Beden mülk değil emanettir

Merjam Yazar: Merjam 9 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Fıkıhçı Nevin Meriç, güzellik ve estetik konusunu ilâhî pencereden değerlendiriyor, mütedeyyin kesimin güzelleşme arzusunun “bedenim benimdir” üzerinden inşa edilen beyinler ile ilgili olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Oysa İslam’da beden mülk değil emanettir. Emaneti sahibine bize verildiği gibi teslim etmek en önemli vazifemizdir. O yüzden Müslüman’ın vücudunda kalıcı iz bırakan tasarruflarda bulunması dinen doğru görülmez.”

Beden mülk değil emanettir

 

Bugün, ırk, dil, din ayırt etmeksizin “Güzelleşme ve gençleşme” salgınıyla karşı karşıyayız. Dünyada bütün milletler farklı motivasyonlarla bedenine müdahale yaptırıyor ve kalıcı olarak değiştiriyor. İslam coğrafyasındaki giderek artan bedene müdahalenin özüne dair konuşan fıkıhçı ilahiyatçı Nevin Meriç, güzel tanımını ilâhî manadan kapı açıyor ve Müslümanların güzel ile olan ilişkisini sorguluyor. Manevi hazların yerini seküler hazların aldığını söyleyen Meriç, bu konuda kadınların tek değil, erkeklerle birlikte mücadele etmesi gerektiğinin altını çiziyor. Erkek fıkıhçıları da eleştiren Meriç, “Toplumda bütün sorunların kadından kaynaklanıyor” fehvasınca bu konudaki dinî söylemleri de sadece kadın üzerinden yaptıklarını söylüyor, erkeklerin ise kadına gelene kadar çok daha önemli meseleleri olduğuna dikkat çekiyor.

 

 

İslam’daki güzellik tanımıyla başlamak istiyorum. Allah, Zümer Suresi 55. ayette, Kur’an-ı Kerim’i güzel olarak vurguluyor: “Allah, her şeyi güzel yaratmıştır.” (Secde 7) ve “Biz insanı, en güzel şekilde yarattık.” (Tîn-4) buyuruyor. Kur’an-ı Kerim’de güzellik kavramı ve vurgusu ile ne ifade ediliyor?

 

Kur’an-ı Kerim’de estetik, güzellikle alakalı olarak “Bedî’, cemal, ihsan/ahsen, hüsn, zînet, rîş” isim ve sıfatları yer alır. Bedî’, eşsiz, benzersiz, yaratan Allah’ın isim/sıfatıdır. Cemal, ihsan ve hüsn, manasında güzellik, Yüce Yaratıcı’nın bütün yarattıklarında, onlara verdiği şekil, kabiliyet, renk ve sıfatlarda; özellikle insanda, onun suret ve sîretinde, kendini göstermektedir. Zînet kelimesinin de güzellikle ilişkisi var. Yıldızlar göğü, süs eşyası mekânı, takılar ve kıyafetler de kadın ve erkeğin süs/lenmesini sağlayan zînetlerdir. Kur’an bütün bu güzelliklerin ya Allah’a ait olduğu yahut da Allah tarafından yaratılarak kullarına sunulduğu ısrarla vurgular. Ve insanın yapıp etmeleri de, Yaratıcı’nın ilâhî san’atını temaşadan O’na ulaşmaya, O’nun yücelik, kemal ve cemalini idrak etmeye çalışmaktır. Bir sonraki adım da eylemlerinde ve ürünlerinde O’nun güzeli sevdiğinden hareketle bunu ortaya koymak için gayret etmektir. Dolayısıyla Kur’an’daki güzellik aslında birçok şeyi kapsar. O yüzden “Yaratılanı sevdim yaratandan ötürü” deriz. Böylece herhangi bir olumsuz düşünme ve davranma önlenerek kişinin kendini bu şekilde eğitmesi sağlanır. Güzellik kavramı yaratılma anlamında bir değerdir.

 

Ahlak, erdem, prensip gibi kavramlarda güzele dâhildir. İnsan ahsen-i takvim üzere yaratılmıştır ki bu da insan ve yaratılmada güzelle ilişkiyi gösterir. Kur’an-ı Kerim üzerinden bakarsak güzelle ilişkimizde Allah’ın rızasını kazanmak esastır. Karanlık, kimsenin görmeyeceği, elektriğin olmadığı zamanlarda minarenin iç duvarında bile çiçek motifleri yapılmış. Kazara fenerin ışığı denk gelecek de o çiçek birkaç kişi tarafından görülecek. Peki insanı, o hiç kimsenin görmediği yere motif yaptıran saik ne olabilir? İşte bu saik, Müslüman insanın bütün mesaisinin Allah’ı razı etmek olduğu gerçeğidir. Allah güzeli sevdiğine göre, insan da güzelle ilişkisini bütün hâl ve hareketlerinde daim eylemeli. Ancak o zaman nerede ne yaptığının önemi olmaz o sadece elinden çıkanın güzel olmasına bakar. Bu anlamda güzel olanı gerçekleştirmek insan için temel bir erdemdir.

 

 

Burada ölçü nedir?

 

İnsanların beğeneceği ve Allah’ın hoşnut olacağı şekilde gerçekleştirilmelidir. Dinî manada baktığımızda güzelle ilişkimiz “Allah güzeldir ve güzeli sever” üzerinden başlar ve devam eder. İnsan güç yetirebildiği kadarından sorumludur. Bu da niyetin güzel olmasıyla başlar, eylemle devam eder. Bu anlamda insan-insana ve kâinatla ilişkide, niyetten davranma biçimine kadar güzel olanı gerçekleştirmek için çabalar. İnsanların, canlıların sağlığını bozan, genetiğini değiştiren hava ve suyu kirletmekten başlar, aile ilişkisi, komşu… vs. hayatın içinde devam eder. Günümüzde bu pastaya sosyal medya da eklenmiştir. Sosyal medyada iftira yalan, hakaret ve küfürden uzak insanlar doğru bilgilendirmeler paylaşır.

 

 

Peygamberimizin sıfatlarından biri de güzel olmasıdır. Eş seçimine dair bir hadiste şöyle buyrulur: “Kadın dört şeyi için nikâh edilir; malı, soyu, güzelliği ve dini.’’ Biz bu durumu nasıl okumalıyız?

 

Hadisin devamında “Dinini bileni” seçin tavsiyesi vardır. Hadisin başında verilen kıstaslar insanın yapısal özellikleriyle ilgilidir. Sizler yapınız gereği bu gibi meyiller gösterirsiniz, aman dikkat edin, dinin bileni seçin, sizin için hayırlı olan odur babında anlamak gerekir.

 

 

CEZBENİN GÜCÜ NORMALLEŞTİRİLİYOR

 

 

Güzele meyil nefisten midir?

 

Nefis o kadar da kötü değildir. Bilakis dünyayı da ahireti de anlamamızı sağlayan duygu durumlarıdır. Dolayısıyla nefis gereklidir, fakat eğitilmesi, dengelenmesi gerekir. Zaten dinin helal ve haramları da bu eğitimi sağlar. Güzel caziptir. Cazibe, cezbeden insanı kendi çekim alanına dâhil eden demektir. Güzel insanı mutlu eder, öfkeyi giderir. İyi bir şeydir. O yüzden güzel söyler, güzel işler, güzel hareket ederiz. Yukarıdaki hadis üzerinden devam edersek “Niye dindar olan tavsiye edilmiş” diye bir soru sorarsak dinin güzelliğini keşfetmenin, dini bilmekle mümkün olduğunu anlarız. Yani dinini bilen, aynı zamanda güzel olan, güzelle doğru ilişki kurabilen demektir. Allah rızasını gözeten, onun rızası için kendini, evini, ailesini ve toplumunu düşünen insanın, diğer insan ve canlılara zarar vermesi düşünülemez değil mi? Bu insanlarla da daha güzel ve saadetli bir yol arkadaşlığı mümkün olur.

 

 

Güzel ahlak ile ilgili pek çok hadisi şerif var. İslam güzele neden bu kadar önem atfediyor?

 

Güzel ahlak da önemli. Ahlakı öteleyen, önemsemeyen fiziksel güzellik, kişinin kendisi de dâhil herkes için yanıltıcı ve zararlıdır. Sadece fiziksel güzelliğin merkeze konduğu durumlarda sağlam bir kişilik gelişmez. Bilakis dikkat edilmez ve önlem alınmazsa egosu yüksek, mazoşist ve karşısındakini ezmekten mutlu olan sadist bir yapı gerçekleştirilir ki bu da insanın kendisi için zarardır. Kapris ve kibir de güzel ahlakla beslenilmediği durumlarda söz konusudur. Bu konuda aileler çocuk büyütürken çok dikkatli davranmalı, hitap şeklinden arkadaşlarıyla ilişki biçimine kadar çocuğu iyi gözlemleyerek yanlış meyiller üzerinden inşa geliştirmesine engel olmalıdırlar. Çocuklara erdem ve değerler öne çıkartılarak hitap edilmeli, sevilmeli. Cömert oğlum, merhametli kızım, düşünceli kızım vs…

 

 

Güzellik bir imtihan mıdır?

 

Çarpıcı bir güzellik evet. Hatta eski kitaplarda “Parlak Oğlanın Afeti” diye başlıklar vardır. Kızlar için de aynı cümle doğrudur. İnsana verilen maddi manevi nimetler aynı zamanda onun imtihanıdır. Burada ikili bir yapı. Kişinin kendisi ve ötekiyle kurduğu ilişkinin nasıllığı. Sünnete uyulursa çok da problem yok ama devamlı dikkat ve takip zaman içinde insanı yorabilir. İşte buna fırsat vermemek lazım. Güzellik öncelikle Allah vergisidir. Dolayısıyla diğer nimetler gibi şükredip Allah rızası yolunda devam edebilme imkânı için dua etmek lazım. Güne başlarken, işe başlarken “Allahummeftahbilhayr, vahtimbilhayr; başını da sonunu da hayr eyle” diye dua edilir. Hayır aynı zamanda güzel manasındadır.

 

Bunun yanında kibir ve narsist bir yapı inşa etmekten de uzak durmak veya böyle bir yapımız varsa eğitip normale döndürmek için çabalamak gerekir. Fiziki güzellik geçer. Bu süreyi uzatmak için de insanlar günümüzde bilim ve teknolojinin de yardımıyla gittikçe vahşileşiyor. Sırf krem yapabilmek için vahşi hayvanları kafeste yetiştiriliyor, cenin düşürtülüyor, vs. Tıpta ise estetik ayrı bir dal olarak kabul görülüyor, hem kazancı hem de müşterisi her geçen gün artıyor. Burada modern dünyanın kurgulanan bedenleri karşımıza çıkıyor. Bedenin insanın mülkü gibi algılanması bu yolu açan en önemli dinamiktir. Dünya piyasası bedeni biçimden, süse, kıyafete kadar kurgulamaktadır. Ötekileştirme ve mesafe sorunu yaşamamak için bu kurguya muhalif davranmak kimsenin aklına bile gelmiyor.

 

Bir fetva sorusunu hatırladım: Bir hanım kocasının kendini aldattığını öğrenince bunalıma girmiş, sürekli iki kelimede bir “Ben bir de güzelim, bana bunu nasıl yapabilir” cümlesini tekrarlıyordu.

 

 

Dinimize göre “Güzel olan daha çok sakınmalı” diye bir durum var mı?

 

Kişi kendini bilmeli, ne kadar gerekiyorsa o kadarını yapmalı. Tabii huzur ve sakinlik istiyorsa… Takva herkese tavsiye edilmiş. Güzel olana ayrı kurallar yok. Allah’ın buyurduğu ölçülere göre hareket ederse sıkıntı olmaz. Ama dindarların içinde bile güzelliğini kullanan kadınlar var. Üç kuruş indirim için satıcıya gözünüzü dikerseniz sonuca gidersiniz ama istenen ve doğru olan bu değil. Bugünlerde kasadaki erkekleri gözlemliyorum. Diyelim kasada sizden önce bir kişi var. Beyefendiyle konuşuyorlar ama bakıyorsunuz alışverişle alakalı değil. Oysa siz paranızı verip gideceksiniz. Eğer araya girmezseniz saatlerce orada bekletecekler. Bu nasıl anlayış ve iş ahlakıdır, tartışılır. Ama siz karşınızdakini çarpacak makyajla orada olsanız bütün konuşmalar bitiyor, ayağa kalkılıyor ve işlem başlıyor. Bu örnekler o kadar çok ki sosyal deney bile yapılabilir. Burada güzelle kurulan ilişki çarpık ve yanlış. Erkek ve kadınlar olarak buna karşı durmak gerekir. Hz. Yusuf, Müslüman erkek için sadece bir kıssa değil örnek rol-model davranıştır.

 

 

“Yusuf ile Züleyha” kısasına güzellik üzerinden baktığımızda Yusuf’un başka, Züleyha’nın başka açıdan güzellikle imtihan olduğunu görüyoruz. Allah Züleyha’yı hem Yusuf’tan hem de kendi güzelliğinden mahrum bırakıyor. Bu kıssa aslında bize neyi anlatıyor?

 

“Yusuf ile Züleyha” kıssasında birçok hakikatler, nüanslar, insanın yapısı ve temelinde esas güzelliğin Allah aşkı olduğu vurgulanıyor. Güzelliğin derecesi diğer kadınlar üzerinden test edilerek en üst noktaya çekiliyor ve cezbenin gücü normalleştiriliyor. Ve fakat aynı güzellik Allah’a iman eden Yusuf’ta kendini koruma ve harama dokunmama şeklinde olabildiğine göre, insan isterse her zaman cazibeyi alt edebilir. Allah rızası söz konusu olduğunda cazibe etkisini kaybeder. O yüzden dinin sağladığı bu güvenlik alanı, insanların özgürce hareket etmesini sağlar.

 

Güzelin cazibesi insanda neden olduğu haz duygusuyla içkin. Dinin haz kaynağı ibadetler, zikrullah, Allah rızası için çalışmak ve hoşnut olmak. Allah rızası için verilen mücadele önemli bir haz imkânı. Ahlaklı ve erdemli olmak da insana haz veren duygular. İlmi aşkla tanımlıyoruz mesela. İlim o kadar meşakkatli ki o meşakkate razı olmazsak ilimden de hazdan da mahrum kalınır. Günümüzde ise dünyevi hazlar insanı kuşatmış, âdeta hiç uğraşması gerekmiyor, meşakkat hiç yok. İnsanın aceleci ve kolaycı tavrı dünyevi hazları cazip gösteriyor.

 

 

Dünyevi hazlar bize medya gibi güçlü bir uyarıcıyla geliyor…

 

Seküler hazla manevi hazlar birbirinden farklı. Manevi olan daha üst düzeyde. Mevlevîlerin çile günlerini hatırlayın. İtikaf, halvet… Çile kolay değil ama o çileyle birlikte müthiş enerji çıkıyor, haz da alınıyor. O yüzden halvete giriyorlar, her anı da hatırlıyorlar. Diğer tarafta içiyorsun, eğleniyorsun, ama anı unutuyorsun, hatırlamıyorsun. Müslümanlar sekülerleştikçe manevi hazdan da çok uzaklaştılar.

 

 

MAHREM ALAN KALMADI

 

 

Hz. Peygamber devrinde süslenme ve güzelleşmeye dinî çerçevesinden baktığımızda ne görüyoruz? İslam’da kadının güzelleşmesine müsaade var mı? Sınırı nedir?

 

Sağlıkla ilgili yapılan operasyonlarda bir sınır yok. Fıkıhta “Bedene kalıcı iz bırakmamak” diye bir başlık var. Kalıcı iz bırakan her şey sakıncalı. Buradaki gerekçe, anlık bir isteğin ömür boyu korunmaya alınması, zamandan bağımsız hâle getirilmesi, süreklilik kazandırılması. Yarın ne olacağını bilemeyen insanın kalıcılığa meydan vermesi kabul edilemez. Emanet için verilen vücudun Allah’ın razı olamayacağı şekilde kullanılması ve ötekiyle kurulan ilişkide yalan ve yanıltıcı olması önemli. Sağlık açısından da sıkıntılar olabilir.

 

 

Cahiliye döneminde kadınlar güzelleşmek için ön dişlerini ayırma, diş etlerine şekil çizme, dövme yaptırma, saçlarına şarap bakımı yapma gibi yöntemlere başvuruyorlardı. İslam’da kadının süsü mahrem alana çekilmiş. Bugün bu ne kadar uygulanıyor?

 

Bugün mahrem alan diye bir şey kalmadı desek çok da yanlış olmaz. Özellikle sosyal medya açısından bakıldığında… İnsan giyiniyor, yemek yiyor, geziyor, düğüne gidiyor, hastalanıyor, cenazeye gidiyor vs… Yaptığı her işin, bulunduğu her mekânın resmini çekerek internete koyuyor. Böyle bir durumda mahremiyetin sınırları iyice daralıyor. İslam’da ise kadının süslenmesi, hemcinslerinin yanında ve namahremin olmadığı yerlerde mümkün. Bu ölçünün günümüzde yerine getirilmediği veya insanlar tarafından ciddi bir alan genişlemesi yapıldığı çok aşikar. Modern gündelik yaşam kodlarının kamusal-özel alan ayrışması üzerine kurulması da bunda etkin. İnsan kamusalda bakımlı, özel alanda natürel daha rahat ve serbest bulunuyor. Böyle olunca da evde bakımsız, dış mekânlarda makyajlı kadın ve erkekler hâlinde tamamen bir alt-üst oluş yaşanıyor gündelik hayatta.

 

Kamusal alan mekânları, çalışma, eğitim ve vakit geçirme yani evin dışında her yer insan için özel bir bakımı gerekli kılıyor. Bunun yerine getirilmediği durumlarda gerek iş arkadaşları, gerek yanında bulunan diğer kişiler tarafından eleştiri ve ayıplanma söz konusu. Kaldı ki medya üzerinden de kadın-beden ilişkisinin nasıl olması gerektiği hem sağlık, hem bakım hem de estetik anlamında sürekli toplumsal alana aktarılıyor. Sinema ve diziler de bu konuyu besleyen diğer kaynaklar. Hâl böyle olunca, bütün gün dış mekânda hazır olda gibi bulunan kadının evinde daha rahat, spor kıyafetler giymesi normalleşiyor. Sistem hem kuralları belirliyor, hem besliyor hem de ihtiyaç kalemine ait çeşitliliği, detayları da doldurmanın yoluna bakıyor. Bu dünyada kadının makyajsız, ojesiz bulunması akla ziyan neredeyse. Böylece kadın bedeni üzerinden gündelik hayat yeniden inşa ediliyor, kurgulanıyor.

 

 

Bu konu ile ilgili fetva sorusuyla hiç karşılaştınız mı?

 

Bir fetva sorusu hatırladım. Genç bir kadın yeni doğum yapmış. Ekonomik ve entelektüel anlamda ortanın üstü bir yaşam standartlarına sahipler. Kadıncağız alımlı, bakımlı ama yeni doğum yaptığı için çalışmıyor. Nedendir şimdi hatırlamıyorum, ayağının küçük parmağının ucunda ufak bir sivrilik oluşmuş. Beyi bu duruma bozulmuş, “Dikkatimi çekiyor, göz zevkimi bozuyor, ojeyle kapatsan” demiş. Ne var ki kadıncağız aynı zamanda namaz da kılıyor. Dolayısıyla oje abdeste engel. Her vakit oje sil, abdest al,  ayrı bir sıkıntı. Ne yapacağını sormuştu… Dediğim gibi algımız da değişiyor, en ufak bir nüansa bile tahammülümüz yok. Takıntılı, sabırsız bir insana doğru evriliyoruz.

 

 

ESTETİK YAPTIRDIKTAN SONRA TERFİ ETTİM

 

 

Kur’an’da kadının eşine karşı süslenmesi övülüyor. Güzel giyinmek, bakımlı olmak öneriliyor. Burada sınır nerede başlıyor, nerede bitiyor? Yani bir kadın kocasına güzel görünmek için estetik yaptırması caiz mi?

 

Yüz dışında zaten örtünmesi gereken yerlere dair soru geldiğinde “Aile saadet”i baz alınarak caiz fetvası verilebilir. Tabii aile içinde sıkıntı kimin tarafından çıkartılıyor, ona bir bakmak lazım. Bedeniyle sorunu kadın mı yaşıyor veya etrafı mı onu etkiliyor? Bu konuda katkısı olanlar da yapılan eylemden kendi paylarına düşeni alırlar. Kadının bu konuda tek başına bırakılması doğru değil. Dinî hükümler kadını, erkeği, aileyi, etkileşimde bulunan herkesi kapsar. Aile üzerinden bakarsak Allah rızasını gözetmede erkek ve kadın müminler eşit durumda. Ailede erkek kadın ilişkisi ibadette bile izne bağlı veya izin üzerinden kurgulanınca diğer detayları da kapsaması normalleşiyor. Aklı başında insanlar yapacaklarını konuşur, fikirlerini söyler, hayatı germek yerine yaşamayı tercih ederler.

 

 

Mahalle baskısı…

 

 

Bir kadın “estetik yaptırdıktan sonra iş buldum” veya “terfi ettim” diyor. Masanın öteki tarafında olanlar, iş başvurusu yapan kişileri bedene göre mi yoksa bilgiye göre mi değerlendiriyor? Bunu durup düşünmemiz lazım. Maalesef her yerde bu var. Kadın işinde çok ehil olsa da iş bulamayabiliyor. Bu problemi görmezden gelemeyiz.

 

 

ŞEYTAN BUNUN NERESİNDE?

 

 

Şeytan Hz. Âdem’e (as) secde etmeyip Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılınca şöyle demeye başladı: ”Onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yarattıklarını değiştirecekler… Kim Allah’ı bırakarak şeytanı dost edinirse, şüphesiz, açıktan açığa büyük bir ziyana düşmüş demektir.” (Nisa-119) İnsanın kendisini değiştirmeyi istemesi şeytani bir vesveseden mi kaynaklanıyor?

 

Yani bu işe sadece vesvese deyip geçemeyiz. Karşımızda koskoca sektörel bir ağ ve yapı var. Her alanda sizi kuşatmış ve belirliyor. Şeytanı yapıyı kuran olarak düşünebiliriz. Bu yapının dışında durmak da çok ciddi fedakârlıklar, mahrumiyetler gerektirir ki bunu yerine getirmek çok zor. O yüzden toplum var. Birlik ve beraberlik önemsenmiş, desteklenmiş. Hz. Peygamber’in sabah, akşam ve yatsı namazlarını mahalle camisinde cemaatle kılınmasını istemesi de bu birlik ve beraberliği hissetmenin gerekliğini gösterir bir anlamda.

 

Allah’ın yarattıklarını değiştirmek, genetikten fiziki görüntüye kadar geniş bir yelpazede düşünülebilir. Bugün hastalık yapan ürünler olarak genetiğiyle oynanmış tahılları örnek olarak alalım. Bunların satışı veya üretimi yasak kapsamında değil. İslam açısından baktığımızda insanın, hayvanın bitkinin, kısaca canlının yaşam hakkının elinden alınması, bile bile hasta eden ürünleri yetiştirmek, satmak, pazarlamak, reklamını yapmak veballi bir iştir. Dolayısıyla Müslüman’ın bu konuda sorumlu hareket etmesi gerekir. Bunu gerçekleştirmek için de sağlam bir irade gerekir. Her bir fert/ler olarak temiz ve sağlıklı bir topluma ulaşmanın yollarını ve imkânları üzerine proje ve eylemler gerçekleştirilmelidir. İnsanlığın hayrına olmayan işlerin kişiye hayır getirmesi görülmemiştir.

 

 

SİSTEMİN ÇARKLARINDA GÜZELLEŞMENİN HELALİ

 

 

Oysa İslam hayat dinidir…

Hz. Peygamber’e bakalım. Üzüldüğünde, sevindiğinde namaz kılıyor. Sahabeyle sohbet ediyor, biraz ara verip hadi bir namaz kılalım diyor. Hastayı, fakiri soruyor, gözetiyor. İbadet ve insanla ilişki hayatının merkezinde ve insan oradan besleniyor. Buradan yola çıkarak hayatımıza namazı koyup vaktinde kılmayı önemsemek, çabalamak, engelleriyle mücadele etmekten başlayabiliriz. İbadet insanı disipline eder, iradesini güçlendirir. Kalbini mutlu, şeytanı mutsuz eder.

 

 

Bugün mütedeyyin kadınların güzel olmak için makyaj yapması ve bedenlerine müdahale yaptırmalarını nasıl açıklayabiliriz?

 

Makyaj malzemeleri domuz yağı içeriyorsa zaten konuşmamıza gerek yok, caiz değildir. Kadınlara çevreden ve erkekler tarafından uygulanan baskı da önemli. Önceden erkekler sildirirdi kadının rujunu, şimdi onlar ellerine verip ‘‘Makyajını yapda dışarı çıkalım’’ diyor. Bu değişim daha tabana ve geniş kitleye yayılmasına ve kabul görmesine neden oluyor. Fakat kaliteli ürünler pahalı olduğundan vatandaş ucuz diye hastalık yapan kalitesiz ürünleri almak zorunda kalıyor. Oysa kadınlar ve erkekler olarak bu probleme karşı koymak gerekir. Müslüman yanlış olana direnerek kendini güçlendirir. En büyük kayıplarımızdan biri artık direnmeyi unutmamız. Tabii sistem de durmuyor, sürekli kendini geliştirip yeniliyor. Müslüman kadın pazarını kazanmak için “Su geçiren oje” çıkarmışlar. Bizde fetvada; ‘‘Su geçiren ojeyle abdest caiz mi ‘‘ diye bir soru gelince öğrenmiştik. Tabii ojenin kimyasal özelliklerine, ne kadar ve nasıl su geçirdiğine bakmak lazım.

 

 

Helal üretim…

 

Helal üretim önemli ve gerekli. Her bir birey bunu tek başına gerçekleştiremez şehir hayatında. Ama sistem de boş durmuyor, helal üretim adı altında mevcut tasarım örneklerini kullanıyor. Kendi şişesini, markasını koruyarak helal bira diyor mesela. Böylece helal diyerek Müslüman’ı kazanırken, tarz ve markayla da kendini koruyor. Her yönden kazanan oluyor. Marka ve tarzın benimsenmesi de başka bir sorun. Aslında Müslüman bir biçimde o çarkın içine dâhil edilip, direnci kırılmış oluyor.

 

 

Erkek estetiği de çok yaygınlaştı. Mesela saç ektirme…

 

Genç yaşta saçı dökülen birinin saç ektirmesi sağlık problemine girdiği için yapılmasında mahzur yok. Ancak organik olmalı, kıl kökünden vs. Gusül açısından geçirmesi gerekiyor. Bunun yanında sermaye erkeği de kurguluyor, kıyafetten, renge kadar oldukça geniş bir yelpazede ciddi değişimin öznesi artık. Bunu alışverişlerde gözlemlemek mümkün.

 

 

YAŞLILIK ARTIK DEĞER DEĞİL ENGELLİK

 

 

Bunca gençleşme ve güzelleşme arzusu sosyal yaşantıda neleri eksiltiyor? Aileler bundan nasıl etkileniyor?

 

Bir defa tüm zamanlar için “Gençlik” merkeze konuyor. Hâl böyle olunca da insanın yaşlanması ve yaşlılığa dair her türlü iz, konu, cümle vs yasaklı alan… İnsan bunu gidermek için mücadele ediyor. Yüzünde gördüğü her çizgiyi gidermek için sağlığı pahasına yeni gelişen tıp teknolojisinden faydalanıyor. Anne ve çocuk arası da oldukça yakınlaştı. Anneyle kızı veya baba ile oğlu aynı kıyafetleri giyebiliyor. Bu da gençliğe verilen değerin kabul edilmesini, içselleştirilmesini gösterir. Bunun yanında yaşlılığın değer olması da kayboluyor. Artık yaşlılık engellik durumu gibi algılanıyor. Yaşlının tecrübesinden yararlanayım diye bir düşünce de kayboluyor. Onlarla sohbet, yaşanmışlıklarını dinlemek de zaman kaybı. Kuşak farkı o kadar azaldı ki değil dedenin babanın hayatı, çocukluğu bile taş devri çizgi filmlerine benzer vaziyette neredeyse. Dolayısıyla çocuğa ve gence cazip gelmiyor. Bu birlikte vakit geçirip, paylaşma, iletişimde bulunma imkânını yok ediyor.

 

 

Bu problemler din eğitimi eksikliğimizden mi sizce?

 

Dinî eğitim yetersiz ama sadece dinî eğitim yetmez. Kaldı ki artık eğitim bir sınıfta hoca talebeler şeklinde olmaktan çoktan çıktı. Bilakis bu yöntemin ciddi sıkıntıları olduğundan artık dünyada birebir insan özellikleri üzerinden eğitime geçiliyor. Daha ufak sınıflarda, daha az çocukla, daha kaliteli zaman ve eğitim. Bunun yanında aile, çevre, medya ve toplum da önemli. Mesela camiye gittiğinde kendisine kızan birisi görürse bir daha gitmiyor çocuk. Veya günümüzde tam tersi ne yapsa ses çıkarmayan bir cemaat de olabiliyor ki bu da yanlış. Bu sefer de çocuk mekân-davranma biçimi ilişkisini öğrenemiyor bu sefer. Medya zaten en etkili eğitim kaynaklarından. Çocukların olmasa da önemli bir kitlenin değişimin sağlıyor. Bu anlamda din dili-medya ilişkisine de bir bakmak lazım. Buyurgan bir din dilinden magazinel bir din diline doğru bir yaklaşım da gözlemlenebiliyor. Bu konularda çok da düşünülmüş, kafa yorulmuş çalışma ve deneyimler de yok. Yani din eğitimi, tüm zamanları kapsayan dinî kültür ve ahlakı da içeren bir yapıyla mümkün.

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı