Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Usta tiyatro oyuncusu Hülya Karakaş ile çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Karakaş, “İyi ya da kötü sanat üretmek her insanın harcı değil; severek, samimiyetle, hakikatle üretmeye devam. Asıl olan sanattır gerisi teferruat.” dedi.
Ortaokul yıllarımda derneklerde, okul etkinliklerinde amatör olarak başladığım tiyatro oyunculuğunu o kadar sevdim ki sonradan mesleğim oldu. Şehir Tiyatrolarında oyuncu ve yönetmen olarak görev yapıyorum. Yazmaya merakım var, hikâye ile başlayan edebiyat tutkum, son yıllarda tiyatro oyunu yazmaya evrildi. Oyun yazmayı sevdim, bundan sonra hep hayatımda olacak. Kadın oyuncularla ilgili bir belgesel film çektim, pandemiden sonraki ilk işim, yine mesleğimle ilgili yeni bir belgesel çekmek olacak. Sanatın becerebildiğim alanlarında üretmeye devam edeceğim.
Bir oyuna başlarken bazen uzun bazen kısa bir süreçten geçiyorsunuz. En kısa süreç yaklaşık iki ay. Oyununa bağlı olarak süreç uzayabiliyor. Yönetmenseniz bu süreç uzayabilir; oyun seçme, oyuna uygun oyuncu seçme, oyunla iç içe olma, çözümleme, dramaturgla masa başı çalışması derken süreç bazen beş ay bazen bir yıl olabiliyor.
Hangi iş olursa olsun, samimi yaptığınız sürece sorun olmaz; karşınızdaki bir kısım insanı etkilersiniz bir kısım insanı ne yapsanız etkilemeniz zor çünkü onlar etkilenmemeye, sizi sevmemeye şartlamıştır kendini. Kişisellikle üretim bu ülkede hep karıştırılır, oysa ki iyi olan iyidir, onu sevmemeniz, mesleğini kötü yaptığı anlamına gelmez. Meslekî tecrübem sonucunda öğrendim bu gerçeği! Özellikle sosyal medyanın gelişmesiyle bu tarz burun kıvırmalar yoğunlaştı, belli platformlar sadece karşılık üzerinden hayat buluyor. “İyi ya da kötü” sanat üretmek her insanın harcı değil; severek, samimiyetle, hakikatle üretmeye devam. Asıl olan sanattır gerisi teferruat.
Oyunculuk ya da tiyatronun herhangi bir alanında ne istediysem yaptım. Kendi istediklerimi yaptım, özenmedim, çizgimi sabitledim, şaşmadan yolumda ilerledim. İçimde kalan bir şey olmadı.
“Çın Sabahta” pandemi nedeniyle yarım kaldı, ilk sahnelemeye başladığımızdan bu yana bir yıl geçti, yaşadığımız dönem sanki bin yıl önce oynamıştık gibi hissettiriyor insana. Sevdiğim bir oyun umarım kaldığımız yerden devam ederiz. Çın Sabahta’nın en önemli özelliği, çok bizden olması, içindeki duyguların sahiciliği. Beni çeken tarafı da bu oldu. 20 yıl önce genç kadını oynamıştım. (Güneşi karakteri) Bu kez büyük keyif alarak, iyi bir ekiple birlikte hem yönetip hem oynadım. İki farklı sosyal sınıftan kadının İstanbul’un kenar mahallesinde bir durum sonucunda tesadüfen bir araya gelmeleri, aslında çok ayrı gibi görülen bu iki kadının duygularındaki yoğunluğun aynılığını anlatır. Ortak hikâyelerde buluşur kadınlar, birbirlerine anlatır, birbirlerine sığınırlar.
Sahnede gördüğünüz, oynadığınız bütün karakterler kurmaca değildir, sonuçta insanı anlatır, insana ait ne varsa sahnede onu görürsünüz. Zaman zaman “Aynı ben” dediğim durumlar olmuştur ama kurmaca ile gerçeği ayırt etmek lazım. Oynadığım karakterleri bana benzemeyenlerden seçmeyi seviyorum, hatta seçmiyorum, onlar karşıma çıkıyor. Televizyon, tiyatro, sinema, fark etmez, oyunculuğun olduğu bütün alanları seviyorum. Tekniği farklı o kadar, oyunculuk her yerde aynı. Son yıllarda yönetmenliğe daha fazla ağırlık verdiğim için oyunculuğu ihmal etmiştim, yavaş yavaş başladım ısınma turlarına.
Tiyatroyu mesleğim olduğu için yapıyorum ama tiyatroyu deli gibi sevdiğim için aynı zamanda bir tutkuyla yapıyorum. Çok zorluklarını yaşadım, asla pes etmedim. Bu mesleği seçtiğim için kendimi çok şanslı görüyorum. Tiyatrosuz yaşayamam mı, bilmiyorum; uzak kaldığım zamanlar oldu ama hep yaptım. Bu mesleği yapmadan da yaşayabilirim, bir süre yaşarım en azından… Özler miyim, kuşkusuz özlerim. Deneyimlemeden bilemem, bakalım hayat neler gösterecek. Hangimiz yaşadığımız şu dönemi öngörebilirdik, bakın neler yaşıyoruz. Birçok sektör zarar gördü, hayat başka bir yöne evrildi ama sanat alanı dünyada da dolayısıyla bizde de büyük yara aldı. Sektör çökmek üzere. Yapılamıyormuş demek ki büyük konuşmamak lazımmış. Dijital alanı zorlayanlar oluyor, beceri işi, yapılsın, tiyatrolar bir şekilde ayakta kalmak zorunda. Bana uzak, ben tiyatronun canlı, seyirci karşısında yapılmasına inananlardanım. Bekleyip göreceğiz hep birlikte.
Tiyatro canlı yapılan bir sanat, heyecan seviyorumdur belki… Her gece kalp çarpıntısıyla sahneye çıkmak normal bir insan davranışı değil. Oyunculuk da öyle, yüzlerce göz üzerine dikilmiş sorgularken sen bir karakteri onlara anlatıp seni seyreden insanı ikna etmeye çalışıyorsun. Hiç normal şeyler değil!
Mutlu olduğum zamanlar daha iyi üretiyorum. Mutluluğun üretkenlik ile bir ilgisi var.
Federico Carcia Lorca’nın “Eskicinin Tazesi” oyununu çok severim. W.Shakespeare’in “Hamlet” benim gözümde bir başyapıttır.
İyi bir seyirci olduğumu söyleyebilirim. Oyun ayırmam, vakit buldukça izlemeye çalışırım. Kılı kırk yarar mıyım?: Evet, ama bazen çok sade oyunları da çok seviyorum, çünkü metin iyi çözümlenmiştir, iyi oyuncular vardır vs. ez cümle, oyun seyretmek için bahanem çok. Çok özledim tiyatroyu; hem oynamayı hem seyretmeyi.
İyi bir okurum. Bu aralar iyi okuyamıyorum, çok kitap aldım ama bazen birkaç gün hiç kitap kapağı açmadığım oluyor. Pandeminin ilk günlerine dönmüş gibiyim, süreç uzadıkça bir bıkkınlık duygusu oluşuyor insanda. Edebiyat, tiyatrodan sonraki en büyük tutkum. Kitaplar olmadan hayat zor; okumak, hayal kurmak, zengin bir iç dünya demek.
Sahnedeki tek motivasyonum, oyunu ve rolü sevmek. İkisi de gerçekleşmişse, gerisi sahnede oynamaya kalıyor.
Dönem o kadar farklılaştı ki bu mesleği seçen genç oyunculara önce emin misiniz sorusunu sormak gerekiyor sanki. Oyunculuğun alanı ve yörüngesi de değişiyor, benim tecrübemin bugün bir karşılığı kalmamış olabilir. Hızlı bir değişim yaşanıyor. Covid-19 salgınıyla birlikte bambaşka bir döneme geçişin başlangıcındayız gibi bekleyip göreceğiz. Tek söyleyebileceğim şey, oyunculuk yapmanız için istikrarlı, sabırlı ve disiplinli olmak gerekiyor.
Sahnede hata yapmamak mümkün mü? Bazen trajik bazen çok komik olabilir bu hatalar. Sahne yorucu bir yerdir, layıkıyla oynuyorsanız oyun bittiğinde üzerinizden tır geçmiş gibi hissedersiniz. Öyle göründüğü kadar kolay iş değildir. Duyguları her zaman yoğun bir şekilde tutmak yorar insanı. İki saat boyunca konsantre bir ruh hâliyle oynamak kolay mı, bozulduğu an trak girer, (Rolü bir an için unutmak) çok zordur, seyirci anlamaz ama yaşayan için bir asır geçmiş gibi olur. Sahnede hatalar belli etmemek üzerine yapılır!
Tiyatro bugün çok zor bir döneme girdi, umarım aşılır. Zamana ihtiyaç var gördüğüm kadarıyla… Sadece ülkemizde değil, dünya tiyatroları da zor dönemlerden geçiyor. Sanatçılar hak ettiği şekilde desteklenmediği için bizde süreç daha ağır geçiyor. Ben şanslı bir dönemde tiyatro yapmışım benden öncekiler de kendi dönemlerinin daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bundan sonrası tufan! Yine de tiyatronun özüne, iyileştirme gücüne inanıyorum; bir şekilde toparlanacak, güçlenecek, yeni bir tecrübeyle yola devam edecektir.
Yeni kuşakta bu işi layıkıyla yapan var yapmayan var… İsim vermek istemem ama çok yeteneksiz oyuncular görüyorum, sürekli dizi çekiyorlar. Demek ki seyreden büyük bir kitle var, dizinin yurt dışına satışı o oyuncularla daha kolay yapılıyor, birçok etken var tabii. Sadece oyuncuyu eleştiremeyiz, yapımcı yatırım yapıyorsa, seyirci de beğenerek izliyorsa o da hâliyle şımarabiliyor. Oysaki şımarmak yerine kendine yatırım yapsa, oyunculuğunu geliştirse. Yeni kuşak yorulmayı sevmiyor galiba, kolaya alıştırılıyor.
Kuaförde geçen interaktif bir oyunun (Şen Makas) perde arasında seyirciyle konuşurken, oyuncu arkadaşım Çiçek Dilligil kadın seyirciye, “Yarın saç kesimi için beklerim” diyordu. Saç randevusu için tiyatroyu arayan olmuştu. Hatırladıkça gülerim. Çok anı var tabii, en belirgin olanı bu.
KADIN: Çalışkanlık, doğurganlık, üretkenlik.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı