Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Sanatçı Azerin, seslendirdiği "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısıyla milyonların gönlünde taht kurmayı başarmış bir isim. Hayata karşı duruşu, sanatı yorumlama şekli birçok insana örnek olurken cesarette veriyor. Azerin, sanat hayatında “Çırpınırdı Karadeniz” şarkısının bir dönüm noktası olduğunu söylüyor ve “Çırpınırdı Karadeniz alın yazım oldu” diyor. Azerin ile 5 yaşında başladığı müzik hayatını ve Azerbaycan’ın geride bıraktığı zorlu süreci konuştuk.
“Çırpınırdı Karadeniz” şiiri, Gence’de 15 Kasım 1914’te Azerbaycan’ın milli şairi Ahmed Cevad tarafından yazıldı ve Azerbaycanlı ünlü besteci ve fikir adamı Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelendi. Yıllar sonra Azerin’in eseri seslendirmesiyle şarkı gönüllerde taht kurdu. Azerin ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Şeyma Ercanlı’nın kaleminden…
Abdurrahim Karakoç’un “İncitme” şiirini seslendirdiniz. Karakoç, Azerbaycan’da da oldukça değerli bir sanatçı. Siz bu projede olmaktan dolayı ne hissettiniz?
Abdurrahim Karakoç ile yıllar önce tanışmıştım. Abdurrahim bey ile “Karabağ’a Mektup” şiiriyle birlikte yakından tanış oldum. Şiirden çok etkilendim. Azerbaycan Türklerinin derdini, yaşadıklarını şiirinde kaleme almıştı. Daha sonrada Abdurrahim beyin hayatıyla ve edebiyatıyla yakından tanış oldum. Abdurrahim beyi bir üstat gibi edip gibi mefkûre insanı olarak kabul ettim. Abdurrahim beyi yaşantısıyla kalemi özünde birleştiren bir kişilik, büyük bir şahsiyet olarak gördüm. “İncitme” şiirine davet adlığımda beste olarak Yücel Arzen beyefendinin bestesi olarak beni düet ortağı görmesinden tabii ki gurur duydum. Projede de tabii seve seve yer aldım. Çünkü Abdurrahim beyin “İncitme” şiiri bir nasihat aslında. Gelecek nesillere aktarmamız da güzel bir çalışma oldu. Bütün ekip arkadaşlarımıza da teşekkürlerimi arz ediyorum. Ayrıca bu projede Azerbaycan Türkiye kardeşliğinin altının çizilmesinden dolayı ayrıca mutlu oldum.
Türk edebiyatında ya da sanatında değer verdiğiniz ve bu şekilde içerisinde yer almak istediğiniz başka projeler (isimler) var mı?
Türk edebiyatında ve sanatında şimdiye kadar ilk başvurduğum şiir Muhsin Yazıcıoğlu’ nun şiiri olmuştu. Yazıcıoğlu’nun “Üşüyorum” şiirinden çok etkilenmiştim. O şiire Azerbaycan’da bestekâr Zümrüd Tagıyeva beste yaptı. Öyle seslendirdim Muhsin Beyin şiirini. Allah rahmet eylesin. Çok etkilenmiştim şiirinden. Daha sonra Muhsin beyin kitaplarını okudum. Şiirlerini okudum ve çok etkilendim. Bir dava insanının, fikir adamının böyle şiirleri kaleme alması beni çok derinden etkilemişti. Daha sonra Osman Baş beyefendi, onu da bu yıl içerisinde maalesef koronadan kaybettik. Osman Baş beyefendinin şiirleriyle tanıştım. Daha sonra kendisiyle tanıştım. O da Azerbaycan’a gönül vermiş bir hocamızdı. Öğretmendi ama şiirler yazıyordu. Birçok şiir kitapları vardı. O da Azerbaycan ve Türkiye ile ilgili vatanperver mevzularda şiirler kaleme alıyordu. Osman Baş beyin “Harı Bülbül” şiirinin bestesini yaptık. Bestekâr Meryam Elibeyli şiiri besteledi. “Harı Bülbül” için de klip yaptık. Şiiriyatı çok seviyorum. Hoşuma giden şiir olunca düşünüyorum beste yapmayı ve seslendirmeyi. Yavuz Bülent Bakiler’in şiiriyatını çok seviyorum ve okuyorum. Gelecekte seslendirmeyi düşünüyorum. Güzel işlerin ortaya çıkması için bu konularda iyi bestekârlara ihtiyaç var.
Milli Takımımız, ay-yıldızlı futbolcular için stüdyoya girdiniz. Çok beğenilen, sosyal medyada özellikle ilgiyle karşılanan bir çalışma ortaya çıktı. Projenin içerisinde olmak nasıl gelişti?
Öncellikle şunu söylemeliyim ki Canım Türkiye’m şarkısı benim çoktandır arzumdu, dileğim vardı. Repertuvarımda Türkiye ile ilgili benim ilk seslendirdiğim ve benim ismimle çağdaşlaşan bir eser istiyordum. Çünkü ben Azerbaycan ile ilgili doğduğum ana vatanımla ilgili repertuvarımda bir sıra şarkılarım var. Halk beni o şarkılarla tanıyor. Tabii Türkiye’de de Türkiye’mizle ilgili repertuvarımda şarkı olmasını istiyordum. Geçen yıl çalıştığım Nüvaz Prodüksiyondan Gültekin beyle paylaştım. Hanifi Söztutan beyefendi güzel bir şiir yazdı. Canım Türkiye’min sözleri Hanifi Söztutan beyefendi yazdı ve ben çok beğendim. Bestesini yine genç bestekâr Zümrüd Tagıyeva besteledi. Böyle bir şarkımız ortaya çıktı. Seve seve seslendirdim. Aranjesi Fatih Ihlamur beyefendiye aittir. Ortaya güzel bir çalışma çıktı. Bu da tam Milli Takımımızın Euro 2020 maçlarına denk geldi ve bizde böyle bir jest yaptık. Şarkıyı Milli Takımımıza armağan ettik. Ama çok yakın zamanda şarkımızın 2. kısmı da çıkacak. Düşüncemiz eserin tüm Türkiye’ye, Mehmetçiğimize, halkımıza hediye olmasını istiyorum. İlk etapta Milli Takımımızın Azerbaycan da öz vatanında oynayacak olması kardeşliğimize armağan olsun istiyorum. Yakın bir zamanda 2. kliple YouTube kanallarımızda izleyicilerimizle buluşmuş olacak.
Euro2020, Covid 19 tedbirleri altında Bakü’de yapıldı. Milli Takımın Azerbaycan’da olması nasıl bir atmosfere sebep oldu?
Milli Takımımızın iki maçını Azerbaycan’da yapacak olması geçen seneden belliydi. Halkımız çok coşkuluydu. Azerbaycan Türkiye diye bölmüyoruz. Milli Takım bizim de Milli Takımımızdır. Halkımız böyle gördü ve hissetti. Onun için heyecan doruktaydı. Biz aynı milletiz onun için halkımız bunu coşkuyla karşıladı. Düşünüyorum ki takımımızda kendisini yabancı gibi hissetmemiştir. Çünkü Azerbaycan da öz vatanlarıdır. Azerbaycan da her yerde “Öz vatanınıza hoş geldiniz” yazılmıştı. Biz bir milletiz. Ayrı gayrı yok. Başarı yakalayamadık ama gelecek yıllarda başarıyı yaklarız. Sporda Türkiye sadece futbolla ölçülmüyor ki. Sporun birçok alanlarında Türkiye çok çok başarılı ve sporcularımız altın madalya getiriyor ülkemize bununla da gurur duyuyoruz.
Biraz müzik hayatınızdan bahsedelim. Şarkı söylemeye 5 yaşında başladınız ve 2006’dan beri “Azerbaycan Devlet Sanatçısı” unvanını taşıyorsunuz. Müzik yolculuğunuzun bu şekilde yükselmesini bekliyor muydunuz?
Müzik yolculuğuma 5 yaşımda başladım. Çocuk yaşlarımda bana sorulduğunda bile sadece müzik diyordum. Ses sanatçısı olacağımı söylüyordum. Hocalarım daha çok opera sahnesinde beni görmek istiyordu. Çünkü konservatuarın Şan bölümünü bitirdim. Ama benim düşüncem çok farklıydı. Sentez müziği çok seviyordum. Klasik müziğin pop müzikle, caz müziğin klasik müzikle bu karışımı sentezini çok seviyorum. Onun için kendimi opera sahnesinde göremedim. Ama Azerbaycan da ve dünyanın muhtelif yerlerinde verdiğim konserlerde operalardan aryalar seslendiriyorum. Seve seve seslendiriyorum çünkü o benim profilimdir. Sadece sanatçı olmayı düşündüm. Allaha şükürler olsun ki bana güzel kapılar açtı. Güzel hocalarım oldu sadece sanatçı olarak değil iyi bir insan olmak için bana yol gösterdiler. Ben her zaman onlara dua ediyorum.
Azerbaycan ve Türk Halkı karşısında örnek davranışlar gösteriyorsunuz. Örneğin şehit öğretmen Aybüke’yi mezarında ziyaret ediyorsunuz. Sadece sanatçı olarak değil hareketlerinizle toplum aktivisti olduğunuzu da kanıtlıyorsunuz. Sanatçı olmasaydım şu meslekle uğraşabilirdim dediğiniz ne var?
Her şeyden önce Allah herkesi ayrı kodla dünyaya getiriyor. Parmak izlerimiz nasıl ayrıysa insanların da kodları ayrıdır. Her insan sahnededir ve herkesin bir rolü vardır. Herhalde benim de bir misyonum olduğunu düşünüyorum. Allah bana bu yeteneği verdiyse eğitim de aldım bu yeteneğimi doğru düzgün kullanmayı ve insanlara bir mesaj şeklinde sunmam gerekiyor. Hayatta nasıl yaşıyorsam sahnede de öyle olmayı çocukluktan düşündüm ve hayal ettim. Şuan da öyle düşünüyorum. İyi örnek olmak gerektiğini düşünüyorum. Her insan seçtiği meslekte sadece sanatla ilgili de değil hakkıyla yerine getirmeli ve insanlara hayır vermelidir. O hayrı hem halkına hem devletine yaptığın meslekle veriyorsun diye düşünüyorum.
Sizin dediğiniz gibi şehit Aybüke çok büyük bir örnektir. Ben onlara “cenneti kazanmışlar” diyorum. Toprağı için vatanı için genç yaşında mertçe, cesaretle ve kokmadan, gittiği bölgenin de ne kadar zor bir bölge olduğunu bilerek “orası da benim vatanım, orada benim bayrağım dalgalanıyor” diyor ve gidiyor mesleği için gidiyor. Kendinden sonraki nesilleri yetiştirmeye gidiyor. Bu insanlar bizim için örnektir. Askerlerimiz, subaylarımız, ordu mensuplarımız bizim için örnektir.
“Sanatçı bir binbaşıyım”
Bizim üzerimize düşen nedir? Sadece şakı söylemek olamaz. Ben öyle yaşayamam. İnsani borcumuz için onları unutmamız gerekir. Şehitler unutulduğunda ölürler. Onları unutmadığınızda daima yaşarlar. Onların kazandığı mertebe ebedi güzergâhlarında çok yüksektir. Biz bu dünyada onlar için ne yapabiliriz. Önemli olan budur. Ben de elimden geldiğince sosyal medyamda, çıktığım programlarda olsun şehitlerimizi saygıyla hatırlatmaya dikkat ediyorum.
Sanatçı olmasaydım ne olurdum? Şuan ben bir binbaşıyım. Ya asker ya sporcu olurdum. Şuan askerim ama sanatçı bir binbaşıyım. Konserlerimle bu rütbeyi aldım.
“Repertuvarımın oluşmasında bana yaşadıklarım yön verdi”
Vatan şarkılarıyla, zafer türküleriyle benimsedi halk sizi. Burada coğrafyanın insanlar üzerindeki etkisinden bahsedebilir miyiz?
Bir gün repertuarıma aldığım “Çırpınırdın Karadeniz” şarkısıyla hayatım değişti. O eseri hayatıma aldığım günden bugüne halkımız beni daha çok zafer türküleriyle benimsedi sizin de dediğiniz gibi. Çırpınırdın Karadeniz alın yazım oldu diyebilirim. Çırpınırdın Karadeniz’den sonra repertuvarımda daha çok vatan şarkısı oluşmaya başladı. Hiç düşünmeden oldu. Kendiliğinden hayatımda bu oluştu. Konserlerimde halk müziğinin ve klasik müziğin yerini vatan şarkıları aldı. Halkımızdan yoğun ilgi ve istek oldu.
Tabii buna coğrafyanın etkisi demeyeyim de halkımızın Sovyet döneminde Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları ve sonrasında Ermenilerle olan savaşta 1 milyon göçkünümüzün olması topraksız ve evsiz kalmaları daha sonra Karabağ Savaşı daha sonra Hocalı Katliamı. Bunlar benim hayatımda çok büyük etkisi oldu. Repertuvarımın oluşmasında bana yaşadıklarım yön verdi. Bu hadiseler katliamlar başladığında ben 19-20 yaşındaydım. Genç yaşlarıma denk geldi ve hayatımda büyük iz bıraktı. Yıllardır konserlere gittim ABD’den Asya’ya kadar sadece şarkı söylemedim. Halkımızın yaşadıklarını da anlattım. Bundan önce Sovyetler Döneminde ne kadar aydınımız kendilerine Türk dedikleri için kurşuna dizildiklerini anlattım. Benim düşünmeden attığım adımlar bir misyon olarak karşıma çıktı.
“Çok acılar yaşamış bir milletimiz var”
Ben okuduklarımla büyüdüm. 1918’lerde başlayan Stalin Döneminde ne kadar aydınımız kurşuna diziliğini daha sonra okuduklarımla gördüm ki bizim coğrafyada bu çok etkin olmuş. O yıllarda coğrafyada Türklere çok büyük zulümler yapılmış ve katliamlarla sonuçlanmış. Azerbaycan Cumhuriyeti kuruldu Sovyetler yıkıldı ve benim gibi gençlerimiz o dönemde yeniden okumaya başladık. Sovyet Döneminde bize yanlış bir tarih okutuldu. Ne Türklüğümüzü ne de dinimizi yaşayabildik. Sovyet Döneminde okuduğumuz kitaplarda bize Türkler barbar olarak gösterildi. 72 sene boyunca zihnimizden bunlar silindi ve yasaklı oldu. Kendine Türk diyenler sürgün edilir ve kurşuna dizilirdi. Çok acılar yaşamış bir milletimiz var. 91’li yıllardan sonra Azerbaycan da yeni bir tarih yazılmaya başladı. Ve çok şükür kendimize döndük.
Ankara’da yaşıyorsunuz ve Azerbaycan’ın içinden geçtiği zorlu süreçte sizce dünyadan yeteri kadar destek gördü mü? Medyaya yeteri kadar yansıdı mı?
Azerbaycan’ın 1.Karabağ Muharebesinde ve 2. Karabağ Savaşında 44 günlük muharebede zaferle sonuçlandı. Tam anlamıyla Türkiye Devleti ve halkı destek oldu. Medyada yer alması da Türk Medyası sayesinde olmuştur. Sosyal medya da her zaman teşekkür ettim. Pandemi den dolayı Bakü’ye gidemedim. Vatandaş olarak, devlet sanatçısı olarak mücadelemi buradan verdim. Haber programlarına katıldım. Dünya’ya Azerbaycan’ın haklı sesini duyurmak için mücadele edildi. Bir bütün olarak Türkiye destek verdi.
Hocalı Katliamı ve şimdi Azerbaycan’ın içinden geçtiği zorlu süreç sanat hayatınızı nasıl etkiledi? Azerbaycanlı sanatçıları ve sanat hayatının şekillenmesinde nasıl etkili oldu?
Ben Azerbaycan Türküyüm. Benim halkımın, insanımın, soydaşımın dindışımın yaşadıkları beni etkileyecek. Derinden etkiledi de. Repertuvarımda Hocalı ile ilgili Karabağ Savaşıyla ilgili eserler var. Sanat bu konuda önemli bir kuvvettir. Siyasetle insanlara kabul ettiremediklerinizi sanatla başarabiliyorsunuz. Sanatın her koluyla dünyaya size yapılanları anlatabilirsiniz. Benim de hayatımda da tabii ki insanlarımızın yaşadığı facialar, katliamlar derin iz bırakmıştır.
Şusa’dan toprak alıp Muhsin Yazıcıoğlu’nun mezarını ziyaret ettiniz sanırım. Biraz anlatır mısınız?
Muhsin Başkanla yakından tanış olamadım. 2009 yılında geldim Ankara’da bir programa katılıyordum. O zamanlar Muhsin Başkanın helikopter kazasını duydum, şehadetini öğrendim. O zamanlarda kitaplarını okumaya başladım. Muhsin Başkanın geçtiği yolu öğrendim. Ayrıca 1. Karabağ savaşında Azerbaycan’a yardımlarını öğrendim. O yıllarda bu tür konular söylenmezdi, sonrasında öğrendim. Ona ayrı bir bağlılığım var benim. Söz vermiştim kendime Karabağ gidersem eğer mutlaka oradan toprak getirip Muhsin Başkanla buluşturacağım demiştim. Aklımda 4 kişi vardı. Ve o toprağı getirdim Muhsin Başkanı ziyaret ettim. Osman Baş beyefendi ve Abdurrahim Karakoç’a da getirdim. Gidemeseler bile buluşturmuş oldum. İnsani bir vazifemi yerine getirdiğimi düşünüyorum.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı