Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Oyuncu Ebru Üstüntaş ile çok sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik. Üstüntaş, “Beş yaşındayken anılarım pek net değil ama hatırladığım; Sıram gelene kadar kuliste uyurdum. Sıram geldiğinde annem beni uyandırır sahneye girerdim. Sahne tozu yutmak dediğimiz şey o zaman bulaşmış olmalı… İlk tecrübem sahne disipliniydi.” dedi.
Ebru Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz? Müzik, oyunculuk, dans… Ebru Üstüntaş kimdir neler yapar?
1971 yılında Ordu’da sanatçı bir ailenin kızı olarak doğdum. Dedem müzisyen ve aynı zamanda ressamdı, babam ise Aydın Üstüntaş; Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun Genel Sanat Yönetmeni, oyuncu, yönetmen ve yazardı. Annem Gülçin Üstüntaş da oyuncu ve yönetmendi. Hâliyle bende kuliste büyüdüm, oyunlarda oynadım. 1990 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin tiyatro bölümünü kazandım. Bu arada müzik de yapıyordum o nedenle okulum bir yıl uzadı ama ben memnundum, zira okulumdaki çok değerli hocalarımdan daha fazla bilgi alıyor, yeni gelen hocalarımı da tanıyordum. DTCF bir ekoldür ve bende ki yeri çok özeldir. Okuldan sonra annem Çankaya Belediyesi Şehir Tiyatrosunu kurmakla görevlendirildi ve yönetici oldu. Bende kadroya girdim ve orada eğitmenlik, oyunculuk ve yönetmenlik yaptım. 2009 yılında yaptığım “Türbülans” albümümden sonra İstanbul’a geldim. Şimdi kapanmış olan Hayal Kahvesi’nde sahneye çıkmaya başladım. Aynı zamanda dizi oyunculuğum başladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda “Bir Kümes Hikayesi” çocuk oyununu yönettim. Sonraki yıl İBBŞT ailesine katıldım. 2010 yılına Sadri Alışık Kültür Merkezinde dans ve oyunculuk eğitmenliğine başladım hâlâ da devam ediyorum.
Anneniz çocukluğunuzu tam bir “Cimcime” olarak tanımlamış. Annenizin kıyafetlerine ve ayakkabılarınıza çok düşkünmüşsünüz. Nasıl bir çocukluğunuz oldu?
İki yaşındayken gece annemi uykudan uyandırıp dans edermişim. Dans etmeyi, sapından tuttuğum tarağı mikrofon gibi kullanarak şarkılar söylemeyi çok severmişim. Ufak tefek de olduğumdan annem bana cimcime dermiş.
İçinizde hâlâ o “Cimcime kızı” yaşatıyor musunuz?
İnsan yaş aldıkça içinden bir sürü cimcime çıkıyormuş bunu öğrendim. Şekil değiştiriyor ama cimcimelik hep bâki.
5 yaşınızda ilk oyununuz olan “Fadik Kız” adlı tiyatro oyununda oynadınız. Şu an o hislerinizi hatırlıyor musunuz? Sizin için nasıl bir tecrübeydi?
Beş yaşındayken anılarım pek net değil ama hatırladığım; Sıram gelene kadar kuliste uyurdum. Sıram geldiğinde annem beni uyandırır sahneye girerdim. Sahne tozu yutmak dediğimiz şey o zaman bulaşmış olmalı… İlk tecrübem sahne disipliniydi.
Başarmanın ne demek olduğunu erken yaşlarda öğrenmek size bu konuda nasıl bir avantaj sağladı?
En büyük avantajım ailemin de sanatçı olmasıdır. Bana her zaman destek oldular. Başarının asıl sırrının işini aşkla yapmak olduğunu, işimi aşkla yaparken öğrendim.
Konservatuar sınavını yüksek puanla kazanıp bale eğitimine başladığınız fakat 1 sene sonra tekrar tiyatro eğitiminize devam ettiğiniz bilgisine sahibiz. Sonra ise hayalinizdeki okulunuza kavuştunuz. Bu süreçten bize biraz bahseder misiniz? Akademik kariyeriniz nasıl ilerledi?
70’li yıllarda Ordu’da televizyonun Rus kanalında gösterileri izlerdik ve orada baleye aşina oldum. İlgimi çekmesi ailemin hoşuna gitmiş ve bendeki yatkınlığı da fark etmiş olmalılar ki beni, Ankara Devlet Konservatuarı Bale Bölümü sınavına soktular. En yüksek puanla yatılı olarak bölümü kazandım. Rus öğretmenlerimin ilgisiyle ilk senemde, yıl sonu gösterisinde de başrol oynadım. Daha çocuk yaşımda haksızlığa ve şiddete katlanamadığımdan bale öğretmenimizin, öğrencilerin dizlerine vurmasına karşı çıkıyordum. O da beni bütünlemeye bıraktı… Bende okulu bıraktım… Okulda o öğretmenden vazgeçti…
Hem oyunculuk yapıyorsunuz, hem de profesyonel bir şarkıcısınız. Müziğe olan ilginizi nasıl keşfettiniz?
Üniversiteye başladığım yıl, bir arkadaşımın doğum gününde sahneye çıkıp şarkı söyledim ve o akşamdan sonra oranın daimi solisti oldum. Artık hem okul hem müzik birlikte gidiyordu. Ankara’dan ayrılıncaya kadar bir çok mekânda hemen her gece şarkı söyledim o sırada albüm yapma şansım oldu. “Türbülans” adındaki albümüme Sezen Aksu da parçasını verdi, diğer parçaların çoğu söz ve besteleriyle bana aitti. Şarkı söylemeyi seviyorum. Caz, pop, rock, türkü her tarzda söylüyordum. Bu kazanımla Singapur’da da ülkemizi temsil ettim.
Dans, müzik ve oyunculuk… Siz en çok hangi mesleğinizi icra ederken kendinizi tam hissediyorsunuz?
Oyunculuk, müzik ve dans olmazsa olmazlarım… Dans etmek en büyük tutkularımdan biri. Benim için bir bütün hepsi. Akademik kariyerimde hepsine ağırlık vererek çalıştım. Şarkı söyleyerek beslendim, neticesinde oyunculuğumu besledim. Tek bir tercih derseniz oyunculuk derim. Çünkü oyunculuk, tümünü içinde barındırır.
Sizleri hâlâ ekranlarda olan “Çukur” dizisinde izleme fırsatımız oldu. Nasıl bir süreçti? Bu kadar usta sanatçıların bulunduğu kadroyla çalışmanın size getirisi nasıl oldu?
Daha önce kamera önünde deneyimim çok olmuştu ama “Çukur” dizisi benim için özeldi. Çok öğretici ve keyifli bir süreçti benim için.
Sizi tekrar ekranlarda görebilecek miyiz?
Şehir tiyatrosunda yoğun geçen oyunlarımdan dolayı dizilere bir süre uzak kaldım. Hem provalar, oyunlar, hem eğitmenlik, hem set… Aynı anda sürdürmek oldukça zor. Seçim yapmak zorunda kalıyorsunuz.
Peki, bizleri bekleyen yeni bir albümünüz var mı? İlerleyen zamanlarda Ebru Üstüntaş’ı nerelerde görebileceğiz?
Pandemiden önce sahneye çıkıyordum ama artık bildiğiniz üzere mekânlar kapalı, güzel günler geldiğinde tekrar şarkı söyleyeceğim. Albüm dönemi geçti gibi artık. Ama single isteğim var.
“Yeni ben” olarak yaptığınız paylaşımınızda saçınızı çok beğendik, çok güzel olmuş. Yaşınızı hiç göstermiyorsunuz, bu sırrını bizimle de paylaşabilir misiniz?
Teşekkür ederim beğendiğinize ama kendine çok özen gösteren biri değilim. Evet, yaşımı göstermediğim söyleniyor… Yüzümde ne botoks ne de dolgu, hiçbiri yok. Karşı değilim aslında ama şimdilik bu hâlimden memnunum. Tek bakımım sevdiğim işi yapıyor olmam.
Makyajınız, tarzınız ve yaşınızı göstermeyişinizi yenilikleri takip ettiğinize bağlıyoruz. Tahminlerimiz doğru mudur, modayı yakından takip edenlerden misiniz?
Evet, modayı severim ama kendi stilimi kendim oluşturmayı daha çok severim. Makyaj yapmak mesleğimizin vazgeçilmezi, ayrıca severim de… Hobilerim vardır; evde elim hiç boş durmaz; resim yapıyorum, örgü örüyorum, ahşap boyamayı ve yemek yapmayı seviyorum. Bunlar insanı zinde tutar.
Güçlü bir karaktere sahipsiniz. Zor dönemlerinizde bir kadın olarak güçlü kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
İşime çok bağlıyım. Zor zamanlarda en büyük kurtarıcım empati yapmaktır. Tutarlılık-mantık-duygu üçü iyi bir denklem olduğu sürece kolay yıpranmam.
Peki, kendinizi nasıl güncelliyorsunuz?
Yenilikleri takip ederek, insan değişime açık olmalı… Ayrıca yaptığım her şeyi aşkla yaptığımı söylemiştim…
2008 yılında Ankara Sanat Kurumu’nun “Övgüye değer oyuncu” ödülüne sahipsiniz. Nasıl bir serüvendi? Biraz da ödünüz hakkında sohbet etmek isteriz…
Çankaya Belediye Tiyatrosu’nda Coşkun Irmak’ın yönettiği “Tot Ailesi” ve Gülçin Üstüntaş’ın yönettiği “Kuvvayi Milliye Kadınları” oyunlarındaki performansımdan dolayı “Ankara Sanat Kurumu” bu ödülü bana layık gördü. Onlara müteşekkirim.
Peki, kariyeriniz hakkında en çok kimden ne öğrendiniz?
Sahne tozu yuttuğum zamanlarda ailemden, akademik kariyerimde hocalarımdan, oyunlarda yönetmenlerimden, oyundaşlarımdan, eğitirken öğrencilerimden, kısacası hayatıma dokunan herkesten çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.
Son olarak söylemek istedikleriniz?
Bana bu güzel fırsatı veren Merjam ailesine çok teşekkür ediyorum…
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı