Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Oyuncu Aslı Şahin ile sıcak bir röportaj gerçekleştirdik. Şahin, dil bilmenin ve gezmenin çok önemli olduğunu vurguladı. Oyuncu, “Hayat, çevremizden müteşekkil değil. O yüzden politikanın silahı olan düşmanlıklara kapılıp Nazilerin toplama kamplarına varmaktansa, insan olarak hoşgörümüzü genişletebileceğimiz bu tarz durumları yaşamak daha doğru ve insani geliyor.” dedi.
Aslı Hanım, bize biraz kendinizden ve yaptığınız işlerden bahseder misiniz?
Doğayı ve doğalı seven, paylaşınca çoğaldığına inanan, her aldığımız kararı bizimle birlikte birçoklarının da aldığı sorumluluğuyla hareket eden bir insanım. Oyuncuyum ve işimi çok seviyorum. Yüksekte akrobasi performansçısı ve eğitmeniyim. Oyuncular Meslek Birliği BİROY’un kurucusu ve Başkan Yardımcısıyım. Aynı zamanda Oyuncular Sendikası’nın kurucularındanım.
Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Güvenli sokakları. Şimdiki çocuklar ancak evlerinin ve ebeveynlerinin gözü önünde oynayabiliyorlar. Çocukların hesapsızca ve korkusuzca hayata atılmalarını özlüyorum.
Aynı zamanda ‘Aerial dans’ denilen Yüksekte Akrobasi gösterileri yapmakta ve öğretmektesiniz. Yukardayken neler hissediyorsunuz? Korkmuyor musunuz?
Tabii ki heyecanlanıyorum. Yüksekte akrobaside hata payınız çok azdır. Çünkü risk yüksektir. Şanssızlıklar her zaman olabilir. Bunu en iyi şekilde idare etmek zorundasınız. Canlı performansın heyecanı burada; aksilikleri o an kurtarmak gerekiyor.
Kocaeli Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği mezunu olduğunuz bilgisine sahibiz. Nasıl başladı tiyatro oyunculuğuna geçişiniz?
Üniversiteye girerken hangi bölümü okumak istediğim konusu beni çok zorlamıştı. Eğitim sistemimizi çok sıkıcı buluyordum ve sanata dair bir şeyler yapmak istiyordum. O zamanlar davul çalıyordum, sesim iyiydi. Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ni de üniversite kitapçığında müzik, stüdyo sistemlerinin yazdığını görerek tercih olarak yazmıştım. Üniversitedeyken Tiyatro Kulübü kurulma aşamasındaydı. Bir oyun yaptık ve çok ses getirdi. Ardından Değirmendere Sanat Evi’nde oyunculuk eğitimi almaya başladım. Bir sonraki sene İzmit Şehir Tiyatrosu’ndan teklif geldi. Orada bir oyunda oynarken başka bir oyundan daha teklif geldi. Sonra üniversite bitti ama ben oyunculuğa devam ettim. Çünkü aradığım şeyi bulmuştum… Eğitimler aldım. Genco Erkal’ın asistanlığını yaptım. Turne tiyatrolarına başladım. Bu arada reklamlarda, dizilerde oynadım. Ardından Ferhan Şensoy’un Nöbetçi Tiyatrosu’na girdim diye uzuyor gidiyor liste…
UNESCO’dan ödül aldığınız tiyatro projesi hakkında konuşmak isteriz. Nasıl bir süreçti?
Özellikle aralarında hafif sorunlar olabilecek ülkeler seçilmişti. Almanya, Yunanistan, İsrail ve Türkiye vardı. Sonraki sene Filistin de eklenmişti. Aynı oyunu her ekip önce kendi ülkesinde çalıştı. Sonra bir araya geldik ve gruplar karıştırıldı. Her bir ülkenin yönetmenine bir grup verildi. Provalar yapıldı ve sahneye çıktık. Sahnede dört dil birden konuşuldu. Babamı oynayan Yunanca konuşuyor, ben Türkçe cevap veriyorum. Dadım geliyor başımı okşuyor, İbranice konuşuyor. Oyun da dinlerin ve insanların kardeşliğini anlatan bir oyundu. Sanatın birleştirici gücü ile çok güzel şeyler deneyimledik ve güzel dostluklar edindik.
Tiyatro ustası Genco Erkal’a asistanlık yaptınız. Kendisiyle çalışmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
İlham verici bir deneyimdi. Bir oyunun en ince detayına kadar tasarlayan, oluşturan bir zekânın yanında olmak gerçekten ilham verici. Çoğunlukla tek kişilik oyunları sebebiyle kendisini sadece oyuncu olarak gören çok insan var. Fakat dekordaki kapı kolundan, diğer oyuncuların adım adım ezberine kadar her şeyle ilgilenen, ışığından rejisine her şeyi tasarlayan bir yazar, yönetmen ve oyuncu, tam bir tiyatrocu kendisi. Hayran olmamak elde değil.
Sinema, dizi ve tiyatro üçlüsü arasında; içinde olmaktan mutlu olduğunuz, size en çok keyif veren sanat dalı hangisi, neden?
Oyunculuğun kendisine aşık olduğum için bunları çok ayıramıyorum.
Tiyatroda aylarca aynı insanlarla prova yapıp birlikte bir şey var ediyorsunuz. Çok emek var. Seyirciyle her buluşma anı da ayrı bir heyecan oluyor. Canlı performansın heyecanı çok az şeyle kıyaslanabilir sanırım. Dizi biraz daha tüketim toplumuna yönelik bir mecra zaten sanat olarak kabul edilmiyor. Türkiye’de ise maalesef henüz sektörleşememiş, insani şartlarını yerleştirememiş, telifi bile vermeyen, kapitalizmin çarkları arasında sömürü düzenini oturtmuş acı verici bir tablo var. Bugün geldiğimiz noktada internet platformları sayesinde ön hazırlığı iyi yapılmış, üzerine düşünülmüş biraz daha projelendirilmiş işler izlemeye başladık. Sinema mantığıyla çalışılmaya başlandı. Ve tabii bu durum konvansiyonel televizyonun pabucunu hızla dama attı çünkü internette işlerin kalitesi yükseldi. Sinema ise hem biraz daha prova ve ön hazırlık süreci olması hem de kalıcılığı açısından belki tiyatronun ve dizinin birleşimi gibi de algılanabilir. Sinemada yıllara meydan okuyan elinizde somut bir şey olması duygusu güzel geliyor bana.
Nazım Hikmet Vakfı'nda idari yöneticilik, Çağdaş Sirk Sanatçıları Derneği'nde başkanlık, Sinema Oyuncuları Meslek Birliği’nde kuruluşundan bu yana Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı yaptınız. Oyunculuk ve dans haricinde de çok aktif olduğunuzu gözlemliyoruz. Aslı Şahin’in hayat mottosu nedir?
Bir tek mottom olduğu söylenemez. Haksızlığa dayanamıyorum. İyi olduğunu gördüğüm ya da bildiğim şeyin herkes için olmasını istiyorum. O sebeple uzanabildiğim her alana bir katkı sağlamaya çalışıyorum. Ayrıca severek yaptığımız işi neden daha iyi daha insani şartlarda yapma fırsatları oluşturmayalım ki?
Herkesin bilmesinde yarar gördüğünüz bir hayat tecrübesi?
Haddime değil tabii böyle bir şey söylemek. Kendimce insan tanımak, dil bilmenin ve gezmenin çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatı kolaylaştıran, umudumuzu yükselten, bir bütün olarak hissetmemize yarayan araçlar bunlar. Mesela; İsrail ile ülke olarak ilişkilerimiz gerildiğinde tam da o bahsettiğimiz UNESCO’dan ödül aldığımız projede birlikte sahneye çıktığım İsrailli arkadaşlarım bana yazmış ve durumdan ne kadar üzgün olduklarını dile getirmişlerdi. Bu çok güzel bir duygu. Politikanın insanların bir olduklarına zeval vermemesine önemli bir örnek ya da insanların birlik duygusunun politikadan daha üstün olduğuna bir örnek de diyebiliriz. Keza deprem olduğunda ben de Yunanistan’daki arkadaşlarıma yazdım. Deprem ülkesinde yaşayan insanlar olarak korkularımızı paylaştık.
Gezmekle ilgili şunu söyleyebilirim; Nazilerin Auschwitz Toplama Kampı’nda gezdiğimdeki yoğun duygu bana insanlığın korkunç yanını gösterdiği gibi bambaşka ülkeler görmek, oradaki benzer veya çok farklı kültürleri, yaşamları, kahkahaları, üzüntüleri görmek insan olarak sizi besleyen ve sizi insanlığa bağlayan şeyler. Bir gün Minsk’te sokakta bir gelin ve damada denk gelip onlarla dans ederek mutluluklarını paylaşıyorsunuz. Bir gün Madrid’deki müzede bir resmin önünde gözleri dolmuş bir insanla göz göze geliyor ve birbirinizi anlayabiliyorsunuz. Hayat, çevremizden müteşekkil değil. O yüzden politikanın silahı olan düşmanlıklara kapılıp Nazilerin toplama kamplarına varmaktansa, insan olarak hoşgörümüzü genişletebileceğimiz bu tarz durumları yaşamak daha doğru ve insani geliyor.
Rol seçimlerinde dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Özellikle “İşte bu rol tam bana göre” dediğiniz durumlar oluyor mu?
Dediğiniz gibi bazen bir rolü okurken kafanızda hemen canlanıveriyor bazı noktalar. Bazen de replikleri söylerken dışarıdan duyacak kadar yabancı gelebiliyor ve o role bürünmeniz daha çok zaman alabiliyor. Nedenini bilemiyorum. Bazı roller bir yerlerde bir gönül bağını titretiyor demek ki. Ama karakterin hikâyeye bir şey katmasını önemsiyorum.
Dünya tiyatrosundan veya müzikallerden en çok sevdikleriniz nelerdir? Ve bunların içinde en çok hangisinde rol almak isterdiniz?
Benim öyle “En”lerim pek yoktur. Dansı, müziği, oyunculuğu çok seviyorum hâliyle müzikalleri de çok seviyorum. Belki çocukluğumdan iz bırakan “Grease” ve “Neşeli Günler”i (Sound Of Music) ya da güçlü konusuyla Sefiller’i sayabilirim.
Birlikte oynamayı hayal ettiğiniz bir idolünüz var mı?
Yine dediğim gibi “En”lerim pek yok. Çok iyi oyuncu olan çok insan var. Hepsiyle oynamak isterim. Madem hayal, neden bir kişiyle sınırlanayım ki?
Oynadığınız oyunlar sırasında, sahnede başınıza gelen komik veya ilginç anılar varsa bizimle paylaşır mısınız?
Tabii birçok durum oluyor. Mesela oynadığımız bir müzikalde 6-7 kişi dans edip şarkı söylediğimiz bir bölümde orkestra şarkının 2. nakaratını unuttu ve müziği aniden kesti. Biz nasıl bir uyum yakalamışsak bir saniye bile es vermeden şarkıya ve dansa hep birlikte devam ettik. Orkestra da tekrar müziğe girerek bizi yakaladı ve güzel bir final yaptık. Müziğin durduğu andan bizim devam ettiğimiz ana kadar geçen, kimsenin anlamadığı ama bizim 6-7 kişi olarak şaşkınlığımızı atlatıp karar verip devam ettiğimiz o saliseler çok özel. Aynı şekilde orkestranın da tekrar katılmasıyla sanki o parçanın zaten öyle çalışılmış olduğu hissini oluşturmamız size başta da bahsettiğim canlı performanslarda olan aksilikleri kurtarma heyecanına tam bir örnek aslında.
Ülkemizdeki sahne sanatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Tiyatroya olan ilginin artması için neler yapılması gerekiyor? Bu konuda en büyük sıkıntılar nedir?
En başta tiyatronun eğlence aracı olmadığının bilinmesi gerekiyor. Sadece tiyatro da değil, müzik, dans, sirk sanatları vb. oysa bazen bir oyundan çıktığınızda eve gider hüngür hüngür ağlamaya devam edersiniz. Bazen günlerce kafanızda o replikler, o sahneler dolaşır. Bir berber, bir turizm şirketi, bir kahve nasıl kapatmıyorsa bu tarz etkinliklerin de durmaması gerekir.
Ayrıca sponsorlukların geliştirilmesi gerekiyor. İş insanlarının, firmaların sanata katkılarını teşvik edilmesi gerekiyor.
En ücra köşelere kadar bu eserleri götürmek gerekiyor. Benim en çok zevk aldığım dönemlerden birisi Anadolu’nun çeşitli ücra köşelerine turne yaptığım zamanlardı. Rüzgârmış, yağmurmuş demeden biz kamyon damperinin onlar sandalyenin üstünde açık havada oyunun sonuna kadar pür dikkat izleyen o insanlara daha çok ulaşmalıyız.
Sanat bize kapılar açar, yalnız olmadığınızı hissettirir, bizim gibi insanlar, bizim gibi duygular olduğunu gösterir, dünya ve yaşam algımızı genişletir, hoşgörümüzü artırır. Neden bundan mahrum kalsın ki insanlar?
Hayatın basit zevkleri arasından asla vazgeçemeyeceğiniz…
Asla demeyeyim ama çikolata yemek, gezmek ve paylaşmak.
Yeni projeleriniz nelerdir? Sinema, tiyatro ve dizilerde sizi görebilecek miyiz?
Covid-19 ile birlikte birçok iş askıya alındı. Bu sene Şehir Tiyatrosu’nda bir “Brecht” oyunu sahneye koyacaktık ama kalabalık kadrolu bir oyun olduğu için onu bekletiyoruz. Onun yerine şimdi küçük kadrolu bir çocuk oyunu çalışıyoruz. Dizi ve sinema işleri de oldukça yavaşladı. Bir dizi projesi konuştuk ama henüz çok başında. Bakalım nereye varacak.
Kitaplarla aranız nasıl? “Merjam” okuyucuları adına Aslı Şahin’den 3 kitap tavsiyesi isteyebilir miyiz?
Eskisi kadar okuyamaz oldum maalesef. Konsantrasyon problemi yaşıyorum ve kitap değil ama daha çok araştırmalar vb. okuyorum. İsterseniz şöyle yapalım: Hep okunmuş kitaplar tavsiye edilir ama ben size bir tane okuduğum, bir tane okumakta olduğum ve okuyacağım kitaptan bahsedeyim. Bir kısa filmde birlikte çalıştığım, kalemine güvendiğim Nisa Yıldırım’ın “Epidemik Eros” kitabı bir yandan kahkahalar attırırken bürokrasinin ve eril dünyanın soğukluğunu da yüzümüze çarpan bir kitaptı. Okumakta olduğum “Benazir Bhutto – Doğu’nun Kızı” kitabı var ki Benazir Butto’nun başından geçen inanılmaz olayları, çektiği acıları, ödediği bedelleri kendi kaleminden okurken inanılmaz dirayetine tanıklık ettikçe şaşıp kalıyorum. Yine daha önce bir dizide birlikte çalıştığım Turgut Yasalar’ın “Ben Bir Dahiyim Ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim” kitabı çıkmış. Önceki kitabı “Ben Bir Dahiyim Ama henüz İlk Senaryomu Yazmadım” tadında bir kitap olduğunu zannediyorum ve çok merak ediyorum.
Oyunculuğa yeni adım atmış meslektaşlarınıza ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Kendilerini geliştirmeye hep açık olmalarını, bu sektörün acımasız olduğunu, haklarını bilmek, kaybetmemek ya da kazanmak için mutlaka meslek birliği, sendika gibi kurumlara üye olmalarının elzem olduğunu hatırlatmak isterim.
Son olarak neler eklemek istersiniz?
Röportaj için teşekkür ederim. Dünyayı ve yaşamımızı güzelleştirmek için paylaşmayı, hoşgörülü olmayı unutmayalım.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı