Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Cem Karaca’sız geçen 18 yılın ardından usta ismi sevenleri unutmadı. Türkiye'nin en özgün sesine ve stiline sahip şarkıcılarından biri olan Cem Karaca, Batı ve Anadolu müziğini harmanladığı sosyal mesajlar içeren şarkılarıyla bir döneme damgasını vurdu. Cem Karaca kimdir? Türk müziğine neler katmıştır? Sizler için kaleme aldık.
Kendisini “Anadolu rock ozanı” olarak tanımlayan Karaca, asıl adı Irma Felekyan olan Ermeni asıllı opera ve tiyatro sanatçısı Toto Karaca ile tiyatro sanatçısı Azeri Mehmet İbrahim Karaca’nın oğlu olarak, 5 Nisan 1945’te İstanbul’da dünyaya geldi. “Muhtar Cem” adı verilen Karaca, yeteneğini fark eden annesi sayesinde henüz 6 yaşındayken müzik eğitimine başladı.
İstanbul’daki Rum azınlıklarına karşı gerçekleştirilen 6-7 Eylül olayları, Toto-Mehmet Karaca’nın Bakırköy’deki evinde de hissedildi. Olaylar durulduktan sonra Cem Karaca, Robert Koleji’ne kaydoldu. Sahne tozunu küçük yaşlarda yutmasına karşılık usta sanatçı doktor ya da mühendis olmayı istedi. “Suadiyeli Nesrin” olarak hatırladığı bir genç kızı etkilemek için sokak ortasında söylediği şarkı, müzik kariyerinin başlangıcı oldu. Beyoğlu Spor Kulübünün lokalinde arkadaşlarını kırmayıp sahneye çıkarak profesyonelliğe adım atan Karaca, daha sonra “Dinamitler” ve “Jaguarlar” adlı gruplarla “rock and roll” parçaları seslendirdi.
Baba Mehmet Karaca ise hariciyeci olmasını istediği oğlunu şarkıcılıktan vazgeçirmek için her şeyi yaptı. Sahnede Elvis Presley şarkıları seslendiren oğlundan, “Aman Adanalı” türküsünü istemesi için adam kiraladı, oğlunu yuhalattı. Annesinin desteğini alan Cem Karaca’yı bu sevdadan vazgeçiremeyen Mehmet Karaca, oğluna “Buraların müziğini yap” diyerek tavsiyede bulundu.
Lise diplomasıyla eğitim hayatını noktalayan Cem Karaca, ilk evliliğini 1965’te tiyatro oyuncusu Semra Özgür ile yaptı. Sanatçı, evlendikten 3 gün sonra vatani görevi için Antakya’ya gitti. Görevi sırasında askerlerin bağlamasıyla söylediği türkü, Cem Karaca’yı etkileyerek, müziğinde adeta dönüm noktası oldu. Bir röportajında bu anısına dair usta sanatçı, “Ben o güne kadar ne garip, ilkel bir müzik diye düşünürken bir de baktım ki benim o anda içinde bulunduğum hissiyatı o müzik canlandırıyor, dile getiriyor, anlatıyor.” ifadelerini kullanmıştı.
Batı enstrümanlarıyla Anadolu müziği yapma kararı alan Cem Karaca, vatani görevini bitirip İstanbul’a döndüğünde Mehmet Soyarslan’ın kurduğu “Apaşlar” grubuyla çalışmaya başladı. Sanatçı, bir plak şirketinde tanışıp sıkı dost olduğu Aşık Mahsuni Şerif’in türkülerini de repertuvarına aldı. Cem Karaca, 1967’de Hürriyet gazetesinin düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasına sözleri Erzurumlu Emrah’a ait, “Emrah” bestesiyle katıldı. Yarışmada birinciliği “Mavi Çocuklar”a kaptırarak ikinci olan Cem Karaca ve Apaşlar’ın ilk plağı, Hürriyet gazetesi tarafından yayımlandı. Grup, aynı yıl “Hudey”, “Vahşet” ve “Bang Bang-Bir Anadolu Hikayesi” eserlerinin olduğu bir 45’lik daha çıkardı.
Almanya’ya giden Cem Karaca ve Apaşlar, Fredy Klein Orkestrası ile şarkılar kaydetti. Türkiye’deki en önemli popüler müzik eserlerinden birisi olarak nitelendirilen sözü ve müziği Mehmet Soyaslan’a ait “Resimdeki Gözyaşları” da bu kayıtlar arasındaydı. Şarkı ilk kez 1968’de, “Resimdeki Gözyaşları/Emrah” adlı plakta yer aldı.
Karaca, bir röportajında “Ağır Roman” filmiyle 1997’de müzikseverlerce bir kez daha keşfedilen bu şarkının, Mehmet Soyaslan’la gittikleri Moğollar konserinden sonra, “Ne yaparız da onları sollarız” diye kara kara düşünürken ortaya çıktığını anlattı. Daha önce tiyatro deneyimi olan Karaca, 1970’te ise başrolleri Murat Soydan ile paylaştığı yönetmen Yücel Uçanoğlu’nun çektiği yerli kovboy filmi “Kralların Öfkesi”nde oynadı.
Cem Karaca, 1971’de müzik çalışmaları için Kardaşlar grubuyla Almanya’ya gitti. Plak çalışmalarını tamamlamak üzereyken 12 Mart 1971 Muhtırası yayınlandı. “Oy Gülüm Oy” plağının toplatılması kararı alınınca Almanya’da bir süre daha kalan Cem Karaca ve grubu, daha sonra yurda döndü.
Müzik yolculuğuna Moğollar’la devam eden Karaca, 1974’te “Namus Belası” ve “Gurbet” şarkılarının olduğu bir 45’lik çıkardı. “Namus Belası”, ilk günden itibaren listelerin en üst sırasında yer aldı. Bu başarıya rağmen usta sanatçı, Moğollar’la vedalaşıp, Kardaşlar grubundan ayrılan Ünol Büyükgönenç’i birlikte çalışmaya ikna ederek Dervişan’ı kurdu. Karaca ve Dervişan, müzikte progress ve rocka yaklaşırken “Tamirci Çırağı”, “Kavga”, “Parka”, “İhtarname”, “Yoksulluk Kader Olamaz”, “İşçi Marşı”, “Maden Ocağının Dibinde” gibi şarkılara imza attı. Sarper Özsan’ın bir tiyatro oyunu için bestelediği “1 Mayıs Marşı”nı seslendiren Cem Karaca’ya bu plak nedeniyle dava açıldı.
Dervişan ile yolları ayrılan ve bir süre tedavi için yurt dışında bulunan Barış Manço’nun kurduğu Kurtalan Ekspres’le de çalışan Cem Karaca, “Edirne’den Ardahan’a” söyleminden esinlenerek ismini verdiği “Edirdahan” grubunu kurdu. Karaca ve Edirdahan, 1978’de “rock opera” olarak nitelendirilen “Safinaz” albümünü çıkardı.
Cem Karaca, Filistin sorununa da duyarsız kalmadı. Dönemin ünlü şarkıcıları gibi kendisinin de sahne aldığı İzmir Enternasyonal Fuarı’nda boş kalan zamanlarında Filistin standına giderek destek verdi. “Bir gün mutlak döneceğiz yavrum/Gün ışırken yuvamıza seninle” sözleriyle başlayıp, “Özgürlük kanımız oldu şimdi yavrum/Zaptedilmez toprağıma girmeyle/Bir sabah gün ışırken ilk duyduğun yavrum/Zafer çığlıkları olacak ülkemizden” şeklinde sona eren “Mutlaka yavrum” şarkısının bu versiyonunu, Filistin davası için yazdığı belirtilen Karaca, konserlerinde “Adiloş Bebe” şarkısını da Filistin’e ithaf ederek seslendirdi. Karaca’nın Filistin Kurtuluş Örgütü’ne destek amacıyla albüm çıkarma projesi ise gerçekleşmedi.
Türkiye’deki politik gerginliğin, karmaşanın ve kamplaşmanın en üst düzeye çıktığı 1979’da, “1 Mayıs Marşı” plağı nedeniyle yargılanan, konserleri olaylı biten, kendi ifadesiyle “Sağcılardan değil solun kendi içindeki sürtüşmelerin gayri insani tavırla kendini dışa vurmasından bizar olan” usta sanatçı Almanya’ya gitti. Hakkında açılan davadan ceza alacağına kesin gözüyle bakılan Cem Karaca, yurda dönmedi. Karaca, 7 Nisan 1980’de kaybettiği babası Mehmet Karaca’nın cenazesine de katılamadı.
Selda Bağcan’la Münih’teki 1 Mayıs gösterisinde çekilen fotoğrafının bir magazin gazetesinde, “Cem Karaca gizli hesaplar peşinde” başlığıyla yayınlanması, Karaca’nın hayatında yeni bir dönüm noktasının da başlangıcı oldu. Usta sanatçıya, “yurda dön” çağrısı yapıldı. Avukatlarının “sakın gelme” uyarısını dikkate alan Karaca, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 6 Ocak 1983’te vatandaşlıktan çıkarıldı. Başka bir ülkenin vatandaşlığına geçmeyi tercih etmeyen sanatçı, Birleşmiş Milletlerin vatansızlar için sağladığı pasaportla hayatını sürdürdü. Usta müzisyen Almanya yılları için “Gurbetin acısını dindirecek bir merhem henüz keşfedilmedi. İnsan içinde yaşıyor onu. Kemiklerine kadar yaşıyor. Allah kimseye vermesin böyle bir sıkıntı.” demişti.
Almanya’da birlikte tiyatro da yaptıkları annesi Toto Karaca’nın ziyaretleriyle teselli bulan Cem Karaca, müzikten kopmadı. Cem Karaca, Almanların çoğu kez Türkler için kullandığı, kavruk, esmer tenli insanlara yakıştırdığı kelime olan, hakaret de sayılabilen “Kanaken” ismini verdiği grubuyla, göçmen işçilerin yaşadığı sorunları anlatan rock şarkılarına imza attı.
Şarkılarında “On beş yıldır gurbet elde mark ile ırgat/Alamanya yıllarımı bana geri ver”, “Bizim elin boranına selamın söyle/Alamanya soğuğunda berbat haldayım”, “Entegrasyon dedikleri/Beni benden almak ise/Beni benden almayın dost/Türk’ten Alman olamaz ki” diyen Cem Karaca, Almanca olarak da eser seslendirdi. Yaşadıklarına rağmen asla Türkiye’ye sırtını dönmeyen ve yurttan gelecek haberleri bekleyen usta sanatçı, Almanya’daki bir festival sırasında başka ülke bayrakları varken Türk bayrağının olmadığını fark edip, Ay-yıldızlı bayrağı da göndere çektirdi.
Vatan hasretiyle yanıp tutuşan Cem Karaca, Mehmet Barı ve Mesut Yılmaz’ın aracılığıyla Hannover Fuarı nedeniyle Almanya’da bulunan dönemin Başbakanı Turgut Özal ile görüşme fırsatı yakaladı. Münih’teki bir otelde gerçekleşen bu görüşme, “Cem Karaca, Özal’ın elini öptü, af diledi” şeklinde yansıdı. Görüşmeden yaklaşık 2 yıl sonra sanatçı, 27 Haziran 1987’de yurda döndü. Tedirgin bir şekilde ülkeye döndüğünde bir polis tarafından “Yurdunuza hoş geldiniz” şeklinde karşılanan Cem Karaca, ertesi gün duruşmaya çıkmak için yargılandığı Fethiye’ye gitti. Duruşmada aklandı ve verdiği ilk konseri Başbakan Turgut Özal da izledi.
En az gurbet kadar ağır gelen “döneklik” suçlamalarına Cem Karaca, “Yarım Porsiyon Aydınlık”, “Ben döneksem döndüm diye memleketime/Döndüm ulan döndüm işte oh be” sözlerini içeren “Oh Be”, “68’linin türküsü”, “Sen Seni Bil” şarkılarıyla ve röportajlarla karşılık verdi.
Bir röportajında soru üzerine Özal’ın çok sevdiği, “Arım Balım Peteğim” şarkısını “Alaturka söyleyemem” diyerek seslendirmeyeceğini belirten Karaca, şunları kaydetmişti: “Ben sol çizgili bir şarkıcıyım. Vatan haini denilerek vatandaşlıktan atılmış bir şarkıcı ülkesine dönüyor. Burada ‘nereden sevdim o zalim kadını’ demiyorum. Pırıl pırıl bir Türkiye özlemimi anlatan şarkılar söylüyorum. Benden yumruklarımı sıkıp sahnede ‘Bağımsız Türkiye, yıkacağız, keseceğiz, biçeceğiz’ bekliyorlarsa yok arkadaş.”
Türkiye’ye döndükten sonra maddi sıkıntılar yaşayan Cem Karaca, 1990’da Cahit Berkay’ın ikna çabaları sonunda girdiği Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması’na “Kahya Yahya” şarkısıyla katılıp birinci oldu. Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile müzik yolculuğunu sürdüren Karaca, “Rap Diye Rap Rap”, “Islak Islak”, “Kerkük Zindanı”, “Bindik bir Alamete” gibi şarkılarla yoluna devam etti. Karaca, yıllarca yasaklı olduğu TRT’de 1994’te “Raptiye” isimli program yaptı ve Flash TV’de de “Efendime Söyleyeyim” isimli programa imza attı.
Annesi Toto Karaca’dan dolayı da Ermeni müziğiyle ilgili olan sanatçının son dönemi de sayılan bu yıllarda “Töre”, “Sevda kuşun kanadında”, “Dur be yeter” şarkılarını Türkçe sözlerle seslendirdi. Cem Karaca, yapımcılığını Apaşlar’dan arkadaşı Mehmet Soyarslan’ın üstlendiği Gani Müjde’nin “Kahpe Bizans” filminde de küçük bir rol aldı ve bu film için 3 şarkı seslendirdi.
Son eşi İlkim Karaca 2019 yılında verdiği bir röportajda, Cem Karaca’nın ezan okuduğu konusunun yanlış olduğuna değinerek, şunları anlatmıştı: “Biz Cem’le seyahatteyken bir televizyon programından aradılar. Orada Cem’e ‘Türkiye’de notalara en doğru basan kişiden ezan okumasını istiyoruz’ dediler. Cem de ‘Telefonda doğru olmaz, şu an abdestli de değilim’ dedi. Ama o kadar rica ettiler ki Cem de kırmamak için ‘Sadece Allah’u Ekber derim, ezanı okumam’ dedi ve öyle yaptı. Ertesi gün Reha Muhtar ana haberde ‘Marksist Cem Karaca ezan okudu’ diye verdi haberi. Cem Karaca, Reha Muhtar’a ‘Muhtar, muhtara bunu yapar mı?’ diye soruyor, lütfen iletin dedim. O olaydan sonra İstanbul’a dönünce havaalanında çok kötü bakışlarla karşılaştık. ‘Sana yakıştı mı?’ diyenler oldu. İnsanlar da şaşırmıştı haliyle. Bir sürü konseri ardı ardına iptal edildi.”
Aynı röportajda Karaca’nın son yıllarında dindarlaştığını da ifade eden eşi, “Almanya’da kaldığı sürede farklı hissetmeye başlamış. Sahneye 21 kere besmele çekerek çıkardı. Eskiden Tanrı dermiş mesela, ‘Artık Tanrı beni kesmiyor, o yüzden Allah diyorum’ derdi. ‘Allah’ın sevgili kuluyum. Yüce Allah izin verirse’ sözlerini çok duydum Cem’den.” dedi.
Mahsun Kırmızıgül ile “Hayat Ne Garip”, Mehmet Eryılmaz ile “Hayvan Terli” ve Yeni Türkü için “Göç Yolları” şarkısını seslendiren Karaca, son büyük konserini 17 Ocak 2004’te Ankara Saklıkent’te verdi.
Son günlerinde “Yol Arkadaşları” grubuyla İstanbul’da sahne alan usta sanatçı, 8 Şubat 2004’te kaldırıldığı hastanede vefat etti. Kendisini her zaman Türk ve Müslüman olarak tanımlayan, gençlik yıllarından itibaren Alevilik ve Bektaşiliğe özel ilgi duyan Cem Karaca, vasiyeti gereği Karacaahmet Mezarlığı’nda tekbir sesleriyle toprağa verildi. Üsküdar Seyit Ahmet Deresi Camisi’nde kılınan cenaze namazına yoğun bir katılım oldu. Cem Karaca’nın mezarı, 2006’da son eşi İlkim Karaca’nın iddiaları üzerine açıldı. Emrah Karaca’nın babasının Cem Karaca olduğu tescil edildi.
Kaynak: AA
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı