Bağdat’tan Horasan’a, Nizamiye Medreseleri

admin Yazar: admin 13 Aralık 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Sultan Alp Arslan, Nîşâbûr’da bulunduğu sıralarda perişan kıyafetleriyle bir mescidin önünde bekleşen fakirler grubunu görüp kim olduklarını sorduğunda Nizâmülmülk, “Onlar ilim arayanlardır” cevabını verdi. Bu durum Nizâmülmülk için istediği şeyi elde etmekte bir fırsat oldu. Nitekim o, ilk Nizâmiye Medresesi’nin inşa edilebilmesi için Sultan Alp Arslan’dan “ilim arayanlar” için kalacak yer inşa etmek ve onlara rızık verme hususunda izin talep etmişti. Beklediği cevap umduğunun çok ötesinde oldu.

Bağdat’tan Horasan’a, Nizamiye Medreseleri

 

Nizamiye Medreseleri, Türk-İslâm tarihinde saygın ve mühim bir yeri bulunan eğitim kurumlarıdır. Adını Selçukluların değerli veziri Nizamülmülk’ten alan medreseler çok önemli müderrisler yetiştirmiş, hem dinî hem ilmî alanda tesirler oluşturmuş ve Türk tarihinin bir devrine mührünü basmıştır. Esasında ilginçtir, bu medreselerin açılmasına sebep olan şey yine İslâm dünyası içindeki bir çatışma olmuştur. “M.S. 900’lerde Fatımi halifesi Muiz Dinillah, Daru’l Hikme (El Ezher) adıyla bir İsmaili medresesi açmıştı. Bu akademiyle Şii akidenin İsmaili kolunun yayılmasını amaçlıyordu. Selçukluların bu faaliyetlere aynı dille cevap vermesi gerekiyordu. İşte Nizamiye medreselerini tetikleyen en önemli amillerden birisi buydu (…) Aslında Nizamiye’lerin temeli Tuğrul Bey döneminde atılmış, en ciddi emeği Alparslan ve Melikşah vermiştir. Ancak bu okulların bir nevi hamiliğini, Vezir Nizamülmülk yaptığı için bu kurumlar onun adıyla anılır olmuştur. Kendisi de bir alim olan ve Siyasetname adlı bir eseri bulunan Nizamülmülk bu okulları her platformda savunmuş ve desteklemiştir.”

 

Medreselere dönmeden evvel bir parantez açıp biraz da Vezir Nizamülmülk’ten söz etmek gerekir. Asıl adı Hasan olan ve Tus şehrinde dünyaya geldiği için Hasan-ı Tusî olarak da bilinen bu büyük vezirin lakabının kelime karşılığı “ülkeye düzen veren” demektir.

 

Netice itibarıyla, “Büyük Selçuklular Devleti’nde bir sultan kadar etkin olmuş kişilerden biri Vezir Nizâmülmülk’tür. Büyük Selçukluların en meşhur ve önemli veziri olan Nizâmülmülk, ilk olarak Horasan bölgesini yönetmekte olan Çağrı Bey’in hizmetine girmiş, Çağrı Bey daha sonra onu küçük yaştaki oğlu Alp Arslan’ın eğitimi için görevlendirmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Çağrı Bey, Alp Arslan’ın Gazneliler’e karşı almış olduğu galibiyetten sonra oğluna Belh, Toharistân, Vahş, Velvalic ve Kubâdyân’ın idaresini vermişti (435/1043). Muhtemelen bu süreçte Nizâmülmülk de Alp Arslan’ın yanında görevlendirilen kişilerden biri oldu. Bununla birlikte Nizâmülmülk’ün 408/1018 tarihinde doğması ve Melik Alp Arslan’ın veziri Ebû Ali Ahmed b. Şâdân’ın emrinde bulunması bu olayın gerçekleşme tarihinin daha sonraki dönemde olduğunu göstermektedir. Ebû Ali Şâdân ile anlaşamayan Nizâmülmülk daha sonra Çağrı Bey’in hizmetine girmiş, ardından da onun tarafından Alp Arslan’ın veziri olarak tayin edilmişti. Bu tayin Büyük Selçuklularda atabeglik müessesesinin kuruluşu olarak da kabul edilmektedir. Nitekim İbnü’l-Esîr, Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan’ın daha iyi yetişmesini sağlamak üzere Nizâmülmülk’ü ona yardımcı olarak atadığını belirterek, “Nizâmülmülk daha sonra Merv’e gitti ve Çağrı Bey’in huzuruna girdi. Çağrı Bey, onu görünce elinden tutup oğlu Alp Arslan’a teslim etti ve ona ‘Bu, Hasan-ı Tûsî’dir. Onu teslim al ve bir baba kabul et. Sakın muhalefet etme dedi’ şeklinde bilgi vermektedir. Nizâmülmülk, daha sonraları Melik Alp Arslan’ın en önemli destekçisi olmuştur.”1

 

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Nizamiye Medreseleri için “yeryüzünde ilk üniversite: Nizâmiye” tabirini kullanır. Kafesoğlu’na göre, “İslâm dünyasında eğitim ve öğretim bakımından da Selçuklu İmparatorluğu çağının bir dönüm noktası teşkil ettiği görülür. Daha önceleri şurada burada dağınık ve intizamsız şekilde ve tamamen hususî mahiyette yapılmakta olan dinî öğretim, ilk defa Sultan Alp Arslan zamanında nizama, programa bağlanmış ve devlet himayesi altına alınmıştır.

 

Selçuklu İmparatorluğunu, bu büyük kültür faaliyetine sevk eden sebeplerin başında, ama siyaset icabı, Şiilik ve diğer Râfızî telâkkilerle mücadele zarureti geliyordu. Başlangıçta devrin Sünnî fakihleri, hukuk bilginleri için tahsisat ayırmak, zâhidler için imaretler açmak suretiyle devlete bağlı bir manevî kuvvet cephesi teşkiline çalışılırken, nihayet büyük ilim ocakları medreselerin kurulması ile imparatorluk ölçüsünde kadrolanan bir öğretim sistemine girilmiş oldu.

 

Daha önce birkaç misali bilinen ve sadece “ders yapılan yer” manası ifade eden “medrese” değil, fakat devrin en tanınmış bilgin, fakih ve fikir adamlarını, hoca ve vaiz olarak, sinesinde toplayan, maaşlı müderrisleri (profesörleri) aylık ve erzak tahsisli talebeleri ile parasız öğretim yapan, ders programları tespit edilmiş ve zengin kütüphane ile donatılmış en yüksek ilim müessesesi olarak ilk medrese İslâm dünyasında 1066 yılında Sultan Alp Arslan tarafından kurulmuştur.”2

 

İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi adlı eserinde mezkûr medreselerin bazı özelliklerini şöyle ifade etmiştir: “Nizâmiye adı ile şöhret bulan bu medreseye çarşılar, han, hamam ve çiftlikler vakfedilmişti. Dinî bakımdan Hanefî ve Şâfii fıkıhlarını öğreten Bağdat Nizâmiyesi, ilim ve fikir hayatında pek büyük bir rol oynamış, yüksek vasıfta bilginler yetiştirmiş, imparatorluğun her tarafına kadılar, din adamları çoğunlukla buradan gönderilmiş, Nizamiye mezunu gençler memleketin en salahiyetli kimseleri olarak yüksek mevkiler işgal etmişlerdir.

 

Yine o sıralarda İsfahan, Nişâbûr, Belh, Herat, Basra, Tûs, Amül gibi merkezlerde örnekleri kurulan Bağdat Nizâmiyesi’nin ders konuları ve programları, esas itibariyle bütün İslâm ülkelerinde ve Osmanlılar dâhil, Türk devletlerinde yüzyıllarca takip ve tatbik edilmiştir.”3 Doç. Dr. Cihan Piyadeoğlu, Nizamülmülk’ün vezir olmasının ardından yaşanan süreci şu şekilde anlatıyor:

 

“Zaten Selçuklu coğrafyasındaki politika değişiklerini gören âlimler de yavaş yavaş geri dönmeye başlamıştı. Ulemâya karşı hürmetkâr bir tavır sergileye Nizâmülmülk’ün düşüncesi onları tekrar ilim yapan kişiler haline getirmek, hatta bunu sistemli bir hâle getirmekti. Bu sebepledir ki başta İmamü’l-Haremeyn el-Cüveynî olmak üzere pek çok âlime yakın ilgi gösteren Nizâmülmülk, onlara rahat çalışma imkânları sunmuştu. Ama kafasında var olan asıl şey medrese inşa edip, önemli âlimlerin eğitim vermesini sağlamaktı. Medrese inşa etmek Büyük Selçuklular için sorun teşkil etmezdi. Ancak bunun için bir kişinin iznine ihtiyaç duyuluyordu: Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alp Arslan.” Nitekim vezirinin izni alması ve çalışmaları başlatması da hayli ilginç bir hadiseye dayanıyor. Buna göre Nizâmülmülk’ün gerekli izni alması, sultan ile birlikte Nîşâbûr’da bulundukları sırada yaşanan bir olay neticesinde gerçekleşti.

 

Sultan Alp Arslan, büyük ihtimalle Ramazan 457/ Ağustos 1065 tarihinde Nîşâbûr’da bulunduğu sıralarda perişan kıyafetleriyle bir mescidin önünde bekleşen fakirler grubunu görüp kim olduklarını sorduğunda Nizâmülmülk, “Onlar ilim arayanlardır” cevabını verdi. Bu durum Nizâmülmülk için istediği şeyi elde etmek için bir fırsat oldu. Nitekim o, ilk Nizâmiye Medresesi’nin inşa edilebilmesi için Sultan Alp Arslan’dan “ilim arayanlar” için kalacak yer inşa etmek ve onlara rızık verme hususunda izin talep etmişti. Beklediği cevap umduğunun çok ötesinde oldu. Her Ramazanda Belh, Merv, Herat ve Nîşâbûr da 1000 altın sadaka dağıtan Sultan Alp Arslan, medresenin inşa edilmesi için gerekli izni vermiş, ancak bu faaliyetin sadece Nîşâbur ile sınırlı kalmamasını istemişti.”4

 

Doç. Dr. Haşim Şahin ise Nizamiye Medreselerinden söz ederken kuruluşta yine benzer sebepleri zikretmekte ve “Selçukluların, Şii dünyanın siyasi hâkimiyetini gittikçe daraltan politikaları bir süre sonra kültürel bir pozisyon alışa da dönüştü. Alp Arslan tarafından vezirliğe getirilen büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk, kurulmasına büyük katkı sağladığı Nizamiye Medreseleri vasıtasıyla Selçuklu sahasında bilhassa Sünni/Şafii kültürün hâkim olmasını sağlamaya çalıştı. Medresenin başına İmamü’l-Haremeyn Cuveynî ve bilhassa Batınîlere karşı yaptığı mücadele ile tanınan Muhammed Gazzâli gibi isimleri getirerek bu düşüncesini daha da pekiştirmesini sağlayacak adımlar attı” demektedir.

 

 

Nizamülmülk’ün medreseleri ve politikaları radikal Şii cenahını o kadar rahatsız etmiştir ki en nihayetinde vezir, 1092 yılında Bağdat’tan İsfahan’a dönerken, yolda Batınî/İsmailîlerin düzenlediği bir suikast neticesinde öldürüldü. Doç. Dr. Şahin, bu konuyu şöyle izah ediyor: “Peki, neden öldürülen ilk devlet adamı Nizamülmülk oldu? Bunu anlayabilmek için onun hizmetlerine bakmak lazım. Sultan Alp Arslan devrinin başlarından Melikşah’ın vefatına kadar, neredeyse o devletin en önemli idarecisi oldu. Meşhur Siyasetnâme isimli eserin yazarı. Bu eserinde bir devlet geleneği oluşturmaya çalışıyor. Selçuklu Devleti’nin adeta belkemiği gibi. Sadece bir devlet adamlığıyla değil, ilmi yetkinliği ve tecrübesiyle de öne çıkmıştı. O da çok akıllı birisiydi. Hasan Sabbah’ın faaliyetlerini ilk sezen ve doğuracağı tehlikeyi ilk anlayan oydu.

 

Hasan Sabbah, İran bölgesinde propaganda yaparken onu fark etmiş, Rey’de onu yakalatmak istemiş, ancak Hasan Sabbah son anda kaçıp kurtulmayı başarmıştı. Şahane projeleri var. Kendi adıyla anılan Nizamiye Medreselerini kuruyor.” Nizamiye Medreseleri, bahsettiğimiz üzere Bağdat’tan Horasan’a kadar neredeyse bütün Selçuklu coğrafyasında kurulmuşlardı. Nizamülmülk, yeni kurulan bir devletin fikri altyapısını da oluşturmak istiyordu. İslâm dünyasında birbirinden farklı, pek çoğu siyasi bir mücadelenin altyapısını oluşturan farklı mezheplere bölünmüştü. Nizamülmülk’ün kendisi ise Şafii mezhebine mensuptu. Bu nedenle Nizamiye Medreselerini Şafii kaidelerini ön plana çıkartan bir eğitim kurumu olarak tasarladı. Başına da yazdığı kitaplarla Şafii geleneğin oluşmasında önemli bir paya sahip olan Muhammed Gazzali’yi getirdi. Doğal olarak Nizamiye Medreseleri itikadî/ ideolojik bir mahiyet de arz ediyorlardı. Bu kurumlar uzun yıllar İslâm dünyasında en yaygın eğitim kurumu olma vasfını taşıdılar. Sünni geleneğin İslâm dünyasında yeninden kök salmasında büyük bir rol üstlendi.

 

Doç. Dr. Cihan Piyadeoğlu, “Nizamiye Medreselerinin kurulması için tek sebep göstermek neredeyse mümkün değildir” derken ardından bazı sebepleri sıralıyor. Ancak yine de Şii yayılmacılığıyla ilmî olarak mücadele etmek en önemli sebeplerden birisi olarak dikkat çekiyor: “Her şeyden önce ilk amaç daha önceki klasik medreselerin de gerçekleştirmiş olduğu İslâmî ilimlerin öğretilmesidir. Nitekim genç bir devlet olarak geniş kabul edilebilecek bir coğrafyada hâkimiyet kurmayı başaran Selçukluların her şeyden önce yetişmiş insan gücüne ihtiyacı olduğu açıktır.

 

Tuğrul Bey’den itibaren Sünnî İslâm’ın en önemli temsilcisi durumuna gelmiş olmak da Selçuklular için büyük önem arz etmektedir. Ayrıca hâkim olunan geniş coğrafyada adaletin sağlanabilmesi için iyi yetişmiş adlî görevlilere ihtiyaç duyulduğu da diğer bir gerçektir. Bununla birlikte Nizamiye Medreselerinin kurulmasındaki en önemli amaç, Şiî-Bâtınî düşüncesine karşı Sünnîliği güçlendirmektir. X. yüzyılın sonundan itibaren Fergana, Horasan, Taberistân, Maverâünnehir, Gazne ve Hindistan’da kurulmuş olan Kerrâmî medreseleri Sünnî dünya için büyük sorun teşkil etmiş, Karahanlılar ve Gazneliler medrese inşa ettirmişlerdir.

 

Özellikle Amîdülmülk’ün uygulamış olduğu politikalar sayesinde iyice zayıflayan Sünnî düşüncenin güçlendirilmesi için Nizamiye Medreselerinin kurulması, bu mücadeleye son halkayı eklemiştir.”5 Bu arada Prof. Dr. Osman Turan’ın kuruluş maksadına farklı bir açıdan baktığını, Selçuklular devrinde ilmin himâye edildiği ve fikir hürriyetinin olduğunu savunduğunu görüyoruz. Turan, “Selçukluların, Türklere mahsus bu hürriyet ve müsamahaları ile Hıristiyan ve Yahudilere karşı güttükleri bu siyasetin Müslümanlara ve türlü mezheplere de tatbik edilmesi tabiî idi. Filhakika, İslâm dinini ve Selçuklu imparatorluğunu yıkmak için çeşitli teşkilât kuran Bâtınîler ve müfrit Şii’ler müstesna, Selçuklu sultanları ve beyleri mezhepler arası farklara ve kavgalara asla müdahale etmemişler; ancak nadir ahvalde içtimaî nizâmı korumak ve mücâdeleleri yatıştırmak maksadiyle uzlaştırıcı bir rol oynamışlardı.

 

Melik-şâh, Nizâm ül-mülk’ün Eş’arîler ile Hanbelîler arasında, münakaşalardan sonra kavgalar başlayınca Bağdad’a, Ebû İshak Şîrâzî’ye gönderdikleri mektupta Nizâmiyye medresesini bir mezhebi korumak için değil ilmi himaye etmek ve yükseltmek gayesiyle kurduklarını, mezhepler arası bir tefrik siyaseti gütmediklerini belirten ifadeleri din ve fikir hürriyeti hakkındaki sağlam görüş ve siyasetlerinin en güzel delillerinden biridir” der.6 Peki bu medreselerde okutulan dersler hangileriydi? Sadece İslâmî ilimler mi vardı yoksa müspet ilimler de öğretiliyor muydu? Bu sorunun cevabı için bugünkü karşılığına yakın olarak şu dersleri sayabiliriz:

En başta Kur’ân-ı Kerim olmak üzere fıkıh, cedel, hadis, hilaf, usûl, kelâm, ferâiz, edebiyat, Arapça, nahiv, sarf, hukuk, şiir, lugat, hitabet, hat, coğrafya, tarih, müzik, mantık, felsefe, riyâziye, hendese, hesap ve nücûm gibi konularda dersler verilmekteydi. Buna göre bu medreselerde günümüzdeki Fen-Edebiyat, Hukuk, İlâhiyat hatta Siyasal Bilgiler müfredatının yer aldığı pekâlâ söylenebilir.

 

1 Cihan Piyadeoğlu, Sultan Alp Arslan – Fethin Babası, İstanbul, Kronik Kitap, 2017, s.219.

2 İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1972 s. 174.

3 İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s. 175.

4 Cihan Piyadeoğlu, Sultan Alp Arslan: Fethin Babası, İstanbul, Kronik Kitap, 2017 s.221.

5 Cihan Piyadeoğlu, Sultan Alp Arslan: Fethin Babası, İstanbul, Kronik Kitap, 2017, s. 225.

6 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2009, s. 322.

 

Kaynakça: Cihan Piyadeoğlu, Sultan Alp Arslan: Fethin Babası, Kronik Kitap, İstanbul 2017; İbnü’l Verdi, Selçuklular, Kronik Kitap, İstanbul 2017; İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972; Osman Tura

 

Cansu Canan ÖZGEN

Etiketler:
admin

admin

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı