Batı’da yeni moda başörtüsü

Merjam Yazar: Merjam 23 Ekim 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Tesettür giyimi başınıza örttüğünüz “Bir parça bezden” daha fazlasıdır.

Batı’da yeni moda başörtüsü

 

Modanın yeryüzünde ilham aldığı ögeleri düşündüğümüzde sanırım başörtüsü ve tesettür aklımıza gelecek en son şeylerdir. Zira başörtü modası, zamanı olmayan, sadece ötelerden emredildiği için gözetilen bir vecibedir. Ancak her şeyin modanın “Aleti” olduğu ve değerlerimizin her gün başka şekilde erozyona uğratıldığı postmodern dünyada, başörtüsünün bu halkaya dâhil edilmesi ise beklenmedik bir şey değildi. Moda olması en az beklenen başörtüsü ve tesettürün bile şuan moda haftalarını süslüyor olduğunu ifade eden University of London’a bağlı Goldsmiths’de “Modanın din ile ilişkisinin ve muhafazkâr moda akımının Müslüman kadınların kimliklerini nasıl etkilediği” üzerine doktora araştırması yapan Yasmin Dewan Khatun ile; Batı’daki başörtüsü modasını, bunun Müslüman kadınları nasıl etkilediğini ve bir anlamda dönüştürdüğünü, moda endüstrisinin sonunda Müslüman kadınları dâhil edip etmediğini, muhafazakâr modaya olan büyük ilginin Müslüman kadınların hayatını kolaylaştıcı bir etken mi yoksa Batı’nın nesneleştirdiği kadın zincirinin son halkası mı olduğunu irdeleyen birçok sorunun cevabını aradık.

 

 

Dünyada özellikle son yıllarda başörtülü kadınların moda içine dâhil edildiğini görüyoruz. Büyük markalar tesüttürlü kadınların giyebileceği parçalar tasarlıyor ve defileler düzenliyor. Batı moda sektörünün muhafazakâr modaya ilgisi ilk nasıl ve ne zaman başladı?

 

Bu ilgi uzun zamandır vardı. Ancak son yıllarda birçok marka ve tasarımcı, bu pazara girmenin ne kadar kârlı olduğunu fark etti. Bu ilginin en çok özellikle son 10 yılda geliştiğini söyleyebiliriz. Büyük tasarım markaların koleksiyonlarından küçük ölçekli perakende satış yapan markalara kadar birçok kesimin her geçen gün daha da muhafazakâr moda unsurlarına gerek reklamlarında gerek kampanyalarında yer verdiğini görüyoruz. Özellikle Batılı moda markalarının reklam ve koleksiyonlarında açık bir şekilde Ramazan ayından ve Ramazan bayramından bahsettiklerine, muhafazakâr moda ve din kavramlarına aleni şekilde yer verdildiğine şahitlik ediyoruz. Biliyoruz ki moda ve dinin geçmişe dayanan uzun bir tarihi var. Bu yıl New York’ta düzenlenen Met Galası’nın teması Hristiyanlık ve Hristiyanlığın modayla olan ilişikisiydi. Yüzyıllardır birbirleriyle yakın ilişkide olan iki mefhumun da birbirinden ilham aldığını söyleyebiliriz.

 

 

COOL GÖRÜNEN MÜSLÜMAN KADIN MODASI

 

 

Peki Batılı moda endüstrisi Müslüman kadını nasıl keşfetti?

 

Bugün sokağa baktığınızda gözünüze en çok çarpan şeylerden biri, genç ve “Cool” görünen Müslüman kadınların varlığı. Bu imgenin kendisi bile devrim niteliğinde bir akım. Etrafınızda bu kadınların alışveriş yaptığını ve piyasadaki mevcut kıyafetlerle kendilerine göre nasıl stil geliştirdiklerini, müşteri profilinin nasıl değiştiğini görüyorsunuz. Bunu fark eden birçok modacı ve tasarımcı, bu pazarın ne kadar kârlı olduğunun farkına vardı. Muhafazakâr modaya olan ilginin sadece Türkiye ve Malezya gibi Müslüman ülkelerle sınırlı kalmayıp gayrimüslim olan İngiltere ve Amerika başta olmak üzere birçok ülkede de benzer bir ilginin olduğunu görebiliyoruz. Sosyal medya özellikle bu durumu dünyanın en ücra köşelerine kadar taşıdı. Instagram, Facebook ve Youtube gibi sosyal medya platformları aracılığıyla insanlar, dünyanın diğer kesimlerimde yaşayan diğer Müslüman kadınların başörtülerini nasıl yaptıklarını ve ne tarz tesettürlü kıyafetler giydiklerini görebilmeye başladılar. Bu durum ise “Genç, modaya uyan ve cool görünen” kadınların daha da görünür, daha da hayatın bir parçası olmasını durumunu ortaya çıkardı.

 

 

Bu yıl Chanel’den, Dior’a, Marc Jabobs’a kadar birçok marka moda haftalarında koleksiyonlarında başörtüsüne görünür şekilde yer verdi. Her geçen gün daha çok markanın bu “Halkaya” katıldığını görüyoruz. Sizce bu trend ne kadar sürer?

 

Bu soruya iki cevap verelebilir. Öncelikle moda ve trendler her zaman değişir. Kesinlikle dediğiniz gibi şuan moda dünyasındaki en baskın trend, başörtüsünün kullanımı ve Müslüman kadınlara yönelik koleksiyonlar. Bu anlamda moda muhafazakârlaştı diyebiliriz. Uzun kollu elbiseler, daha bol, geniş kesim ve tesettürlü kıyafetler vitrinleri süslüyor. Victoria Beckham, Elie Saab and Givenchy gibi markalar tesettürlü, daha da muhafazakâr koleksiyonlar çıkarmaya başladılar. Mayıs ayındaki İngiltere Kraliyet düğününde bile Meghan Markle’ın gayet muhafazakâr bir gelinlik tercih ettiğini gördük. Muhafazakâr modanın dünyadaki modayı büyük oranda yön verdiğini izliyoruz. Artık birçok moda alanında çalışma yapan araştırmacı, tesettürün genel olarak modaya etki yaptığını insanların daha tesettürlü kıyafetler giydiğini, Müslüman olmayanların bile bu modayı benimsediklerini iddia ediyor. Meselenin bir diğer boyutu ise özellikle Batı ülkelerinde Müslüman kadınlar, bu moda akımı sayesinde daha da görünür hâle geliyor. Müslüman başörtülü kadınları her geçen gün reklamlarda çeşitli kampayalarda daha çok görür olduk.

 

 

H&M firması bir reklam kampanyasında başörtülü manken kullanmıştı. Yine Jeep markası başörtülü bir kadın kullandı. Nike firması sporculara özel kıyafetler tasarladı. Büyük firmalar bunu yaparken başörtüsünü nereye taşıdı?

 

Baktığınız da bu markalar Müslüman kadınların hayatlarını kolaylaştırmak istiyorlar. Mesela Nike’ın tam olarak yaptığı bu. “Evet madem artık Müslüman başörtülü sporcular var, biz de bu kişilerin hayatını kolaylaştıracak ürünler geliştiririz” diye düşünüyorlar. Bu anlamda Müslüman kadınların hayatın farklı alanlarına katılmalarını, farklı alanların daha kolay parçaları olmalarının önünü açıyorlar. Ama öte yandan bu markalar her ne kadar Müslüman kadınlar için koleksiyon geliştiriyor olsalar da bunu yaparken dinin içinin boşaltıldığını da görüyoruz. Büyük reklam kampanyalarında kullanılan aşırı makyajlı kadınlardan, moda haftalarında podyumda yürüyen seksi görünümlü başörtülü mankelerin görüntüsü size “Bunun neresi muhafazakâr ya da İslami” dedirtiyor. Bu bizim İslami anlamda bildiğimiz örtü değil çünkü. Sadece başımızın bir kısmını örtünce mi örtülü oluyoruz, yoksa tamamen tesettürü gözettiğimiz zaman mı? (Başını boynu açıkta kalacak şekilde bağlayanları kast ediyor.) Halime Aden başörtüsü taktığında Müslüman olduğu için “hicab” olurken, Kate Moss taktığında türban trend hâline geliyor. Bu durumu tam bir kontekse koymak oldukça zor. Müslüman kadınların rahat edebileceği, istifade edebileceği kıyafetler çıkarıp bu kadınları da ana akım modaya dâhil ederken, öte yandan tasarlanan ve sunulan kıyafetlerde dinin ve gerçek tesettürün yerini moda olanın, göze ve nefse hoş gelenin yer aldığını görüyoruz. Tesettür, tesettür olduğu için değil; şuan sadece moda olduğu için kullanılıyor. Ve bu moda sona erdiğinde Müslümanlıktan ve tesettürden geriye ne kalacak? Asıl soru bu. Bu moda akımı yani tesettürün dünyaca ünlü markalarda yer verilmesi birçok Müslüman kadın için çok önemli. Birçok genç Müslüman kadın bu moda akımını takip ediyor, kendilerine rol model alıyor. Ancak Müslümanların kimliklerinin önemli bir öğesinin Batılı moda devlerinin ellerinde bir “Bez parçası”ndan öte anlamının olmaması dikkate alınması gereken vahim bir durum.

 

 

Sizce muhafazakâr modaya olan büyük ilgi Müslüman kadınların hayatını kolaylaştıcı bir etken mi, yoksa Batı’nın nesneleştirdiği kadın zincirinin son halkası mı?

 

Bence her ikisi de doğru. Örneğin Nike, Müslüman kadın sporcular için başörtüsü tasarladığında bunu o kadınları daha da güzel göstermek gibi bir derdi olduğunu sanmıyorum. Tesettüre ters düşen bir şey yapmıyorlar. Belki hem tesettürünü korumak isteyen aynı zamanda fiziksel aktivitelere katılmak isteyen genç bir Müslüman kadının hayatında imkânsızı olur hâle getiriyorlar. Öte yandan L'oeral reklamında ya da Marc Jacobs’ın podyumunda başörtüsünün Müslüman olmayan modeller tarafından kullanıldığını görüyoruz. Batılı büyük markalar, başörtüsüne olan yoğun ilgiyi ve Müslüman kadınların daha fazla modaya ilgi duymalarını tamamen kâr amacı güderek fırsata çeviriyorlar.

 

 

BAŞÖRTÜSÜ BİR PARÇA BEZDEN DAHA FAZLASIDIR

 

 

Size göre Batı modası Müslüman kadını nasıl ambalajlıyor? Bunu yaparken nasıl bir algı oluşturuyor?

 

Aslında Müslüman kadınların da modaya ve güzel görünmeye ilgi duyan diğer kadınlar gibi olduğu algısı üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Müslüman kadınlar olarak modayı seviyor muyuz? Evet modayı seviyoruz ve modayı sevmememiz için bir neden de yok ortada. Elbette bu temel tesettür kurallarına riayet etmek şartıyla olur. Müslüman kadınlar olarak giyebileceğimiz şeyler var, giyemeyeceğimiz şeyler var. Kafanızda başörtüsü olduğu müddetçe altınıza istediğinizi giyeceksiniz diye bir şey yok. Tesettür giyimi başınıza örttüğünüz “Bir parça bezden” daha fazlasıdır. Bu moda haftalarında koleksiyonlara eklenen parçalarda tam olarak da eksik olan şey de bu: Mütevazı ve gösterişten uzak durmak. Markaların tam olarak anlamadıkları şey de bir yaşam tarzı olarak tesettürün ne olduğuna dair tasavvurlarının eksik ve yarım yamalak oluşu. Tüm konsepti “Bir parça bez”den ibaret sanarak ve koleksiyonlarına başörtüsünü katarak tesettür modası hazırladıklarını düşünüyorlar. Ancak bu durum böyle değil.

 

 

İngiltere’de geçen aylarda bir ilk gerçekleştirilerek, İngiliz Müslüman ünlü bir blogger Amena Khan, L'oreal'in şampuan reklamında yer verilmişti. Fakat kampanyadan bir kaç ay sonra Amena’nın daha önce Filistin’e destek veren ve İsrail’i kınayan tweetlerini bulunmasının ardından gelen tepki üzerine kendisi kampanyadan çekildiğini açıklamıştı. Batı’da Müslümanların moda alanında gerçekten yeri var mı? Yoksa sadece kendi çıkarlarına uyan Müslümanları mı o çarkın içine dâhil ediyor?

 

Müslüman kadınların kesinlikle modada bir yer var. Ama günün sonunda moda dünyası dediğimiz şey kar amacı güden bir oluşum. Hâsılı para kazanma üzerine kurulu bir endüstri. Moda her ne kadar bir sanat olsa da en nihayetinde finansal kazanç peşinde olan bir endüstri. İnsanların neye yöneldiğini, neye para harcadığını bilhassa internet ve sosyal medya kullanımındaki tercihlerden hareketle iyi bir şekilde gözlemliyorlar, eskisinden daha fazla Müslüman kadınların modaya para harcadığını gördükleri için elbette bu alana da el attılar. Ayrıca Müslüman kadınlara yönelik kıyafet tasarlayan birçok Müslüman kadın ve markası da var artık. Elbette Müslüman kadın tasarımcılar bunu bir nevi kendi parçaları gibi görürken, öte yandan büyük markalar kültürel kodları çok dikkate almadan, dinî hassasiyetlere riayet etmeden sadece kâr edilecek verimli bir sektörolarak görüyorlar.

 

 

Söylediğiniz gibi Müslüman kadınların bir nevi varlıkları kabul görmekle kalmıyor istek ve ihtiyaçları göz önüne alınarak bu doğrultuda onlara göre kıyafetler tasarlanıp tüm vitrinleri süslüyor. Peki bu durum Müslüman kadın imgesini tam anlamıyla temsil ediyor mu?

 

Şuan görünür olan Müslüman kadınlar, bazı çevrelerin ifade ettiği üzere bir nevi “Başörtülü Barbie bebekler”. Daha muhafazakâr şekilde giyinen ya da bu hâkim moda akımına kapılmayan birçok kadın, kendini tabiri caizse bu Barbie bebek görüntüsü ve imajı ile bağdaştırmıyor. Bu yüzden muhafazakâr moda dediğimiz mefhum her Müslüman kadını içine almıyor, aksine büyük bir kesimi dışarıda bırakıyor. Tüm moda endüstrisi, sadece çok ufak bir kesimin görüntüsünü tüm toplumun, tüm Müslüman kadınların görüntüsüymüş gibi pazarlıyor. Bu şirketler kendi ticari kaygıları için, çoğu Müslüman kadının “Bu benim bildiğim tesettür modası” değil dedirtecek ve kendileri ile bağdaştıramayacağı sadece belli tipte ve özellikte Müslüman kadınları seçiyorlar.

 

 

Batı aslında Müslüman kadınları kendi çıkarlarına alet etmiyor mu? Müslümanlar bunun ne kadar farkında?

 

Çoğu Müslüman kadının bu durumun ve tam olarak ne döndüğünün farkında olduğunu sanmıyorum. Aksine “Biz de sonunda dâhil edildik” diye bakıyorlar. Nihayetinde firmalar sizin ne istediğinizi kendi çıkarları için kullanmak ve bundan kazanç elde etmek üzerine kurulu. Sizin rağbet ettiğiniz ürünleri size sunarak ayakta kalıyorlar. Müslüman kadınların son yıllarda daha iyi giyinmeye olan ilgilerini keşfetmeleri üzerine bu konuya odaklanmaya, bu müşteri profiline göre kıyafetler tasarlamaya başladılar. Bunun en son örneklerinden biri H&M’in Ramazan öncesi daha çok Müslüman kadınlara yönelik “Muhafazakâr elbise koleksiyonu” çıkarmasıydı. Ama işin komik yanı, H&M’in diğer bölümlerindeki kıyafetlerden bu ürünlerin daha pahalı olması bir yana görünüş açısından çok da farklı olmadığını görüyorsunuz. Sadece üzerinde “Muhafazakâr elbise koleksiyonu” diye bir etiket var, o kadar. Maalesef çoğu Müslüman kadın bu tarz pazarlama stratejilerini kendilerinin toplumda artık kabul gördüğünü ve toplumun doğal bir parçası olduğunun kanıtı olarak algılıyorlar. Bu da tam olarak büyük şirketlerin “Yağlı kapı” olarak gördükleri yeri sömürme, kendi çıkarları için kullanmalarından başka bir şey değil. Eğitimle, oluşan sermaye ile belli imkânlara kavuşan bu orta sınıf Müslüman kadınları, bugünün hedef müşteri profili. Bugün Müslüman kadınların istek ve arzularını sömürürler, yarın başka bir grubun.

 

 

SAÇ GÖSTERME MODASI

 

 

Batı’daki ve son dönemde Türkiye’de özellikle sosyal medyada öne çıkan birçok Müslüman kadının başörtülerini örtme şekillerine baktığımızda farklılık görüyoruz. Eskiden tek bir saçın göründü diye birbirini uyaran bazı Müslüman kadınlar başörtülerinin önünden çıkan saçı umursamak bir yana saçın bir kısmı görünür, bir kısmı içeride kalacak şekilde uygulanan yeni bir akım görüyoruz. Bu da yeni bir “Tesettür” modası mı?

 

Kesinlikle bahsettiğiniz gibi yeni bir trend söz konusu. Muhafazakâr modanın bu kadar trend olması ile birlikte bazı insanlar, başörtüyü tam olarak ne amaçla taktıklarını unutmuş gibi görünüyorlar. Sorulması gereken soru şu: Bu insanlar şimdi başörtüsünü yeni moda olduğu için mi takıyorlar yoksa Allah’ın emri olduğu için mi? Çünkü ortada müthiş bir ikilem var. Şimdi muhafazakâr moda haftaları düzenleniyor, podyumda full makyajlı, yüksek topuklu ve vücut hatları belirgin bir şekilde modellerin “Tesettür” kıyafetlerini sergilediklerini görüyoruz. Bu gerçekten bizim anladığımız tesettür mü? Kendimize burada önemli bir soru sormamız gerekiyor; biz tesettür derken gösterişsizlik ve mütevazı olmayı mı anlıyoruz yoksa bu mevcut moda akımının bir parçası olarak güzel ve cezbedici görünme uğruna dinimizden mi ödün veriyoruz? Şimdilerde herkesin sosyal medyadan bildiği ve göz önünde olan birçok blogger, vlogger ve influencer’ların bu şaşalı kapitalist dünyanın bir parçası ve bu anlamda “başarılı” olmak için nasıl bir büyük değişimden geçtiklerini görüyoruz. Kendileri değişmekle kalmıyorlar, adı üzerinde influencer oldukları için kitleleri etkileyerek takipçileri de bu konuda tavizler verdiyorlar.

 

 

Bu tavizlerden neden veriliyor sizce?

 

Bu tarz tavizlerin, genellikle o dünyaya girmek, o dünyanın parçası olmak istemenin verdiği kaygıdan kaynakladığını düşünüyorum. Takip ettiğiniz, örnek aldığınız bu blogger, vlogger ya da influencer’lar sizin başörtüsünü öyle ya da böyle taktığınız müddetçe hâlâ “Tesettürlü” olduğunu iddia ediyorsa siz de tesettürün zaman içerisinde gerçek anlamını, tam olarak neden takıldığını unutarak onların yaptığı şeklin doğru olduğunu düşünmeye başlarsınız. Eğer ana akımın, sistemin bir parçası olmak gibi bir derdin varsa Amena Khan örneğinde olduğu gibi, yıllar önce takındığın İsrail karşıtı tutumlarını yansıtan tweetlerin gün yüzüne çıktığında, duruşunun arkasında duramadığın gibi özür bile dilemek durumunda kalıyorsun. Başkalarının radikal diye düşüneceği unsurlarından vazgeçerek mevcut düzenin parçası olmak için bu “Radikal” yanlarını bırakarak daha konformist bir hâl alırsın. Günlük hayatında bile siyah başörtüsü takarsam insanlar radikal olduğumu düşünebilir, dur başka bir renk takayım; geleneksel yani tam tesettürlü şekilde takarsam eğer başörtümü insanlar yine aşırıcı olduğumu düşünür: birazcık saçımı göstereyim ki öyle düşünmesinler gibi endişeler taşımaya başlarsın. Kendimize yine burada sormamız gereken can alıcı soru: Söz konusu sistemin parçası olmadan var olmamız mümkün değil mi?

 

 

Eğer başörtüsü moda olmuşsa, inancı İslam olmasa da moda için başörtüsü takan gayrimüslimler görecek miyiz?

 

Bu sezon Marc Jacobs'un moda haftasında sergilediği şovda Müslüman olmadığı hâlde başörtüsü takan bir ordu modelin podyumda boy gösterdiğini gördük. Bu, başka bir kültürü alıp kendinin ürettiği yeni birşeymiş gibi göstermesiydi. Yani Müslüman olmayan modeller taktığında bir moda ögesi hâline gelen başörtüsü, Halima Aden gibi Müslüman modeller taktığında tesettür hâline geliyor. Kısaca moda dünyasının, insanların dinî kimliklerinin önemli bir parçası olan başörtüsünü alıp, modanın bir ögesiymiş gibi kullanıp kendilerinin tasarladıkları bir mamül olarak mal etmelerini ve arkadasındaki dinî anlamı yok saydığını görüyoruz.

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı