Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Oyuncu Nurdan Kalınağa ile çok sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik. Kalınağa, tiyatronun kendisi için ne ifade ettiği sorumuza; “Özgüvenim olmuş süreçte, sığınağım olmuş, ilerleyebilmek için köprüm olmuş. Gerçeğim ve kimi zamanda gerçeklerden kaçabildiğim masalım olmuş. Ama hiç iş olmamış onu biliyorum, aşk olmuş, meşk olmuş, keyif olmuş, yol olmuş, yoldaş olmuş...” diyerek cevap verdi.
Oyunculuk mesleğinde size ön ayak olan ablalarınızı ve sizi hikâyenizi dinlemek isteriz… Nurdan Kalınağa kimdir? Bize biraz kendinizden ve ailenizden söz edebilir misiniz?
Ailenin en küçük çocuğuyum. Abim ve ablalarımla aramızda epey bir yaş farkı var. Ben çocukken ablamlar tiyatroya meraklı, lisede tiyatro yapmış ve sonrasında da oyunculuk adına eğitim almaya başlamışlardı. Hâliyle rol model olarak ablamları alıyor ve onlara özeniyordum. Onların oyunlarını izliyor, beni tiyatroya götürmelerinden büyük keyif alıyordum. Küçük yaşta onların kitaplığındaki oyunları okumaya, Shakespear’le, Çehov’la ve daha birçok oyun yazarı ile tanışmaya başlamıştım. O yaşta neyi ne kadar idrak ettiğim görecelidir fakat bu tanıştığım yeni dünya beni çok heyecanlandırıyordu. Fark etmiştim ki ben de oyuncu olmak istiyordum. Bunu onlarla ilk paylaştığımda benim isteğimin bir heves olduğunu, geçici olduğunu düşündüler hatta beni önce çalıştırmak istemediler. İstikrarlı bir şekilde arzumun arkasında durduğumu görünce sonunda çalıştırmaya karar verdiler. Tüm bu sürecin sonunda Hacettepe Konservatuvarı kazandım, ablalarımın üzerimdeki emeği çoktur. Farklı ekollerden eğitim almaları ve beni çalıştırırken sürekli çelişmeleri de bence çok işe yaradı. Bana çok farklı yorumlara açık olmayı öğretti. Dört kardeşiz en büyüğümüz olan abimiz onun da vizyonu her zaman önümü aydınlatmıştır. Beni her zaman destekledikleri için annem, babam ve kardeşlerime müteşekkirim.
Yaptığınız bir söyleşiden oyunculuk dışında resim de yaptığınızı öğrendik. Böyle bir yeteneğiniz olduğunu nasıl fark ettiniz? Resim hobinize dair neler yapıyor, neler hedefliyorsunuz?
Evet, konservatuvardan mezun olduktan ve İstanbul’a geri döndükten sonra içimde epeydir hissettiğim ama ertelediğim resim yapma güdüsü iyice kendini hissettirmeye başladı. En sonunda bir kursa başladım ve üç seneye yakın orada kendimi geliştirmeye çalıştım. Şehir Tiyatrolarına girdim ve Şehir Tiyatrolarındaki çalışma tempomun yoğunlaşmasıyla yavaş yavaş resme vakit ayıramamaya başladım. Üzülerek söylüyorum ki son dört yılda ufak tefek karalamalar dışında dişe dokunur bir şey yapamadım ama bu resim aşkımdan vazgeçtiğim anlamına gelmesin, açtığım arayı kapatmaya ve orada kendimi yine geliştirmeye ve rehabilite etmeye devam edeceğim. Resim yapmak her zaman ruhumu dinlendirmiştir.
Bir söyleşinizde “60 yaşında bir sergi açacağım” diyorsunuz. Böyle bir hedefiniz var mı veya sizin yapılacak listenizde neler var?
O zaman öyle söylemişim ama bu ifade şimdi kulağıma biraz komik geliyor. Hedefim aslında 60 yaşında sergi açmak değil, hedefim; bir süredir verdiğim arayı kapatıp şahsıma münhasır bir tarz, çizgi, olgunluk hisseder ve bunun için yeterince emek harcadığım kanaatine erişirsem bu hayalimi gerçekleştirmek. Ve evet, hâlâ hayallerim arasında yerini korumakta. Bunun dışında tiyatroya uyarladığım, oyunlaştırdığım bazı eserler var. Yakın gelecekte bu projeleri de hayata geçirmek istiyorum.
2001 yılında mezun olduğunuz; Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’ndan arkadaşlarınızla sosyal medyanızdan da gördüğümüz üzere hâlâ aktif bir iletişiminiz var. Ne kadar hoş. Hayatta kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Ben okuduğum okulla, konservatuvar yıllarımla ve tüm sınıf arkadaşlarımla gurur duyuyorum. Her birimizin farklı bir hayat hikâyesi oldu ama mesleğimize dair o ilk tohumları attığımız yıllarda hep beraber çok keyifli bir üniversite hayatı paylaştık. Biz çok güldük, eğlendik, ağladık, şakalaştık, çalıştık, çatıştık ve daha nice an ve duygu paylaştık. Hep beraberdik, hep beraber büyüdük. Sanki hiç keşkem yok gibi her şey olabileceği en güzel hâliyle yaşanmış gibi. Ee hâl böyleyken çok kadim dostluklar kurulmuş oldu. Araya seneler girse de uzun süreler görüşmesek bile -ki arayı açmamaya çalışırız- bir araya geldiğimizde her şey tüm sıcaklığıyla kaldığı yerden devam eder. Bundan dolayı kendimi şanslı değil çok şanslı hissediyorum.
Peki, eğer oyuncu olmasaydınız, hiç kendiniz için bir “B Planı” düşünmüş müydünüz?
Müziğe çok küçük yaşlardan itibaren büyük bir ilgim olmuştur. Şayet hayat hikâyem oyunculuğa evrilmeseydi kendimi müzik adına geliştirirdim diye düşünüyorum.
Sahneye çıkmadan önce bir saatinizi pilatese ayırdığınızı biliyoruz. Bunun gibi sahne öncesi rutinleriniz var mı? Sahneye çıkmadan önce neler yapıyorsunuz?
Oyun öncesinde bedenimi hazırlamayı her zaman önemsemişimdir. Bedenimi ısıtmayı ihmal etmem, ses, nefes egzersizlerimi mutlaka yaparım, artikülasyon temrinlerini çalışırım. Kulisime geçip oyuna hazırlanışımı bir ritüel gibi yaşamayı severim. Hele şu anda pandemi sürecinde olduğumuz için oyun arkadaşlarımla yapılan sohbetleri o kadar özlemle anıyorum ki… O oyun öncesi içilen kahve eşliğinde tüm ekibin yaptığı kritikler, muhabbetler de benim için bu ritüelin parçasıdır. Oyunun başlaması yaklaşırken sahne arkasına geçip konsantre olmayı da önemserim ve ihmal etmem. Her oyun biriciktir, her oyun hem aynı, hem bambaşkadır, o yüzden her oyuna bence gerekli ihtimamı vermek lazımdır.
Nasıl bir izleyicisiniz? Takip ettiğiniz veya izlediğiniz filmlerde neler ararsınız?
İnsanın kendini betimlemesi fark ettim ki hakikaten zormuş. Bu yüzden sizin için yakın birkaç arkadaşıma kendimi sordum. Onların yorumunu soracak olursanız; ilgili, dikkatli, hatta heyecanlı bir izleyici olduğumu söylediler. Takip ettiğim ya da ilgimi çeken şeylerle ilgili sorunuzu cevaplamak benim için çok geniş bir konu olduğundan umarım mümkün olduğunca net ve özet bir tasarruf oluşturmayı başarabilirim. Beni izlerken çeken, heyecanlandıran projeler fark ediyorum ki öncelikle içinde kontrast barındıran projeler oluyor. Bu estetik anlamda da kurguda da ve hatta hikayede de geçerli. Ancak bu kontrast gerçek olmalı, yaşamalı ya da egzajere edildiyse de yine içinde tutarlılık taşımalı ve beni inandırmalı. Trajik olan ile komik olan yan yana olursa, çok absürd bir an kurulan gerçek bir atmosferin içinde daha gerçek gözükürse, bir de bu katmanlı bir şekilde işlenmişse ve estetize edilmişse ben kesin o noktada tüm merakımla takipçi olmuşum demektir. Emir Kustrika filmlerini belki o yüzden çok sevmişimdir. Balkan kökenli olmam, Balkan müziklerini bu kadar sevmem de belki bu yüzdendir.
Çok değerli, birbirinden usta sanatçılardan eğitim alma şansınız oldu. Peki, en çok kimden ne öğrendiğinizi düşünüyorsunuz?
Bu soruya bana bir şey öğreten herkese teşekkür ederek cevap vereceğim. Çünkü üzerimde emeği olan o kadar çok öğretmenim, eğitmenim, meslektaşım, arkadaşım ve yoldaşım olmuştur ki birini ansam diğerinin hatırı kalır gibi geliyor.
Bu hayattaki en büyük mottonuz nedir? Veya kendiniz için bir şarkı seçmiş olsaydınız, bu hangi şarkı olurdu?
Bir şeyleri sabitlemek, üstüme yapıştırmak, bu benim “mottomdur” demek hoşuma gitmiyor açıkçası. Ha belki diyeceksiniz ki o zaman mottonuz “değişim” olmuyor mu? Bir sene önce bu pandemi sürecini nasıl bilmiyorsak, bize yaşatacaklarını, bizde yaşayacaklarımızı bilmiyorsak ben kendi adıma da genel geçer hiçbir tabir kullanmak istenmiyorum. Değişim zaten baki ama değişime de direndiğim zamanlarım olabilir. Elbette etik açıdan düstur edindiğim kavramlar var ama “motto” gibi tabirler bana uzak geliyor.
“Tiyatro” sizin için ne ifade ediyor?
Pandemi sürecinde farkettim ki tiyatro çok büyük bir alan kaplıyormuş hayatımda… Elbette mesleğim, ifade ve gerçekleşme alanımdı fakat yokluğunda ne kadar büyük bir boşluğa düştüğümü de gözlemlemiş oldum. Özgüvenim olmuş süreçte, sığınağım olmuş, ilerleyebilmek için köprüm olmuş. Bunları şairane olmak için söylemiyorum, belki de istediğiniz cevapları veremiyorum. Ancak gerçeğim ve kimi zamanda gerçeklerden kaçabildiğim masalım olmuş. Ama hiç iş olmamış onu biliyorum, aşk olmuş, meşk olmuş, keyif olmuş, yol olmuş, yoldaş olmuş…
Modanın bu hızlı ne değişimi sizi ne kadar etkiliyor? Siz bir kadın olarak modaya ayak uydurduğunuzu düşünüyor musunuz?
Aslında modayı seviyorum. Ne kadar takip ettiğim çok göreceli… Modaya göre giyiniyor muyum? “Hayır.” Ama güncel modaya göre kendi kombinlerimi ayarlamayı seviyor muyum? “Evet.” Aslında nereye gidiyorum, ne için gidiyorum, kendimi nasıl ifade etmeyi biçimliyorum? sorularıyla kombinlerimi şekillendiriyorum ve bunu yaparken dönemin moda anlayışıyla kendi estetik anlayışımı birleştirmenin verdiği denklemi çözmekten ve şekillendirmekten keyif alıyorum.
Türk kadınlarının neye ihtiyacı var? Neden günümüzde kendi parasını kazanabilen, ayakları üzerinde durabilen kadınlar eşlerinden gördükleri şiddete sessiz kalıyor?
Ah, bu nasıl geniş ve ne önemli bir konu… Elbette eğitim şart, daha fazla eğitim, daha fazla eğitim ve daha fazla eğitim gerek. Sosyal medya sayesinde artık kadınların uğradığı şiddeti daha fazla duymaya başladık ve maalesef eğitimli hatta ekonomik özgürlüğü elinde olan kadınların da şiddete maruz kaldığını çokça duyuyoruz. Ve kim bilir eğitimli ve ekonomik özgürlüğü elinde olsa da ne çok kadın bunu kendini aşağılayan bir durum olarak gördüğü için paylaşmaktan çekiniyor. Çok üzücü… Ben bunun sebebini erkek egemen şiddete cesaret veren politikalar uygulanmasına bağlıyorum. Erkek egemenliğin sırtını sıvazlayıp kadını hedef gösteren bakış açısı devam ettikçe bu durumun önüne geçmek zaman alacaktır. Kadına karşı şiddete sıfır tolerans gösterecek politik bir irade ve hukuki çerçeve gerektiğini düşünüyorum. Şu anda direnerek, birleşerek, örgütlenerek mücadele edip, kendini korumaya çalışan kadınların politik tavırlarla ve hukuki yollarla daha güçlü destekleneceği günlerin gelmesini umut ediyorum.
Oyunculuk mesleğine yeni adım atmış, şu anda bu bölümü okuyan veya mezun olan yeni mezunlara en büyük tavsiyeniz ne olur?
Mümkün olduğunca çok yönlü olmalarını, saçmalamaktan korkmamalarını ve denemekten vazgeçmemelerini öneririm.
Peki, Nurdan Hanım siz kendinizi nasıl güncelliyorsunuz?
Sanırım doğa ile… Bana en çok iyi gelen, beni sağaltan, kendimle baş başa kalıp hayatla yüzleşmeme yardım eden şey doğayı gözlemlemek.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
Bu güzel röportaj için teşekkür ederim…
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı