İnceer: “Gönül Dağı, çok samimi ama bu kadar tutacağını tahmin etmiyordum”

Şeyma Ercanlı Yazar: Şeyma Ercanlı 21 Mart 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

TRT ekranlarının sevilen dizisi Gönül Dağı; “Bozkırda bir Anadolu masalı” sloganıyla izleyenleri ekrana kilitlemeye devam ediyor. Muhteşem kadrosuyla göz dolduran dizinin; Seyfettin’i Sercan İnceer ile hakkında merak ettiklerimizi konuştuk.

İnceer: “Gönül Dağı, çok samimi ama bu kadar tutacağını tahmin etmiyordum”

 

Gönül Dağı; senaryosu, kadrosu ve samimiyetiyle izleyenlerin beğenisini topluyor. Dizide geçen; aşk, sevgi, fedakârlık teması günümüzden koparıp “Leyla Mecnun” hikâyesi izletiyor bizlere.  Dizinin esprili karakteri Seyfettin yani Sercan İnceer, diziye olan ilgiden memnun olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Başlarda öykü çok samimi gelse de bu kadar tutacağını tahmin etmiyordum.”

 

TRT Ekranlarında yayınlanan kısa zamanda gönüllerde taht kuran “Gönül Dağı” dizisinde izlediğimiz Sercan İnceer kimdir?

 

İstanbul’da doğdum. Çocukluğumun ilk dönemi Bakırköy’de geçti. Altı yaşından sonra Datça’ya taşındık ve beş yıl orada yaşadım. Çocukluktan üniversitenin ilk yılına kadar basketbol oynadım. Aslında turizm bölümü mezunuyum. Lise ve üniversitede turizm okudum. Ama üniversiteye başlamamla birlikte Anadolu Üniversitesi Tiyatro Kulübü bünyesinde tiyatro yapmaya başladım. Bu noktadan sonra turizmden ziyade daha çok oyunculukla ilgiledim. Anadolu Üniversitesi’nde beş yıl amatör oyunculuk yaptıktan sonra, profesyonelliğin ilk adımını Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuvarında oyunculuk eğitimine başlayarak attım. 2014’ten beri, yani yedi yıldır hayatımda oyunculuktan başka bir şey yok diyebilirim.

 

 

 

 

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde “Turizm ve Otel İşletmeciliği” bölümünü okudunuz. Daha sonra ise Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü’nde eğitim aldınız. Oyunculuğa olan bu yönelmeniz nasıl oldu? Nasıl bir karardı okuduğunuz bölümü değil de oyunculuğu tercih etmeniz?

 

Bu bölümü okurken daha çok tiyatro ile ilgileniyordum. Hatta ilkokul ve lisede okulun yılsonu gösterilerinde hep tiyatro yapmaya çalıştım. Dolayısıyla üniversiteye gelince kafamda hep nasıl tiyatro yapabilirim vardı. Üniversite hayatı da buna vesile oldu diyebiliriz. Zaten üniversiteler insanların kendini keşfettikleri yerler olmalıdır. Üniversitenin bana en büyük katkısı beş yıllık sürede kendimi keşfetmem oldu. Bu süreçteki beş yıllık tiyatro deneyiminin sonunda artık oyunculuktan başka bir iş yapamayacağımı anladım. Konservatuvar okumaya karar verdim ve ailemin koşulsuz desteği ile MSM’de tiyatro bölümünü kazandım. İnsanın sevdiği mesleği yapması kadar güzel bir şey yok.

 

Oyunculuk mesleğini icra ederken okuduğunuz “Turizm ve Otel İşletmeciliği” bölümü size ne gibi faydalar sağladı?

 

İnsan tanıma ve gözlemle fırsatımın çok olması en büyük katkıydı diyebilirim. Turizm sektörü, oyunculuk isteyen bir meslek… Çünkü her an güler yüzlü, enerjik ve misafirlerle iletişimde bulunmamız gerekiyordu. Bunun dışında, birkaç zorunlu dersimiz ile sınırsız seçmeli derslerimizin katkısının olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca dolaylı da olsa bu bölüm sayesinde sekiz ay Amerika’da yaşadım. Bu yurt dışı deneyimi, İngilizce, kültürel etkileşim, kişisel gelişim, merak ve sürekli öğrenme isteğimi gerçekleştirmemi sağladı.

 

 

 

 

Gönül Dağı ekibi kesinlikle müthiş bir ekip..

 

“Gönül Dağı” dizisi hakkında sohbet etmek isteriz… İlk öncelikle nasıl bir ekip ile çalışıyorsunuz? Çekimleri “Eskişehir” de yapıyorsunuz. Ekranlardan da anladığımız kadarıyla fazlaca soğuk bir bölge. Çekimler nasıl gidiyor, hava şartları sizi zorluyor mu?

 

Gönül Dağı ekibi kesinlikle müthiş bir ekip… Dolayısıyla bizim samimiyetimizin karşı tarafa yansıması da görüldüğü şekilde gerçekleşiyor. Bu kadar samimi bir ekiple çalıştığım için çok mutluyum. Bölge soğuk bir bölge ama zaten Eskişehir’de 5 yıl yaşadığım için alışkın olmadığımı söylersem yanlış söylemiş olurum. Ama alışkın olmama rağmen bu üşüdüğüm gerçeğini değiştirmiyor tabii. Bütün ekip olarak üşüyoruz. Set ekibi çalışanları bizden daha fazla çalıştıkları için onlar çok daha fazla üşüyor. Bu konuda onlara üzülüyorum.

 

Bu projede yer almaya nasıl karar verdiniz? Siz seyircilerin “Gönül Dağı” dizisini bu kadar beğeneceğini ve izleyeceğini tahmin ediyor muydunuz?

 

Eskişehir olması tercih sebeplerimden biri diyebilirim aslında. Vuslat dizisinden sonra yaklaşık bir buçuk sene televizyondan uzak kalmıştım. Askerliğimi tamamladım bu süre içerisinde. Teorik olarak kendime bir şeyler katmaya çalıştım. Sonra bu iş geldi ve deneme çekimi yaptık. Onaylandı. Çok hızlı gerçekleşti her şey ben de tam anlayamadım. Başlarda öykü çok samimi gelse de bu kadar tutacağını tahmin etmiyordum.

 

 

 

 

Başrolde “Taner” ile “Dilek” karakterlerinin aşkı olsa da sapsarı toprakların, yıllarca dile gelen efsanelerin, unutulmaz aşkların hikâyesidir Gönül Dağı… Siz bu ikilinin temiz aşkını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Saf temiz karşılık beklemeyen bir sevgi Taner’in sevgisi, aşkı… Dilek biraz daha çekimser, kendini ait hissettiği bir yer olmadığı için bence… Git gide büyüyen bir aşkı izliyoruz.

 

Daha önceki sorumuzda da belirttiğimiz üzere dizide “Taner ile Dilek”, “Asuman ile Ramazan”, “Selami ile Keriman”, “Veysel ile Cemile”, “Zahide ile Sefer” gibi birçok temiz aşk hikâyesi var. Ve bu aralar tabii ki favori çiftimiz “Zahide ile Sefer” aşkı… Siz bu çiftlerden en çok hangi çifti gerçekçi ve kendinize yakın hissediyorsunuz?

 

Bu cevaplaması zor bir soru ama oyumu Veysel ve Cemile’den yana kullanacağım. Çünkü sevgi fedakârlık gerektirir. Veysel ve Cemile de fazlasıyla fedakâr karakterler.

 

 

 

 

Peki, dizide Belediye Başkanı Celal Bey kızı Asuman’ın Ramazan’a olan aşkını desteklemiyor. Bu aşkın yakından şahidi olarak ve Celal Bey’in en yakını olarak size sormak isteriz. Celal Bey kötü bir baba mıdır? Siz “Celal Bey” yerinde olsaydınız kızınızın “Ramazan” ile birlikte olmasını onaylar mıydınız?

 

Belediye başkanı “Münir Bey” öncelikle bunu düzeltmem gerekiyor J Valla başkanımı çok seviyorum ama iki sevenin arasında durulmaması gerektiğinin farkındayım. Münir başkanın kendine göre, yaşadığı travmalara göre haklı tarafları olduğunu düşünüyorum. Bunu 18. Bölümde izledik. Çoğu izleyicimizin anladığını biliyorum. Ama ben Seyfettin’i bir kenara bırakarak söylüyorum: Sevenlerin arasına girilmez.

 

Böyle güzel bir projede olduğunuz için neler hissediyorsunuz?

Çok mutluyum tabii ki her bölüme ilk bölüm heyecanı ile hazırlanıyor ve gidiyorum…

 

Daha önce de yine ekranların sevilen dizileri “Vatanım Sensin” ve “Vuslat” projelerinde rol aldınız. Bu iki başarılı projede rol almak sizin için nasıl bir deneyimdi?

 

Televizyona yaptığım ilk iş Vatanım Sensin… Hiç bir zaman unutamayacağım. Bir de tabii konservatuvardan hocam Ahmet Saraçoğlu ile beraberdi sahnemiz. Benim için yeri her zaman çok ayrı olacak. Vuslat dizisi de yine okuldan hocam Sennur Nogaylar ile oynadığım bir diziydi. Tanıdık biri olunca kendini çok daha güvende hissediyorsun. Özellikle de bu kişi çok sevdiğin hocansa… Vuslat, bana çok büyük tecrübeler ve çok güzel insanlar kattı.

 

 

 

 

Kendinize “İdol” olarak gördüğünüz bir oyuncu var mı?

 

Çok fazla sevdiğim ve takdir ettiğim oyuncular var… Ama bir idolüm yok. Ben oyunculuğun kendini tanıma kendini geliştirme işi olduğunu düşünüyorum. Benim derdim kendimle aslında. Yarışıyorsam da kendimle yarışıyorum.

 

Sette veya sahnede bu zamana kadar aklınızda kalan ve sizi güldüren bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

 

Aslında bir tane var. Remziye teyzenin gidici olduğunu söylediğim ilk sahneydi. Gülsüm’le beraber oynuyorduk, bir repliğim vardı… Aslında şöyleydi “Siz bakmayın doktorların 2 ay dediğine, 15 güne selasını duyarız.” Ben onu biraz değiştirmişim cümleyi söyledikten sonra fark ettim. Sonra da durduramadım kendimi bayağı devam ettim. Kamera kayıttayken, hatta yönetmenimiz Yahya Hoca durdurdu beni. Yanlış hatırlamıyorsam repliği şu şekilde çevirdim: “Siz bakmayın doktorların 2 ay dediğine 15 dakikaya selasını okurum. Cenazeydi taşınmaydı 5-6 dakikaya hallederim ben, siz hiç merak etmeyin.” Yahya Hoca bıraksa kim bilir neler diyecektim hayal edemiyorum… Bayağı bir gülmüştük…

 

Bu hayattaki en büyük şansınızın ne olduğunu düşünüyorsunuz?

 

Belki klişe olacak ama nazar değmesin müthiş bir aileye sahibim… Annem, babam ve kardeşim… İnsan kendisinin seçemediği ailesinden ne kadar mutlu olabilirse o kadar mutluyum. İyi ki varlar…

 

1980 doğumlusunuz. 41 yaşında olmanıza rağmen yaşınızı asla göstermiyorsunuz. Bu durumu neye borçlusunuz?

 

Aslında bu sorunun sorulmasına çok sevindim. Çünkü internette yanlış yazıyor tabii ki 41 yaşında değilim. 30 yaşıma yeni bastım sayılır. 1990 Kasım yerine 1980 Ocak yazılmış. Bunu yazan arkadaş neye göre yaşımı belirledi aşırı merak ediyorum doğrusu… Sizin aracılığınızla bu yaşım konusundaki yanlışı düzelttiğim için çok mutluyum…

 

Peki, kendinizi nasıl yeniliyorsunuz?

 

Kendimi oyun oynayarak yeniliyorum diyebilirim… Her türlü oyuna bayılıyorum. Oyun konusunda çocuk gibiyim biraz, arkadaşlarımla toplandığımızda sürekli oyun oynayalım diyorum. Bazen onlar için sinir bozucu olabiliyor… Oyun haricinde spor yapıyorum elimden geldiğince, basketbol ve tenis oynamayı çok seviyorum. Bunlar da beni yeniliyor…

 

Son olarak eklemek istedikleriniz?

 

Bu benim ilk röportajım…  Sizlere bana kendimi ifade edebilme fırsatı verdiğiniz için ve en önemlisi kadınlar ağırlıklı bir oluşum olduğunuz için çok çok teşekkür ediyorum. İyi çalışmalar diliyorum.

Etiketler:
Şeyma Ercanlı

Şeyma Ercanlı

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı