Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Uzmanlar, sülük tedavisi konusunda uyarıyor. Sülük tedavisi için hekim bile olsa mutlaka sertifika şartı aranması gerektiği, uzman olmayan kişilerce yapılan yanlış uygulamaların hayati tehlikeye yol açabileceği belirtildi. İşte detaylar…
Diyarbakır’da görevli bir hekimin 70 yaşındaki hastasının hava yolunun üst kısmına yapışan sülüğü canlı şekilde çıkarmasına ilişkin görüntü, sülük tedavisini bir kez daha gündeme getirdi. Paylaşımı yapan hekim, hastasının sülüğün yedikleriyle o bölgeye yapıştığını söylediğini aktararak, bunun yanlış sülük tedavisi uygulamasından kaynaklandığına işaret etti. Hekimin bu görüşünü bazı uzmanlar desteklerken bazı uzmanlar ise geçmişte kendilerinin de gıda veya su kaynaklı sülüğün yutulmasıyla karşılaştıkları vakalardan örnekler verdi.
Sülük tedavisi konusunda soruları yanıtlayan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp İleri Araştırmalar ve Uygulama Merkezi (GETAMER) Koordinatörü Prof. Dr. Abdurrahim Koçyiğit, 600 civarında çeşidi bulunduğunu, bunların yalnızca 15’inin tıbbi amaçla kullanıldığını anlattı. Türkiye’de 2 tip tıbbi sülüğün yaygın olduğuna değinen Koçyiğit, uygulamanın yanlış kullanıldığında ciddi komplikasyonlara yol açabileceğini ifade etti. Koçyiğit, tıbbi sülüğün hekim olmayanlarca kullanılması halinde enfeksiyon riskinin çok yüksek olduğuna dikkati çekti.
Bu risklerden birinin hekim olmayanların aynı sülüğü birçok kez kullanması ve bu nedenle kan yoluyla bulaşan hastalıkların başkalarına geçebilmesi olduğunu belirten Koçyiğit, ayrıca, kanama diyatezi olanlarda kanamaların durdurulamayabildiğini, kansızlık (anemi), alerjik reaksiyon ve enfeksiyon oluşabildiğini kaydetti.
Usulüne uygun yapıldığında sülüğün faydalı bir tedavi yöntemi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Koçyiğit, “Sülüğün sanki emdiği kan orada tedavi yapıyor gibi düşünülür. Tam tersine sülüğün emdiği kan değil verdiği salgılar bizim için çok önemli. Sülüğün 100’e yakın dişi var. O dişleri deriye geçirdiği zaman 100 civarında aktif etken maddeyi kana karıştırıyor. Tedavi edici özelliği kana karıştırdığı maddelerden geliyor.” bilgisini verdi.
Sağlık Bakanlığınca yayımlanan yönetmeliğe göre, 15 dalda sertifika almak koşuluyla sadece diş hekimleri ve hekimlerin geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanındaki tedavileri uygulama yetkisi olduğunu söyleyen Koçyiğit, bunlardan birinin de sülük tedavisi olduğunu aktardı.
Koçyiğit, “Sertifika almayanın hekim de olsa bu tedaviyi yapma yetkisi yok. Sertifikası olmayan, hekim olmayan birileri tarafından böyle bir tedavi (Twitter’daki vaka) yapılmış olabilir. Türkiye’de en büyük problemlerden biri, hekim olmayan kişiler tarafından özellikle kupa ve sülük tedavisi çokça yapılıyor.” dedi.
Sülüğün ağız içerisinde yerleşip zamanla büyümesinin mümkün olmayacağını savunan Koçyiğit, şöyle devam etti:
“Sülük 60 seneye kadar yaşayabilen ve çok yavaş büyüyen bir mikroorganizma. Kısa sürede orada kalıp, yuvalanıp büyümesi çok söz konusu değil. Ancak büyümüş şekliyle alabilir. İçeriye girip de ondan sonra büyümesi söz konusu olacağını düşünmüyorum. Belki yemek yerken yutmuş olabilir. Ama bu da çok zayıf bir ihtimal. Bunu yorumlamak çok zor. Sülük tedavisi yapan birisinin de kalkıp da boğaza sülük uygulaması mümkün değil diye düşünüyorum.”
Bezmialem Vakıf Üniversitesi GETAMER Hirudoterapi Uzmanı Dr. Harika Tercan da sülükle ilgili az da olsa ağızdan uygulanan tedavilerin mevcut olduğunu ifade etti.
Kendisinin böyle bir olayla karşılaşmadığını anlatan Tercan, “Bu canlılar çok seri hareket edebiliyorlar. Muhtemelen kanlı bir bölgede olduğu için orada hızlı şekilde boğaz ve yemek borusu bölgelerine doğru hareket edip kontrolden çıkmış olabilir.” dedi.
Ağız içinde diş eti iltihaplarında sülük tedavisinin uygulanabildiğini belirten Tercan, şöyle konuştu: “Daha çok uygulandığı yer damarsal ve dolaşımla ilgili sıkıntılar. Yapılması gereken, bu tedavinin yan etkisi olduğunu da bilerek hareket etmek. En büyük yan etki enfeksiyon ve bu vakadaki gibi sülüğün belli bir yere doğru hareket edip kontrolünü sağlayamamak. Bu çok az görülebilecek bir şey ama tedavi sonrası olmuş olabilir. Hastanın hayati tehlikesi bile olabilir. Kanama kontrolü sağlanamayabilir veya enfeksiyon olabilir. Küçük büyük bütün şehirlerde bu eğitimleri almış hekim arkadaşlarımız var. Kendi muayenehanesinde, hastanede uyguluyor olabilir. Önemli olan o eğitimi almış ve uygun ortamı sağlıyor olması. İnsanlar bu merkezleri bulsunlar.”
Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ankara Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Ayhan Özhasenekler, bu tarz parazitlerin, özellikle kırsal kesimde, dezenfeksiyon yapılmayan durağan sularda ve dere kenarlarında bulunduğunu, o bölgelerde yaşayan halk ile çobanlık gibi mesleklerle uğraşan insanların su ihtiyaçlarını karşılarken bunları yutulabildiğini anlattı.
Bu parazitlerin, insan vücuduna yerleşerek büyüdüklerini söyleyen Özhasenekler, dudak ve yanak içleri ile dil ve boğaz gibi mukoza denilen dokularda kan emerek beslendiklerini ifade etti.
Prof. Dr. Özhasenekler, bunların insan vücudunda birkaç gün ve hafta kalabildiklerini, beslenme durumuna göre büyüdüklerini ve salgıladıkları hiroit adlı maddeyle kanamaya yol açtıklarını aktararak, burun tıkanıklığı, ses değişikliği, solunum sıkıntısı, ağızdan kan tükürme gibi şikayetlere ve sürekli olarak hafif kanamaya yol açtıkları için kansızlığa da neden olabildiklerini belirtti.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp kapsamındaki sülük uygulamalarının cilde yapışan karasal türlerle gerçekleştirildiğini dile getiren Özhasenekler, şöyle konuştu: “Islak tip dediğimiz mukozaya yerleşen sülükler, kazara yutulan su, marul, maydanoz, börülce, dereotu gibi bitkilerden de kaynaklanabilir. Marul iyice yıkanmadığında, yaprakları açılmadığında içinde ne olduğunu bilmiyoruz ve hızlı doğranabiliyor. Bu sırada eğer parazit kesilmemişse, siz de bunu bir salatanın içerisinde çok rahatlıkla yutabilirsiniz. Çok küçük olduğu için fark edilmeyebiliyor. O yüzden bunların iyi yıkanması, durulanması, 3-4 saat suda bekletilmesi, yapraklarının arası iyi temizlendikten sonra tüketilmesi önemli.”
Sosyal medyada yapılan paylaşımdaki görüntüde yer alan vakanın da sebzeden kaynaklanmış olabileceğini yorumlayan Özhasenekler, insan vücudu içinde sülük uygulamasının ölümle sonuçlanabileceği uyarısını yaptı.
Prof. Dr. Ayhan Özhasenekler, 11 yıl görev yaptığı Diyarbakır’da bunun yaşandığı vakalarla karşılaştığından bahsederek, ilk vakayla 2004’te asistanken gördüğünü ve bunu da ulusal bir dergide kaleme aldığını söyledi. Özhasenekler, geçmişte karşılaştığı vakaları şöyle anlattı: “Birinci olgumuz genç bir çocuktu. Trafik kazasıyla başka bir hastanede değerlendirilirken, kan değerinin çok düşük olduğu tespit edilince iç kanama şüphesiyle bize sevk etmişlerdi. Hasta geldiğinde trafik kazasıyla ilgili herhangi bir bulgusunun olmadığını gördük. Çocuk ‘Boğazımda kaç gündür bir şeyler hareket ediyor. Sesim arada değişiyor’ şikâyetinde bulundu. Biz de boğazına ışık tuttuk. Hareketli, iri, mor-kahverengi, yaklaşık 2 santim boyunda bir cisim gördük. KBB’deki arkadaşlar direkt ve indirekt laringoskopla burundan ve ağızdan girerek, kamerayla onun sülük olduğunu tespit ettiler. Sülüğün çıkartılması kolay değil. Cımbız vesaireyle tutup çektiğinizde yırtılabiliyor ve kanayabiliyor. Çok kanadığında akciğerlere, yemek borusuna kaçabiliyor. Hasta açısından riski olabiliyor. O yüzden doktorlar genel anesteziyle hastanın başının daha aşağıda, gövde ve bacaklarının daha yukarı olduğu bir pozisyonda, direkt ve indirekt laringoskop ve kazıma yöntemiyle bütün halinde bunu çıkarttılar. Daha sonra hastaya kan desteği verildi, eski sağlığına kavuştu. Bunun nasıl olabileceğini sorduğumuzda çocuğun çoban olduğunu, derelerden, sürekli durgun yerlerden su içtiğini öğrendik.”
Prof. Dr. Özhasenekler, ani gelişen solunum sıkıntısı ve kan tükürme şikâyetleriyle kendilerine başvuran 45 yaşlarında bir erkek hastanın da aynı durumu yaşadığını söyledi. Akciğer rahatsızlığından şüphelendiklerini ancak tomografide, ses tellerinin altında 3 santimetre çapında yabancı bir cisme rastladıklarını anlatan Özhasenekler, henüz tedavi planlanırken, cismin tutunduğu yerden kopmasıyla solunum yolunu tıkandığını ve hastanın hayatını kaybettiğini ifade etti.
Otopsi raporunda buna sülüğün neden olduğunun raporlandığını aktaran Özhasenekler, hastanın vefatı sonrasında arkadaşlarının, kişinin inşaat işçisi olduğunu ve son bir haftadır kırsal bölgedeki bir inşaatta çalıştığını, yakınlardaki dereden de su içtiğini anlattıklarını kaydetti.
Özhasenekler, “Özellikle kırsal kesimde çalışanların bu tür durağan sulardan su içerken dikkat etmesini, hatta hiç içmemesini öneririz. Hekimlerimizin de yaşadıkları bölgedeki endemik olaylara, endemik çevreye, ekolojik dengeye çok dikkat etmeleri gerekiyor hasta tecrübesi açısından.” tavsiyesinde bulundu.
Araştırmacı-yazar Nuray Karpuzcu, İbn-i Sina’nın sülük tedavisiyle ilgili El-Kanun fi’t-Tıb kitabında yer verdiği bilgi ve tavsiyeleri anlattı. Temiz ve kurbağalı sularda yaşayan sülüklerin tedavide tercih edilmesini öneren İbn-i Sina’nın, boğaza sülük yapıştığında bir bardak suya kaya tuzu ya da sirke eklenerek içilmesini, böylece sülüğün tutunduğu bölgeyi bırakacağını yazdığını aktaran Karpuzcu, ayrıca soğan suyu içildiğinde ve çörek otu yenildiğinde de sülüğün tutunduğu yerden kendisini bırakacağının kitapta anlatıldığını kaydetti.
Karpuzcu, mideye yapışırsa da çörek otunun dövülmeden yutulmasının faydalı olacağının aktarıldığını ifade etti. Karpuzcu, tarihte, Kleopatra’nın çocuk sahibi olmak, Napolyon Bonapart’ın ise askerlerinin bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için bu tedaviden faydalandıklarını anlattı.
Kaynak: AA
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı