Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Buzlar Kraliçesi” olarak adlandırılan soğuk güzelliği, mesafeli duruşuyla sinema tarihinin en esrarengiz yıldızlarından sayılan Greta Garbo ölüm yıldönümünde unutulmuyor. Hem sessiz sinema dönemine hem de Hollywood’un altın çağında yaşayan İsveçli yıldız Greta Garbo, 1930’lu yıllara damgasını vuran isim oldu.
Greta Garbo’nun Stockholm’un fakir mahallelerinden Hollywood’a uzanan bir hikâyesi var. Arkadaşları tarafından bazen Katta, bazen Gurra diye çağrılan, bizim Greta Garbo olarak tanıdığımız oyuncunun yaşam öyküsünü sizler için derledik.
Greta Garbo 18 Eylül 1905 tarihinde İsveç’in Stockholm kentinde dünyaya geldi. Bir işçi ailenin üçüncü çocuğu olan Greta’nın tam adı, Greta Lovisa Gustafsson’dır.14 yaşında babasını kaybeden Greta, geçimlerini sağlamak için çalışmaya başladı. Çalışmaya kuaförde başlayan Greta ardından mağazada tezgâhtarlık yaptı. Greta’nın oyunculukla tanışmasına vesile olacak iş ise şapka tanıtımı için mankenlik yapmaya başlamasıyla oldu. Greta sinemaya, 1920’li sessiz sinema yıllarında adım attı ve ilk filmi olan “Peter the Tramp”ta 1922 yılında rol aldı.
Aynı yıl İsveç’in önde gelen sanat okulu Royal Drama Tiyatrosu’nda burs kazanan Greta burada eğitim almaya başladı. Ancak eğitimini 1924’te “Gösta Berlings Saga”da (Gösta Berling’in Öyküsü) filminde aldığı önemli rol için yarıda bıraktı. Film hem Almanya hem de İsveç’te büyük beğeni topladı. Bu dönemde Greta hayatına “Garbo” soyadıyla devam etti. Bu isim Greta’ya filmin yönetmeni Mauritz Stiller tarafından verildi. Greta’yı keşfeden isim Stiller oldu. Filmin başarısının yankıları sürerken Greta, popüler sinemanın başkenti sayılan ABD’ye gitti. 1925’te Hollywood’daki film şirketi Metro-Goldwyn-Mayer (MGM) ile bir sözleşme imzaladı. Başarılı oyuncu Greta ABD seyahatinden sonra Hollywood için “Hollywood hayalleri kuranlar, keşke onun nasıl bir kapan olduğunu bilselerdi” ifadelerini kullandı. Greta’nın ABD’deki ilk filmi, 1926 yapımlı ‘The Torrent’ oldu.
Greta’nın yolu İstanbul’a da düştü. Greta Garbo henüz 19 yaşında Sultanahmet meydanında tek bir kare fotoğraf bıraktı. Garbo’nun İstanbul macerası hüsranla bitse de, kariyerinde altın bir çağ başladı. Hikâye şöyleydi; Greta, Almanyalı bir filmcinin fikriyle İstanbul’da yaşayan Rus bir mültecinin kaleme aldığı aşk hikâyesinin başrolü için İstanbul’a geldi. Yönetmenliğini Stiller’ın üstlenmesi planlanan filmin çekiminden önce oyuncuların İstanbul’a gidip, kentle tanışmaları kararlaştırıldı. Bir sonbahar günü İstanbul’a adım adan Greta ve Stiller, dönemin önemli otellerinden Pera Palas’ta kaldı. Film şirketin iflas etmesi nedeniyle planları suya düştü ve oyuncu 50 gün sonra Berlin’e dönmek zorunda kaldı.
Greta, “Bir film yıldızı olmanın anlamı, herkesin size her yerden bakmasıdır. Asla barış içinde yalnız kalamazsınız, sadece öyleymiş gibi görünürsünüz.”
Greta’nın ilk sesli filmi 1930 yılında çekilen “Anna Christie” oldu. Aynı yıl başrolünü oynadığı “Romantik” filmiyle Greta, Oscar adaylığı kazanır. Greta, “Anna Karenina”, “Kamelyalı Kadın”, “Mata Hari” “Camille” ve “Conquest” gibi unutulmaz kadınlara ve kadın karakterlere hayat verdiği filmlerde de rol aldı.
Sinemanın yıldızı haline gelen Greta, 1920 – 1941 yılları arasında 32 filme imza attı. İkinci Dünya Savaşı başlayınca “Dünya sulha kavuşuncaya kadar ortalıktan çekileceğim” diyerek Amerika’dan ayrılıp Avrupa’ya gitti. Fransa’nın işgalinden sonra ABD’ye geri döndü, 1941’de “Two Faced Woman”da rol aldı. Beklenenin aksine film eleştiri yağmuruna tutuldu. Öyle ki o dönem 35 yaşında olan yıldız, filmden “Mezarım oldu” diye bahsetti. Oyunculuğu bıraktı; New York’a taşındı. Lüks bir daire satın alarak, inzivaya çekildi. Öyle ki, 3 kez Oscar’a aday olan Garbo’ya 1954’te Oscar Onur Ödülü verilmesi kararlaştırıldı. Ancak onu bile almaya gitmedi. Garbo’nun öldüğü 1990 yılına kadar, kendisi için seçtiği bu izole yaşam, hayatın kötü bir oyunu değil, son derece bilinçli bir tercihti.
1980 yılında böbreklerinden rahatsızlanan Greta 15 Nisan 1990’da New York’ta bir hastanede hayata veda etti. Greta’nın arkadaşı olan İsveç kontesi Marta Wachtmeister’a gönderdiği mektuplar da yıllar sonra ortaya çıktı. ‘Yalnız kalmak istiyorum’ diyordu Greta arkadaşına, bu yalın cümle onun hayatının mini bir özeti oldu.
“Ben neredeyse her zaman yalnızım ve hep kendimle konuşuyorum. Sahile gidip yürüyüşe çıkıyorum ve bu her zaman harika hissettiriyor. Ama hepsi bu.”
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı