Kutlu kadınlar ekseninde eleştirel bir ahir zaman muhasebesi

Merjam Yazar: Merjam 16 Ocak 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

İyilik, güzellik ve doğruluğun yaşatıldığı bir huzur ve istikrar ikliminde çocuğun ailesine yönelteceği en önemli soru, aynı zamanda insanlığın da kadim bir sorusudur: “Peki ama niçin iyi, doğru, güzel olmak zorundayız?”

Kutlu kadınlar ekseninde eleştirel bir ahir zaman muhasebesi

 

Bu yazıda yeni neşvünema bulan dinin zorluklarına vakarla göğüs germiş, dinî hayatın bütün alanlarına kadın elinin fıtri özelliklerini dokundurmuş, İslâmî yapıyı ilmek ilmek dokumuş saadet asrının yürekli kadınları ile nasıl irtibat kuracağımızın cevabını aramaktayız. Fakat bu soru, beraberinde, nüfus kâğıdından hayata taşan İslâmî bir kimliğe sahip her müminin muhatap olacağı başka bir soruyu hatta sorgulamayı davet ediyor: Yeni bir inanç sistemi üzerine imanlarının olanca heyecanı ve cehdi ile dinî hayat ve kurumları inşa eden ilk müminlerin, aynı iman paydasında ayrı özelliklerle temayüz etmiş şahsiyetlerine ve hayatlarına sokul(a)mayışımızın, dokun(a)mayışımızın, aramıza düşen ayrı gayrılığın, gözden ıraklığın sebebi nedir?

 

 

Gerçek Özgürlük Nedir?

 

Sahih imanın, bu kutlu hayat biçimleri ile tecrübeleri arasında kurulacak muhkem köprüden geçtiğini; salih amelin, ilahî emrin fiile, kuruma, hayata dönüştüğü aynı “Sarp yokuş”tan bugüne devşireceğimiz simya formüllerine bağlı olduğunu hatırlayarak yola koyulabiliriz. Böyle bir adım, geçen zamanın beşerî tortularının ve kötülüğü emreden nefsin hakikatle aramıza gerdiği perdeyi aralayarak, konuya idraklerimizi biraz daha açmamızı sağlayacaktır. Var olan her şeyin kaynağı olma imtiyazının Hâlık’dan alınarak mahlûka verilmek istendiği, bütün yolların, “Ortak iyi”den mahrum bir özgürlük alanına çıktığı, bütün dayatmaların bedene ait arzu ve hazların mutlak özgürlüğünde kesiştiği çetin bir imtihan dünyasında bu köprüyü kullanmak ve canlandırmak hayati bir önem taşıyor.

 

Modernist/kapitalist hedeflerin, medya-reklam-ekran sacayağında kadın cinsi üzerinden gerçekleştirildiği ve her faninin ayağının bir miktar sürçtüğü bu sınavda, inanan kadınların kendilerini sıkı bir muhasebeye tâbi tutması kadar, sınavlarını sabitkadem kalarak vermiş güçlü hemcinslerini tanıması da aynı ölçüde önemli. Kişiliklerini tüketim normlarının haz ve ihtiras mezatında besleyen, ilişkilerini marka nazarı üzerinden belirleyen, rol modeli olarak şöhret dünyasının idollerini benimseyen nevzuhur mümin tiplerinin, İslâm’ın kutlu kadınlarından çok uzağa düşmüş hayatlarını sorgularken, birkaç problematiği bir arada çözümlemeye ihtiyaçları var: Sorunların ardında toplumsal süreç ve sebepler yanında, modern dünyanın küreselleşen değerlerinin ve insan modelinin izdüşümünün yattığını bir an bile gözden kaçırmamak gerekiyor. Unutmayalım ki Yaratan ve yaratılan nezdinde mutlak özgürlüğünü ilan etmiş, manevi bağlarını koparırken; tüketim, madde, haz, kesret, adrenalin, internet, egoizm gibi bağımlılık biçimlerine tutsak olmuş, kendi biricikliğine esir düşmüş bir birey prototipi karşısındayız. Oysa “Zamanın ruhu”nun, “Güç” ve “Mutlak özgürlük” adına özellikle de zamanın kadınına dayattığı, “Ekonomik özgürlük”, “Bedenini kutsamak”, “Yaşlanmamak”, “Stil sahibi olmak” gibi direktiflerinin karşısına ancak; egoist olmadan da dik durabilen, manevi değerler ile de zengin olabilen, ekonomik özgürlüğü amaç değil araç edinen ve gerçek özgürlüğün, sadece ilahî bağlılığın şemsiyesinde kurulduğu “Bütüncül bir şahsiyet” ile dikilebiliriz. O hâlde şahsiyet gelişiminin merkezi olarak ailenin kapısını çalmanın tam zamanıdır.

 

Rol modellerin görünürlük, şöhret ve sosyal medya üzerinden edinildiği bir dönemdeyiz. Bu ortamın çocuğu da yetişkini gibi kendisine; ekran parıltısından, sahnelerden, sahalardan, podyumlardan, filmlerden, sanal ortamlardan yansıyan fenomenleri model seçiyor. Fakat ailenin değer temelli davranışlar açısından gösterdiği hassasiyet, tutarlılık, bilinç ve gayret ne kadar muhkem ve başarılı ise başka dünyalardan model arayışı o kadar azalacaktır.

 

 

Her Şey Ailede Başlar

 

İyilik, güzellik ve doğruluğun yaşatıldığı bir huzur ve istikrar ikliminde çocuğun ailesine yönelteceği en önemli soru, aynı zamanda insanlığın da kadim bir sorusudur: “Peki ama niçin iyi, doğru, güzel olmak zorundayız?” Bu hayati soruya verilecek cevap, ailenin taşıdığı dünya görüşü doğrultusunda daima iki yönlüdür. Ya mensubu olunan din ve değerler “İyi olma”yı gerektirmektedir ya da Yaratıcı’nın veya bir inanç sisteminin direktiflerinden bağımsız olarak “İyi olmak” zorundayızdır. Kabaca dinî ahlak ile seküler ahlakın ve iki zıt yaşam tarzının farkını içeren bu cevaplarda biz ilkinin izini sürüyoruz.

 

Var oluşsal sorularını sormaya başlayan çocuk, din eğitimcilerinin tavsiyesi doğrultusunda bu sorulara verilecek cevaplara yani konuyla ilgili eğitime hazır demektir. Artık ona dini, hikâyeler ve kıssalar üzerinden işitsel ve görsel olarak tanıtılabilir. Fakat dinî değerler sadece bilişsel değil, davranışsal açıdan da örnek olunarak, öğütler daima fiil ve tecrübe ile desteklenerek taşınabilir. Sevgiyi göstermenin yolu nasıl davranıştan geçiyorsa, hayatın anlamı da ahlaki değerlerin salih amelle yaşama geçirilmesinde billurlaşır. Hayatın; zenginlik, şöhret, tüketim, haz ve keyfin yüceltilmesi gibi modern zevkler değil mutlak hakikat arayışı etrafında döndüğü böyle bir aile, aynı zamanda doğal bir okuldur. Bu okulun daimi öğrencisi olarak çocuk, henüz temyiz dönemine gelmeden doğruluk, dürüstlük, iyilik, helal, haram, şükür, adalet, paylaşma, bölüşme gibi evrensel İslâmî değerleri fark ve tecrübe etmiş; Yaratması, Esirgemesi Güç ve Kudreti üzerinden Allah’ı kavramış, örnek hayatı ve bütüncül şahsiyeti üzerinden Peygamber’ini tanımış olacaktır. O artık ilim, tefekkür, sanat, aşk, ibadet ve ahlak çeşmesinden aynı anda beslenen, kendi içinde ve dışında maneviyatın sarsılmaz gücünü taşıyan gerçek bir büyük ve bütüncül bir şahsiyet adayıdır. Modern kapitalist dünyanın zenginlik, iktidar ve tüketim ile belirlediği güç ile değil, bütüncül kişiliğinin manevi gücü ile koyulduğu yolda adımları, onu kendiliğinden, aynı güç ile temayüz etmiş rol modellerin peşine düşürecektir.

 

 

Muhammedî Bir Rota

 

Yolumuza Muhammedî bir rota üzerinden devam edebiliriz: “Cennetlik kadınların en üstünleri Huveylid’in kızı Hatice, Muhammed’in kızı Fâtıma, Firavunun zevcesi, Müzâhim’in kızı Asiye ve İmran’ın kızı Meryem’dir.” Ve faziletleri ayetle, hadisle, siyerle sabit daha göklerce yıldız… Peki ama “Analarımız” diye adlandırdığımız, iman, irfan, ilim, ibadet, ceht, feraset, basiret, letafet zirvesi bu güçlü kadınlar kimdir, kendimize hangisini model kılabilir, hangi yönleri ile hayatımızı takviye ve tahkim edebiliriz?

 

El-emin eşine güveni ile ilk mümin olma şerefine ulaşan, Peygamberi sadece ilk vahyin haşyeti ile titrediğinde değil, bütün hayat boyunca kat kat saran, bedensel ve ruhsal desteğini, malını, canını, yapıcı heyecanını O’nun ve kutsal hedefinin önüne seren, basiret ve dirayeti ile çetin zamanlara sunduğu sükûnet, evine kattığı saadet, “İçinde gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennet evi” ile muştulanan, tevazuu ile yücelerek hem Allah’ın hem de Cebrail’in selamını alma, Hatemü’l-Enbiya bir Peygamber’in de göz bebeği olma liyakatini kazanan, “Huveylid’in kızı Hatice”yi mi;

 

Vahyin rahlesinde tedris ettiği iman-amel bütünlüğünü hayatına nakşetmiş sadık bir mümin, küçük elleri ve büyük kalbiyle fedakâr annesini, kahraman babasını ve ablalarını teselli eden bir çocuk, özgürlük ile itaat arasında çizdiği istikrar ve huzur tablosu ile bugün bile bireysel ve toplumsal davranışlarımızı yönlendirecek güçte bir kadın, Muhabbetullah üzerinde boy atan sevgi ve saygı temelli bir baba-kız ilişkisinde örnek bir evlat, mütevazı çeyizine rıza gösteren, mihrini Peygamber’in şefaati olarak takdir eden örnek bir gelin, sabrı, kanaati, tevekkülü üzerinden kendimizi aile ve toplum içinde sorgulama imkânı bulacağımız vefakâr bir eş, içinde  infak ve îsâr gibi İslâm medeniyetinin nadide kurumlarının temelinin atıldığı, Ehl-i Beyt’in dertleşme, söyleşme, bilişme, buluşma yeri olan demokratik ve adil bir evin sahibesi, son Peygamber bir babaya, ilk mümin bir anneye sahip olmanın şerefli imtiyazını mütevazı bir onur üzerinden içselleştiren bir Peygamber kızı, rahlesinden, Zeynep, Hasan ve Hüseyin gibi insanlığa model şahsiyetlerin yetiştiği liyakat sahibi bir anne olarak “Cennetlik kadınların en üstünleri’nden Muhammed’in kızı Fâtıma”yı mı;

 

İmansız bir toplumda imanı yaşamanın, zalim bir zorbanın yanında ihlası yaşatmanın, kalıcı değerleri geçici olanlara, “Ahiret evi”ni saraylara, itaati isyana, ikrarı inkâra, istikameti delalete, cehdi rehavete tercihin “Kemale ulaştırdığı” bir insan, çetin imani sınavlardan yüz akı ile çıkmış bir mümin, “Halvet der encümen” olmayı bütün zamanlara öğretmiş bir yol ehli, uhdesine bir Peygamber çocuğunun ve annesinin teslim edildiği yedü’l-emin bir şahsiyet, zulmün bilek gücünü inancın yürek gücü ile yenmiş kutlu bir kadın olarak Müzâhim’in kızı Asiye’yi mi?..

 

 

İnsanlığa Bir Ayet

 

İlahî Kelam’da kendi ismi ile bizzat geçen tek kadın olarak ve Peygamber olan oğluna değil, Peygamber oğlunun kendisine izafeten (“Meryem oğlu İsa”) anıldığı, sanal bir “Ana tanrıça” algısından kurtularak, tevhidî bağlam üzerinden okunabildiğinde Hristiyanlık ile İslâm arasındaki teolojik farkın sona erebileceği güçlü bir Kur’anî kimlik, ilahî planda fazilet ve metaneti çok ağır bir imtihan ile teyit edilmiş sabır ve itidal zirvesi bir mümin, sınandığı tüm zorlu olayları aktif teslimiyet ve tevekkül ile karşılayan iffet ve itaat simgesi bir şahsiyet olarak “Dünya kadınlarına üstün”, “İnsanlığa bir ayet” kılınmış “İmran’ın kızı Meryem”i mi;

 

Ya da imanından aldığı güç ile hayatın bütün alanlarında var olan, liyakati ile Peygamber’in “Dininizin yarısını bu Hümeyra’dan alınız” taltifine, Sahabe’nin “Fıkıhta, tıpta, şiir ve Arap tarihinde Hz. Aişe derecesinde fazilete sahip hiçbir kimse görmedim”, “Aişe insanların en fakihi, en âlimi, ümmet hakkındaki rey ve içtihadında en güzel isabet edeni idi” takdirine mazhar olan, âlim, müçtehid, mütefekkir bir şahsiyet, fazilet ve saffetini cesaret, feraset ve basireti ile besleyen, haklarını cesaretle müdafaa eden bir kadın, Peygamber’in dostu, sırdaşı, yol arkadaşı O’na layık bir eş ve sıddık bir babaya layık bir evlat olarak Hz. Ayşe’yi mi;

 

Halifeliği döneminde kadınlarla ilgili hukuki meselelerde babası Hz. Ömer’in kendisi ile istişare etiği, vefat ederken Kur’an-ı Kerim’in tek nüshasını kendisine emanet ettiği kızı, muallim, yedü’l-emin Hz. Hafsayı mı;

 

Akabedeki hayati misaktaki iki kadından biri olan, Hicret’te Allah Resulü’nün (s.a.) Mekkelilere ait emanetleri kendisine teslim ettiği, Uhûd, Hüneyn ve Hayber’in gönüllü sakisi iken, su kırbasını yere bırakıp elindeki kalkan ile Peygamber’e siper olan asr-ı saadet kahramanlarından Hz. Nesibe’yi mi;

 

Şefkat, merhamet ve hizmeti ile Peygamberin “Anne” hitabına layık olan, örnek bir kayınvalide olarak şefkat kanatlarını Resulullah’ın “Benden bir parça” dediği Fâtıma’sının da üzerine geren, hayatında Hz. Peygamber’in şefkatine, ölümünde imametine, kabri önünde göz yaşına ve duasına nail olan ve onun ak gömleği ile kefenlenen, hakikatli bir yenge olarak Fâtıma bint-i Esed’i mi;

 

Resulullah’ın müjdesine mazhar olabilmek için 86 yaşında iken Medine’den Kıbrıs’a yapılan deniz çıkartmasına katılan, bu ilk deniz seferinin meşakkatlerine gösterdiği sabır ve tahammül ile bütün donanmaya örnek olan ve orada şehadet mertebesine eren Hala Sultanımız Ümmü Haram’ı mı;

 

Küçük oğlunun üzerine titreyen eşi Ebu Talha’ya, onun ölüm haberini verirken bütün çağlara seslenen bir teslimiyet ve irfan destanı yazan Ümmü Selim’i mi;

 

Bir yandan Suffe Medresesi’nde ilim tedris ederken, diğer yandan şevk ile Resulullah’a hizmet eden, bir emrini tebliğ için kavmine ayakkabılarını eline alarak, yalın ayak koşan Esma bin Hârise’yi mi;

 

Yoksa fedakârlık, cömertlik, kanaat, tutum ve cesareti ile daha çocukluğunda temayüz eden, Resulullah’ın “İki kuşak sahibi” baldızı güzel anne Esmâ bint-i Ebî Bekir’i mi;

 

Hz. Ömer’in mehir konusundaki hitabına ayet delaleti ile itiraz eden o cesur “Kureyşli kadın”ı mı?..

 

Her biri bize, ev içinde ya da dışında, ev işinde ya da pazar’da iken, iplik eğirirken ya da ilim peşindeyken, savaş meydanında ya da Suffe’de, öğrenirken ya da öğretirken, beşik sallarken ya da kervan başında, nimette ya da külfette, meşakkat ya da rahatta, zorlukta ya da kolaylıkta, sabırda ya da şükürde, bollukta ya da darlıkta, sılada ya da gurbette; bütün bireysel ve toplumsal kimlik, konum ve ilişkilerde daima güçlü olunabileceğini, acziyyetin iman-irade ilişkisine ait bir zaaf olduğunu öğreten daha niceleri… Bizi, feminist iddialar olmadan da dik durulabilen, kadın-erkek bütünlüğü üzerinden de var olunabilen, sorunların, insan başlığı altında da çözülebileceği bir dünyaya götürenler…

 

O günden bu yana Asr-ı Saadet kervanına katılan, Doğu’dan ve Batı’dan aynı istikamete sabitkadem yürüyen, o irfanın öğretilerinden ilhamla büyüyen, her birinin serencamı ayrı yazılara, rabıtalara, alakalara, ayrı takiplere konu olacak, saymaya yetişemeyeceğimiz, hayat hikâyelerine doyamayacağımız daha pek çok isimler, isimsiz kahramanlar…

 

 

Sevgiden Öteye Yol Var: Onların izini Sürmeye Hazır mıyız?

 

Onlar gibi modellere sahip olmakla bahtiyar, fakat onların makul ve mutedil öğretilerinden ayrı düşmekle muzdarip evlatları, titiz bir tanıma mesaisi sonucunda artık, onları akleden kalplerimizle yeniden tanıma, davranışlarından hayatlarımıza sahih prensipler devşirme yoluna koyulmuş bulunuyoruz. Ortak annelere sahip olmanın mümin kalplerimizde yeşerteceği sevgi vasıtasıyla artık, dün, bugün ve yarın arasında vahiy-iman-insan parametreleri üzerinden manevi bir köprü kurabilir, sadece duyguyu değil İslâmî öğretinin, bilmenin/anlamanın merkezi olarak takdim ettiği akleden kalplerimizi harekete geçirebiliriz.

 

Her birini akleden kalplerimizle okumaya çalıştığımızda, sevgimize; hayatını ve davranışlarını tanıma sorumluluğunun iştirak ettiğini göreceğiz. Ne kadar eksik anlarsak anlayalım, onlar, tanımak isteyen herkese kendilerini belki bir kız kardeş, bir anne belki vefakâr bir dost olarak anlatacaktır. Bu karşılıklı paylaşım hemen ardından model alma, örnek kabul etme, hayata geçirme sorumluluğunu davet eder: Sevgilerimizi salt duygunun ve günlük ritmin/aritminin iniş çıkışlarından, seküler hayatın kışkırtıcı teklifleri karşısında verilen manevi molaların, geçirilen yabancılaşma nöbetlerinin ruhsal ağırlığından, çağdaş kurguların hakikate mugayir etkilerinden kurtarmalı; onları bilmenin ve tanımanın verdiği istikrarlı hüviyeti kazandırmalıyız.

 

Bu husus, özellikle inanan erkek ve kadınlar için sorunsuz bir noktadır. Mesele, evrensel değerlerin tarihilik girdabına hapsedildiği modern dünyada İslâm’a ait hakikatin ontolojik zemininden yeniden evrensel bir toplumsal gerçeklik inşa etme konusundaki tutumlarımızdadır: Seyyid Hüseyin Nasr’ın sözleriyle “Asıl vasfı, ilahî olanın beşerî olana dönüştürülmesi olan bu modern dünyada” aslî varoluşlarımızla yerimiz ne olacaktır? Ayak mı uyduracağız yoksa ayak mı direyeceğiz? Yeni sentezler üretmeksizin, “Değişerek devam etmenin, devam ederek değişmenin” sırrını devşirmeksizin, sadece karşı koymaktan mı ibaret kalacak tutumlarımız?

 

Ya da kendi yolumuzu terk ederek bir başka topluluğun sosyal hafızasına, kültür ve medeniyet kodlarına, tarihsel süreçlerine, yani onun yoluna mı sapacağız? Veya kendimize, ailemize, verili çehreler ve modellerin izinde fıtrî ve tevhidî yeni varoluş alanları açarak bu dünyada Müslümanca var olmanın yollarını arayabilecek miyiz?

 

Şimdi sıra “Allah’ı ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çokça ananlar” olarak bizim ne yapacağımızdadır. Mesele, İslâm’ın hakikat öncülerinin peşinden mi, yoksa ekrandan yansıyan aykırı hayatların, parıltılı dünyaların, memnu ilişkilerin, çarpıtılmış gerçeklerin, doyumsuz karakterlerin, avare hayallerin, hayatımıza dayatılan sahte gündemlerin, suni formatların peşinden mi gideceğimizde düğümlenmektedir. Onlar olanca cömertlikleriyle kendilerini anlatmaya devam ediyorlar. Fakat onları “Anlamak” her zaman olduğu gibi herkesin kendi akleden kalbinin ferasetine kalıyor…

 

Selma KARIŞMAN

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı