Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Önemli eserler barındıran Yıldız Holding Koleksiyonu’ndan bir seçkinin yer aldığı “Rasat” sergisi Artweeks@Akaretler kapsamında ekim sonuna kadar ziyarete açık. Murat Ülker “Koleksiyonerlik bir disiplin ve bir yaşam biçimi. Hâlbuki sanat benim için kendime dönme ve kendimi dinleme alanım” diyor.
Milliyet Sanat’ın Ekim ayı sayısında Murat Ülker Sabiha Kurtulmuş’un sorularını cevaplıyor. Sanat, koleksiyonerlik ve Artweeks@Akaret etkinliği ile ilgili keyifli bir söyleşi…
2009 yılında müzayedede rekor kıran “Mavi Senfoni”yi koleksiyonuna katarak ilk defa çağdaş bir yapıtın belli bir fiyat eşiğinden geçmesini sağlayan değerli bir koleksiyoner Murat Ülker. Yıldız Holding olarak üç nesildir sanatın her dalıyla, özellikle de görsel sanatlarla bağını koruyor. Küratörlüğünü AICA Başkanı Sinan Eren Erk’in yaptığı Artweeks@Akaretler etkinliği kapsamında gösterilen ve koleksiyonundan bir kesiti içeren “Rasat” sergisi sanat izleyicilerinden büyük ilgi görüyor. Ekim sonuna kadar izlenebilecek serginin metninde yazıldığı gibi “Zaman hep azdır, yol ise sonsuz. Harekete geçmeden önce seçimlerimizin doğruluğunu kimi zaman ecemice ve aceleyle kendimize kanıtlamaya çalışırız. Zaman yanıltabilir, kesişim noktaları da; ama yıldızlar hep doğru yolu gösterir” sözleri aslında Murat Ülker’in de sanatsal yolculuğunu anlatıyor.
Evet, aslına bakarsanız bu bir tercih meselesi değil, koleksiyonerlik bir disiplin ve bir yaşam biçimi. Benim yaşamımı ise sorumluluklarım tayin ediyor. Hâlbuki sanat benim için kendime dönme ve dinleme alanım. Bu anlamda sanat, günün karmaşasından arındığım, kendimle olabildiğim keyifli ve birçok yanıyla bana iyi gelen zihinsel bir yolculuk.
Açıkçası bu koleksiyon her ne kadar Yıldız Holding Koleksiyonu olsa da, benim açımdan daha çok kişiseldir. Bu koleksiyonda bana ve çalışma arkadaşlarıma dokunan, iç dünyamıza hitap eden, dış dünya ile içimiz arasında mana köprüleri kuran bir hal var. Gelenekten günümüze karşılıklı atıf var. Tabii bugün bakınca Yıldız Holding Koleksiyonu’nun da kendi motifleri zamanla oluştu, koleksiyonun kişiliği açısından… Koleksiyon iki çizgi üzerinde yol alıyor. Biri geleneksel içerikler, ağırlıklı olarak yazma eserler, oryantalist isimler. Diğeri ise 20. yüzyıl başından Cumhuriyet dönemi ve günümüze, hatta geleceğe uzanıyor ve çoğunlukla yerli sanatçıların eserlerinden oluşuyor. Sanatı ise Sabri Berkel’in biz muhtelif başlıklara ayırsak da evrensel olarak adlandırıyoruz. Biri diğerinden önceliklidir diyemeyeceğim.
Her şeyden evvel farkında olsunlar, öncelikli olarak müzeleri gezsinler, sanat sohbetlerine katılsınlar, zamanla yolunu bulurlar. Koleksiyon oluşmaya başladıktan sonra niteliği de netleşecektir. Tutkuyla işine sarılan gençleri de dinlesinler. Tabii bu gençlerin hocalarını, hocalarından da üstadlarını bulsunlar, bilhassa atölyede, yerlerinde görsünler. Tüm bunlar onları besler.
Aslında bu bir av macerası, ama avlanilan benim… Sanat benim aklımı çeliyor, bana cazip gelen, beni yakalayan bir şey olunca durup düşünüyorum, tartıyorum… O an ve ötesi zaten hayat, her ne olacak ise öylece oluyor, maceralı bir yolculuktur bu.
Ben “Mavi Senfoni”nin merhum usta Burhan Doğançay için anlamını daha çok önemsiyorum. Çünkü onun için eserini kime, nasıl emanet edeceği çok mühimdi. Burhan Bey’in en sevdiği eserlerinden birini korumakla görevli olduğumuz için biz çok şanslıyız. Ben eseri değil, eseri koruma hak ve mesuliyetini bize verdiği için usta sanatçımız Burhan Bey’i hep şükran ve hayranlıkla yad ediyorum.
Bu etkileşimin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık sanat tüm dünyadaki ofislerimizde sergileniyor ve çalışanlarımızın günlük hayatlarında, herkes kendi çalışma alanı için istediği eseri seçip sergilenmesini isteme hakkına sahiptir. Bu etkileşimin meydana getirdiği etki, sanatın gücü hepimize tesir ediyor. Bazı hoş tepkiler alıyoruz; mesela bir sergi için eserlerinden süreli ayrılmaları bile sorun oluyor bazen. Estetik ve sanat, kültürel gelişim için bir ihtiyaçtır. Bunu böyle söyleyebilmek gönül rahatlığı.
Hoca Ali Rıza’dan özgün karakalem baskılardı. ’80’lerde almıştım.
Tabii ki sanatın halkımızla buluşmasıdır amacımız, bilhassa gençler ve çocuklarla… Bunu biraz da koleksiyonumuzun niteliği belirliyor. Bize temas eden nitelikli proje ve işlerde yer almak önceliğimizdir.
Korona döneminde sanatçılarla ancak dar çerçevede sohbet ettim, böyle bir dönemde üretkenlikleri beni memnun etti. Online alımlar tabii oldu. Fakat görerek, dokunarak almak başka.
Sanatçılarla haşır neşir olmak, onları da, sanatlarını da anlamaya yetmeyebiliyor biliyorsunuz. Atölye ziyaretlerimdeki gözlemlerimden bir bütünlük oluşturmaya, sanatçının dünyasına yaklaşmaya çalışıyorum. Sanatçılar kendilerini ifade ederken, çalışırken sanki onların zihinlerinde bir yolculuk gibi atölye ziyaretleri… Kiminin dostluğu/arkadaşlığı kiminin sohbeti, eserleri velhasıl tümü ile bir bütündür sanat dünyası.
Sanatın sosyal medyada yer alması çok iyi, bilhassa takip ediyorum. Sosyal medyayı efektif kullanmanın gücünü çok önemsiyorum. Enformasyon dolaysız bir biçimde erişilebilir hale geldi. Sanatçılar için de sosyal medyanın gücü inkâr edilemez.
Yeterince yer alıyor mu sorusunun cevabı hiçbir zaman evet olmamalıdır. Yoksa bu yarışta altta kalırız. Bu tabii yer, zaman ve kişisine göre farklılık gösterir ama dikkatle bakınca yerli sanat ve sanatçıların varlıklarını pek çok uluslararası platformlarda görmek artık olağandır.
Artweeks@Akaretler
https://www.akaretler.com.tr/Artweeks / Bitiş tarihi: 31 Ekim 2021
Milliyet SANAT I EKİM 2021
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı