Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Moda sektörü içerisinde kuralların yıkıldığını söyleyen Moda Tasarımcısı Hatice Gökçe: ‘‘Artık klişeleşmiş ve gelenekselleşmiş bütün kuralların yok edildiği bir döneme giriyoruz. 2000’li yıllarda doğanlardan beklenen devrim var. Onlar modanın yönünü belki de tanımını değiştirecekler.’’
Çok uzağa değil, kendi çevrenizde küçük bir soruşturma yapsak “Moda” denilince ilk akla gelen giyim sektörü olur hiç kuşkusuz. Yeri geldiğinde tepeden tırnağa kimliğimizi inşa eden, istediğinde tek tipleştiren, ne olmamız gerektiğine karar veren ve kitleleri peşinden sürükleyen bir illüzyon. Ne yapsak onun büyüsünden kurtulamıyoruz. Ne ona yetişebiliyoruz ne de gerisinde kalabiliyoruz. Son yıllarda giyim sektöründe erkek ve kadın giysilerindeki arasındaki makas giderek daralmaya başladı. Peki bu neden oluyor? Bir dönem altın çağını yaşayan sektör şimdi ne durumda? 18 yıldır hem erkek hem de kadın kıyafetleri üzerine çalışan moda tasarımcısı Hatice Gökçe ile çağımızın getirdiği bu sorularının peşine düştük.
Öncelikle kavramsal moda anlayışımızdan başlayalım. Moda deyince ilk akla gelen moda tasarımcıları oluyor. Kıyafet tasarımcısı olarak bu tanımlamayı nasıl buluyorsunuz?
Modanın ortaya çıkışı aslında ihtiyaç temeline dayanıyor. Geçmişte çok anlamlıydı. Çünkü bir ihtiyaç vardı ve o ihtiyaca yönelik tasarımlar sunuluyordu. Zaman içinde modanın endüstrileşmesiyle moda diline yeni tanımlar eklendi. İşin içine sanayi girince ruhunu kaybetti ve daha çok tüketime hizmet eden bir alana döndü. Erkek giyimi ise bütün bu moda dünyası içinde daha el değmemiş bir alan gibi görünüyor. Söylemek istediklerinizi giysinin dili ile anlatmak modayı daha anlamlı kılıyor. Bu açıdan baktığınızda moda yoluyla geniş kitlelere ulaşmak, derdinizi anlatmak, yorumunuzu paylaşmak çok heyecan verici.
Moda bazı çevrelerce aşağılanan da bir kavram… Tek tipleştirdiği ve bir kalıba soktuğu için modayı elinin tersiyle itenler var…
Biz bile, modacıdansa giysi tasarımcısı olarak anılmayı yeğlediğimize göre evet, oldukça soğuttukları bir gerçek. Modanın renkli bir dünya vaadi, renkli kişiliklerle daha cazip hâle geliyor ve magazin dünyasına malzeme oluyor. Bu sebeple mesleğimizin bir yönü ile zarar gördüğü gerçek. Ancak moda aynı zamanda iyi giyinme duygusunu tatmin eden insanların bir süre sonra doğal olarak daha farklı giyinmeye olan ihtiyacını da körüklüyor. Öncü gruplar modayı yaygınlaştırıyor ve herkes öncüler gibi giyinmek istiyor. Bütün bunlar da sezonları, trendler yaratıyor ve sistematikleştiriyor.
MODANIN İÇİNDE DEĞİLİM
Moda “Yenilik” demek. Ancak kendini tekrar eden bir döngü de var. Mesela 60’lı yılların kumaşları ve tasarımları günümüzde yeniden moda olabiliyor…
Geçmiş ve gelecek modanın ana konusu. Geçmişin modası bugünkü imkânlarla yorumlanıyor genellikle. Moda böylece sistemini yürütebiliyor.
Belki pek çok sektörde var ama moda sektöründe taklitçilik daha fazla? Farklı ve özgün fikirler neden çıkmıyor/çıkamıyor?
Özgün işlerin çıkmadığını iddia edemeyiz ama daha fazla özgün iş olması gerektiğini söyleyebiliriz. Bu ülkenin eğitim kurumlarında yetişmiş bir tasarımcı olarak gördüklerim üzerinden şunu söyleyebilirim: Daha özgür bir eğitim ortamına ihtiyaç var. Sanayi ile üniversitelerin daha çok işbirliği yapması şart. Sorun; tasarımcı ile sanayinin yan yana gelmesindeki zorluklar, AR-GE’lerin daha çok mühendislerin gireceği laboratuarlar gibi algılanması, mühendisler ile tasarımcıların ortak çalışamama sorunları ya da pratiklerinin olmaması ve sanırım en önemlisi tasarımcıların tasarım ofislerinin öncelikle bir işletme olduğunu düşünmeleriyle daha deneysel çalışmalara yani tasarıma ve sürecine zaman ayıramaması.
Bahar Korçan, “Moda ciddiye alınacak bir şey değildir.” diyor. Sizce de öyle mi?
Odak noktası tasarım olan modanın ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Giyim kodları var ve tasarımcılar bu kodlamayı yapan kişiler. Bir beyaz kumaş parçasını başınıza örttüğünüzde başka, bedeninize sardığınızda başka, kalçanıza sardığınızda başka bir şey ifade eder. Nasıl kullandığınızla ilgili. Moda tasarımının çok önemli bir meslek olduğunu düşünüyorum. Moda, büyük insan grubuna ulaşmanın en kolay yollarından biri.
Moda tasarımcısısınız. Bir moda tasarımcısının hayatının neresindedir moda?
Kendini vitrine koyan bir tasarımcı olmadığım için modanın merkezinde değilim. İşin daha çok arka tarafında yer alıyorum. Ve bu hâlini daha anlamlı buluyorum. Tek derdim iyi iş yapabilmek.
MODA DÜŞÜŞTE
Moda içeren televizyon programları hakkında ne düşünüyorsunuz. Şov amaçlı kullanılması sizce modanın ruhuna zarar veriyor mu, yoksa sabun köpüğü mü?
Moda herkesin yapabileceğini düşündüğü bir meslek dalı. Bir ev hanımı, manken veya sosyeteden bir kadın da zevki olduğu için bu konuda söz sahibi olabileceğini düşünebiliyor. Tasarım yapmak bir süreçtir ve bunun dışındaki her şey dekoratiftir. Bunun yanında modanın konu edildiği televizyon programlarında evrensel bilgi içermeyen her türlü tavsiye kişiseldir, magazinseldir, eğlenceye hizmet eder. Kaynak olamazlar.
Bir bilinç veya farkındalık kazandırıyor mu?
Bilinçlendirdiğini düşünmüyorum. Aksine kirlettiğini düşünüyorum. Programların var olan evrensel bilgiyi de öyle ya da böyle vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bilgi veriliyorsa katlanmalıyız.
Modanın insanlar üzerine ne gibi etkileri var?
Giyimimizle ağırlandığımız bir gerçek. Her tarzın bir kodu var. Giyimimiz ile insanlar üzerinde bir etki yaratıyoruz. Bırakmak istediğiniz etkiyi rahatlıkla doğru seçimler yaparak bırakabilirsiniz.
Modanın insanlara zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
Zarar görenler var. Hem tüketiciye hem de tasarımcıya zarar veriyor. Yılda iki kez ve aradakilerle dört sezona ulaşan bir sektörden bahsediyoruz. Üstelik bu sisteme uymanı, koleksiyonlar çıkartmanız, bunları satmanız bir de işletmenizi büyütmeniz bekleniyor. Mutlaka dört koleksiyon çıkarmak zorunda değilsiniz. İki sezon da hazırlayabilirsiniz. Endüstrinin dayattığı kurallar var ama dünyada da yavaş yavaş kopmalar başlıyor. Artık yılda sadece bir kez koleksiyon yapan tasarımcılar var veya sadece kişiye özel tasarım yapıyorlar. Hazır giyim üretimini durduran markalar var. Sadece kişiye özel ya da Haute Couture tasarımlarına ağırlık veren markalar var.
Tüketici açısından ne gibi bir zararı var?
Daha çok tüketmeye izin veriyor. Ancak artık tüketici de bilinçlendi. Çünkü aldığı üründeki tek faydayı değil, ikinci ve üçüncü faydayı aramaya başladı. Sürdürülebilir moda devreye girdi. Kimin ürettiği, nasıl ve ne şekilde ürettiği önemli atık. Atölyelerde çocuk işçi çalıştırıyor mu? Bu bile merak ediliyor. Tüketici çok tükettiğinin kendisi de farkında. O yüzden tasarımın ve zamansız giysilerin ne olduğunu, eski giysilerin kıymetini anlamaya başladılar. E-ticaretin getirdiği kolaylıklar sayesinde bütün bunları çok çabuk öğrendi. Doğal olarak haklarını da öğrendi. Çok hızlı giden tüketim alışkanlığını yavaşlatmaya başladı.
ARTIK KURALLAR DEĞİŞİYOR
Tasarımcı kimliğinizin yanı sıra Moda Tasarımcıları Derneği’nin kurucularındansınız. Dünya modası nereye doğru ve nasıl gidiyor?
Dünya modasında birtakım kurallar vardı, o kurallara uymamız bekleniyordu. Fakat artık kurallar değişiyor. Yeniden tanımlanan bir moda hareketi var: Sürdürülebilir moda. Karbon ayak izlerinin oluşturduğu zararlardan kendini korumaya çalışan markaların, tasarımcıların bilinçlenmesi ile arttığını söylemeliyiz. Yeni marka oluşturmaya çalışan genç tasarımcıların pek çoğu sosyal fayda sağlayan marka olma yolundalar. Mesela işgücüne katılması beklenen kadınların istihdamına katkı sağlıyor ya da ekolojik ve organik ürünleri kendi tasarımlarında kullanmak öncelikleri. Modanın bildik kurallarının dışında daha faydalı işler yapmaya çalışıyorlar. Toplumsal cinsiyetteki hızlı değişim ile birlikte cinsiyetler arasındaki farklılığın iyice eridiği ve kaynadığı koleksiyonlar çıkıyor.
Neden buna ihtiyaç duyuldu; bir ihtiyaçtan mı doğdu yoksa farklılık oluşturmak için mi yapıldı?
Bir şeylerin değişmesi ancak yeni fikirlerle mümkün. Toplumsal cinsiyetteki değişimin getirdiği birtakım melez fikirler var. O melez fikirler bize yeni anlayışlar sunuyor.
Ne gibi mesela?
Çocukları anne babası büyütüyor da olsa artık bilgiye anne babasından daha çabuk ulaşan bir nesil var. Aldığı bilgiyi farklı şekillerde dönüştürebilen ve onlar üzerinden yeni fikirler üretebilen ve tepkiler verebilen bir nesilden bahsediyoruz. Bu nesil 2000’li yıllarda doğdu. Bu neslin yarattığı içerikler, onların arkasından gelen nesli peşinden sürüklüyor. Var olan bilginin de güncellenmesi gerekiyor.
Ara kimlik ve cinsiyetlerin popülaritesi son yıllarda daha da arttı. İnstagram fenomeni hâline gelenler var. Toplumda merak uyardırıyor…
Bu da belli bir doygunluğa ulaştığında özü kalacak. Bunun da modası geçecek bir süre sonra. Elenecekler ve özü kalacak. Sürekli size bilgi geliyor, o bilgiyi alıp değerlendiriyorsunuz ve fark ediyorsunuz.
Gelecek tasavvuru yapabilir miyiz? Bitip tükenecekler mi yoksa başka bir şeye mi evrilecekler?
Moda sektörü içerisinde kuralların yıkıldığı bir döneme giriyoruz. Artık klişeleşmiş ve gelenekselleşmiş bütün kuralların yok edildiği bir dönem bu. Sadece adını koyacak yeni isimlere ihtiyaç olacak. 2000’li yıllarda doğanlardan beklenen devrim var. Onlar modanın yönünü belki de tanımını değiştirecekler. Üç boyutlu programları kullanarak doğayı ilginç biçimde kullanan tasarımcıların yanı sıra bütün bunları kenara itip doğal olmayan hiçbir malzemeyi kullanmadan kendi kumaşını yetiştiren bir tasarımcı var mesela. Suzan Lee adında bir tasarımcı. Yap-tığı moda dünyası için devrim niteliğinde. Çay veya şeker gibi çok bilindik birkaç malzemenin bir araya gelmesinden oluşan sıvıyla bir kumaş yetiştiriyor, o kumaşla da bir giysi yapıyor. Giysinin kulanım süresi 5 yıl. Çöpe attığınızda doğaya karışıyor ve doğaya hiçbir zararı yok. Bu konudaki çalışmaları dolayısıyla tasarımcı, yatırımcılarla daha da geliştirme yolunda. Hâlâ doğadan umudunu kesmeyen tasarımcılar varken diğer tarafta teknolojiyle işler çıkaran bir başka tasarımcı grubu var. İkisi de sektöre katkı sağlıyor.
ERKEK YÜKÜ AZALINCA, KENDİNE BAKMAYA BAŞLADI
Siz bu kadın-erkek cinsiyetinin modada meç edilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Hayatımızın içinde bu kadar büyük yer kaplayan bir konunun görmezden gelinmemesi gerekir. Ama bunun sebeplerini bilmek gerektiğini düşünüyorum. Erkek giyimi ile ilgili araştırmaya başlayınca şunu gördüm: Birincisi sadece ülkemizde değil tüm dünyada evlilikler kısa sürüyor. Anneler çocuklarını tek başına büyütüyor. Çocukların çevrelerinde ağırlıklı olarak kadın figürü var. İlk ve ortaöğretimde çocukları eğitenler ağırlıklı olarak kadın. Şimdilerde dünyada pek çok ülke, erkekleri öğretmen olma konusunda teşvik ediyor. Kadının iş dünyasına girmesi ve erkeklere rakip olması, erkeğin gücünü azaltmaya başladı. Kadın ve erkek eşit bir şekilde hayatı paylaştığından erkek, atalarından gelen o bilgiyi yitirdi. Kadını korumak ve kollamak, geçim sağlamak göreviyken artık hayatı paylaşıyor. Doğal olarak görevinde bir azalma oluştu. İşte burada moda ve güzellik sektörü devreye gidiyor. Kendine bakıyor, daha çok spor yapıyor. Çünkü görevi azaldı ve boşlukta kaldı. Cinsiyetler arasındaki farklıkların azaldığını daha net görebiliriz aslında.
GÜNEYDOĞULU KADINLAR KIYAFET TASARLIYOR
Bir dönem Birleşmiş Milletler’in kalkınma programı çerçevesinde bir projeye dâhil oldunuz. ARGANDE isimli bir marka oluşturdunuz. GAP bölgesindeki kadınlara yönelik bir proje… O projede hangi aşamadasınız şuan?
İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan önce 3 yıllık bir destek almıştık. Üçüncü yılın sonunda başarılı bir noktaya geldiği için desteğini 6 yıla uzattı. Şuan 9 yıl oldu. Yaptığımız çalışma Batman’da başladı, Kilis’te devam ediyor. Pilot proje oldu. ARGANDE sayesinde Mardin, Diyarbakır, Urfa şehirlerde çarpan etkisi ile bine yakın kadına ulaşıldı. Kadınların istihdamı sağlandı. Bölgede ilk defa BM’nin bir projesi bu kadar uzun sürdü. ARGANDE’nin kendine ait online sitesi olacak. Türkiye’deki önemli tasarımcılar sezona ait özel tasarım hazırlıyor. O tasarımları bölgedeki kadınlar üretiyor. Yalnızca makine dikimi değil el işçiliği de var. Elde edilen gelir, bu proje için çalışan kadınlara maaş olarak ödeniyor.
Erkeklerin bakımlı olması, kadınlarla rekabet etmelerinden mi kaynaklanıyor?
Hayır. Ne kadınlar erkekler için ne de erkekler kadınlar için yapıyor bunu aslında. Kendi cinsleri arasındaki bir güç savaşı bu. Erkekler daha bakımlı olmaları gerektiğinin farkındalar. Birileri daha iyi giyiniyorken ve onunda öyle bir şansı varken neden yapmayayım, diye düşünüyor. Çünkü geride kaldığını fark ediyor. Spor salonlarına giden çok fazla erkek var. Hepsi de bakımlı. Sadece görüntü için değil sağlıklı olmak için de bunu yapıyorlar. Erkek kendini ve en önemlisi bedenini tanımaya başladı.
Kadın giyiminde erkek tasarımcıların olması doğal karşılanıyor. Erkek giyiminde kadın tasarımcının olması nasıl karşılanıyor ve karşılık buluyor?
18 yıldır bu sektördeyim. O yıllardan bugüne baktığımız zaman gerçek anlamda değişen bir çizginin olduğunu söylemeliyim. Erkeklerin tasarıma ve modaya bakışı tamamen değişti. İnternetin etkisiyle dünyanın bir ucundaki tasarımı görebiliyorsunuz ve karşılaştırma yapabiliyorsunuz. Bugüne kadar erkekler hiç talep etmemişlerdi, artık talep etmeye başladılar. Bu önemli bir değişim moda dünyası içinde. Kadınlar için koleksiyon hazırlayan bir erkek ne kadar normalse erkek giyimi hazırlayan bir kadın da o kadar normal.
Bu durum erkek hegomanitesi içinde ne kadar normal?
Değil. Erkekler giyim konusunda hemcinslerinden servis almaya alışkınlar. Bir de ben çok geniş kitleye hitap etmiyorum. Biraz daha farkındalığı gelişmiş ve yüksek beğeniye sahip bir erkek profiline hizmet eden bir markayız. O gurubun beğenisini toplamak benim için biraz daha kolay. Klasik erkek giyim markası gibi olsaydık o zaman daha zor olurdu. Retroseksüel, uberseksüel, metroseksüel gibi kavramların ortaya atılması da 90’lı yılların başında yapıldı. Ancak oturdu. Artık böyle bir ortamda kadın olmak benim için avantajlı bir durum. Bugüne kadar erkekler eşleri, anneleri ve sevgilileriyle alışverişe gidiyorlardı. Şimdi bu değişti. Artık erkekler kimseye ihtiyaçları olmadan kendi kendilerine alışveriş yapabilme ve deneme yolunu tercih ediyorlar. Karşılarında kadın ya da erkek görmelerinin bir önemi yok.
SİYASETTE İLK YOL GİYİMDİR
Kadın siyasetçilerin giyimleri hakkında konuşalım biraz da. Türkiye’de ve dünyadaki kadın siyasilerin giyimleri hakkında ne söylersiniz?
Türkiye’deki hem kadın hem erkek siyasetçiler kıyafet konusunda çok cesur görünmüyorlar. Klasik giyim kodlarının içinde yapabilecekler yapılıyor sadece. Oysa giyim ile verecekleri ilk izlenim işlerini kolaylaştırabilir düşüncesindeyim.
Kadınlarla ilgili pek çok şeyin erkeklerin daha iyi anladığı söyleniyor. Siz buna inanıyor musunuz?
Bence var. Erkekler daha soğuk gözle baktıkları için farklı şeyler üretebiliyorlar. Aynı bedene sahip değiliz ve bilmediğimiz bir bedene birşey giydirmeye çalışıyoruz. O yüzden daha deneysel daha yenilikçi ve daha ilginç şeyler sunabiliyoruz. Farklı cinslerin birbirine birşeyler sunmasının avantajlı olduğunu düşünüyorum.
Giyim modasında oturmuş bir Türk kimliğinden bahsebiliyor muyuz?
Henüz değil. Türkiye’nin bir tasarım kimliği bulunmuyor. Bir Alman mükemmeliyetçiliğinden ya da Japon minimalizminden bahsedebiliyorsunuz, fakat Türk tasarım kimliğini bir kavram ile anlatamıyorsunuz. Ancak bir kavram üzerinden hareket edilmesi gerekiyor. Mesela Japon veya İtalyan kalıbını nerede görseniz tanırsınız. Malzeme ve dikiş kalitesinden anlarsınız. Elimizde çok kaynak olmasına rağmen bunu bir kimliğe dönüştüremiyor olmak üzücü.
Günümüzde kadın ve erkek modasında eksik veya fazla gördüğünüz neler var?
Eksik görünmüyor, seçenek çok görünüyor.
Her tasarımcının bir hayali var. Sizin hayaliniz ne?
Bir hayal kurmuyorum.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı