İstanbul’un en iyi kafeleri

Merjam Yazar: Merjam 6 Ekim 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Aradığınız şey doyurucu bir salata ya da sadece bir fincan kahve de olsa çözüm bir kafede saklı. İstanbul’un kafeleri arasında öne çıkanları derledik.

İstanbul’un en iyi kafeleri

 

Cuma

Çukurcuma her ne kadar Karaköy’ün yeme-içme alanındaki hızlı yükselişinin gölgesinde kalmış olsa da gelecek vaat eden bir mahalle. Çukurcuma’da dört ay önce açılan Cuma isimli mekân bu parlak geleceğin baş aktörlerinden biri olabilir. Masumiyet Müzesi’ne 100 metre mesafede bulunan Cuma’nın, önündeki antikacı dükkânlarına bakan geniş ve serin terası sizi Küba ya da başka tropik bir ülkeye taşıyabilir. Yüzyıllık binanın içine dar merdivenlerden çıkarak girdiğinizde ise kendinizi küçük bir ev-restoranda buluyorsunuz. Antre, mutfak, oturma odası, yemek odası ve hatta rafları oyuncak dolu bir çocuk odası bile var. Odalar vintage aydınlatmalar, antika mobilyalar ve objelerle dekore edilmiş.

 

Cuma’nın sahibi Banu Tiryakioğlu Mutfak Sanatları Akademisi’nin ardından muzedechanga’da deneyim kazanmış bir şef. Mutfakta yurt dışında aşçılık deneyimi olan arkadaşı Sema Güner’le birlikte çalışıyorlar. Tiryakioğlu mekânı görünce aklına bir restoran açmak geldiğini söylüyor. Mekân adını Çukurcuma’nın Fransızca antika haritalarında geçen ve cuma anlamına gelen Djouma’dan alıyor. Banu Hanım bu ismi başta çok beğenmiş ama okunuş zorluğundan ötürü Cuma’da karar kılmış.

 

Masaya oturur oturmaz önünüze gelen kızarmış ekmek ile biber ezmesi iştah kabartıcı. Menüsü ağırlıklı olarak Türk yemeklerinden oluşuyor ama gazpacho ve patlıcanlı domatesli linguini gibi seçenekler de var. Menemen, sucuklu yurmurta, taze baharatlı ve peynirli omlet, domates, fesleğen ve keçi peynirli ya da füme kaburgalı, gravyer peynirli tostların sunulduğu kahvaltı menüsünün en talep gören yemeği çılbırmış.

 

Her gün değişen öğle yemeği menüsünde ise kıymalı yumurta, ızgara levrek salatası, limonlu patates ezmesi, ızgara tavuk şiş, firik salatası ve kayısılı, cevizli, buğday salatası gibi hem hafif hem doyurucu yemekler var. Izgara ahtapot ve patlıcan ezmeli köfteye yoğun talep olduğunu öğreniyoruz. Mücver ve köftenin tadına bakmaya karar veriyoruz. Mücver top şeklinde yanında küçük bir cacık kabıyla servis ediliyor. Peynir ve kabak birlikte ağızda eriyen muazzam bir lezzet yaratmış. Patlıcan yatağının üstünde sunulan köftenin tadına ise doymak mümkün değil. İçeceklerden bir kokteyl özeniyle hazırlanmış naneli ayranı şiddetle öneririz. Ayrıca hem ekmeğini hem de köftesini yaptıkları hamburgere de cumartesi günleri ilgi büyükmüş. 

 

Banu Tiryakioğlu malzemeleri Feriköy’deki organik pazardan ve Kasımpaşa’daki Kastamonu pazarından aldıklarını söylüyor. Süt, peynir, yoğurt, zeytin ve zeytinyağı gibi ürünler ise Bandırma’dan geliyor. Davet ve etkinlikler için catering hizmeti de sunan Cuma’nın fiyatları da son derece uygun. 

 

Dem Moda

Modern çay evi Dem’in Moda şubesi hem menüsünü hem de dekorasyonunu yeniledi. Artık mekanın duvarlarını Modalı sanatçıların çayla ilgili eserleri süslüyor. Yeni konsept dahilinde genç sanatçı Eda Soylu, ‘Wallpaper’ (duvar kağıdı) işini Dem Moda’nın duvarlarına taşıyarak betonu çiçeklerle buluşturmuş. Ebru Yalkın ise çay poşetlerini kullandığı bir çalışmaya imza atmış. Cheesecake’leri dillere destan Dem Moda’nın menüsündeki yenilikler ise simit odaklı. Şişte simit, simit bruschetta, avokado ve poşe yumurtalı Smith Benedict, simitin başrolde olduğu yaratıcı yeni lezzetlerden birkaçı.

 

Ops Cafe

Hafta sonları zevk sahibi bir güruh sözleşmişcesine İstanbul’un son gözdesine akıyor. Semtin yeni sakini Ops Cafe de çoktan fethedildi bu güruh tarafından. Biz ise Ops Cafe’de hafta içi bir gün sabahtan akşama, kahvaltıdan beş çayına dek oturabilme hayaline vurulduk. Yer yer laflayarak, yer yer çalışarak, bolca kahve yudumlayarak… Bu hayale eşlik edecekler listesi bir hayli uzun. En başta uzun yıllar gemilerde çalıştıktan sonra Karaköy’e demir atmış mekân sahibi Yasin Kalender’in güleryüzü var. Sonra mimar eşi Esin Sözer Kalender’in her detayından incelik fışkıran, gözlere şenlik iç mekân tasarımı var.

 

Söz tasarıma geldiği anda bir parantez açmak, uzun uzun anlatmak şart. Yıllarca terk edilmiş bir halde bekleyen bir dükkan nasıl yeniden yaşar? Önce alçı plakalarla kapatılan tuğla duvarlar gün yüzüne çıkarılır ve etraf bu tarihi örgüye yakışır diğer dokularla, objelerle donatılır. Endüstriyel duvarları sıcak renklerle, rustik ahşabı metalle barıştıran ahengin mimarı Arketipo Design’ın kurucusu Esin Sözer Kalender. Ziyaretimiz sırasında bu estetiğe yaşam sevinci aşılayan çizimleriyle destekte bulunan Ahmet Coka’yı atlamak içimize sinmez. Ahmet Coka kafenin tuvalet kapılarını süsleyen esprili illüstrasyonun da sahibi. Bundan sonra her ay başka bir sanatçının satın alınabilir işleri süsleyecek galeri duvarlarını. Mekânın yaşayan bir uzantısı halindeki minik, açık mutfaktan ortamın sarıp sarmalayıcı ruhuna uygun tatlar çıkıyor. Kahvaltılardan Arnavut kahvaltısı, eski kaşar, beyaz peynir, örgü peynirin yanında Arnavut salatası, kuru et ve Boşnak mutfağına özgü bir mucize olan kesikli biberle geliyor masanıza. Kahvaltı servisi tüm gün sürüyor. Şarküteri ürünlerinin tümü belli köylerden geliyor. Kuru etin tat verdiği seçenekler sıklıkla karşınıza çıkıyor menüde, kuru etli kaşarlı Balkan tost bunlardan biri. Kahvaltı ve tostlar dışında menüde salatalar, dürümler, makarnalar ve tatlılar var. İçeceklerden ev yapımı limonatanın şekeri de limonun ekşi tadı da tam kıvamında. Ne bayıyor ne de yüzünüzü buruşturmanıza neden oluyor.

 

Bir akşam üstü yolunuz Karaköy’e düşerse Ops Cafe’yi de rotanıza ekleyin. Beş çayı saatinde sınırsız çayın yanında kekler, börekler, poğaçalar ve yer yer kısır müessesenin ikramı.

 

Dem Karaköy

60 çeşit çay tiryakisi var mıdır bilmiyoruz ancak artık Karaköy’de çayseverliğiyle övünen, çaysız güne başlamayan, çaya gönülden bağlı (hatta bağımlı) İstanbulluların 60 çeşit çay bulabileceği bir yer olduğunu biliyoruz. İstanbul’un son dönemlerdeki en hip semti Karaköy’de açılan Dem, müptelası olduğu çayı Türkiye’de bulamayanların derdine derman olma yolunda.

 

Beyaz, yeşil, oolong, siyah, füme ve mayalı çay çeşitlerinin yanı sıra, kırmızı çay ve bitki çayını da kapsayan bol çeşitli menüsünden, herkesin damak tadına uygun bir çay bulması son derece olası. 60 çayın arasında yolunu bulmakta zorlananlar ise, ‘çay koklama’ seansıyla destek alabiliyor. Sipariş öncesinde tüm çayları masanıza gelen küçük kavanozlarda koklayıp, hikâyesini dinledikten sonra, içinize en çok sinen çaya karar verebiliyorsunuz. Çay çeşitlerine özel olarak düşünülmüş tamamlayıcılar da mekânın işletmecisi Eylül Görmüş’ün tariflerinden. Örneğin, üç çeşit Türk çayından birinin yanına kırmızı erik soslu pişmaniyeli armut tatlısı cuk oturuyor.

 

İsteyene panini, wrap ve mini cheeseburger gibi seçenekler olduğunu da belirtelim. Dem’in işletmecileri, etli yiyeceklerin yanına da ısrarla füme çay öneriyor. Çayla yemek yeme fikri başta kulağa garip gelse de, füme (tütsülenmiş) çayın ete yakıştığını denedikten sonra onayladık. Çay olur da kahvaltı olmaz mı? Klasik kahvaltı tabağının ve çay yanı klasiklerinden simit & beyaz peynir, menemen ve börek çeşitlerinin yanı sıra croque-madame ve croque-monsieur de bulmak mümkün Dem’de.

 

İngilizlerin ünlü ‘beş çayı’ geleneğinin Türk çay kültürüne göre yorumlanmış hali olan ‘Dem’de Beş’te’ ritüeliyle ise menüden seçilecek çay çeşitlerinden bir demlik, küçük atıştırmalıklar eşliğinde servis ediliyor. İngilizlerin ünlü ‘scone’larından da var Dem’de, hem de krema eşliğinde. Scone scone diye yanıp tutuşanlardansanız aklınızda olsun. Dem Karaköy’de çayınızı fincanda veya demlikte alabiliyorsunuz.

 

Olur da o kadar çayın arasında aklınıza bir kahve içmek düşerse ya da iki çay arası kahve içenlerdenseniz Dem’de çaya tek alternatif sıcak içeceğin Türk kahvesi olduğunu belirtmiş olalım. 

 

Chado Tea Shop

Tayvan çayı formosa oolong, Japon çayı hojicha, silver needle cinsi beyaz çaylar ya da şişelenmiş kombucha’lar. Ve tabii ki daha fazla klorofil salgılaması için yaprakları 15 gün gölgede bekletilen matcha. Beyaz, yeşil, siyah ya da meyveli; tercih ettiğiniz tür hangisi olursa olsun, 50’yi aşkın seçenek arasından biri mutlaka size göre. Yeni çeşitler deneyerek çay kültürünüzü genişletmek için elverişli bir ortam sunuyor Chado Tea Shop. Çalışanlardan çayların hasat, kafein oranı, işlenme yöntemi gibi özelliklerine dair bilgiler edinebilirsiniz.

 

Topağacı ve Cihangir’de de şubesi bulunan Chado’nun Arnavutköy’de minik bir dükkanı var. Sokağa bakan uzun sandalyelerine yerleşip bilgisayar başında işinize konsantre olmanız mümkün. Etkinlikler organize ederek, çay tutkusunu paylaşan insanları bir araya getirdikleri de oluyor. Japon çay seremonisinin öğretildiği bir atölyeyle karşılaşırsanız şaşırmayın.

 

Melina Kantina

Bir süredir yükselişte olan Arnavutköy’de açılan yeni mekanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu mekanlar arasından kahvaltısıyla dikkat çekenlerden biri de Melina Kantina. Yeditepe Üniversitesi Gastronomi Bölümü’nden mezun olan Melina Abdo’nun açtığı Melina Kantina, öğle servisi de sunuyor. Ancak biz kahvaltısına bayılıyoruz. Izgara muzlu sıcak yulaftan Toni’s tosta, kahvaltı seçenekleri birbirinden leziz. Bilhassa uzun pazar kahvaltıları için ideal bir mekan. 

 

Mums Cafe

Fransız Geçidi’nin huzurlu atmosferinden nasibini alan Mums Cafe’nin ev reçellerini tatmadan Karaköy turunuzu bitirmeyin. Özellikle ev yapımı süt reçelinin adı İstanbul sokaklarını bir efsane gibi dolaşıyor. Eve de götürmek istiyorum diyenler de düşünülmüş; reçeller sevimli kavanozlarda satışa sunuluyor. Füme somon ve kuşkonmazlı kişin yanı sıra günün kişi de özgün tatları sevenler için mis gibi çayın yanında harika bir seçenek. Mums’ın menüsü diğer benzerlerine göre daha sade. Sahiplerinin on beş yıllık İsveç deneyimi mekânı oluştururken büyük rol oynuyor, hızlı yaşam tarzına uyum sağlarken dekorasyonu ile daha samimi bir atmosfer yaratıyor. Yıldız Dural’ın sevgili annesinin sürekli Mums’da bulunması da bu dokunuşu kalıcı hale getiriyor. Merak edenler için Mums hem “annemin” hem de İsveççe “Lezzet” anlamına geliyor.

 

Suppla Broth Co.

 

Ayurveda sağlık sistemini benimsemiş olan Simge Uzkurt Bodur önce kemik suyunun kendi bedenindeki iyileştirici etkisini keşfetmiş. Vücudunun kemik suyuna çok hızlı tepki verdiğini görünce bu besinin şifasına hayran kalmış. Şimdi açtığı mekanla başkalarını da kemik suyu konusunda bilinçlendiriyor. Suppla Broth Co. Fenerbahçe’de açılan bir kemik suyu barı ve ülkemizde örneği bulunmayan bir konsepte sahip. Simge Hanım ve eşi Alper Bodur bu küçük mekanda kemik suyunu bizzat üretiyor. Antibiyotik kullanılmamış hayvanların kemiklerinin kullanılmasının öneminin altını çiziyorlar. Kemik suyunun içimini kolaylaştırmak ve daha eğlenceli hale getirmek için birbirinden ilginç tarifler hazırlamışlar. Bardakta gelen içecekler oldukça lezzetli. Artizan kemik suyu adı altında sıcak ve soğuk seçenekler sunuluyor. Adını zerdeçalın metabolizmayı hızlandırıcı etkisinden alan hızlan (16 TL) sıcaklara bir örnek. Yaz aylarında serin içecekleri sevenler de Hindistan cevizi sütü, dut pekmezi ve ham kakao ile hazırlanan terapi (25 TL) ile şifa bulabilir. Tabii, kemik suyunuzu çorba olarak da içebilirsiniz. Gazpacho çorba (24 TL) ilikli kuzu kemik suyu içeriyor. Kolajen, amino asit, mineral, glukozamin, vitamin ve sağlıklı yağlar içerdiği için farklı ihtiyaçlara cevap veriyor kemik suyu. Kalın bağırsak tembelliği olanlar ya da kemoterapi görenler için çok faydalı. Ancak kolajen sebebiyle cilde de çok iyi geliyor. Aile büyüklerinin kaynattığı kemik suyu çorbası geleneği tekrar canlanırken, güzelliğine düşkünlerin bu trende katkısı büyük olacak.

 

Hane Çikolata Kahve

İlk Moda da butik bir çikolatacı olarak açılan Hane Çikolata Kahve, önünde klasik sarı fiat 124 arabasıyla Moda Halkının hemen ilgi ve sevgisini kazanmıştır şimdi de Acıbadem, Beşiktaş, Karaköy ve Moda Atölye olmak üzere 5 şubesi bulunmaktadır. Gerçek Belçika çikolatasıyla hazırladıkları el yapımı çikolataları ve tatlılarıyla çikolata sevenlere hizmet vermektedir.

 

FiLBooks

 

Dijital çağ bizi fotoğraf bombardımanına tutup her şeyi hızlandırdıkça, daha zahmetli ama süreciyle tatmin edici yöntemlere pek çoğumuzun geri döndüğü malum. Analog makinelere, Kodak film rulolarına rağbet hiç de azımsanacak cinsten değil artık. Gerektiğinde Instagram’ı da en gıcır şekilde kullanan ama fotoğrafı bir sanat dalı olarak gören genç bir kitle var. Makineyi alıp Balat’a gitmekle yetinmeyen, bazen de fotoğraf kitapları arasında dolanıp güncel fotoğraf eğilimlerini yakalamak isteyenler için İstanbul’da fazla mekân sayamazdık eskiden. Kurucu ekibinin şevkini üç katlı binasının tamamına sirayet ettiren FiL işte bu açığı kapamaya aday. Sade tasarımıyla içine girer girmez sizi ferahlık hissiyle dolduruyor burası. Rafları dolduran fotoğraf kitapları da tasarımı perçinleyerek mekânın karakterini tamamlıyor.

 

Bilgi Üniversitesi’nde fotoğraf tarihi ve çağdaş fotoğraf dersleri veren Cemre Yeşil’in başını çektiği ekip, burayı Karaköy sokaklarını tıka basa dolduran diğer kafelerden ayırt edecek şeyin sıkı bir barista -ki o da burada mevcut- olmadığının farkındalar. FiL’in asıl cevheri, geniş fotoğraf kitabı arşivi. Cemre, kütüphaneyi oluştururken kendi tutkularının rehberliğini izlemiş. İşin içinde tutku olunca, yapılanlar çabucak karşılığını buluyor elbet. Kafeye beraber adım attığımız New York’lu bir fotoğrafçı arkadaşımız, buralarda bulamadığı Alec Soth kitabını görür görmez, elini sayfaların arasından ayıramıyor, sonra da kitabı almaya karar veriyor. Bir başka arkadaşımız, Walter Benjamin’e ayrılan özel rafa takılıp kalıyor. Tüm bunlar olurken, tezgâhtan gelen kahve makinesi sesleri, taze meyve sularıyla keklerin kokusu, FiL’in bizi mutfağıyla cezbetmeye çalışan Karaköy mekânlarından da aşağı kalmayacağını müjdeliyor.

 

Henüz çağdaş sanat dünyasına ismini ezberletmemiş genç fotoğrafçıların kitaplarına verdikleri önem, üst katlarındaki atölyeyi İstanbul’un fotoğraf camiasının kalbinin attığı noktalardan biri haline getirme arzuları ve de tüm disiplinler arası çalışmalara açık yaklaşımlarıyla heyecanlarını bize de geçirmeyi başardı FiL ekibi. Fotoğrafa meraklı herkesin yolunun burayla bir gün mutlaka kesişeceği muhakkak. FiL’in minimalist mimarisiyle uyum içindeki kitap raflarında yalnızca birbirinden cezbedici fotoğraf kitapları yok; Bruno Munari gibi efsane tasarımcıların imzasını taşıyan nadide çocuk kitapları da meraklısını bekliyor. Sanat atölyeleri için mekân arayanlar FiL’in adını bir kenara not etsin. Sahipleri fotoğraf âşığı olduğu için fotoğrafçılara iltimas geçebilirler, ama hayalleri burayı sanata gönül vermiş herkesin uğrak noktası haline getirmek. Binanın ikinci katında, iki ip salıncak karşılıyor sizi. Elinize bir fotoğraf dergisi alıp karıştırmak ya da karşılıklı huzurla salınırken ristretto’nun yanında kek, kruvasan ya da kurabiye atıştırmak için ideal.

 

Kaynak: Timeout

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı