Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Yönetmen Ensar Altay, katıldığı söyleşide belgesel çalışmaları ve Türk sinemasının konumu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Genç yönetmen, belgesel çekmek için sürekli hikâye arayışında olduğunu söyledi ve ekledi; “Bir sürü çarpıcı hikâyeyle karşılaşabiliyorsunuz ama her çarpıcı hikâye belgesel olmayı hak etmiyor. Katman katman bir şeyler anlatması gerekiyor.” dedi.
Yönetmen Ensar Altay, Mavera Eğitim ve Sağlık Vakfı tarafından düzenlenen “SinemMavera” söyleşilerine konuk oldu. Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı’nın yönettiği, “Sinemada Özgün Hikâye Arayışları” başlıklı etkinlik, vakfın YouTube kanalından canlı olarak izleyicilerle buluştu. Yaklaşık 1 saat süren yayında genç yönetmen, dinleyicilerin sorularını yanıtladı.
“Gün Doğmadan”, “Göl İnsanları”, “Meleklerin Koruyucusu” ve “Kodokushi” adlı yapımlarıyla birçok festivalden ödülle dönen Altay, Sezai Karakoç’a duyduğu hayranlık adına Orhan Seyfi Güner'in destekleriyle “Gün Doğmadan” adlı belgeseli yaptıklarını söyledi.
Altay, Sezai Karakoç belgeselinden sonra sinemaya yaklaşmaya başladığını ve bu yolculuğunu de belgeselle devam ettirmeye karar verdiğini ifade etti. Daha sonra Al Jazeera bünyesinde “Göl İnsanları” belgeseline imza attığını dile getiren Ensar Altay, “Çok memnun olduğum birkaç işimden birisidir. 2016’da da TRT World’a başladım. Burada 2 uzun metraj belgeselimiz oldu. Birisi ABD’de çektiğimiz “Meleklerin Koruyucusu”, diğeri de Japonya’da çektiğimiz “Kodokushi” adında. Yalnız ölüp, bulunamayan insanları anlattığımız Kodokushi belgeselimiz inşallah bu sene belgesel meraklıların takdirine sunulacak.” dedi.
Kodokushi’nin yalnız ölümü ve bulunamamayı ifade eden bir Japonca terim olduğunu aktaran Altay, şöyle devam etti: “Ben sürekli hikâye arayışındayım. Bir sürü çarpıcı hikâyeyle karşılaşabiliyorsunuz ama her çarpıcı hikâye belgesel olmayı hak etmiyor. Katman katman bir şeyler anlatması gerekiyor. Kodokushi’yi ilk New York Times’da bir haberde gördüm. Yalnız ölümlerin en büyük problemlerinin temizlik olduğunu ve 45 civarında Tokyo’da sadece yalnız ölüm temizliği yapan şirket olduğunu öğrendim ve bu şirketlerin kazancı da oldukça iyi. Bu beni iyice beni etkiledi. Japonya’ya gittikten sonra çekimler için uzun süre doğru zamanı bekledik.”
Başarılı yönetmen, geleceği, zamanın ruhunu okumak adına gündemi takip etmek gerektiğinin altını çizerek, “Öbür türlü meselenin çerçevesini göremiyorsunuz. Çerçeveli görmek de yetmiyor. Onu bir de anlatabilmeniz lazım. Sinemaya dönersek orada da klişelere düşmemek lazım.” diye konuştu.
Konuşmasında yine New York Times’da gördüğü bir haberden yola çıkarak hazırladığı “Meleklerin Koruyucusu” belgeseline de değinen Altay, şunları anlattı: “Meleklerin Koruyucusu, Libyalı ama ABD’de yaşayan bir adamın hikâyesi… İsmi Muhammed Bzeek, 1980’lerin başında ABD’ye okumak için gidiyor ve orada koruyucu annelik yapan bir kadınla tanışıyor ve evleniyor. O da iyilik meleği bir kadın. 2015’te vefat etti. Muhammed de tertemiz bir Müslüman. Birlikte sahipsiz çocukları evlat ediniyorlar. Onlara koruyucu ebeveynlik yapıyorlar. 1992’de bir Afroamerikan bir çocuk alıyorlar ve aldıklarının 7. ayında çocuk ölüyor. Aile bundan çok etkileniyor. Çocuğun ölümcül bir hastalığı varmış. Ondan sonra sosyal hizmetlerden öğreniyorlar ki ölümcül hastalığı olan yüzlerce çocuk var. Bunun üzerine 1992’den sonra ölümcül hastalıklı çocuklarla ilgilenmeye başlıyorlar. 2018’e kadar yaklaşık 80 çocuğu Muhammed evlat edinmiş ve bunların 70 tanesini de kurtarmayı başarmış. Biz ise belgeselde son evlat edindiği çocuk Samantha’nın hikâyesini, onun için bir doğum günü organizasyonu yapma çabasını anlattık.”
Çekimler için ABD’ye birçok kez gittiğini ve Bzeek ile yakın ahbap olduğunu söyleyen Altay, belgeselin 24 Mart’ta TRT 2’de izleyiciyle buluşacağı bilgisini verdi.
Ensar Altay, Nuri Bilge Ceylan’ın filmleriyle Türk sinemasına bir derinlik algısının yerleştiği yorumunu yaparak, şu değerlendirmelerde bulundu: “Birinci sınıf yönetmenlerimiz var ve bunlar yönetmen filmi yapıyorlar. Nuri Bilge Ceylan’ın yaptıkları da sinemaya hem yeni bir bakış açısı getirdi hem de Türk yönetmenlerinin önünü açtı. Sinemada derinliğin perdesini araladı. Büyük bir sinemacı. Bulunduğu derinliği ben kişisel olarak eleştirel bulsam da sinemasal anlatı olarak hem dünyaya hem Türkiye’ye bir şey kazandırdı. Türk sinemasına özgün hikâyeler ara ara geliyor. Ama daha çok bu derinlik üzerinden iyi bir şeyler çıkıyor diye düşünüyorum. Türk sineması şu anda dünyada iyi bir yerde.”
1980 doğumlu. Ekonomi yüksek lisansını Uludağ Üniversitesi’nden almıştır. Londra Film Akademisi’nde Film Yapımı üzerine eğitim aldı. Daha sonra TV Yönetmeni ve Yapımcı olarak çalışmaya başladı. 2012’den beri sadece TV Belgeselleri yapmaktadır.
Kodokushi – 2020 (Uzun Belgesel, 01:33:00)
8. Boğaziçi Film Festivali, Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması, Jüri Özel Ödülü. 2020
Avrupa Film Pazarı, Türk Sineması Kataloğu, Boğaziçi Sinema Derneği, Belgesel ve Kısa Film Seçkisi. 2020
Meleklerin Koruyucusu (Guardian of Angels) – 2018 (Belgesel, 01:17:00, TRT World)
8. Malatya Uluslararası Film Festivali, Ulusal Uzun Metraj Yarışması, Finalist. 2018
8. Malatya Uluslararası Film Festivali, Uluslararası Uzun Metraj Yarışması, Finalist. 2018
38. İstanbul Film Festivali, Ulusal Belgesel Yarışması, Finalist. 2019
Göl İnsanları – 2012
49. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Belgesel Film Yarışması, Finalist. 2012
Gün Doğmadan – 2010
11. Safranbolu Uluslararası Belgesel Film Festivali, Profesyonel Dal, Üçüncülük Ödülü. 2010
Kaynak: AA
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı