Ah o eski İstanbul gelenekleri…

Merjam Yazar: Merjam 30 Ekim 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Ah o eski İstanbul gelenekleri…

İstanbul’un eski fotoğraflarına bakıp o günleri konuşmak oldukça değerlidir. O günleri anlatan büyüklerimiz etrafımızda kaldıysa kendimizi şanslı kabul etmeliyiz. İstanbul’un her hali güzel olsa da geleneklerin daha çok olduğu zamanlar daha bir samimi ve sıcak gelir insana. İşte merak edilen eski İstanbul gelenekleri…

Ateş gecesi; dans edilir, şarkılar söylenirdi

İstanbul Rumları 24 Haziran’da meydan ya da açıklıklarda, Ayios Yuannis adına bir ateş yakarlardı ve buna da ”Ateş Gecesi” denirdi. Dans edip şarkı söyledikleri ve ateşin üzerinden atladıkları bu eğlencenin onlara uğur getireceği inancı vardı.

Bülbül dinleme âdeti şehre hayran bırakır

Eski İstanbul’da bülbüllerin çokça olduğu Üsküdar ve Eyüp’te bulunan Bülbülderesi vardı. İstanbul halkı özellikle bülbülleri dinlemek için buralara giderlerdi. Yine o dönemlerde yapılan mehtap seyri davetleri, bülbül dinlemek için ertesi güne kadar uzatılırdı. Bülbül dinlemeleri için uzak semtlerden akrabalarını davet edenler olurdu. Alemdağ, Çubuklu, Emirgan, Eyüp, Göksu, İstinye, Kanlıca ve Üsküdar o dönemlerde bülbülleriyle ünlü yerlerdi.

Müjdeciler müjdeyle gelir

Eskiden İstanbul’da, hacca gidenlerin başlarına bir iş gelip gelmediğini, hac görevlerini tamamlayıp Şam’a varıp varmadıklarını öğrenmesi için müjdeci gönderilirdi. Müjdecibaşı, ikinci müjdeci ve diğer müjdeciler olarak sürre alayıyla yola çıkarlardı ve İstanbul’a dönüşleri sevinçle karşılanırdı. Hacca giden kişiler hakkında bilgiler bu müjdecilerden alınırdı.

Seyr-i bahar zamanı edebiyatseverler buluşur

İlkbahar geldiğinde İstanbul halkı kırlara çıkar, şarkı türkü söyler, şairler yazdıkları kasidelerini, bahariyelerini okurlardı. Bu geleneğe de seyr-i bahar denirdi. Seyr-i bahar için Kâğıthane Mesiresi’ne gidenler ilk önce Eyüp Sultan’a gider, burada Eyüp kebabı ve Eyüp kaymağı yer sonra da Karaağaç veya Bahariye’ye dolaşmaya giderlerdi.

Mektep seyirleri ve kapama

Eski İstanbul’da ilkbahar geldiğinde ve okullar kapandığında öğrenci olan çocukları mesireye, yani piknik yapılacak yeşillik alanlara götürmek gelenekti. Tenteyle örtülmüş, defne yapraklarıyla süslenmiş öküz arabalarından bir alay oluşturulurdu. Sesleri duyan halk da sokağa çıkar, eğlenceye katılır ve çocukları yolculardı. Bu eğlenceler genelde Çırpıcı ve Veliefendi çayırlarında olurdu. Çocuklara etli pilav, bademli ya da sütlü helvalar verilir, çevredekilere de ikram edilirdi. Palyaçolar çocukları eğlendirirdi. Bu eğlencenin adının “kapama” olmasının sebebi ise, o dönemlerde okullar kapanırken kapama parası verilirdi. Bu para ile okulların masrafı karşılanır, durumu olmayan öğrencilere ayakkabı ve giysiler alınırdı.

Beyazıt Dutluğu

Eskiden İstanbul halkı, Beyazıt Camii’nin bahçesindeki dut ağaçlarının şifalı olduğuna inanırdı. Bu yüzden Haziran ve Temmuz aylarında dut zamanı boyunca buraya gelirlerdi. Beyazıt Camii en hareketli zamanlarını bu iki ayda yaşardı. Aileler konuşma bozukluğu yaşayan, dili tutulan çocuklarını buraya getirir ve şifa niyetine dut yedirirlerdi. Kulunç ağrıları çeken insanlar da Beyazıt Hamamı’na girer, ayaklarını dut dallarına basmış çocuk hafızlar tarafından sırtlarını çiğnetirlerdi. Beyazıt’taki ağaçlara büyük bir saygı gösterilirdi, herkes dilediği gibi ağaçlara tırmanıp dut toplayamazdı. Bunun için 40 kişi belirlenirdi.

Kaynak: HT Hayat

Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio