Dr. Sezgi Ümit Sofuoğlu: “Çakralar bizim bu dünya düzlemiyle ruhumuzun bağlantı kurmasını sağlayan enerji kapılarıdır”

Şeyma Ercanlı Yazar: Şeyma Ercanlı 29 Eylül 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Tıp Fakültesinden 1997 yılında mezun olan Dr. Sezgi Ümit Sofuoğlu’nu, son zamanlarda “Kalbin Rehberliği Eğitimi”, “Çakralarla Kalbin Keşfi Eğitimi”, “Dem bu Dem” ve “Enerji Meridyenleri ve EFT Eğitimleri” ile tanıyoruz. Dr. Sezgi Ümit Sofuoğlu bu macerasına iki kız kardeşi (Münire Sofuoğlu Gür ve Hale Sultan Özkan) ile başlıyor. 20 yıllık süreçte elde ettiği birikimle pozitif bilimle ruh bilimine farklı bir yorum getiriyor.

Dr. Sezgi Ümit Sofuoğlu: “Çakralar bizim bu dünya düzlemiyle ruhumuzun bağlantı kurmasını sağlayan enerji kapılarıdır”

Dr. Sezgi Ümit Sofuoğlu: “Çakralar bizim bu dünya düzlemiyle ruhumuzun bağlantı kurmasını sağlayan enerji kapılarıdır” diyor. Çakralar, atalar düzlemi ve çok daha farklı konuya kendi yorumunu getiren Dr. Sezgi Ümit Sofuoğlu ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Sezgi Ümit Sofuoğlu, bir müddet doktorluk mesleğini yaptıktan sonra bir değişim ve dönüşüm yaşıyorsunuz. 2017 yılından itibaren Kalbin Rehberliği Eğitimi, Çakralarla Kalbin Keşfi Eğitimi, Dem bu Dem ve Enerji Meridyenleri ve EFT Eğitimlerini vermeye başladınız. Sizin hikâyeniz nasıl böyle bir yol çizmek istedi? Biraz bu alana yönelmenizde ki sebeplerden bahseder misiniz?

Tıp fakültesini 1997 yılında bitirip meslek hayatına adım attığımda, hastalıkların çoğunun tıbbi olarak çözülemediğini gördüm. Genel olarak ilaçlarla semptomların bastırıldığını ve TIP dünyasının hastalara “Ömür boyu bu ilaçları kullanacaksınız” dediğini deneyimlediğimde bu hastalıkların illa ki bir çözümü vardır düşüncesi içimi kurcalamaya başladı. Bu da beni çeşitli araştırmalara yöneltti. Bir yandan da kendimde gözlemlediğim bazı duygusal sıkıntılar; öfkeler, kızgınlıklar, korkular vardı. Tüm bunları nasıl dönüştürebilirim ve hayatımdan çıkartabilirim soruları da araştırmalarıma ekledim.  Yolculuğum böyle bir yandan kendimi şifalandırmak, diğer yandan tedavi edilemeyen yalnızca bastırılan hastalıkları çözmek gayesiyle başladı. Öncelikle NLP, EFT, Hipnoz, Aile Dizimi gibi sistemlerle tanıştım. Her sistemle birlikte kendimde çok fazla konuyu halletim, pek çok hastalığa şifa oldum.  Yaşadığım değişimler, farkındalıklar beni dönüştürürken bu yöntemleri uyguladığım hastalarım ve danışanlarımda hastalıkları ile ilgili sonuçlar aldım. Burada aklınıza gelebilecek hastalıkların çoğunu düşünebilirsiniz; migren fibromiyarji, romatizmal hastalıklar, tansiyon, kalp hastalıkları, diz eklem ağrıları, boyun fıtığı bel fıtığı gibi… Ancak tüm yöntemleri denesem de bazen aşamadığım noktalar oldu. Takıldığım konular da oldu. 20 yıllık bu süreçte elde ettiğim birikimlerimi yeni, bize ait bir sistemle ortaya koyup nasıl sonuçlar alabiliriz kısmını da düşünmeye başladım.

Psikoloji tabanlı bilgileri, pek çok kadim bilgiyi bir araya getirip süzgecimizden geçirerek Kalbin Rehberliği Eğitimleri adını verdiğimiz sistemimizi kurduk

“Ben kalabalık bir ailede büyüdüm. Beş kardeşiz, iki kardeşimle birlikte bu yolda ilerlediler. Böylece üçümüz yıllarımızı verdiğimiz şifa yolculuğumuzun sonunda birlikte bir sistem kurmaya karar verdik. Kız kardeşlerim; Münire Sofuoğlu Gür ve Hale Sultan Özkan ile birlikte bütün bilgi birikimimizi ortaya koyduk.  Danışanlardan elde ettiğimiz bilgileri, psikoloji tabanlı bilgileri, pek çok kadim bilgiyi bir araya getirip süzgecimizden geçirerek Kalbin Rehberliği Eğitimleri adını verdiğimiz sistemimizi kurduk. Bu sistemin içerisinde; Kalbin Rehberliği, Çakralarla Kalbin Keşfi, Dem bu Dem, Enerji Meridyenleri EFT ve daha pek çok eğitimimiz ortaya çıktı. Sistemimizin içinde yer alan eğitimlerimizin hepsini, bugün olduğu gibi kendi üzerimizde deneyerek başladık. İnanılmaz sonuçlar aldık. 2017 yılı itibariyle yeni nesil enerji tıbbını içine alan eğitimlerimizi vermeye başladık. Belki de benim hikâyemdeki en önemli noktalardan biri bu sistemin bize ait olması, bizim içimizden akması.”

“Tüm bilim tarihi, başta reddedilen ve hor görülen fikirlerin zamanla kendine tarihsel süreçte kabul görmesini anlatan bir hikâye aslında”

Genelde bilim yanlıları enerji, çakralar konusunda daha mesafelidir. Aslında bunu sizin gibi tıp doktoru, yetkin bir isim tarafından yapılıyor olması güvenilirliğini bir kat daha arttırıyor. Bilimin bazı meselelerde mesafeli durmasını neye bağlıyorsunuz?

Tıp fakültesini okuduğum yıllar, aklın ön plana çıkartıldığı, somut elle tutulan konuların inanılır olduğu, gözle görmediğimiz konuların ve ruhun inkâr edildiği bir dönemdi. Tarihsel sürece baktığımızda da; zihne ve pozitif bilime övgünün yoğun, ruhsallığın ise ikinci sınıf olarak algılandığı bir dönemdi. Ancak hali hazırda 1950’li yıllarda; Carl Gustav Jung, Carl Rogers,  İrvin Yalom gibi varoluşçu ekoller insanı ruhuyla bedeniyle bir bütün olarak algılayamaya, ruhun yolculuğu, kolektif bilinçaltı konularının ortaya çıkması süreci bilimin tek taraflı olmadığını bilim dünyasına aktarmıştı. Fakat bu ekoller ülkemizde çok fazla bilinmiyordu. Ben öğrencilik yıllarımda, gideceğim yolun belli olmasından belki de, bu akımlara yoğun bir ilgi duyuyordum. O zamanlarda benim de aklımdaki en büyük sorulardan biri bilimsel çevrenin enerjiye neden bu kadar mesafeli yaklaştığıydı. Bilim dünyasının katı ve dogmatik bir yaklaşımları var bilimsel bilgi konusunda. Alanlarını keskin sınırlarla çizmeye yönelik bu yaklaşımları, çoğu zaman yeni ve farklı olan bilginin o alandan içeri girmesine mani oluyor. Her dönem yeni olan fikirler, buluşlar, icatlar öncelikle reddedilir ve sonrasında yavaş yavaş kabul görmeye başlar. Aslında tüm bilim tarihi, başta reddedilen ve hor görülen fikirlerin zamanla kendine tarihsel süreçte kabul görmesini anlatan bir hikâye aslında. Muhtemelen bugün bilimsel çevreler tarafından enerji tıbbına karşı olan yaklaşım da bununla ilgili. Bizim eğitimlerimize çok fazla tıp doktoru, sağlık çalışanı, psikolog, fizikçi ve çeşitli alanlardan akademisyenler katılıyor. Yani bu alanla ilgili ciddi bir uyanış var!

Tabi bilimsel çevrelerin enerji tıbbına olan mesafesi konusunda ilaç sektörünün rolünü de atlayamayız. Tüm dünya genelinde en büyük sektörlerden biri olan ilaç endüstrisi, varlığını sürdürebilmek için hastalığa ihtiyaç duyuyor. Ancak genellikle hastalık yoktur, hasta vardır ve tüm hastalıklar kişiye özeldir.

“Temelde 9 ana çakra vardır ama pratikte kullanılan 7 çakra mevcut”

Temel konumuza gelecek olursak. 7 ana temel çakramız var. Asında siz bunun 7 ile sınırlı olmadığını söylüyorsunuz. Çakralara bakışınız nedir? Modern çağda aslında ilgilenmeyi unuttuğumuz “enerji kapıları” çakralara bakış nasıl olmalıdır?

Çakralar bizim bu dünya düzlemiyle ruhumuzun bağlantı kurmasını sağlayan enerji kapılarıdır. Çakralardaki enerjiler dengeli çalışırsa hem bedensel sağlığımız hem de psikolojik duygu durumumuz sağlıklı olur ancak enerji kapılarında hasar varsa,  bulunduğu çakraya uygun olarak duygu ve düşüncelerimizin de hasarlı olmasına sebep olur. Duygu durumundaki herhangi bir hasar hormonları etkiler, hormonlar ise fiziksel hastalıklara açık hale gelmemize sebebiyet verir. Kısacası bir domino etkisi yaratır çakralardaki herhangi bir hasar. Çok önemsenmeyen, ya da ufak bir hasar hikâyenin sonunda kişide fiziksel bir hastalık olarak kendini gösterir. Buradaki sistem çift taraflı da işler. Yani duygu ve düşüncelerimizdeki herhangi bir hasar veya travma çakranın hasar almasına sebep olabilir. Çakranın hasar alması ise ruhsal boyutta hasarlara sebebiyet verir. Temelde 9 ana çakra vardır ama pratikte kullanılan 7 çakra mevcut. Ancak bunların dışında enerji kapıları dediğimiz irili ufaklı pek çok çakramız mevcut. Biz temel çakraların dengeli ve sağlıklı çalışmasını sağladığımızda diğer irili ufaklı çakraların da dengeli olmasını sağlamış oluruz. Yani anahtar temel 7 çakradadır. Örneğin; köklenememe, hiçbir yere ait hissedememe, hayatta tutunamama, çaresizlik, kurban bilinci gibi hisler ve duygular bizi kök çakraya yani bizim deyişimizle; Atalar Kapısındaki hasarlara götürür. Atalar Kapısı köklerimizle sağlıklı bir ilişki kurmamızı sağlar. Cinsellikle ilgili sıkıntılar, bolluk bereketin olmaması, hayat amacını gerçekleştirememe, hakikatini ortaya çıkartamama gibi durumlar ikinci çakrada yani Bolluk Kapısında hasar olduğunu gösterir. Bu ve bunun gibi hasarlara bakış açısı daha bütüncül bir yaklaşım içermelidir. Bolluk Kapısındaki bir hasar sadece çakra düzleminde değil, tüm hayatımızı, yaşam şeklimizi etkiler. Çakralara bakış açımız insanı ele alma şeklimizle ölçülmelidir. İnsanı sadece bedensel bir yapı olarak değil enerji meridyenleri, enerji kapıları (çakra), auramız tüm bunlar bir bütün olarak insanı oluşturmakta. Çakralar; enerji deposu olarak, bedenden ruha ruhtan bedene enerjinin ulaşmasını sağlayan kapılar olarak yorumlanmalı. Bu saydığımız ögelerde meydana gelen aksaklık ve hasarlar insanın bütünselliğini bozar. O halde bir bütün olarak yaklaşıp insanı; eti, kemiği, çakrası, meridyeni ve aurasıyla bir bütün olarak ele almalıyız. Yeni nesil enerji tıbbı insanı tüm bunlarla bir bütün olarak ele alıyor ve neresi eksik varsa bütününde sıkıntı çıktığını biliyor.

Çakralara farklı isimler veriyorsunuz. Kapılar olarak değerlendiriyorsunuz. Kapı metaforu karşımıza çıkıyor. Burada kapılar olarak adlandırmanızın sebebi nedir?

Bu içsel gelen bir bilgi ve ilham sonucu ortaya çıktı aslında. Şöyle söyleyebilirim; çocukluk gençlik dönemlerim itibariyle kapı metaforu benim hayatımda, rüyalarımda kendini fazlaca gösteren bir semboldü. Çakralarda ruhumuzla bağlantı kuran enerji alanları olduğu için kapı metaforuyla onları tanımlamak bana ilham yoluyla gelen bir bilgiydi.

“Ayetlerin gücü, şifalandırma özelliği; doğal olarak yaratıcıdan yani kaynaktan, ilk elden akan enerji olduğu için özel bir yere sahip”

Sizin tasavvufi bir bakış açınız var. Yüzyıllardır Anadolu topraklarında var olan tasavvuf geleneği ve İslami öğretilerle bir süzgeçten geçiriyorsunuz meseleyi. Ayetlerin frekansları olduğunu söylüyorsunuz. Biraz bahseder misiniz? Ayetlerin frekansını bir danışanınız üzerinde nasıl keşfedip deneyimliyorsunuz?

Canlı cansız her şey atomlardan meydana gelir ve bütün varlıklar belli sayıda frekansta salınır. Frekansı olmayan herhangi bir varlıktan bahsedemeyiz. Cansız olarak adlandırdığımız şeylerin bile frekansı vardır. Sözcüklerin, cümlelerin, duyguların, organların, düşüncelerin frekansı olduğu gibi Ayetlerinde frekansı var. İlahi bir söz olan Ayetlerin gücü, şifalandırma özelliği; doğal olarak yaratıcıdan yani kaynaktan, ilk elden akan enerji olduğu için özel bir yere sahip. Ayetlerdeki pek çok ifade; hem psikolojik durumumuza hem de kendimizde aşmamız gereken pek çok noktaya vurgu yapıyor. Ayetlerin içerdikleri mesajlar aslında bir yol haritası oluşturuyor. Enerji Kapılarını ayetlerle birlikte ele almak yine içsel bir ilham yoluyla gelen bir bilgiydi. Bu ilhamın peşinden gitmek, Çakralarla Kalbin Keşfi çalışmasını oluşturduğumuz dönemde bizim için de bir soru işaretiydi. Ancak Kapılarla ayetleri birlikte çalışmaya başladığımızda muazzam bir yol haritası ortaya koyduğunu deneyimledim!

40’lı yaşların bir dönüm noktası olduğunu söylüyorsunuz. Genelde 35 üstü yaşlar depresyon, anksiyete gibi ruhsal hastalıların en sık görüldüğü yaşlardır. Bireyler kendini tanıma yolculuğunda nasıl adımlar atmalı?  Kalbimizin kapalı olduğunu nasıl anlarız?

Aslında, 20li ve 30lu yaşlar hayatı kurgulama, dünyasal düzlemi oturtmakla geçiyor. Kendini dinlemeye, keşfetmeye fırsatı olmuyor insanın. Ancak 40’lı yaşlarda “ben kimim, ben neden buradayım, buraya neden geldim” sorularıyla boğuşmaya başlıyoruz. Hayatımızla ilgili cevap aradığımız, aradığımız cevabı bulamadığımızda da depresyon, anksiyete, bunalım gibi duygusal sorunlara sürüklendiğimiz bir süreç başlıyor. Çünkü okul, iş, evlilik, çoluk çocuk bir noktaya geliyor ve kişi “eee şimdi?” diye soruyor kendine, “Bunun için mi dünyaya geldim?” sorusu sorulmaya başlıyor. Kendini tanıma yolculuğu da bu noktada başlıyor.

Kendini tanıma yolculuğu her zaman bir soruyla başlar. “Ben kimim ve bu dünyaya niye geldim?” bu sorunun cevabını aramak için yola koyulduğunuz an kendinizi keşfetme sürecini de başlatmış olursunuz. Bazen hastalıklar, psikolojik sıkıntılar, para, iş, evlilikle alakalı sorunlar da bu soruyu sormamıza sebep oluyor. Yani sıkıntılar, acılar kendimize dönmemize sebep oluyor. Şer gibi görünen her şey içinde mutlaka bir hayır barındırıyor.

Kendini tanıma yolculuğunda kişiye yardımcı olacak pek çok yöntem var. Sizin gönlünüze, meşrebinize uyan herhangi bir yolu seçerek, kendini bilme yolculuğunu başlatabilirsiniz. Kalbin Rehberliği Eğitimleri sistemi olarak biz kişilere kendilerini tanıma yolculukları ve hayattaki sıkıntılarını dönüştürebilmeleri için sevgiyle yol arkadaşlığımızı sunuyoruz. 

“Kadere bakış açımızı değiştirerek hayata huzuru yerleştirmeliyiz”

Atalar düzleminden biraz bahsetmemiz gerekirse aktarılan duygular için aynı dönemde yaşamak mı gerekiyor? Atalarımızdan aktarılan duygulara müdahale etmemiz doğru mu? Geçmişe ya da geleceğe katkısı ne olmaktadır?  Atasal aktarımlardan biraz bahsetmeniz gerekirse, atasal kayıtlar nedir? Atasal aktarımların hayatımıza yalnızca negatif bir etkisi mi var? Atalardan aktarılan duygulara müdahale etmemiz doğru mu?

DNA’mızın yarısını anne tarafı atalarımız, yarısını baba tarafı atalarımız oluşturur. İlk atanızdan itibaren genler yoluyla hem fiziksel hem ruhsal konular bize aktarıla aktarıla gelir. Yani her birimiz aynı zamanda 10 nesil üst atanızın da DNAsını taşır onun duygusunu da taşırız. Ancak bu dünyadaki hayat amacımız, duygularımız, düşüncelerimiz ve seçtiğimiz yollarla uyumlu olan atayla daha çok aktarım içinde oluruz. Bu sebeple iki kardeşten biri kıtlık bilinci taşıyan atasıyla rezone olurken bir diğer kardeş ilişki problemleri yaşayan atasıyla rezone olur. Bu duygular hem kendi duygularıdır kişinin hem de atalarından değişerek, dönüşerek aktarılmış olan duygulardır. Nasıl ki saç rengimiz, göz rengimiz, boyumuz gibi fiziksel özelliklerimiz aktarılıyorken duygularımız da aktarılıyor. Yani hem negatif hem de pozitif diye aktardığımız bütünsel bir aktarım mevcut.

Biz sadece kendi yaşamımıza yaşamı ve kaderi yaşama şeklimize müdahale ederiz. Bizim dışımızdaki hiç kimseyi değiştiremeyiz ve müdahale edemeyiz. Kadere bakış açımızı değiştirerek hayata huzuru yerleştirmeliyiz.

“Korku frekansının sürekli yayıldığı ve empoze edildiği bir dönemden geçiyoruz”

Pandemi dönemiyle birlikte insanların evlere kapanması yeni bir dönemi beraberinde getirdi. Dünya genelini etkileyen böyle küresel salgın dönemlerinde okuyucularımız iç yolculuklarında nelere dikkat etmeli? Bilindiği gibi bu tür süreçler belli sorunları beraberinde getirmektedir. Neler yapılırsa karamsarlık ikliminden çıkılabilir?

Korku frekansının sürekli yayıldığı ve empoze edildiği bir dönemden geçiyoruz. En düşük frekanslardan biridir korku frekansı. TV, sosyal medya, haber programları vb her alanda yoğun bir korku iklimi hâkim. Bu nedenle neleri izlediğimiz, nelere odaklandığımız hayatımızda var ettiklerimizi etkiliyor. Bizi güldüren, iyi hissettiren, mutlu eden yayınları takip etmek, hayatımızda güzelliği var etmek önemli.

Yaşadığımız olayların hepsinin bize göstermek istediği bir şey var, bizim ihtiyacımız olan duygu ve düşünceleri barındırıyor. Bu nedenle “yaşanan olayların ardındaki hikmet nedir?” sorusunu sormalıyız. Bu soruyu sorduğumuzda bize mutlaka; bir cevap gelecektir. Cevap hayatın her alanından gelebilir; arkadaşlarımızdan, filmlerden, kitaplardan her hangi bir yerden ihtiyacımızın ne olduğunu keşfetmemizi sağlayacak bir mesaj mutlaka alırız. 

Aslında, içimizde ne varsa dışarıda da o vardır. Bu nedenle önce içimizi düzenleme sorumluluğunda olduğumuzu bilmeliyiz. Yaşadığımız her olay aslında bizim içimizin bir yansıması. Olayların içimizin yansıması olduğunu kabul edersek değişimi başlatabiliriz. Suçlama enerjisi ve çaresizlik enerjisinden çıkarak sorumluluğumuzu aldığımızda, harekete geçtiğimizde hayatımız dönüşür. “Yaşadığım bu olayda görmem gereken nedir?” sorusunu sorarak cevabını bulduğumuzda içimizin hangi yansımasını deneyimlediğimizi keşfederiz. Bu yansımayı dönüştürmek için de süreci başlatmış oluruz.

Eğitimleriniz yeni bir dönemde hızlıca başladı sanırım. Eğitimlerinizden biraz bahseder misiniz? Başvurmak isteyenler nasıl bir yol izlemeli?

Evet, bu sezon Kalbin Rehberliği, Çakralarla Kalbin Keşfi, Dem bu Dem ve Enerji Meridyenleri Eğitimlerine başladık. Aslında eğitimlerimizin her biri ayrı birer sistem olmasına rağmen, bir bütünü de içeriyor. En çok bilinen çalışmamız olan Kalbin Rehberliği ile yaratım hattı olarak adlandırdığımız, omurilik üzerindeki negatif enerji ve eklentileri tespit ediyor ve atasal kayıtlara inebiliyoruz. Olayı, duyguyu ve inancı tespit ederek hikâyeyi kişinin hayrına olacak şekilde dönüştürebiliyoruz. Ayrıca aurayı da bu çalışmayla onarabiliyoruz. Çakralarla Kalbin keşfinde ise 7 ana enerji kapısına odaklanıyor ve oradaki hasarları onarıyoruz. Dem bu dem ile kan hücrelerinin içine işlemiş olan travmaları tespit edebiliyoruz. Tabi ki tespit ettikten sonra enerjisel olarak arındırabiliyoruz. Enerji meridyenleri ve EFT ile aslında iki eğitimi bir arada veriyoruz. Hem akupunktur noktaları olan meridyen hattını enerjisel olarak arındırıyor hem de EFT sistemi ile kişinin beden hafızasına kayıtlı olan travmaların kodlarını onarabiliyoruz. Dediğim gibi bizim eğitimlerimiz ayrı birer alanı içerse de kendi içinde her biri birlikte bütün oluşturuyor. Bu nedenle genelde tek bir eğitim alan öğrenci zamanla diğerlerini de tamamlıyor. Bu açıdan kocaman bir ailemiz var. Eğitim sırasında ve sonrasında öğrencilerimizle yollarımız ayrılmıyor. Belki de bu nedenle ben bize bir aile demeyi uygun buluyorum. Eğitimlerimiz hakkında detaylı bilgi almak için internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sitemizin adresi; www.kalbinrehberligi.com

Şeyma Ercanlı

Şeyma Ercanlı

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio