Bir hastane, mülkiye, mühendishane ve kışla vakıası; Taşkışla

admin Yazar: admin 9 Kasım 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Taksim’de beş yıldızlı otellerle çevrelenmiş Elmadağ bölgesinde, yıllara meydan okuyan mağrur ve dingin bir yapı olarak karşımıza çıkıyor; Taşkışla. Onun yaşındaki çoğu yapının aksine, o hala gençliğinin keyfini çıkarmaya devam etmekte: Cıvıl cıvıl öğrenci sesleri ve avlusundaki ıhlamur ağaçlarının mis kokusuyla…

Bir hastane, mülkiye, mühendishane ve kışla vakıası; Taşkışla

 

 

Osmanlı Arşivlerinde O Terim Kullanılıyordu

 

 

Dönemin Fransızca yayımlanan gazetelerinden biri olan Journal de Constantinople’ın 14 Eylül 1848 tarihli baskısında kısa sürede kaba inşaatın bitmiş olduğu ve ikinci kat seviyesinde çalışmaların devam ettiği yazılmıştır. 1849 senesinde Avrupa’dan tahsilden dönen sadrazam Bekir Paşa’nın nizamnameyi değiştirmesiyle Mühendishane, Topçu ve Mimar yani istihkâm okuluna çevrilmiştir. Bu değişiklik için Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde korunan bazı belgelerde “hasbe’l-icab” teriminin kullanıldığını görüyoruz. Karar değişikliği, beraberinde planların değişimini de getirmiş; yeni planlarda tüm kanatlar birer kat yükselmekte, denize bakan kanat ise iki kat yükselmekteymiş. Bu değişimin yapının maliyetini de önemli ölçüde artırdığı haberi gazetelerde yerini almıştır.

 

 

Sultan Abdülaziz’in Emriyle Onarıldı

 

 

Kırım Savaşı (1853-56) sırasında Osmanlıların müttefiki Fransızların yaralıları burada tedavi edilmiştir. Savaştan sonra uzun süre boş kalan yapı, Sultan Abdülmecid’in vefatı (1861) üzerine tahta geçen Sultan Abdülaziz’in emriyle onarıma alınmış ve aynı yıl içinde tamamlanmıştır. Onarım kitabesi bugün hala Taşkışla’da korunmaktadır.

 

 

Balkan Savaşlarında Hastane Olarak Kullanılıyordu

 

 

10 Temmuz 1894 depreminde hasar gören Taşkışla, onarımı R. d’Aronco tarafından gerçekleştirildikten sonra Balkan Savaşı’nda da yine hastane olarak kullanılır. 1909 yılına geldiğimizde, 31 Mart olayları sırasında isyancı askerlere kışla olarak barınak sağlamış ve uzun çarpışmalara sahne olmuştur. Öyle ki giriş bölümünde bazı kurşunların hala kolonların içinde saklı kalması adeta Taşkışla’nın tarihe canlı tanıklık etmesinin kanıtıdır. Nam-ı diğer; Hendese-i Mülkiye’nin kuruluşunda Paris’ teki Ponts et Chaussees örnek alınmış; 1909 senesinde Nafia Nezaretine bağlanmış ve adı Mühendis Mektebi olmuştur. (Nafia Nezareti Mühendis-i Ali’si) Mühendisliğin her dalında eleman yetiştiren okul; yol, demiryolu, Su İşleri ve İnşaat-Mimarlık şubelerine ayrılmıştı. Mektep 1913 senesinde Fındıklı’ya, I. Dünya savaşında Notre Dame de Sion binasına taşınmış, Fransızların burayı işgali üzerine yersiz kalmış ve sonra Halıcıoğlu’ndaki eski binasına taşınmıştır. 1928 yılında Yüksek Mühendis Mektebi adını, 1941 yılında ise Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak Yüksek Mühendis Okulu adını almıştır. 1944’te çıkan Üniversiteler Kanunu ile inşaatının neredeyse 100. Yıldönümünde on yarıyıl eğitim veren ve “İstanbul Teknik Üniversitesi” adını alan özerk bir öğretim kurumu olmuştur.

 

 

Yaşayan Mekan; Taşkışla

 

 

Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesine ev sahipliği görevini üstlenen Taşkışla, hem eşsiz konumu hem de mimari özellikleri ile şehrin sembollerinden biri olma unvanını rahatlıkla taşıyor. Dikdörtgen bir plana yayılmış olan bina, köşelerindeki kuleleri ve ön cephesindeki iyonik başlıklı yivli sütunları sayesinde yeni Rönesans üslubuyla dikkat çekiyor. Tüm cephelerde giriş katının dikdörtgen pencereleri altta konsollu denizlikler, üstte küçük arşitrav öğesiyle belirlenmiştir. Anıtsal bir görünümü olan büyük ıhlamur ağaçlarıyla ve ortasındaki oval havuzuyla bu orta avlu, Taşkışla’nın günümüzde de en canlı mekânlarından biridir.

 

 

Osmanlı’dan Günümüze Dayanan Tarihi

 

 

Adından da anlaşılacağı üzere kâgir bir bina olan Taşkışla, mimari özellikleri kadar; Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarından başlayarak günümüze uzanan öyküsünde; savaşlar, isyanlar, politik çekişmelerle sürekli bir ilgi merkezi konumundadır. Vaktiyle karanlık ve rutubetli odalarından birinde Ziya Gökalp’e dahi hapishanelik ederken; aynı zamanda bu münevverlerin hülya ve mefkûrelerine cevap veren bir müessese; ilim ve fennin tedris edildiği; bütün Türkiye’yi imar ve temdin edecek gençleri yetiştirecek başka bir Taşkışla oluyor. Kent dokusunda ise birçok yatırımcının iştahını kabartan yönüyle; 21 Temmuz 1986 yılında otel yapılmak üzere Eska şirketine 49 yıllığına kiralanıyor. İTÜ öğretim üyeleri, Mimarlar Odası ve kamuoyunun direnişi ile açılan iptal davası, 1989 yılına kadar sürmüştür. Mahkeme kira sözleşmesinin iptali yönünde karar almış ve Taşkışla’nın “Birinci Sınıf Tarihi Anıt ve Kültür Varlığı” özelliği bir kez daha tescil edilerek İTÜ’de kalmasını onaylamıştır.

 

 

“Taşın Artık Bir Ruhu Var”

 

 

Ezcümle; Taşkışla’yı sadece boşlukta geometrik bir form olarak görmek, onu bir “yer” olarak tarif etmeye yetmeyecektir. Taşkışla’nın bir “yer” olarak varoluşu her şeyden önce “zaman ve uzam içerisindeki buradalığının” oluşturduğu “aura”dan kaynaklanır. Mekânsal açıdan ele aldığımızda modernite öncesi bir kışla binası olarak inşa edilmiş olması dolayısıyla sahip olduğu büyük hacimler; bir okul olarak kazandığı işlevle alışılagelmişin dışında bir boyuta dönüşür. Bunca yıl içerisinde o binada bulunmuş insanların bina ile ilişkili kişisel tarihleri, zaman içerisinde toplumun ortak hafızasına adeta kazınır. İnşa edildiği yıllardan itibaren ve hali hazırda da köklü bir kamu kurumu olan İTÜ’nün bir yerleşkesi olarak sunduğu kamusal hizmetler nedeniyle toplumda uyandırdığı sahiplenme duygusu; İstanbul’un o bölgesinde yaşayan insanlar için gördüğü röper noktası işlevi; burada okuyan ve çalışan insanların aidiyet ve ahde vefa hissiyatıyla bu yapı için harcadıkları emek; otel yapılmak istendiği yıllarda okul işlevini koruyan kamusal savunma; Taşkışla’nın yetiştirdiği mezunların topluma sundukları/sunmadıkları ile uyandırdıkları saygınlık/hayal kırıklığı gibi birçok olgusal özelliği; kısacası sözü geçen “zaman ve uzam içerisindeki buradalığı”ndan kaynaklanan “aura”sı yapıya kimliğini verir. Bu kimlik Auge’nin “yer” tanımındaki “kimlikleyici/özdeşleyici, ilişkisel ve tarihsel olarak tanımlanabilirliğin” tam da cevabı niteliğindedir. Dolayısıyla “Taşkışla” ismi asla sadece boşluktaki bir hacmi tarif edemez; Norberg-Schultz’un (1980) tabiriyle taşın artık bir ruhu vardır!

Etiketler:
admin

admin

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı