Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Usta oyuncu Sibel Tomaç ile çok sıcak ve içten bir söyleşi gerçekleştirdik. Tomaç, “İnsanın kendini geliştirmesi ve yeni öğretilere açık olmasını hayatımın merkezine koyuyorum. Hayat insana hep farklı yollar çiziyor tabii ki ama bu döngü içinde mutlu olacağımız, seveceğimiz, başarılı olacağımızı düşündüğümüz işlerin peşinden koşmak, hep koşmak… Önümüze çıkan engellere inat, var olmaya devam etmek…” dedi.
Sibel Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Merhaba, adım Sibel Tomaç, 1976’da İstanbul’da 5 kız çocuklu bir ailenin 3. kızı olarak doğdum. Tarlabaşı’nda yetiştim, büyüdüm, ilkokudan sonra maddi zorluklardan dolayı okuyamadım, dedemin muhasebe bürosunda çalışmaya başladım. Çalışma hayatına devam ederken, ortaokul ve liseyi açık öğretimde tamamladım. Yine açık öğretimde AÜ İktisat Fakültesine kaydoldum. Kalabalık bir ailede yetişmeme karşın, sessiz ve içe kapanık biriydim.
Oyunculuk yeteneğinizi ilk ne zaman keşfettiniz? Güzel Sanatlar Bölümü okumaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Muhasebecilik alanında ve kendimi geliştirmek adına birçok kursa gittim. Onlardan biri de tiyatro kursuydu. Kursa boş vakitlerimi değerlendirmek için başlamıştım. Ama bir süre sonra tiyatro, tutkum olmaya başladı. Tiyatronun hobim değil asıl işim olmasını istedim. 2003’de 2 yıllık “Gösteri Sanatları Merkezi” adlı belediyenin oyunculuk kursuna başladım. Bu kursta geleneksel ve modern tiyatroyla tanıştım. Birçok hocadan ders aldım. Bu kursta ustam/hocam Alpay Ekler ile tanıştım. Onun verdiği “Kukla karagöz” derslerinde ilk kuklamı ve tasvirlerimi yaptım. İlk ortaoyumu ve ilk modern tiyatro sahne tecrübelerimi de bu kurumda yaşadım. Daha sonra yine aynı kurumda tiyatro yönetmenliği kursuna gittim. Güzel sanatlara girişim ise daha sonra oldu.
Sanatınızı zenginleştirmek adına Modelistlik, İç Mimari ve Dekorasyon, Suluboya- Yağlıboya resim, Daktilo sekreterlik, Bilgisayar işletmenliği, Muhasebe ve İngilizce dallarında eğitim aldınız. Bu bölümlerden hangileri sizin hobileriniz veya hangileri sizin mesleğiniz?
Tiyatro ve Karagöz kursu hocalarımın söylevleri hep kendini geliştirmek, yeni şeyler öğrenmek, sanatını zenginleştirmek üzerineydi. Ben de bu yolda giderek birçok alanda ders aldım. Muhasebecilik alanında gelişmek için aldığım daktilo, bilgisayar, İngilizce vb. kurslarından sonra, tiyatro alanında gelişmek için kurslara gittim. Kostüm yapabilmek için modelistlik, dekor yapabilmek için resim kursları, iç mimari dekorasyon kurslarının yanında, şan, solfej, diksiyon, enstrüman kurslarıyla bilgi ve görgümü arttırmaya çalıştım. Bu süreçte hem muhasebeci olarak çalışmaya devam ediyor hem de yarı amatör bir grupla sahneye çıkıyordum. İş saatleri dışında yapılan provalar, gece sabahlayarak yapılan dekor ve kostümler ve hafta sonları seyirciyle buluşmalar…
Bu çok yönlü eğitimlerin size geri dönüşleri nasıl oldu?
Tabii ki bir süre sonra sadece hafta sonu çıkılan sahneler yetmemeye başladı. Aldığım yan eğitimler sayesinde de artık daha da ilerleyeceğimi düşünerek konservatuarlarda şansımı denemek istedim. Bu süreçte birçok yönetmen ve grupla çalışarak hem geleneksel tiyatroda hem de modern tiyatro oyunlarında oyuncu olarak da bir seviyeye gelmiştim. Resim, kukla ve karagözün yanında dekor ve kostümde yaptığımdan, arkadaşlarımın ve hocamın da desteğiyle oyunculuk bölümü için yaşımın büyüklüğünü de dikkate alarak tiyatronun mutfağını daha iyi öğreneceğim sahne tasarımı bölümünde yetenek sınavına girdim. Kocaeli üniversitesi, GSF’de Sahne Sanatları Bölümünde Sahne Tasarımı bölümünü kazandım ve okula başladım. Okul süresince, okulda da hocam olan Alpay Ekler’den ders almaya, kukla ve karagöz yapımının yanında ise oyunculuğa da devam ettim. Bu arada TV’de de birçok reklam, dizi ve sinema filminde oyuncu olarak rol aldım. Birçok grupta dekor ve kostüm yaptım. Karagöz ve kukla oyunları sahneledim.
Bir oyuna hazırlanmak için nasıl bir süreç geçiriyorsunuz? Sahneye çıkmadan önceki hazırlıklarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Oyunlarımı genelde kendim yazıyorum, yaşadığım veya okuduğum bir olay oyun konusunu seçmemde yardım ediyor, o konu çerçevesinde genellikle de geleneksel tiyatrodan beslenerek yazıyorum. Yazım sürecinde pek çok şeyi tasarlamış ve düşünmüş oluyorum; kim oynayacak, müzik, ses, ışık, sahne, dekor, kostüm vb. Sahneleme aşamasına gelince önce oyuncularla buluşmalar, dramaturgi çalışmalarının ardından, sahne provalarına başlıyorum. Bu süreçte bir yandan da dekor ve kostüm tasarımları, fikirleri oturuyor ve onları da gerçekleştiriyoruz. Oyun provalarının oturmasından sonra dekor ve kostümlerle sahnede seyirciyle buluşmak tabiİ çok heyecan verici ve mutlu edici oluyor.
Hem oyunculuk hem kostüm ve dekor tasarımı hem de yazarlık ve yönetmenlik yapıyorsunuz. En çok hangi mesleği icra ederken mutlusunuz?
Aslında hepsi birbiriyle bağlantılı. Metin olmadan oyun olmaz, oyuncu olmadan kostüm dekor canlanmaz, bir yönetmen olmazsa tüm bileşenler ayağa kalkamaz. Tiyatronun her yerinde olmayı seviyorum. Biraz da müdahale etmeyi sevdiğimden sanırım, tüm bileşenlerde parmağım olsun istiyorum. Direkt yönetmenin dediği olur tarzı bir yönetmen olmadım, ekip arkadaşlarımın tavsiyeleri, önerileri her zaman benim için değerli ve önemlidir. Birlikte yapmak, birlikte üretmekten daha güzeli yoktur. Ekibin kendini içinde hissettiği, her aşamada söz sahibi olduğu bir tiyatro icra etmeye çalışıyorum. Yönettiğim oyunlara kendimi her şeyimle katıyorum, tüm bilgim, birikimimle çıkan işi en iyi seviyeye getirmek için dişimle tırnağımla çalışıyorum.
Kukla ve karagöz oyunlarını yeniden derleyip günümüze uyarlayarak oyunlar yazdığınız ve Türkiye’nin ilk kadın karagöz oynatıcısı (hayali) olduğunuz bilgisine sahibiz. Bize biraz bu serüveni anlatır mısınız?
Alpay hocamla tanışmam 2003’te oldu. İlk kukla ve Karagöz tasvirimi yaptım ve bu Karagöz sevdası büyüyerek devam etti. Okul zamanında kukla ve tasvir takımlarımı tamamladım. Alpay hocamın yanında, Yaşayan İnsan Hazineleri seçilmiş Orhan Kurt, Metin Özlen ve Tacettin Diker’den de Karagöz tasvir yapım ve oynatım dersleri aldım. Okulun bitmesiyle 2012’de profesyonel olarak kukla ve karagöz oynatmaya ve geleneksel tiyatro yardımlarından da faydalanmaya başladım. 2013’te Kültür Bakanlığının Somut Olmayan Kültürel Mirası Taşıyıcısı, “Kukla Yapımcısı” olarak kayıt altına alındım. 2012’den beri tiyatro ve Karagöz artık benim önceliğim ve yaşam biçimim oldu. Kendi oyunlarımı yazıyorum, tasvirlerimi/kuklalarımı yapıyorum ve perdede seyirciyle buluşuyorum. İlk profesyonel Karagöz oyunu oynatan kadın sanatçıyım. Kadınlarımız genelde bu erkek işidir diyerek perdede öne çıkmaktan kaçınmış, tasvir yapımcısı ve yardak dediğimiz yardımcı olarak perde arkasında kalmayı tercih etmişler. Ama ben yapım gereği yaptığım her işte yönetici ve görünür olmayı seçtiğim gibi, Karagözde de bunu seçtim. “Hayali Kybele” mahlasıyla oyunlarımı yazıp 2012’den beri sahnelemekteyim. 2019 yılında yine Kültür Bakanlığı tarafından Ortaoyunu sanatçısı olarak da Somut Olmayan Kültürel Miras taşıyıcılığım kayıt altına alındı. Seyircilerden değil de daha çok Karagöz camiasından kadından Karagözcü olmaz nidaları yükselmekte. Fakat ben cılız ve temelsiz itirazlara rağmen oyunlarımı yaparak, seyirciyle buluşuyorum. İlk yardaklarımı benim gibi Karagöze gönül veren kadınlardan seçtim. Göher Ergün ve Emine Bilgin Camuz ilk yardaklarım oldular. Daha sonra pek çok Karagöz sanatçısı arkadaşım da desteklerini esirgemediler. Benim yanımda yer almaya devam ettiler ve etmekteler. Enis Ergün, M. Emin Taşdemir’in yanında yeğenim Umut Rışvanlı da aralıklarla bana yardaklık yapmaktalar. Unima İstanbul (Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği Türkiye Milli merkezi Derneği), İstanbul Şubesi’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı yanında, Yeni Tiyatro Dergisinin Emek ve Başarı ödüllerinin de seçici kurulunda görev yapmaya devam ediyorum.
Sosyal medyada çok aktif olduğunuzu gözlemliyoruz. Çok güzel bir enerjiniz var. Bu enerjinizi neye bağlıyorsunuz ya da sizden bir yüzdelik istesek yüzde kaç mutlusunuz?
Yaptığım işi seviyorum, yaşamayı seviyorum, kendimi seviyorum. İstediğim ve sevdiğim işi yapmam sanırım size de pozitif enerji olarak geçiyor. Genelde sosyal biriyimdir. Sosyal medya arkadaşlar ve tanıdıklarla görüşmenin ve haberleşmenin yeni yolu olması yanında, görünürlüğü de sağladığı için daha da önemli tabii benim için. Hem iş çevresi hem arkadaş çevresini geliştirmek, yeni sanatlar ve yeni sanatçılarla tanışmak işim için de çok faydalı. Tabii ki hayat insana hep istediği şeyleri vermiyor ama verdikleriyle de mutlu olabilmek önemli. Artı ve eksi hesabı yaptığımda her zaman artılar fazladır. Eksilerden de alınacak dersler vardır. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi… “Her mihnet kabulüm, yeter ki gün eksilmesin penceremden…”
Oynadığınız veya izlediğiniz tiyatro oyunlarında günlük hayatta “İşte ben buyum!” diyerek çok benimsediğiniz bir karakter var mı?
Yüzde yüz işte buyum; dediğim yok. Biraz ondan biraz bundan, hepsi benden, ben hepsinden oluşuyorum.
Peki, her günümüz bir olmuyor, her sabaha aynı uyanmıyoruz ama akşam ne olursa olsun o sahneniz var. Üzgün veya mutsuz olduğunuzda bunu nasıl toparlayabiliyorsunuz? Ya da o gün rolünüzdeki performansınızı ne kadar etkiliyor? Siz bu duruma nasıl bir çözüm buluyorsunuz?
Sahne başka bir dünya, oyunculuğun gereği dışardaki üzüntü, sevinç ve sürprizleri dışarda bırakabilmelisin. O rolü çıkartma sürecindeki provalar size bu konuda yardımcı oluyor. Provada yaptığımın aynısını yapmak benim için önemlidir. O yüzden provada az, seyirciyle iken daha coşkulu oyunculuk bana göre değil. Provada da en üst enerjiyle orda olmalıyım. Eğer böyle çalışmışsan diğer etki eden sebepler size engel olmuyor. Sizin nötr durumda ortaya koyduğunuz bir performans varsa ve bunu tekrarlayabiliyorsanız oyuncusundur bence. Tabii ki bazı durumlarda seyircinin tepkileri seni etkiliyor, bazen olumlu bazen de olumsuz. Olumlu tepki veya durumlar olunca enerji daha da üste çıkabiliyor, olumsuz durum oluştuğunda ben üçüncü duvarı var kabul ederim. Geleneksel oyunculukta yetiştiğim için genelde üçüncü duvarı kullanmam. Seyirciyle oyun sırasında ilişkiye girerim hem Karagözde hem de diğer oyunlarımda. Ama seyirciden veya günlük hayatımdan gelen negatif bir durum varsa da seyirciyle veya kendimle arama üçüncü duvarı örüp o rolün gerektirdiği kişi olarak en iyi performansımı yapmaya çalışırım.
Sahnedeyken motivasyon kaynağınız nedir?
Sahnede olmayı seviyorum. Sahnedeki beni seviyorum. Seyircimi seviyorum. Sahnede mutluyum. Tabii en önemli motivasyon kaynağı, seyirci. Seyirci mutluysa ben de mutluyum. Onun memnuniyeti veya memnuniyetsizliğini hemen seziyorum. Dediğim gibi olumlu bir durum varsa; oh ne âlâ, yok tersi varsa da rol kişisine odaklanmak gerekiyor.
Oyunculuğun sizi besleyen tarafları nelerdir? Mesleğinizin sosyal hayatınızdaki faydalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oyunculuk benim insani duygularımın gelişmesini sağladı. Daha hoşgörülüyüm, daha gelişime ve iletişime açığım. Daha çok insanlara faydalı olmak, onların da benimle birlikte mutlu olmasını istiyorum. Tiyatro gerçekten de sosyalliği teşvik eden, birlikte bir şeyler üretip birlikte vakit geçirerek paylaşımı öğreten bir mecra. Hem tiyatro ekibi için hem de seyirci ve oyuncunun buluşması için geçerli bu. Kendini ifade etmedeki başarı, insan ilişkilerindeki başarı, “Ben” yerine “Biz”i düşünmeye itmesi, en önemli faydaları bence. Herkes oyuncu olacak diye bir şey yok tabii ki fakat oyunculuk eğitimi almak kişinin kendini ifadesinde, beden dilini ve duruşunu ayarlamasında, diksiyonunu düzeltmendeki faydalarıyla hayatın içinde olması gerekenlerden.
Oynadığınız bunca oyun içerisinde sizde yeri ayrı, özel olan bir oyun var mı?
Bütün oyunlarımı ve oynadığım karakterleri severim. Zaten sevmezsem de o işe, o role devam etmem. Oynadığım tüm rollere kendimden parçalar eklerim ve bir süre sonra onların hepsi benim olur. Yerli veya yabancı metin hiç fark etmez, o artık benim parçamdır.
Mesleğinizi icra ederken yaşadığınız ve unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Karagöz oyunu oynuyoruz, oyun bitti, genelde sonda çocukları uğurlarken onlara ve öğretmenlerine sorarım, nabız yoklarım. Nasıldı oyun beğendiniz mi, eleştirileriniz ne diye, bir küçük kızımız; “Hiç beğenmedim” dedi, “Neden beğenmedin?” dedim, “Hemen bitti” dedi. Bunlar beni mutlu eden tepkiler oluyor. Bir yetişkin oyunumda da kaynanayı oynuyorum. Oyun sonrası izleyenlerimizle buluşmuşuz, çay içip oyun hakkında konuşuyorken izleyicilerden bir hanımın gelinimi oynayan oyuncu arkadaşıma dönüp, “Kız kaynananın yanına geç” diyerek bizi gerçek gelin kaynana gibi görmesini de unutamam.
Nasıl bir okursunuz?
Genelde işimle ilgili okumalar yapıyorum. Yeni oyun yazımında da yazacağım oyunun karakterini gerçek bir kişi veya olaydan aldımsa onunla ilgili araştırmalar yaparım. Bu arada, Kocaeli Üniversitesi, Dramatik Sanatlar’da yüksek lisansa devam ediyorum. Tez aşamasındayım. Bir de tabii onunla ilgili okumalarım var. Eğitim benim için nefes almak gibi bir şey mutlaka arada gittiğim bir kurs, takip ettiğim bir program vardır. Bu arada kafamı dağıtmak ve dinlenmek için fantastik ve macera romanları da okurum. Onun dışında gördüğüm her şeyi okumayı severim. Tabelaları, ilanları, prospektüsleri bile… Ama son zamanların ve hızlı yaşamın getirisi sabrım azaldı artık sanırım. Daha hızlı ve daha kısa anlatımları seçiyorum. Eğer bir sanatsal anlatımı yoksa uzun tasvirler ve uzun girişler artık beni sıkıyor.
“Kadın” kelimesi sizde hangi 3 kelimeyi çağrıştırıyor?
Kybele/ana tanrıça, kadının doğuşunun ve gücünün simgesi
Mücadele/hayatın her alanında bitmeyen bir mücadeleyi yapan
Ana /koruyan kollayan var eden
Sibel Hanım, moda hayatınızın neresinde?
Tabii ki sosyal hayatın getirisi kadar moda hepimizin hayatında var. Olmasa bile dayatılan bir moda var. Alışverişe çıktığında karşılaşacağın şeyler belli bir dayatma ve onun getirisi modayı içeriyor. İster istemez ben de onu kendimce takip ediyorum, fazla klasik ve değişmeyen zevklerim vardır. Bazen de çok farklı ve absürd diyeceğim şeyleri de beğenirim. Moda diye her şeyi almam, takmam, giymem. Ama moda diye de uzak da durmam, benim ihtiyacıma ve zevklerime uyuyorsa veya gözüme hoş görünüyorsa neden olmasın.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
İnsanın kendini geliştirmesi ve yeni öğretilere açık olmasını hayatımın merkezine koyuyorum. Hayat insana hep farklı yollar çiziyor tabii ki ama bu döngü içinde mutlu olacağımız, seveceğimiz, başarılı olacağımızı düşündüğümüz işlerin peşinden koşmak, hep koşmak… Önümüze çıkan engellere inat, var olmaya devam etmek… Her mihnet kabulüm…
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı