Ceylan Taş: Çocuklarım hayatımın renkleri

Merjam Yazar: Merjam 19 Aralık 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Yazar Ceylan Taş ile kitapları üzerine çok sıcak ve samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Ev hanımı olan aynı zamanda da iki kitap yazarı Ceylan Taş çocukları için; “Hayatımın renkleri” dedi.

Ceylan Taş: Çocuklarım hayatımın renkleri

 

 

Ceylan Taş kimdir? Bize kendinizi ve hayat hikâyenizi anlatır mısınız?

 

Hayat hikâyem 1989’da Ankara’da doğmamla başladı ve bu soru bana ilk kez 2017’de ilk kitabım yayınlandıktan sonra soruldu. Evliyim ve iki çocuğum var, mesleğim ev hanımlığı olarak geçiyor ama daha gösterişli bir ismi olmalıydı diye düşünüyorum.

 

 

Yazmaya nasıl başladınız? Bu kararı nasıl verdiniz?

 

Kendimi ifade etmeye ihtiyaç duyduğumdan beri elim kâğıt kalemde. Bu bana çok pratik gelen bir dünyayla iletişim biçimi oldu. Risksiz. Güven veriyor. Hisleri, durumları ya da yüzleri sözcüklere çevirmeyi de ayrıca seviyorum; oyun gibi. Kendimi analiz de edebiliyorum. Yani ben bunu zaten yapıyordum ama 2016 senesinde blog yazmaya başlayarak görünür kılmış oldum.

 

 

Sizce kitaplarınız hangi okur kitlesini hedef alıyor?

 

Yazarken bunu düşünmedim ama kitapların kendi kendine bulduğu yollara bakınca yani kadın-erkek, evli-bekâr aldığım geri bildirimlere bakınca, benimle aynı şeylere gülen ya da aynı şekilde üzülen herkese hitap etti, diye düşünüyorum.

 

 

Ceylan Hanım, evli ve iki çocuk annesi olduğunuzu biliyoruz. Bir cümlenizde “Sokaktan geçeni bile çevirip anlatasım gelen iki çocuğum var.” diyorsunuz. Bize biraz çocuklarınızdan bahsedebilir misiniz?

 

Oğlum on bir buçuk yaşında. Buçuk kısmı çok önemli. Bu yaştaki insanlar ne küçük çocuk, ne genç, ne ergen ne değil… Garip bir yaş… Onu anlıyorum ama nasıl davranmam gerektiği konusunda kafam çok karışık. Çünkü artık her şey çok değişti; doğrular da değişti.

Kızım beş buçuk yaşında. Buçuk kısmı gerçekten çok önemli. İki çocuğum da birbirinden çok farklılar. Zor çocuklar olmalarına rağmen çok da eğlenceliler. Zekidir çocuklarım, espiri yetenekleri yüksektir. Hayatımın renkleri onlar benim.

 

 

İlk kitabınız “İyiyim Oturuyorum” ile okuyucularınızla ev hanımlığı, evlilik, annelik, komşuluk gibi deneyimlerinizi paylaştınız. Evlilik ve annelik sizce size neler kattı?

 

Çok genç yaşta evlenip hemen anne oldum. Bana neyi hangi durum öğretti bilmiyorum. Yani evlilik mi, anne olmak mı yoksa sadece büyümek mi, bunu bilmiyorum. Annelik bana sabrı öğretti de diyemeyeceğim, ben hiç sabırlı değilim. Öyle öğretildiği için öyle sandım ama anaç biri de olmadım. Çoğu şey hiç işime gelmiyor ama sorumluluklarım var ve yerine getirmem gerekiyor; olay bu. Çocuklar sayesinde birini ne olursa olsun sevmeyi öğrendim. Aslında tam olarak öğrenmek de sayılmaz, bir baktım ki böyle oluyormuş.

 

 

Çocuklarınız üzerindeki kırmızı çizgileriniz nelerdir?

 

Bu çok değişken. Çocuklar da siz de büyüyorsunuz ve bununla birlikte kırmızı çizgilerde değişiyor. Büyük konuşmaktan o kadar korkuyorum ki. Pandemi nedeniyle uzun zamandır evin içindeyiz ve şartlar tamamen değişti. Bu süreç daha fazla anlayış ve esneklik gerektiği için şu benim kırmızı çizgimdir diyebileceğim bir şey şu an için yok.

 

 

“Eyvahlar Olsun” kitabınızda, Çatlaklarını bantlarla örtmeye çalışmış kadınların hayatlarından kesitleri anlatıyorsunuz. Neden kadınlar sürekli hatalarını örtmeye, kapatmaya çalışır?

 

Hata değil de yara diyebiliriz. Sadece kadınlar değil insanlar böyledir. Mahrem biraz bu yaralar, göstermek istememek çok normal. Biri bizim zayıf yönlerimizi öğrenince zarar görme ihtimalimiz artıyor. Saklama hakkımızı kullanıyoruz ve kullanmalıyız da. Çok normal.

 

 

Yazılarınızda güçlü kadını çok fazla ele aldığınızı gözlemliyoruz. Sizce güçlü kadın kimdir? Biz kadınlar güçlü olmak zorunda mıyız?

 

Ben bunu asla onaylamıyorum. Tercihen ya da mecburen güçlü olmak cinsiyetten bağımsız olarak var olan bir şey yoksa yaşamamız mümkün olmaz. Ben güç güzellemeye karşıyım. Çünkü gücü çok yanlış anladığımızı düşünüyorum, hatta bundan eminim. İnsanın zayıf düşme hakkı, taşımayı reddetme hakkı, mızmızlanma hakkı sabit kalmalı. Kimse her şeyle baş edemez ve buna ne gerek var?

 

 

Sosyal medyadan da gözlemlediğimiz üzere çok aktif ve renkli bir kişiliğiniz var. Ev, aile ve sosyal hayat üçlüsüne nasıl yetişiyorsunuz?

 

Çok renkli biri değilim. Ben aslında sadece yürüyüş yapıp eve döndüğümde de kahvemi içerek ölene kadar yaşarım ve bundan hiç şikâyet etmem. Fakat çocuklarım küçük ve bana ihtiyaçları var. Çocuklarım dışındaki sorumluluklarım da alanıma dahil edilince mecburen çok yönlü olmam gerekiyor. Gençlik zaten bir şekilde hep aktif olmak demek. Sosyal hayatım yok diyebilirim, kabuğunda olmak benim seçmediğim en büyük ihtiyacım. Yetişemeyince her şeyi olduğu gibi bırakıp yatıyorum.

 

 

Peki, siz nasıl bir okursunuz? Okurken nelere dikkat edersiniz?

 

Ben sadece dilin kendine ait bir tadı, tavrı, ritmi var mı yok mu oraya bakıyorum. Özgün olduğu sürece ne anlatıldığı önemli değil. Çok kurallı ve nizami bir dil okumayı sevmiyorum. Hafif savrukluk seviyorum.

 

 

Her yazarın veya sanatçının bir ilham kaynağı oluyor. Sizin ilham kaynağınız kim?

 

Bilmiyorum. Gezdikçe, okudukça ve büyüdükçe değişiyor. Tek ve net bir isim yok. Anneannem de olabilir, Barış Bıçakçı da olabilir, Dostoyevski de olabilir, ağaçtan düşen yaprak da olabilir.

 

 

Bir kitabı yazmanız ne kadar zaman alıyor? Yazıya başlamadan önce bir konu belirliyor musunuz, yoksa konu kendiliğinden mi gelişiyor?

 

İki kitabım da epey uzun sürdü. Çünkü sadece gece olunca yazımın başına oturabildim, düzenli yazmam her zaman mümkün olmadı. Herhangi bir şey yazmaya başlamadan önce kafamda bir konu, bir anı ya da bir şey muhakkak oluyor ve yazdıkça kendi içinde şekilleniyor.

 

 

Yakın zamanda hayata geçirmeyi düşündüğünüz bir projeniz veya yeni bir kitap çalışmanız var mıdır?

 

Evet, yeniden eğlenceli bir şey denemek istiyorum. Yine mizah yazmak istiyorum ama ne zaman olur onu bilmiyorum.

 

 

“Kadın” denilince aklınıza gelen üç kelimeyi sorsak…

 

Fedakâr, cefakâr, çilekeş. Şaka yapıyorum tabii ama bir yandan da gerçekten aklıma bu üç kelime geldi. Çünkü bir süredir çevremde benden yaşça büyük kadınlarla bu konuyu konuşuyorum. Bizden önceki kadınlar bu sıfatlarla övüldü. Ne kadar çok çeker ve ne kadar ses etmezlerse o kadar iyi kadın oldular ya da o kadar ana oldular. Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek… Çok matahmış gibi.

 

 

Bir başucu kitabınız var mı?

 

Çok sevdiğim kitapları kitaplığa koyamıyorum, gözümün önünde dursunlar istiyorum. Bölüm bölüm ezberleyeyim istiyorum hatta… Aynı kitabı ikinci-üçüncü kez okumayı severim, listem okudukça değişiyor ve uzuyor. Şu an başucumda dört beş tane kitabım var.

 

 

Sizden okurlarımıza tavsiye edebileceğiniz 3 kitap ismi istesek?

 

Şunu tekrar edeyim; ben sadece anlatım tarzını baz alırım. Dil yani. Üçe indirmek de büyük haksızlık olacak ama sondan başlayarak,

1- Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde

2- Bizim Büyük Çaresizliğimiz

3- Kıymetli Şeylerin Tanzimi

4- Ekstra: Dedem Bir Kiraz Ağacı (Çocuk kitabı)

 

 

Son olarak eklemek istedikleriniz?

 

Her şeyden bahsettik, teşekkür ederim.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı