Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Bugüne kadar öğrendikleriniz, etkilendikleriniz, kendimize kattıklarınız o işi ortaya koyarken size bir havuz oluşturuyor. O havuzun varlığını bilmekse muhteşem bir güven duygusu yaratıyor.”
Yazar, yönetmen, oyuncu ve senarist kimlikleriyle tanıdığımız Görkem Yeltan ile hayatı, yönetmen koltuğuna oturduğu “Bağcık” filmi ve projelerini konuştuk. Yeltan, “Her çalışma her okuma her izleme her dinleme insanı zenginleştiriyor ve yaptığı işlere muazzam katkılar sunuyor. Bu katkıları izlemek, onlarla ilerlemek bile bana büyük bir keyif veriyor.” diyor.
17 Ocak 1977 tarihinde Aydın’ın Nazilli ilçesinde Nesrin Yeltan, Halil Yeltan çiftinin kızı olarak doğan Görkem Yeltan, Nazilli Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Devlet Konservatuvarı’nda eğitim almaya başlar. Tiyatro çalışmalarına lisede iken Nazilli Belediye Tiyatrosu ile başlayan Yeltan’ın ilk oyunu, 1992 yılında Turgut Özakman’ın yazdığı ve Deniz Altıok’un rejisini yaptığı “Ah Şu Gençler”dir. Yeltan, lisans eğitimini sırasında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oyunculuk yapmaya başlar. Buradan sonra sırasıyla; 1995-1996’da Tiyatro İstanbul’da, 1996-1997’de Tiyatro Ti’de, 1997-1998’de Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda, 1998-1999’da Gazanfer Özcan, Gönül Ülkü Özcan Tiyatrosu’nda 1999’a kadar görev alır. Bu esnada dizi ve filmlerde de oynamaya başladı.
Bize biraz Görkem Yeltan’ı anlatabilir misiniz?
Çalışmayı ve üretmeyi seven, üretimleri takip etmeye gayret eden, heyecanını kaybetmemeyi önemseyen biri olarak izliyorum kendimi. Yaşamın sınırlılığı nedeniyle bazı bilmediklerime yetişemeyeceğim diye kaygılansam da bu anlamda da gerçeklerle yüzleşmeyi becerebilen biriyim.
Sizi ilk olarak oyuncu kimliğinizle tanıdık. Ardından çocuk kitapları ile karşımıza çıktınız. Şarkı sözleri yazdığınızı biliyoruz. Son olarak da yönetmen koltuğundasınız. Bu planlı bir süreç miydi?
Planlı olduğumu düşünüyorum. Çalışırken sıralamalar, takvimler, çizelgelerim vardır muhakkak ama çalıştığım alanlar içindeki geçişlerde planların işe yaramadığını gördüm, bunca sene sonra. Üretim dönemleri kendinize ait olan kısmıyla elbette size bağlı ama uygun koşulların yaratılması da önemli. Bu nedenle planlı bir bakış açısına sahip ve sürecin rüzgârının heyecanını da yüzünde hissederek ilerleyen bir gidişat benimkisi.
Yönetmenlik süreciniz nasıl başladı? Oyunculuk, yazarlık, senaristlik, sunuculuk… Tüm bu özelliklerinizin yönetmenliğinize nasıl bir etkisi oldu?
On altı yaşımda mesleki olarak oyunculuğa, on sekizimde de konservatuvar eğitimime başladım. Ben başından itibaren gerek tiyatroda gerekse kamera karşısında hep neler olup bittiğini sorgulayan, başka alanları da gözlemleyen, izleyen, öğrenmeye çalışan, meraklı biriydim. Kendimi adım adım hazırladığımı düşünüyorum. Yazar olmanın avantajlarını senaryo yazım süreçlerinde de yaşadım. İlk kitabım yayımlandığında okulu yeni bitirmiştim. Yazı çalışmalarımın her dönemde bir diğer alana katkısı oldu. Senaryonun da diğerlerine. Hepsinin iç içe ilerlediğini, çalışılan her alanın bir diğerine başka kapılar açtığını görüyorum. Her çalışma her okuma her izleme her dinleme insanı zenginleştiriyor ve yaptığı işlere muazzam katkılar sunuyor. Bu katkıları izlemek, onlarla ilerlemek bile bana büyük bir keyif veriyor.
NE YAPMAK İSTEDİĞİNİZİ UNUTMAYIN
Peki, senaryo çalışmalarınızda hikâyelerinizi oluştururken beslenme kaynaklarınız nelerdir? Hikâyenin geliştirilmesi sürecinde nelere özellikle dikkat edersiniz?
Bugüne kadar öğrendikleriniz, etkilendikleriniz, kendinize kattıklarınız o işi ortaya koyarken size bir havuz oluşturuyor. O havuzun varlığını bilmekse muhteşem bir güven duygusu yaratıyor. Bu güven, sonrasında kendini çaresizliğe bırakıyor çünkü yapmak istediğiniz alanla yüz yüze geldiğinizde, koskocaman bir havuzun içinin ne kadar az dolu olduğunun farkına varmanız çok da uzun zaman almıyor. Sonra zaman kaybetmeden çalışmaya başlıyorsunuz seçtiğiniz konu her neyse… İzliyor, dinliyor, bilenlerden öğrenmeye başlıyorsunuz. Ne yapmak istediğinizi unutmamak hem çok önemli oluyor hem de yol göstericiniz. Öylesine acıkıyorsunuz ki yemek seçmek istemiyorsunuz en başta, önünüze ne gelirse bakmak, her şeyin en azından tadını bilmek istiyorsunuz. Ama ne mümkün…
Seçimleriniz beslenme biçiminizi ortaya koymaya başlıyor ve siz sürecin içinde tam da ne olduğunu değerlendirme imkânına sahip değilken bir de bakıyorsunuz ki bir şeyler yer kapmaya başlamış içinizde. Sonra bütüne ulaşıyorsunuz, oradan parçalara tekrar tekrar gidip düzeltmeler yapıyorsunuz. Bitmesini hiç istemediğiniz mutluluk verici bambaşka bir güzellikle çevriliyor etrafınız. Gözlerinizin önünde gelişip büyürken yapmak istedikleriniz kendinizi hem bu büyülü ortama kaptırmak hem de dışarıdan bilerek bakmayı unutmamak zorundasınız. Hem bir çocuk gibi oynadığınız oyundan zevk almak ve dünyayı unutmak hem de oyun oynayan çocuğun uçurumdan uzak durmasını sağlayan, sağlığını korumak zorunda olan yetişkin olmak zorundasınız.
AİLE HİKÂYELERİNİ SEVİYORUM
Yönetmenliğini gerçekleştirdiğiniz ikinci uzun metraj sinema filminiz “Bağcık”ın hikâyesi nasıl ortaya çıktı?
“Bağcık” anne babalarını kaybeden iki çocuğun engelli amcaları ile onlara yardımcı olmak üzere gelen pilates hocasının kurdukları bir aile bağını anlatıyor. İlk filmimizden önce de düşündüğüm bir hikâyeydi, “Bağcık”ın hikâyesi. Sinema şirketimizde üçüncü uzun metraj filmimiz olarak dünyaya geldi. Koşulları bu dönemde sağlanabildiği için.
Filmlerinizde aile teması ön planda oluyor. Bunun özel bir sebebi var mı?
“Yemekteydik” ve “Karar Verdim”, yönetmenliğini üstlendiğim ilk uzun metraj film. Orada var olan bir ailenin içinde gezinmiştik. Hayatın bize sağladığı ailenin içinde kameramızla dolanmak bize büyük bir heyecan vermişti. Bu hikâyede ailesi olmayan birilerini aileyle buluşturmak arzusundaydık. Neden aile? Aile hikâyelerini seviyorum ben. Aileye önem veriyorum çünkü. Toplumun en temel birimi olmasını, her şeyin oradan başlamasını önemsiyorum. Aile iyiyse ailedeki fertlerin de o iyilikle, mutlulukla dünyaya başka katkılar sunmaya çalışacağını düşünüyorum. Her yönüyle aileye bakmak, bakabilmek bana şevk veriyor. Sevmeyen, istemeyenler için değil ama isteyen herkesin bir aileyle buluşmasını, hayatında bu güzelliği tatmasını arzu ediyorum.
UÇACAĞIN ANI SABIRSIZLIKLA BEKLEMEK GİBİ
Bir film için hazırlık aşamaları nelerdir? “Bağcık” filminin hazırlık sürecinde neler yaşadınız?
Hikâye seçimi, senaryo için ön çalışma dönemi, senaryonun yazımı, ön hazırlıktaki çalışmaların tümünün senaryoya etkileri, tekrar yazımlardaki detaylı çalışmaların gidişata eklenmesi, oyuncu seçimi, bütçe ve bütçenin temini, filmdeki her birim için planlamalar, masa başındaki koşulların değişmesi ve onlara göre baştan yapılan planlamalar, teknik provalar, oyuncularla yapılan provalar benzeri pek çok aşamadan bahsediyoruz, bir filmin hazırlığından bahsederken. Tek başınıza yaptığınız titiz bir çalışmanın ekip olarak yapılması. Bence bu dönem çok keyifli bir dönem. Sete çıkmanın heyecanının verdiği harika bir motivasyon da var tabii ki kanatlarının arasında. Uçmaya hazırlanmak ve uçacağın anı sabırsızlıkla beklemek gibi. Öte yandan o dönemin tadını çıkarmanın ve orada öğrenmenin uçuşu daha da güzelleştireceğini bilerek nefes alıp vermek gibi. “Bağcık” için de bu süreçlerden geçtik. Planlı çalıştık, güzel bir ekiple çalıştık ve çalışmanın keyfini, tadını çıkara çıkara yudumlayabildik.
Sizce topluma televizyon ve sinema dünyasından hitap etmenin doğru ve eğitici bir yolu var mıdır?
Muhakkak doğrular vardır ancak ben oluşum döneminde bunları hesaba katmam, katılmasını da diğer meslek alanlarının üstlenmesini arzu ederim. İnsan olarak doğruları yanında gezdirenlerin yanlış yola gitmediklerini düşünürüm. Yine de insanın doğru ve yanlışlarını kendi yolculuğunda, kendine göre seçmesi önemlidir. Bu dairenin çok büyük bir alana yayıldığı da unutulmamalıdır.
Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?
Babamla oynadığım uydurma oyunlara dayanıyor benim seçebildiğim, hatırladığım dönem. Uydurukçuluk oyunuma aynı keyifle devam ettim şimdiye kadar.
ÇOCUK EDEBİYATINDAN KOPAMADIM
Çocuk kitapları yazmak size neler öğretti? Neden çocuk edebiyatına yöneldiniz?
Çocuklarla yapılan her şey insanın öğrenme dönemidir. Bana çok şey öğretti, öğretiyor ve biliyorum ki öğretmeye devam edecek. Böyle bir zenginliği gördükten sonra ondan kopmak mümkün değil. Çocuk edebiyatına yönelmekten çok, çocuk edebiyatından kopmadığım gerçeği duruyor benim için ortada.
Sizi yazarken en üretken yapan duygu nedir?
Mutluluk.
Yaratıcılığınızı kaybetmemek için özellikle yaptığınız şeyler var mı?
Sürekli beslenmek. Okumak, izlemek, dinlemek, araştırmak, başkalarının yaptığı güzelliklerden mutluluk duymak, onlardan zevk almak ve biriktirmek.
Mehmet Güreli’nin “İplerin Kopuşu” albümündeki şarkı sözleri size aitti. Hâlâ şarkı sözü yazıyor musunuz?
“İplerin Kopuşu”, “Odamda Yolculuk” ve “Zamboni Sokağı” albümlerindeki sözlerin büyük çoğunluğunu yazma fırsatım oldu. Mehmet Güreli benim için hayatımdaki en büyük şanslardan biri. Onunla çalışmanın güzelliğini dünyadaki herkesin yaşamasını isterdim. Onunla müzik alanında da çalışmaya devam ediyoruz, üretimimiz olan her alanda olduğu gibi.
Oyunculuk kariyeriniz ile ilgili planlarınız nelerdir yakın zamanda sizi ekranlar da ya da sahnede görebileceğimiz bir projeniz var mı?
Netleşen bir proje şu anda yok. Öte yandan önümüzdeki günler, oyunculuk için planlar yaptığım bir süreç.
En takdir ettiğiniz, sizi derinden etkileyen yazar veya yazarlar kimlerdir?
O dönem çalıştığım konu üzerindeki tüm yol göstericiler beni etkiliyor. Çocuk edebiyatı için hiç değişmeyen bir listem var: Asteriksler, Pıtırcıklar, Ağaca Tüneyen Baron, Küçük Kara Balık ve Küçük Prens.
ÇALIŞMA KONULARIM ÜZERİNE OKUYORUM
Son zamanlarda okuduğunuz ve beğendiğiniz birkaç kitap ismi verebilir misiniz bize?
Bugünlerde okuduğum kitaplar, çalıştığım bir konu üzerine. Max Aub “Karganın Elyazması”,Ariane Bois “Hannah’nın Dünyası”, Ayşe Kulin “Nefes Nefese”, Corry Guttstadt “Türkiye, Yahudiler ve Holokost”. Bunun dışında yine bu konuyla ilgili sıraya koyduğum Timaş yayınlarından Shaw imzalı, İletişim yayınlarından Meseri ve Kuryel imzalı kitaplarımı okumaya başlayacağım. Ve elbette konuyla ilgili sipariş verdiğim, derinleştikçe varlıklarını öğreneceğim diğer kitapları da okumayı arzu ediyorum.
Çalışma konum dışında Mine Esiner Özen’in “Türk Cilt Sanatı” kitabını merakla okudum. Yapı Kredi’den Escoffier imzalı Korkut Erdur’un çevirdiği “Süper Güçlerimi Kaybettiğim Gün” hikâyesini çok sevdim. Çınar Yayınlarından Daniel Fehr ve Quarello imzalı Berivan Özkoçak’ın çevirdiği “Kitap Nasıl Okunur” isimli renkli resimli büyük boy çocuk kitabı da çok hoşuma gitti.
Bir başucu kitabınız var mı?
Başucumda durmayacak kadar çok oldukları için yok.
Son olarak yeni projelerinizle ilgili buradan okuyucularına bir müjde verebilecek miyiz?
Mehmet Güreli’nin “Gece Treni” isimli yeni uzun metrajı ve ardından benim yönetmenliğini yapacağım iki film için heyecanlanıyoruz. “Gece Treni”nin senaryosunu Ayşe Teker yazdı. Diğer senaryolardan biri bana ve Burcu Aktaş’a, bir diğeri Nilüfer Uğur Dalay ve Kamer Badur Eğilmez’e ait. Filmler dışında belgesel hazırlıklarımız, kitaplarımız için birbirimizle paylaştığımız hikâyelerimiz, dosyalarımız ve çalışmaya devam ettiğimiz pek çok alan var. Hangisinin hangi sırayla ortaya çıkacağını şimdilik bilmiyoruz.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı