Korktuğum başıma geldi mi?

admin Yazar: admin 23 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Mekân o kadar edebiyatla iç içe ki masalar numaralarla değil, yazar adlarıyla belirlenmiş. Mesela ben, Tolstoy masasında oturdum. Belki size Cemil Meriç denk gelir…

Korktuğum başıma geldi mi?

 

Günün bütün yorgunluğu üzerimde. İşyerinde yoğun, koşturmacalı bir gün geçirmiştim. Metro da her zamanki gibi çok kalabalık. Hani tam iş çıkış saati diyeyim işte, siz anlayın. Bu haldeyken insan bir de randevu verir mi? “Hayır tabii ki” dediğinizi duyar gibiyim ama ben o hatayı işledim işte! İstanbul’da, -üstelik bir Cuma akşamında- iş çıkış saatinde bir yere ulaşmanın ne demek olduğunu İstanbul’da yaşamayan bilemez…

 

İçimden bu düşünceleri geçirirken yapılan anonsla ineceğim durağa yaklaştığımı anladım. Marmaray’ın cin kuyusu gibi merdivenlerini tırman Allah tırman… Nihayet Üsküdar meydanındayım işte! Dert bununla bitmiyor ki buluşma mekânının seçimi de bana bırakıldı. Neymiş, ben her yeri beğenmiyormuşum, o yüzden ben seçecekmişim… Ne yapalım, dostumun hakkı var. İş başa düştü derler ya, meydanın kalabalığına kendimi bıraktım. Nasıl olsa buluşmaya daha vakit vardı. Uzun zamandır Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçmediğimi başımı kaldırıp Mihrimah Sultan ve Yeni Valide camilerinin zarif minarelerini gördüğümde anladım ve birden Yeni Valide Camii’ne doğru yöneldim. Burası bana hep Mihrimah Sultan’ın gölgesinde kalıyormuş gibi geliyor.

 

Oysa Sultan III. Ahmed’in annesi Gülnûş Emetullah Sultan tarafından yaptırılan bu külliye klasik Osmanlı mimarisinin son ve Lâle Devri’nin en önemli örneği… Bahçesinde biraz soluklanıp hem padişaha hem de valide sultanın ruhlarına birer Fatiha hediye ettikten sonra kalktım. Dedim ya uzun zaman olmuş bu taraflara geçmeyeli… Şimdi nerede, nasıl bir mekân bulmalı, derken karşıma çıktı Mihrimah. Hayır, camisi değil, burası Yeni Valide’nin arka kapısından çıkınca hemen solda kalan bir kitap-kafe. Ne yalan söyleyeyim sevgili Makas okuru, kitap kafe tarzında mekânlar görünce korkuyorum. Çünkü pek çoğunun “kitap”la uzaktan yakından alakası yok. Birkaç raf, içerisine de üç beş Türk klasiği, birkaç Batı klasiği, biraz da son çıkan popüler romanlardan koyduk mu, gelsin çaylar… Alın işte size kitap kafe! Maalesef “kitap-kafe” tabelası altında açılan pek çok yer bu halde olduğu için buraya da bu çekincelerle adımımı attım. İçe doğru büyüyen geniş bir mekân burası. Nasıl olmuşsa boş kalmış, cam kenarında bir masaya oturdum. Masanın üzerinde Mustafa Kutlu’nun “Ya Tahammül Ya Sefer” kitabı. Hemen yüzümde bir tebessüm. Kutlu’nun en sevdiğim kitaplarındandır… Herhalde benden önce masada oturanlar unuttu diye düşünürken birden her masanın üzerine bırakılmış birer kitap olduğunu fark ettim.

 

Hemen seçebildiklerim şöyle: Tanpınar’ın “Huzur”u, Sait Faik’in “Semaver”i, Necip Fazıl’ın “Çöle İnen Nur”u… Yavaş yavaş içeri girerkenki önyargılarımdan sıyrılmaya başlıyorum bu kaliteli kitapları masanın üzerinde görünce… Ama karar vermek için henüz erken. Garsonun gelmemesini bahane ederek ayağa kalkıp şöyle bir turluyorum mekânda. Duvarlardaki eski İstanbul gravürleri ve nefis hat levhaları selamlıyor önce. İçeriye doğru duvarlardaki raflara yöneliyorum tabii hemen. En başta kitapların büyük bir itina ile yerleştirildiği dikkatimi çekiyor. Kimler var diye bakmaya başlıyorum: Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Nazım Hikmet, Nuri Pakdil, İbrahim Tenekeci, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Cahit Zarifoğlu… Ve bazı çok değerli kültür, edebiyat dergilerinin bütün sayıları, tıpkıbasımları da raflarda okurunu bekliyor. Kendime çay söyleme bahanesiyle, kafe içinde yaptığım bu minik teftiş neticesinde burasının raflardaki kitaplarıyla tam bir kitap-kafe olduğuna kanaat getiriyorum. Kitaplar, yazarlar ve diğer yayınlar özenle seçilerek gelenlerin istifadesine sunulmuş.

 

Bu arada insanın ruhuna bir dinginlik veren klasik Türk müziğinin seçkin örneklerinin de size eşlik ettiğini söylemeden geçmeyeyim. Ama bu müzik kesinlikle ne okumayı ne de sohbet etmeyi engelleyecek yükseklikte değil. Bazı yerlerde insan gazete okusa anlamıyor ya da iki kişi bir masada birbirinin sesini duyamıyor. Şükür ki burada müziğin sesi tam kararında. Kafenin hemen girişinde aylık ya da haftalık yayınlanan kültür, sanat, edebiyat dergilerinin hemen tamamı da satılıyor. Yani bu kafeye arada bir uğradığınızda düzenli olarak takip ettiğiniz bir dergiyi kaçırma fırsatınız da neredeyse sıfıra iniyor. Mekânda yaptığım bu kısa gezintiden sonra sipariş ettiğim açık çayımı ve mozaik pastayı masamda buldum. Biraz klasik bir tercih gibi görebilirsiniz ama mozaik pastayı daha önce denemediğiniz bir yerde yemek büyük risktir. Neyse ki bu riski aldığıma değdi! Mekân o kadar edebiyatla iç içe ki masalar numaralarla değil, yazar adlarıyla belirlenmiş. Mesela ben, Tolstoy masasında oturdum.

 

İstanbul Kitap Kafe, Motivasyonunuzu Yükseltecek 10 Entelektüel Yer - Nefis  Yemek Tarifleri

 

Belki size Cemil Meriç denk gelir… Kitap-kafe konseptinin ruhuna uygun olarak burada belli aralıklarla yazarlar ve şairlerle sohbetler yapıldığını, okur- yazar buluşmaları düzenlendiğini de unutmadan söyleyeyim. Biraz geç de olsa arkadaşım geldi. Yazıyı burada kesmek zorundayım. Ama siz ne yapın edin, benim gibi bu mekânın keşfini tesadüflere bırakmayın. İlk fırsatta yolunuzu buraya düşürün! Şimdiden iyi okumalar.

 

Atiça

Etiketler:
admin

admin

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı