Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Popüler rüzgârın etkisiyle ergenlik uzadı”

Şeyma Ercanlı Yazar: Şeyma Ercanlı 15 Mart 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Kulübü tarafından düzenlenen 4. Psikoloji Günleri, eğitim alan öğrencilerle uzman isimleri online olarak bir araya getirdi. Etkinliğin açılışında konuşan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, popüler kültürün etkisiyle ergenlik döneminin uzadığına dikkat çekti.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Popüler rüzgârın etkisiyle ergenlik uzadı”

 

Beynin ön bölgesinin gelişimiyle olgunlaşma yaşandığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kimi erkeklerde ergenlik bazen bitmez, 40 yaşına kadar uzar. Klinik olarak uzamış ergenlik diyoruz. Beyin ön bölgesi gelişmeyince bazı erkeklerde evlilik olgunluğu da olmuyor. Hem evli olup hem istediğim gibi yaşarım düşüncesi olmaz. Bunlar doğuştan gelmiyor, sonradan aile ve toplum öğretiyordu. Ama şu anda aile ve toplumun etkisinden çok popüler kültürün insanlar üzerindeki etkisi daha fazla olduğu için popüler rüzgârların etkisinde kalarak ergenlik uzadı diyebiliriz.” dedi.

 

 

 

 

 

 

“Gönüllü öğrenme kalıcı oluyor”

 

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Zorunlu ve görev gibi yapılan bilgi, öğrenme kalıcı olmuyor. Sadece insanın hayatta tutunmasına etki ediyor. Gönüllülük üzerine olan tüm çalışmalar insanın gelişmesine, fark ve vizyon oluşturmasında çok önemli rolü var. Bu gönüllülük çalışmaları enerji ve motivasyon yüksekliğini gösteriyor.” dedi.

 

 

“Yeni deneyimlere açık olmak Alzheimer’dan koruyor”

 

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Beyinde büyüme faktörü var. Kişi eğer motivasyonu yüksekse, aşk varsa, heyecanlıysa, arzuluysa ve istek varsa beynin özellikle hipotalamus bölgesi kök hücrelerden yeni hücre üretiyor. Kişi o heyecanla, arzuyla ve öğrenme aşkıyla devam ederse beyin nöroplastik bir organ, devamlı yeniliyor. Yeni deneyimlere açık olmak ve yeni bilgiler öğrenmenin Alzheimer’a karşı koruyucu etkisi var. Zihnini açıkça kullananlar, gelişime ve yeniliğe açık kişiler Alzheimer geni taşısa bile Alzheimer olmayabiliyorlar.” dedi. 

 

 

“Şu anda dünya bilimleri birleştirme çabası içerisinde”

 

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İlk defa psikiyatride beyin temelli, beyin fonksiyonlarını ölçerek terapi sistemini 1997-98’de Türkiye’ye getirdiğimizde ezber bozan bir uygulamaydı. Daha sonra literatürü araştırırken gördük ki Türkiye’de Nöropsikoanalizi konuşmada yine de geç kalmışız. 2000 yılında New York’ta Dünya Nöropsikoanaliz Derneği kurulmuş. Şu anda bilimleri birleştirme çabası içerisinde. Bilimlerin tekçiliğin yerine bilimlerin bütüncülüğü üzerine gidiyor. Bütün bilimler ve bilimsel disiplinler bir araya geliyor, en iyi benim disiplinim, en iyi benim metodum demiyor ve hep beraber hastanın yüksek yararı odaklı gidiliyor. Hasta için yararlı olan hangi teknikse onun üzerine gidiliyor. Burada psikoanaliz tekniği de bilinçaltına daha doğrusu bilinç dışına keşfindeki önemli yöntemlerden birisi. Öğrencilik yıllarımda psikoanaliz dorukta olan bir bilgiydi. Onu bütün ayrıntılarını, yöntemlerinin hepsini kendi tecrübelerimizle yaşadık. Toplantılara, gruplara katıldık. Daha sonra ikisi sentez oldu.” dedi.

 

 

 “Kanıta dayalı tedavi önemli”

 

 

“Terapide, tedavide kanıta dayalı tedavi ile gitmek gerekiyor. Bilimsel metodoloji bizim için hakikate götüren yollarda lüzumsuz konulara sapmadan gidebilmek için kanıta dayalı tedavi yöntemi önemli. Kanıta dayalı tedavi yönteminin üçayağı var. Birincisi klinik yargılar. Klinik olarak vardığımız sonuçlar. İkincisi ilgili bilimsel deliller. Üçüncüsü de hastanın değerleri ve seçimleri. Bunlar da kanıta dayalı tedavide önemli. Bunların hepsi birleşince kanıta dayalı tedavi ortaya çıkıyor.”

 

 

 

 

 

“Beynimizin uykuda bile çalıştığını biliyoruz”

 

 

“Beyinde sözcüklerin işitilmesi, görülmesi, söylenmesi ve oluşturulması esnasında beynin her tarafı entegre biçimde çalışıyor. Beynimiz yakın bir zamana kadar sessiz bir organ kabul ediliyordu. Beynimizin sessiz bir organ olmadığı, uykuda bile çalıştığını biliyoruz. Sol yani eril beyin mantık, muhakeme, analiz, konuşma ve hesaplama ile ilgili. Sağ yani dişil beyin de duygular, heyecanlar, müzik, sanat ve estetikle ilgili. Bu çerçevede baktığımız zaman ön beyin dengeyi kuran bölüm. Erkek ön beynini geliştirmezse “Bay Mantık” olarak kalır. Kadın ön beynini geliştirmezse “Bayan Duygu” olarak kalır. Bu ikisinin bir araya gelmesi için duygu ile mantık arasında bir denge kurmamız gerekiyor.” diye konuştu.

 

 

 

 

 

“Antisosyal kişinin beyninde şizofren kişide olduğu gibi ön bölge kullanılamıyor”

 

 

Bağımlılık ve psikiyatrik hastalıklarda yapılan beyin görüntüleme çalışmalarından örnekler veren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Majör depresyonda tedaviden önce beyindeki aktiviteler ön bölgesinin kullanılmadığını gösteriyor. Glikoz metabolizması yavaşlamış. Tedaviden sonra aktif hale gelmiş. Beynin ön bölgesi yine devre dışı. Normal beyinde her taraf eşit şekilde çalışıyor. Şizofrenik beyinde ise ön bölge yine aktif olmuyor. Beynin ön frontal lobu olmasaydı medeniyet olmazdı. Antisosyal kişinin beyninde şizofren kişide olduğu gibi ön bölge kullanılamıyor. Ama kendi sahte dünyası içerisinde hiç zihinsel kontrol yok, sadece zevkine göre yaşıyor” diye konuştu.

 

 

Beyinde plasebo ve nosebo etkisi…

 

 

Kişinin algılarının ve inançlarının gerçekleri değiştirebildiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Beyinde plasebo etkisi var. Plaseboda bir insan aldığı şeyin ilaç olduğunu bilirse, %40 oranında iyileştirici etkisi var. Bir de nosebo var. Negatif düşünce de nosebo etkisi yapıyor. Yani bir kimse şuna inanırsa eğer, bu içtiğim bana zarar verecek diye inanırsa, ben hasta olacağım diye inanırsa,  negatif düşünceler o hastalığın belirtileri başlıyor kişide. Beyin öyle algıladığı için ona göre bir tepkiye giriyor. Onun için olumlu düşünceler de olumsuz düşünceler de beynimizi şekillendiriyor. Algılarımıza dikkat etmemiz gerekiyor ve genetik kader değildir diyor. Genim böyle, ben doğuştan böyleyim,  hiç kimse demesin. Genetik kader değil, biyoloji, algılarımız ve inançlarımız, insan beyni… Descartes ne demişti, düşünüyorum o halde varım diyordu. Daha sonra duyguların, emosyonel regülasyon ön plana çıktı. Şimdi de insan beyni aslında, akıl, duygu artı inanç beyni… Neye inanıyorsak beynimiz ona göre şekilleniyor. Onun için inançlarımız rasyonel inançlar olmalı. Akla uygun inançlar olmalı. İnanç da hakikattir, çünkü hakikata giden yol, akla uygun yöntemlerle inançlarımızı oluşturursak, hatalı inançlarla hatalı kararlar vermeyiz.” diye konuştu. 

 

Etiketler:
Şeyma Ercanlı

Şeyma Ercanlı

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı