Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Pandemi salgını hayatımızın dönüm noktası oldu. Bir yılı aşkın süredir evde, izole şekilde yaşadık. Farklı mecralarla sosyalleşebildik. İş ve eğitim hayatımızı evin içinde sürdürdük. Ebeveynler ve çocukları bu zorlu süreçte ayrı bir sınav verdi. Yaklaşan LGS sınavı perspektifinde aileler ve çocuklarına önerileri uzmanından dinledik. Psikologia Danışmanlık Kurucusu ve Uzm. Pedagog Zeynep Temizer Atalar’a pandemi çıkmazında ailenin önemini konuştuk. Ailenin önemini Temizer şu sözlerle belirtiyor, “Bu dönemin asıl kahramanlarının sağlık çalışanları olduğu kadar bir de ‘anneler’ olduğunu düşünüyorum”
“Akşam Yemeğinde Beraber Olmak” ve “Mükemmel Anne Yoktur” kitaplarının yazarı Uzm. Pedagog Zeynep Temizer Atalar ile pandemi döneminden çocukluk ve ergenlik kavramlarının nasıl etkilendiğini? Ailelerin en az hasarla süreci nasıl atlatabileceğini konuştuk. Şeyma Ercanlı’nın kaleminden.
Hepimiz için yeni bir deneyim oldu. Bir çeşit yas sürecinden geçtik ki belki hala geçiyoruz. En başta özgürlüğümüzü kaybettik. Bu zamana kadar alışık olduğumuz düzenimizi, haz kaynaklarımızı kaybettik. Hatta daha da ağır olarak bazı sevdiklerimizi kaybettik. Bütün bunlarla baş edebilmek herkes için zor oldu. Bu dönemin asıl kahramanlarının sağlık çalışanları olduğu kadar bir de ‘anneler’ olduğunu düşünüyorum. Evde zorunlu karantina bedelini büyük oranda anneler ödedi, ödemeye de devam ediyor. Sürekli devam eden bir mutfak-ev işi döngüsü varken bir de okula devam eden çocuğu olanlar için öğretmenlik rolü, annelerin ‘kadın’ rollerine büyük bir darbe vurdu. Kendilerine zaman ayırmakta çok zorlandılar. Zorlandıkça da tahammülleri azaldı ve bunun etkisi bütün eve, ilişkilere yansıdı. Bu dönemde annelerle ‘Anne Çemberi’ adında psikodrama teknikleri ve sanat unsurlarını kullandığım çevrim içi bir atölye çalışması yaptım. Yaklaşık yüze yakın kadına ulaşma fırsatım olduğu için bu konuda biraz daha emin konuşabiliyorum. Bu çalışma ile daha da iyi anladım ki kadınların çok büyük bir kısmı bütün bu zorluğu tek başlarına yaşadıklarını düşünüyorlar. Halbuki kimse yalnız değil, arkalarında koca bir dağ var.
Her olumsuz durumun mutlaka olumlu bir tarafı da var. Dediğiniz gibi ‘kazandığımız’ taraflar da oldu. Bu kazanımlar her eve, her aileye ve her aile üyesine göre değişebildi. Kimi sahip olduklarının kıymetini anladı kimi de içinde bulunduğu sistemin kendine zarar verdiğiyle yüzleşti. Fakat hepsi bir yana, bütün bu süreçten bize kalan en önemli kazanımın psikolojik esneklik olduğunu düşünüyorum. Kendimize iyi geleceğini düşündüğümüz, hissettiğimiz yeni yollar bulmaya çalıştık. Uzun süreli ekran kullanımı için bile alternatif programlar, çocuklar için çok daha faydalı içerikler geliştirilmeye başlandı. Ailenin bir arada olması, birlikte zaman geçirebilmesi çok daha kolaylaştı. Anne babalar çocuklarının nasıl bir eğitim aldıklarının ve hangi alanlarda zorlandıklarının çok daha farkında olmaya başladır. Tabi bütün bu farkındalıkların zor tarafları da oldu çünkü çözümü konusunda hareket edebilmek bazı durumlar için kolay olmadı. Pandemi dönemi yaklaşık 1,5 yıldır devam ediyor. Şiddeti azalsa da hala bir fırtınanın içindeyiz, kayıplarımız hala var. Dolayısıyla bu dönemin etkilerinin uzun vadede kendini daha çok göstereceğini ve duygusal olarak toparlanmamızın biraz daha zaman alabileceğini düşünüyorum.
Ben de bir LGS annesi olarak içinde bulunduğumuz dönemin stresli etkisini bizzat yaşıyor ve oğlumda da gözlemleyebiliyorum. Daha önce de dediğim gibi haz kaynaklarımızı kaybettik. Çocuklar sınava çalışırken bir yandan arkadaşlarıyla vakit geçirebilir, streslerini hafifletecek aktiviteler yapabilecekken bütün zamanları test-deneme-okul arasında geçiyor ve bu oldukça yıpratıcı. En önemli tavsiyem, bol bol sınavın hayatın bütününü anlamlandıracak bir durum olmadığını hatırlamak, hatırlatmak. Bir de kendi yaşam hedeflerimizi, geçmişimizden taşıdıklarımızı, çocuklarımızınkilerde ayrıştırmak. Yani çocuklarımızın, bizim başaramadıklarımızı başarmakla yükümlü olmadıkları gerçeğiyle yüzleşmek. Çocukların bu dönemi olabildiğince çalışarak geçirmiş olmaları bile aslında büyük bir başarı. Hayat fırsatlarla dolu, mutlaka onlar için de özel bir kapı açılacaktır. Anne baba olarak bizim en önemli vazifemizin, evlatlarımızı koşulsuz sevmemiz olduğunu düşünüyorum. Son bir yılını oldukça zorlayıcı bir düzen içinde geçirip bir de sınav stresiyle boğuşan çocukların en önemli ihtiyacı her şeye rağmen yine de onlarla gurur duyacakları anne babalara sahip olmak.
Z kuşağına iki perspektiften bakmak mümkün. Birincisi Z kuşağı dediğimiz kişiler aslında ergenler ve ergenlik dönemi, hangi nesilde olursa olsun zordur. Dolayısıyla bu kuşağı anlamaya çalışırken ergenlik döneminin gerçekleri üzerinde de durmak gerekiyor bence. Diğer bir perspektif de içinde bulunduğumuz sosyo-kültürel dönem. Oldukça hızlı değişen bir dünyadayız. Son çalışmalar nesil farkının 6 yaşa kadar indiğini gösteriyor. Yani bırakın anne babayı kardeşler arasında bile nesil farkı olabiliyor. Dolayısıyla onları anlamaya çalışırken kendi çocukluğumuz ya da ergenliğimizden yola çıkarsak, bir yere varamayız. Onların zamanından onların pencerelerinden bakmak gerektiğini düşünüyorum. Hızlı bir şekilde haz almayı öğrendiler. Bütün dünya ellerindeki küçük kutuda ve parmaklarının ucunda. Dolayısıyla sabırsızlar, tahammülleri az. Ama aynı zamanda oldukça zeki ve yaratıcılar. Mutlaka güçlü tarafları da var. Bu yüzden onları duygu ve düşüncelerini, bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. Ayrıca ergenlik zordur ve bir başkaldırı dönemidir. Ergen, bireyleşme ihtiyacı duyar ve bunu da en çok kendi seçtiği sosyal çevre içinde gerçekleştirmek, içinde bulunduğu sosyal grup içinde önemli, kıymetli ve başarılı hissetmek ister. Fakat pandemi ergenleri de eve soktu! Sürekli aileleriyle bir arada olan bu gençler gelişimsel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için odalarına kapanıp daha fazla ekrana yöneldiler ya da daha öfkeli oldular. Bunu, onları daha iyi anlamak adına söylüyorum çünkü bir ergenin ya da bugünün Z kuşağının diyelim, ‘karşısında’ durmanızın çözümü getireceğine inanmıyorum, ‘yanında’ olmak gerekir. Bence birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var… Bağımlılık da bir anda ortaya çıkan bir durum değildir. Erken çocukluk döneminde mutlaka ilk sinyalleri alınır. Anne-Baba-Çocuk üçgeni, çocuğun ruhsal yapılanmasını şekillendiren bir yapıdır. Dolayısıyla o üçgendeki ilişkilerde ilk çocukluk döneminde ters giden bazı durumlar, ergenlik döneminde kendini ‘bağımlılık’ olarak gösterebilir. Bu nedenle mutlaka bir uzman desteği almak gerekir.
Evet, doğru maalesef ama zorbalık, her durumda her zamanda karşımıza çıkabilen bir durum. Fakat unutmamak gerekir ki zorbalık yapan çocuk da aslında zorbalığa maruz kalan çocuktur! Çocuklar hepimizin… Bu yüzden birilerini birilerinden kaçırmak, uzaklaştırmak yerine kendilerini güçlendirmek için alan açmak gerekir. Bunun ilk adımı da çocukla kurulabilecek güven ilişkisidir. Her çocuk zaman zaman zorbalığa maruz kalabilir ama önemli olan ne yaşadığını paylaşabilecek kadar kendine yakın hissettiği ebeveynlere sahip olmaktır. İhtiyaç durumunda da çocuk, ebeveyniyle beraber daha aklı selim bir çözüm bulmaya çalışır, bunu öğrenir. Anne babaların bu gibi durumlarda çocuklarını iyi takip ediyor olmaları, kimlerle ne şekilde görüştüklerine hâkim olmaları, yaşanan olumsuz bir durumda çocuklarına destek olmaları ve gerektiği yerde de bir uzmanın desteğini almalarında fayda olacaktır. Bu noktada önemli olan, ebeveynlerin, ‘çocukları adına’ hareket etmelerinden ziyade ‘çocuklarının arkasında’ olarak, kendini güçlendirmesi konusunda onlara destek olmaktır.
Bu konuda biraz daha esnek düşünüyorum ben. Dediğim gibi zaman artık farklı ve biz yetişkinlerin ona uyum sağlaması gerekiyor. Yani çocukların Youtube gibi platformlarda ‘belli bir çerçeve dâhilinde’ bulunmalarını çok da yanlış bulmuyorum. Ama bahsettiğim çerçeveyi netleştirmek isterim. Birincisi bir çocuğun Youtube kanalı varsa bunun denetimi mutlaka ebeveyninde olmalı. Ne sıklıkta kullandığı, hangi içerikleri paylaştığı ya da hangi içeriklerle karşılaştığı mutlaka ebeveyn kontrolünde olmalı. Çocuğun paylaştığı içerikler bir ‘üretim’ anlamı taşımalı ya da çocuklar buna yönlendirilmeli. Yemek yapmaya çalışan ya da legolardan bir tasarım oluşturan çocuk için Youtube kanalı, besleyici de olabilir. Bir diğer önemli konu da çocuğun mutlaka alternatif bir sosyal çevresi, hareket edebileceği bir alanı olmalı. Dolayısıyla kanala içerik yüklemenin de bir sınırı olmalı. Sonuç olarak Youtube gibi platformlar çocukların hayatlarında daha uzun yıllar olacak gibi görünüyor. Bu yüzden onları buralardan uzaklaştırmak yerine nasıl daha anlamlı ve faydalı bir şekilde kullanılabileceğine dair yol gösterici olmalıyız bence.
Elbette var. Pandemi bize halı altına ittiklerimizi gösteriyor. Halıyı kaldırır, etrafı biraz toz kaplasa da bunu göze alıp temizliğe başlarsak, çok daha temiz bir iç dünyaya ve ilişkilere sahip olabiliriz. Bunun için kendi kaynaklarımıza, zorlandığımız yerlere ve güçlü yönlerimize daha yakından bakmamız gerekiyor. Bu pandemi biter başka pandemi gelir, hayat linear bir akışta değil mutlaka inişlerimiz çıkışlarımız olacak. Her zaman mutlu ya da güçlü olamayız elbette ama önemli olan sahip olduklarımızın farkında olmamız.
Burada önce durup, düşünmek gerekiyor; bir çocuk neden yoğun bir teknoloji kullanımına maruz kalır? Eğitimin çevrimiçi platformlar üzerinden verilmesi bunu kolaylaştırdı doğru ama peki ya zamanın geri kalan kısmı? Evet, anne babalar için de zor bir dönem maddi ve manevi baş etmek zorunda kaldıkları birçok şey olabilir ama yine de bu, bir çocuğu saatlerce bilgisayar ya da tablet başında bırakmak için geçerli bir neden olmamalı. Mesela hayatın akışına çocukları da dahil etmek, yemeği yaparken, sofrayı kurarken-toplarken, çamaşır asarken-toplarken onlardan yardım almak hem çocuğun kendini ev-aile içinde önemli ve başarılı hissetmesini hem de hareket edip ekrandan biraz uzak kalmasını sağlayabilir. Anne babalığı bir ‘yapılacaklar listesi’ olarak görmüyorum. Çünkü anne-baba-çocuk arasındaki ilişkide her şeyden önce ‘arzu’ya ihtiyaç vardır. Anne-baba çocukla vakit geçirmeyi ister, bundan mutlu olursa, çocuk da o ilişkiden beslenir. Ekrana ya da başka bir bağımlılığa doğru kayma ya da kendini önemli ve başarılı hissedeceği alternatif çevreler arayışına girme ihtiyacı hissetmez.
Evet, şu dönemde olabildiğince çocuklar ve özellikle annelerle çalışıyorum, kalan zamanımı da büyük oranda tez çalışmam alıyor. Doktora tezimin tamamlanmasının ardından onu bir kitaba dönüştürmeyi çok isterim.
Ben teşekkür ederim. Hayatta hiçbir duygu ya da durum sürekli değil. Her şeyin bir ömrü var. İçinde bulunduğumuz bu dönemin de elbet sonu gelecek. Ümidimizi koruyor olmak hem kendi ruhsal sağlığımız hem de çocuklarımıza rehberliğimiz için oldukça kıymetli…
1998-2002 yılları arasında Marmara Üniversitesi Okul Öncesi Eğitimi ve Çocuk Gelişimi bölümünü bitirdikten sonra yüksek lisansını 2002-2004 yılları arasında İstanbul Ticaret Üniversitesinde Uygulamalı Psikoloji alanında tamamlamıştır. 2018 yılında Maltepe Üniversitesi Gelişim Psikolojisi bölümünde başladığı Doktora eğitimine tez aşamasında devam etmektedir. Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsünde Psikodrama-Grup Terapistliği Eğitimini “Bir Grup Anne ile Kadınlık Rollerinin Farkındalığı Amaçlı Psikodrama Çalışması” tezi ile tamamlamıştır. Institute for Humanistic Therapy for Children InterPlay International (Çocuk Psikodraması) eğitimine devam etmektedir. Kurucusu olduğu Psikologia Danışmanlık’ta çocuklar ve aileleriyle çalışmaktadır. “Akşam Yemeğinde Beraber Olmak” (2009, Beyan Yay.) ve “Mükemmel Anne Yoktur” (2017, Beyan Yay.) isimli yayımlanmış iki kitabı bulunmaktadır.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı