’nin sonu ya da 2023’te ancak yayımlanır.

Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio