Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Sevdiğimiz bazı unutulmaz filimler stillerle de ön plana çıkıyor. Şimdi sizler için ekranların sevilen stillerini mercek altında aldık. İşte o filmler…
İzlediğimiz film ve dizilerdeki karakterlerle bazen kendimizi özdeşleştiriyor, bazen onlara özeniyoruz. Hep kurmak istediğimiz işi kuran güçlü iş kadını rolündeki karakter gibi olmak istiyor, ona gıpta ediyoruz. Bu durumda onun mimiklerini, cümlelerini ve giysilerini taklit etmemiz de işten değil. Tam da bu sebeple, örneğin dizilerde sevilen karakterlerin giydikleri, bölüm yayınlandıktan sonra günler içinde trend oluyor. Yaklaşık 20 yıl boyunca James Bond, Mission Impossible gibi filmlerdeki karakterleri giydiren kostüm tasarımcılarıyla çalışan Seesaw Media ajansının direktörü Darryl Collins yaptığı açıklamada hipotezimi onaylıyor: “İlham verici bir hayali karakter, bir kıyafeti veya bir aksesuarı giydiğinde bunu izleyiciler fark ediyor. İzleyiciler ya gördükleri markaların internet sitesine tıklıyor ya da sosyal medyada araştırıyor.”
Eileen Cartter’ın GQ İngiltere’de belirttiğine göre, Tom Cruise 1984’te Top Gun filminde Rayban’in Aviator model gözlüğünü taktığında modelin satışları yedi ay içerisinde yüzde 40 artmış. Aynı filmin Maverick adlı devam filmi bu sene ekranlara düştüğünde ne oldu dersiniz? İngiltere’nin en büyük gözlük mağazalarından David Clulow, bu modelin filmin yayınlandığı Mayıs ayından beri satışlarının hızla artarak en çok satan gözlüklerden biri olduğunu açıkladı. Bu, filmlerin ve dizilerin giyim tercihlerimiz üzerindeki etkilerine sadece bir örnek. Ekranlara düştükleri andan itibaren moda sektörüne damgasını vuran filmler ileriki sezonların trendlerini belirliyor. Ama birkaç tanesi, yıllar geçse de etkilerini sürdürüyor.
Filmin ismini gördüğünüzde aklınıza hangi sahne geliyor? Büyük olasılıkla Audrey Hepburn’ün filmle özdeşleşmiş büyük siyah güneş gözlüklü, uzun siyah eldivenli, saçında minik bir taç, boynunda elmas kolye ve siyah elbiseli haliyle vitrine bakarkenki ikonik görüntüsü. Sabahın erken saatlerinde New York sokaklarında taksiden inen Hepburn’ün karakteri Holly Golightly, aksesuarları ve kostümüyle çılgın New York sokakları için bile şaşırtıcı bir görüntüydü. O dönemlerde filmin ana karakteri Golightly’nin tek başına yaşayarak erkeklerle gezip içki içmesi alışılmamış bir senaryoyken, film bu tarz tabuları yıkmaya yardımcı oldu.
Bu ikonik film ve görüntü, döneminde birçok kadına ilham olmakla kalmadı, aynı zamanda ilerleyen yıllarda trendlere de yön verdi. “Küçük siyah elbise” Coco Chanel ile özdeşleşse de bu filmdeki elbise, Hepburn’ün kendisine ilham kaynağı olduğunu söyleyen Hubert de Givenchy tarafından tasarlandı.
İçinde Alexander McQueen gibi isimlerin bulunduğu birçok tasarımcı tarafından türevleri üretilen küçük siyah elbise, 2005 – 2017 yılları arasında Givenchy’nin kreatif direktörlüğünü yapan Riccardo Tisci tarafından “1960’ların stilinin mükemmel bir örneği: ön kısmı şık, narin ve seksi, arkası ise parizyen” olarak betimlendi.
Givenchy’nin tasarladığı elbise, LOVEFILM tarafından yapılan ankette kadınlar tarafından ekranlarda giyilmiş en ikonik kıyafetlerin başında seçildi. LOVEFILM’in yayıncısı Helen Cowley, bu elbisenin etkisini The Independent’a şöyle açıklıyor: “Audrey Hepburn, etrafındaki stiliyle ünlü birçok isme rağmen bu zamana meydan okuyan siyah elbiseyi bir klasik hâline getiren kişi.”
Bu ikonik elbiseden dünyada üç tane bulunuyor: biri Givenchy’nin arşivlerinde, biri Madrid’deki Kıyafet Müzesi’nde, biri ise 2006’da elbiseyi 607 bin Euro karşılığı satın alan yeni sahibinde.
Hepburn’ün feminen siyah elbisesi ve aksesuarlarına tam karşıt olarak Woody Allen’ın Annie Hall filminde Diane Keaton, kadın modasına bambaşka bir stil seçeneği getirdi. Keaton’un Then Again adlı hatıra kitabında anlattığına göre Allen, ona filmde gerçek biri gibi olmasını, filmde kendi istediklerini giymesini söylemiş. Keaton, New York’un SoHo bölgesindeki “havalı görünen” kadınların giydiklerini tercih etmiş: erkek giyim. “Haki rengi pantolonlar, yelekler ve kravatlar hep bu kadınlardan geldi” diye anlatıyor kitapta.
Ünlü model ve tasarımcı Alexa Chung, verdiği bir röportajda bu hayali karakter için “Hiç kimse yüksek bel pantolon ve kravat kombinini Annie Hall kadar güzel gösteremedi. Tomboy stiliyle karışık feminenliği, dağınık ve öylesine oluşturulmuş gibi gösteren görünümler, hâlâ sıkça kullandığım görünümlerden” yorumunu yapıyor.
Annie Hall’un moda dünyası için önemi, sadece “cool” giysileri popülerleştirmek değil, aynı zamanda feminen giyinmeye şartlandırılmış kadınlara istediklerini -erkek giyim olsa bile- giyip hâlâ seksi ve havalı olabileceklerini kanıtlamasıdır.
Otuzlu yaşlarının ortalarında dört kadının büyük şehirdeki aşk, cinsellik ve iş hayatlarının tüm çıplaklığı ve dürüstlüğüyle mercek altına alındığı Sex and The City dizisinin ve devam filmlerinin, 90’lı yıllarda ve hatta 2000’lerin başında tüm dünyada birçok kadının kalıplarını yıkmasında rolü var. Yıkılan kalıplardan biri de giyim konusundakiler. Carrie karakterinin oldukça eklektik ve kendine has, gururla taşıdığı stili birçok kadın için deneyimsel giyimin kapılarını araladı.
Carrie’nin modaya olan aşkı ve zaafı muhtemelen herkesi etkilemiş, Carrie en az bir kıyafetiyle herkesi şaşırtmış, büyülemiştir. Herkesi yazar maaşıyla nasıl bu kadar fazla tasarımcı kıyafeti ve ayakkabısına sahip olduğuyla ilgili merak ettirirken, Carrie aslında izleyenlere modanın denemelere açık bir eğlence unsuru olduğunu gösterdi. Manolo Blahnik gibi birçok markanın ünlenmesinde rolü olan dizinin kıyafetlerine özel Instagram hesabı bile var: @everyoutfitonsatc.
Aynı The Breakfast at Tiffany’s filminde Audrey Hepburn’ün karakterinin yaptığı gibi kadınların hayatlarını samimiyetle ve özgürce portreleyen Sex and The City, kadınlara istedikleri gibi giyinmeleri ve hayatı istedikleri gibi yaşamaları yönünde yol gösterenlerden.
Yakın zamanda herhangi bir markanın fiziksel veya online mağazasını gezdiyseniz, korselerin her yerde olduğunu muhtemelen fark etmişsinizdir. Deri, saten, askılı veya straples, korseler şu anda her yerde.
Bu trendin bu kadar yükselişte olmasındaki en büyük etken, geçen iki yılın en çok izlenen Netflix dizilerinden Bridgerton. 625 milyon saat izlenmeyle 28 gün içerisinde en çok izlenen İngilizce dizi olarak rekor kıran yapım, The Times gazetesinin “Bridgerton, korseleri geri getirdi” ana başlıklı yazısında korse trendinin geri gelmesinin ana sebebi olarak ilan edildi. İngiltere’nin 1811 ile 1820 arasındaki krallık sürecini konu alan dizi, Regencycore, yani “kraliyet ilhamlı” giyim trendinin ortaya çıkmasının sebebi olarak gösteriliyor.
Hem alışveriş hem araştırma platformu olan Lyst tarafından açıklanana göre,
Bridgerton dizisinin yayınlanmasından sonraki haftalarda dizide çokça kullanılan korse, baş aksesuarları, dirsek uzunluğunda eldivenler ve benzerlerinin aramaları hayli artmış. Lyst’in bildirdiğine göre platformda korse yüzde 123 daha fazla araştırılırken, dizide giyilen stilde elbiselerin aramaları yüzde 93 artmış. Yine aynı araştırmada ana karakter Daphne Bridgerton’un giydiği mavi tonunun “Bridgerton mavisi” olarak anılmaya başlandığı ve çokça talep edilen renklerden biri olduğu açıklandı.
İster kabul edelim ister etmeyelim, içinde giyim tercihlerimizin de olduğu birçok gündelik tercihimiz, izlediğimiz filmlerden ve dizilerden çokça ilham alıyor. Şeytan Marka Giyer filminde Meryl Streep’in karakteri Miranda Priestly’nin de söylediği gibi, aldıklarımız, her gün giydiklerimiz, bizim yaptığımızı sandığımız birçok giysi tercihi, aslında editörler, tasarımcılar ve stilistler tarafından veriliyor. Hayali karakterleri tamamlayan kıyafetler, bize onlardan izler olarak yansıyor. Bunu fark ettiğimizde ise giysilerimiz, öylesine nesneler olmaktan çıkıp bize ilham veren kişilerden taşıdıklarımızı gösteriyor.
Kaynak: Vogue Türkiye
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı