Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
“Sultan Abdülmecid’in yaptırdığı saray tiyatrosu 1859 yılında, bugünkü İnönü Stadı’nın olduğu yerde '‘Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’ adıyla açılmıştır. Ancak beş yıl sonra yanarak yok olmuştur. İkinci saray tiyatrosu 1889 yılında Abdülhamid tarafından Yıldız Sarayı’nda yaptırılmıştır.”
Osmanlı döneminde ilk kez 1524 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın izni ile İstanbul’da Venedik elçisinin evinde müzik, dans ve şarkılı gösteriler yapılmıştır. Daha sonra tahta çıkma, evlenme ve sünnet düğünü gibi önemli sosyal olayları kutlama geleneğinin bir parçası olarak bu tip halka açık gösteriler düzenlenmiştir.
Operaya Benzer Oyun
Operaya benzer şarkılı, danslı ilk temsil 1594 yılında oynanmıştır. 1797 yılında Topkapı Sarayında ise halka kapalı şekilde yapılmıştır. 1828 yılında II. Mahmut tarafından İstanbul’a davet edilen dünyaca ünlü besteci İtalyan Gaetano Dınizetti’nin ağabeyi Giuseppe Donizetti hem besteler yapmış hem de birçok opera, operet ve bale eserlerinin sahnelenmesini sağlamıştır.
Yaşamımın geri kalanını İstanbul’da geçiren Donizetti’ye Sultan Abdülmecit “Paşa” unvanını vermiş ve Donizetti Paşa olarak anılmaya başlanmıştır. Bu dönemde yaygın müzik eğitiminin yanı sıra haremde Batı müziği eşliğinde dans eğitimi de verilmeye başlanmıştır. Tarihimizin sahnelenen ilk operası olarak, Donizetti’nin 1842 yılında temsil edilen “Belisario” adlı operası kabul edilmektedir. Osmanlı bu dönemde birçok devlet adamını Avrupa’daki sanat ve müzik gelişmelerini incelemeleri için yollamıştır.
Osmanlı’da Opera Sanatının Gelişimi
Sultan Abdülmecid’in yaptırdığı saray tiyatrosu 1859 yılında, bugünkü İnönü Stadı’nın olduğu yerde “Dolmabahçe Saray Tiyatrosu” adıyla açılmıştır. Ancak beş yıl sonra yanarak yok olmuştur. İkinci saray tiyatrosu 1889 yılında Abdülhamid tarafından Yıldız Sarayı’nda yaptırılmıştır. Arturo Stravolo Bey Abdülhamid’in çok beğenisini kazanmış ve ailenin en büyüğü Salvatore Stravolo ile birlikte uzun yıllar bu operada çalışmıştır.
Opera ve Operet Bestecileri Kimlerdir?
Osmanlı Dönemi Tiyatrolar
1840 yılında Bosco adlı bir İtalyan, bugünkü Galatasaray Lisesi’nin karşısında 400 kişilik bir tiyatro binası yaptırmıştır. 1844 yılında ise tiyatroyu Halepli Tütüncüoğlu Mihail Naum Efendi’ye devretmiştir. Naum Efendi ilk olarak Donizetti’nin “Lucrezia Borgia”sını, sonrasında ise uzun yıllar Rossini’nin “Sevil Berberi”ni oynatmıştır. 1846 yılında tiyatroda yangın çıkar. Fakat bina devlet yardımlarla iki yıl sonra bugünkü Tokatlıyan İşhanı’nın bulunduğu yerde tekrar kurulur. Açılışa Sultan Abdülmecid’te katılmıştır.
Hazırladığımız opera sanatı dosyamızda Osmanlı dönemindeki sanat gelişimini kronolojik olarak sizlere sunmaya çalıştık. Aynı zamanda müzik alanında ilgi çekici üç kitabın tanıtımını ekledik. Operet besteleyen ilk Türk Haydar Bey’dir. Librettosunu ise Ahmed Midhat Efendi yazmıştı. Çuhacıyan’la aynı derecede popüler olabilen ilk Türk operet bestecisi ise Muhlis Sabahaddin Bey’dir. Türkiye’nin Moliére’i, Musahibzade Celal Bey’in muhtelif piyeslerine alaturka musikimizin tanınmış bestekârları tarafından müzik yazmışlardır. 1868 yılında Güllü Agop, Gedik Paşa Tiyatrosu’nda “Télémaque” operasını Türkçe sahneye koymuş, bir yıl sonra aynı yerde Fuzuli’nin “Leyla vü Mecnun”u üzerine Mustafa Fazıl Efendi’nin bestelediği ilk Türk operası sahnelenmiştir.
Biliyor muydunuz?
Klasik Batı müziğinin önemli temsilcilerinden biri olan Wolfgang Amadeus Mozart, Türklere ayrı önem veriyordu. Osmanlı Devleti’nin Viyana kuşatması sonrasına Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu ile yakın ilişkiye girdik. Bölgede Osmanlı kıyafetleri kadınlar ve erkekler arasında moda olmuştur. Mozart’ın da çok sevdiği Türk kahvesi, Viyanalıların yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Mehter takımının vurmalı ve üflemeli çalgıları da Avrupa askeri bandolarını etkilemiş, mehter müziğinden Mozart başta olmak üzere çok sayıda besteci yararlanmıştır. Türklerle ilgili konular müzikli sahne oyunlarının en gözde malzemesi durumuna gelmiş ve bu gelişme 18. Yüzyılda Avrupa’da “Türk Operası” akımını oluşturmuştur. Bu akımın sayısı yüzü aşan örnekleri arasında en ölümsüz olanı ise Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” ve “Türk Marşı” adlı eseri önde gelir.
Opera Kitabı
Pınar Aydın
Operanın bilinen en eski kökeni Eski Mısır uygarlığına dayanır. Hititler, Frigler ve Sümerler de bugünkü opera gösterilerine benzeyen ilk eserler, Ege bölgesinde görülmektedir. Yazar, Milattan 3000 yıl öncesinden başlayarak bu bölgelerde yaşayan medeniyetlerin kültürlerinde şarkı ve dans içeren tiyatro yapmanın ve seyretmenin günlük yaşamın bir parçası olarak yer almış olduğunun bilinmekte olduğunu söyler. Operada müzik, kostüm, dekor, plastik sanat, tiyatro, dramatik aksiyon ayrı ayrı ele alındığında bile hem bir opera eserinin parçası hem de başlı başına bir sanatsal öğe olarak var olabilmektedir. Yazara göre, opera sevenler kendine özgü insanlardır; operaya sadıktırlar, tercih ettikleri yorumcular vardır, opera hakkında her şeyi okumayı seveler. Sahnede geçenler onların gerçek dünyası olur.
İlkçağ ve Ortaçağ Arasında Opera
İlkçağda var olan şarkı anlatım geleneği Ortaçağ’da da devam etmiştir. Bu dönemde ilk kez beş ses üzerine dayalı pentatonik müzik kullanılmaya başlanmıştır. Böylece şarkılarda duyguların yer almasına ek olarak şarkıların formu da gelişime uğramıştır. Yazar, Ortaçağ’da Rönesans’ın başlamasıyla sanata ilgi ve sanat dalları arasında ilişki kurmaya eğilimin arttığını söyler.
İlk Opera Denemeleri
“Operaya benzer ilk denemeler Floranslı Kont Bardi ve arkadaşı Corsi’nin hazırlayıp sunduğu art arda şiir okunan sanat oturumlarıdır. Hümanizma döneminde Librettist Rinucinni ile beraber müzik besteleyen sanatçılar bir açıdan söz ve müziği birleştirerek bugünkü müzikallerin ilk adımlarını atmışlardır. Bugünkülere benzeyen ilk opera eserleri İtalyan sanatçısı Jacopo Peri’nin Floransa Sarayı tiyatro müdürü olarak çalıştığı yıllarda bestelediği ‘Daphne’ ve ‘Eurdici’ adlı eseridir.” Yazara göre, operaların konuları ve içerikleri bakımından farklı türleri vardır. Barok döneminde opera sanatı üzerine ilk örnekler Claudio Monteverdi’nin “Orfeo” adlı eseri gösterebilir. Daha sonra Henry Purcell “Dido ve Aeneas” adlı operayla tanınmış, ardından Antonio Vivaldi yaklaşık 90 barok opera, Georg Friedrich Haendel 40’a kadar barok opera yazmıştır.
İslâm ve Musiki
Süleyman Uludağ Musiki de dil gibi bir kültür değeridir. Zira her ikisinin de esasını ses unsuru teşkil etmektedir. İslâm dini ise milli bir din değildir. Bu dinin kanunları ve hükümleri evrenseldir.
“İslâm musikisinin İran tesirinde kaldığını gösteren rivayetlere sık rastlanmaktadırlar. İslâm’dan önce İran’da bulunan ekonomik rahatlığa dikkat çeken İbn Haldun, Müslüman Arapların çeşitli yollarla İran sanat ve musikisinin tesiri altında kaldığını ortaya koydu. Araplar, Hz. Ömer devrinden evvel musikiyi bilmezlerdi. Arapların bu hususta yaptıkları şey, hudâ ve nasb gibi basit türkü şeklindeki nağmeleri söylemekten ibaretti. Kaynakların bildirdiğine göre, Arap şiirini ilk defa besteleyen Said b. Miscah olmuştur. Said, İran müziğini Arap musikisine tatbik edip onlara öğrettiktan sonra Bizans’a gitmiş Şam’da onların musikisini öğrenmişti.”
İslâmiyet’in doğduğu ve yayıldığı ilk zamanlarda Arapların musikisi basit, sade ve ilkeldi. Arap musikisi, coğrafi muhitin basitliğini sadeliğini taşımaktaydı. Göçebeliğin tesiriyle şarkı, şiir, terane ve nağmeler, develeri yürütmeye teşvik edecek mahiyette vezinli sözlerden ve gençlerin ıssız sahalarda bu kabilden sade ve basit olarak söyledikleri şarkılardan ibaretti. Arapların sadece sesle yaptıkları nağmelere terennüm, şiirle söyledikleri ise gınâ gibi deyimler tamamıyla amelî musikiye aittir.
Opera Sanatı
Eflatun Neimetzade
Opera sanatına tüm hayatını adamış olan sanatçı-bilim adamı Eflatun Neimetzade şan eğitimindeki eksiklikleri gidermek adına kitabı yazmıştır. Yazar, sanat dallarının birçok alanında opera sanatıyla işbirliğine girilmesiyle gerektiğini belirtir. Opera ve şan eğitiminin üst düzeyde yapılmasına katkıda bulunmak, opera sanatını globalleşme asrı olan 21. Yüzyılda daha da ileriye götürmek olan “Opera Sanatı” isimli bu kitap, tüm sanat dünyasına hitap eden içeriği ve kalitesiyle bir ilk olma özelliğini de barındırmaktadır.
Müziğin İnsan ve Hayvanlara Etkisi
Mustafa Refik
Hayvanlarda, insanlar gibi müziklerden etkilenir. Onlarında sevdiği ve sevmediği müzik türleri olabilir. “Müzik etkisiyle hayvanların yorgunluklarının giderildiği hakkındaki inanç yanlış değildir. Arapların bu konuda bir sözleri vardır ki ‘koyunları besleyen şey meralardaki yeşil çimenlerden çok, çoban kovalıdır.’ Bu sözden amaç, kaval çalındığı zaman koyunların çok dinlenmiş olarak beslendiklerini anlatmaktadır. Eski düşünürlerden bazılarının, gayda ve kaval çalındığı zaman hayvanların daha fazla bir iştiha ile otladıkları hakkındaki düşünceleri Arapların bu sözlerini doğrulmaktadır.” Türk-İslâm dünyasında yüzyıllar boyunca müzikten yararlanılmıştır. Yazara göre müzik bir sanat ve dinlenme aracı olmasının yanı sıra tedavi alanlarında da ve özellikle Osmanlı Devleti’nin sağlık kurumlarında kullanılmıştır. Örneğin; Osmanlı’da vücut ağrılarını dindirmek için insanlara Ney sesi dinletilirdi. Yazara göre, müzik çeşitli seslerden teşkil edilmiş güzel nağmeler topluluğu olup, seslerin kulağa iletilmesi ile ruha tesir etmektedir. Bu duruma göre müzik ile ruh arasında ki vasıta kulağımızdır. Fizyolojik açıdan iç kulak teşkilatı her kulakta birbirlerine benzese de aralarında hissedilemeyecek derecede küçük farklar vardır. Bu durumda duyulabilen sesler aynı olmadığından, kulaklar arasında yaratılış gereği olan bu küçük farktan dolayı bir nağmenin herkes tarafından aynı derecede algılanmaması da normaldir.
Musiki-İbn-i Sina
İbn-i Sina
Miladi 8. Yüzyılda başlayıp 12. Yüzyıla kadar devam eden yoğun tercüme faaliyeti çerçevesinde İslâm dünyasına kazandırılan Grek müzik eserlerinin tesiriyle müzik bir ilim dalı olarak teori ve pratik anlamda ciddi bir inceleme yapılmıştır. Bu incelemeler sonucunda ortaya konan “İbn Sina’nın Cevâmi’u İlmu’l Mûsîkâ” adlı eseri müzik ilmine dair yazılımı en önemli özgün kaynaklardan biridir. Eserdeki nihai hedef müzikal kompozisyonun tüm yönleriyle değerlendirilerek bilimsel temellere oturtulmasıdır. Yüzyıllar boyunca Türk-İslâm müzik kültür ve geleneğinin teşekkülünde esaslı bir işlevi olan bu eser, İbn Sina’nın diğer felsefi ve bilimsel eserlerinde olduğu gibi sadece İslâm dünyasını değil sonraki medeniyetleri de etkilemiştir. Eserin günümüz teorik müzik çalışmalarında göz ardı edilmesi büyük eksiklik olacaktır.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı