Defne Gürmen: Oyunculuk uzun ve taşlı bir yol

Merjam Yazar: Merjam 13 Ocak 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Oyuncu Defne Gürmen ile çok sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik. Gürmen, oyunculuk mesleğine yeni adım atmış genç meslektaşları için tavsiyelerde bulundu. Gürmen, “Belli düşünce kalıplarını yıkmak, her yeniliğe açık olabilmek, hep öğrenebilmek ve deneyebilme cesareti bu işin en temel gereklilikleri. Oyuncu olmanın koşulları maddi-manevi çok zordur. Uzun ve taşlı bir yol. Vazgeçmemek şart.” dedi.

Defne Gürmen: Oyunculuk uzun ve taşlı bir yol

 

 

Defne Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

 

1980 İstanbul doğumluyum. Kadıköy Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nden mezun oldum. Üniversitenin 2. sınıfında okurken Gönül Ülkü&Gazanfer Özcan tiyatrosunda oynamaya başladım.

 

Üç sezon onlarla çalıştıktan sonra Şehir Tiyatrosu’na girdim. Hâlen Şehir Tiyatrosu’nda çalışıyorum.                      

 

                                                                                                            

Kendinizi çalışma ortamı dışında nasıl geliştirirsiniz?

 

“Kişisel Gelişim” başta olmak üzere her türde okumayı severim. Sinemayı çok seviyorum. Genel olarak insan davranışlarını sorgularım. Empati yapmaya çalışırım, bu şekilde karakterlerin sebeplerini bulmaya çalışırım.

 

 

Engin Gürmen’in kızı olmak nasıl bir his? Neler öğrendiniz babanızdan, bize biraz babanızla olan ilişkinizden bahseder misiniz?

 

Tarihe sahip olmak ve sahip çıkmak demek benim için. Kendi kültürünüze, işinizin geçmişine hâkim olmak, Hüseyin Kemal Gürmen’in torunu olarak kuruluş döneminde neler yaşandığını öğrenmek ve bilmek çok önemli oldu. Değişen, dönüşen bakış açılarını sürekli tartışmak, okullu mu alaylı mı başlıklarını konuşmak babamla çok keyifli ama bir o kadarda çatışmalı sohbet ederiz. Kuşak çatışması epeyce olur aramızda ama birbirimize çok şey katarız. Aynı kurumda ve oyunlarda çalışarak beraber de çok şey öğrendik. Her zaman teşekkür ediyorum kendisine çünkü okulu bitirmem konusunda bana çok destek olmuştur. Vazgeçmemem için çok destekledi beni.

 

 

Ailede üç kuşak “Şehir Tiyatrolu” olduğunuz bilgisine sahibiz. Bu konu hakkında konuşmak isteriz… Bu kuşak serüveninin devamı gelecek mi?

 

Üç kuşak “Şehir Tiyatrolu” olmak çok gurur verici bir şey. Bunun sorumluluğu da yeterince zor. Ben her zaman 107 yıllık kurumumuzun geçirdiği evreleri düşünerek sahip olduğumuz değerin aidiyetini hissettim, korumamız gereken özelliklerimizi savundum ve savunuyorum. Dedem gibi, bu kurumu var eden herkese karşı ayrı ayrı sorumluluklarımız var. Bunu bilerek kurumumuzu yaşatmak, ilerletmek ve dönüştürmek durumundayız. Geçmişimizi hep hatırlayıp o saygıyla devam etmeliyiz. Dedemi hiç tanımadım maalesef. Dünya gibi sanatta değişip dönüşüyor. Her dönemin kendine ait disiplinleri, anlayışları vardır. Değişeni takip etmek, çağdaşlaşabilmek ama aynı zamanda geleneksel ve kurumsal olanı korumak gerekir. Görmek ve bakmak arasında fark vardır, görmeyi isterseniz öğrenmeniz kolaydır. Geçmiş kültürünüz sizin yolunuza yeterince ışık olacaktır.

 

 

2010 yılında “Düşüş” oyunu ile “Lions Kerem Yılmazer Genç Yetenek Teşvik Ödülü”nü aldınız. Nasıl hissettiniz? Sizin için nasıl bir tecrübe oldu?

 

Tabii ki çok büyük bir mutluluk. Aynı yıl Afife Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu’ya aday gösterildim. “Düşüş” oyununun bana çok katkısı oldu. İlk kez uzun yol koşabilmeyi öğrendim, kendimi gördüm. Motivasyonumu ve özgüvenimi geliştirdim. Aynı dönemde bana çok güzel bir hediye daha gelmişti. Tiyatro Stüdyosu, Ahmet Leventoğlu “Düşüş” oyununu izledikten sonra kendi tiyatrosunda “Vanya Dayı” oyununu hazırlıyordu bana da “Sonya” karakterini teklif etti. Hayatımda başka bir yeri olan bu rolü çok korkarak kabul ettim. Konservatuvar hazırlığı sırasında çalıştığım ve sınava girdiğim karaktere baştan sona can vermek şansı doğmuştu. Çok şey kattı yaşadıklarım bana. Unutamayacağım deneyimler kazandım. Çalıştığım her kuruma ve herkese minnettarım.

 

 

“Kuruntu Ailesi” dizisinde birçok usta sanatçıyla birlikte çalışma şansınız oldu? Dizinin size neler kattığını düşünüyorsunuz?

 

Tam bir yıldızlar geçidiydi. Çok ama çok keyifli ve öğreticiydi. Ben çok şanslı hissediyorum bu anlamda kendimi. O güzel insanlarla ve tecrübelerle karşılaşmak benim için büyük deneyim oldu. İlk kamera tecrübemdi. Yeri dolmayacak zamanlar yaşadım. Minnettarım.

 

 

“Geç Kalanlar” adlı oyununuzda sizi sahnede izlemiştim ve çok etkilendiğim, beni düşündüren bir oyundu, emeğinize sağlık. İnsan olarak bazen ilişkilerimizde yüksek çıkışlarda bulunabiliyoruz ve bu bazen bizi geri dönüşü olmayan bir yola atıyor. Oyunda büyük bir pişmanlık ve geç kalınmışlık anlatılıyor. Sizden de oyun hakkında birkaç cümle rica edebilir miyiz?

 

“Geç Kalanlar oyunumuz hayatımızdaki en temel ihtiyacımızı; sevgiyi bize çok güzel anlatır. Tüm ekibimiz için bambaşka deneyimleri tekrar hatırladığımız uzun bir süreç oldu. Seyircimize kendiyle baş başa kalma fırsatı veren bir oyundu. Benim için bireysel olarak oyunculuk yolculuğumda geçiş dönemi oluşturduğuna inanıyorum. Harika bir ekip uyumu ve mutluluğu vardı hepimizde. Oyunun uzun soluklu olmasını birbirimizi severek ve unuttuğumuz hoşgörüyü çalışırken ve oynarken tekrarlamaya gönüllü olmamıza bağlıyorum. Sevgiyle iletişim kurmayı hiç bir zaman unutmamalıyız.

 

 

“Anne olduktan sonra” ve “Anne olmadan önceyi” hayatınızda nasıl tanımlarsınız?

 

Biraz klişe olacak ama gerçekten doğru bir klişe artık bunu ben de kabul ediyorum. Bir kadın için muhteşem bir duygu anne olmak. Anne olmadan önce bilincinizle çok muhatap olmuyorsunuz bence. Farkındalığı çok önemsemiyorsunuz. Çünkü çocuk olmaya devam ediyordunuz, annem var diye geçiriyor insan aklından. Anne olduktan sonra aniden büyüyorsunuz, bilinç ve farkındalık en önemli yerini alıyor artık. İki kişilik yaşıyorsunuz. Bambaşka bir yere geçiş yapıyorsunuz. Ben şunu söylemeden geçemeyeceğim tabii, annem sayesinde ben işimi yapmaya devam edebildim, en büyük destekçim annem oldu. Bu yüzden çok güzel bir süreçle geçtim anneliğe. Minnettarım anneme.

 

 

Peki, kızınızı da sizler gibi sahnede görebilecek miyiz? Kızınızın oyunculuğa ilgisi var mı, sanatçı bir anne olarak onu nasıl yönlendiriyorsunuz?

 

Bu sorunun cevabını henüz bilemiyorum, kızım 13 yaşında. Dans etmeyi çok seviyor 6-7 senedir bale eğitimi alıyor. Yönlendirmeyi pek sevmiyorum. Yine de benimle birlikte yaşadığı süreçte, Türkiye’de sanatla uğraşmanın tüm zorluklarını yaşıyoruz. Elbette ne iş yapmak isterse yanında ve destekçisi olacağım. Eksileri ve artılarıyla her yönünü göstermek benim görevim, gerisi onun bileceği iş. Karar her zaman kendisinin.

 

 

Tiyatronun hayatınızdaki yeri nedir? Sahnede olmak, performansınızın ardından alkış almak sizlere nasıl hissettiriyor?

 

Her şeyden önce işim. Sevdiğimiz, seçtiğimiz işi yapmak maalesef çoğumuza kısmet olmuyor. Bu anlamda çok şanslıyım tabii. Kendimi işime ait hissediyorum. Sahnede seyirciye tek bir cümle bile kazandırabilsem, bir tek anda kendini bulmasını sağlayabilsem çok büyük bir kazanç. Bakış açılarımızı, ön yargılarımızı veya kendimize bile itiraf edemediğimiz bir olayı, bir durumu seyirciye gösterip hissettirebilirsem ne mutlu bana. Bir çocuğa, bir gence, bir yetişkine bir nebze olsun değişik bir bakış açısı göstererek düşünmesini sağlayabilirsek çok önemli bir kazanım olur. Alkış, tüm ekibinizin, emeğinizin bir teşekkürüdür. Tüylerimiz diken diken olur, duygulanırız. Seyircilerimiz olmasa biz olamayız. Hep var olsunlar ve bizi yalnız bırakmasınlar.

 

 

Oyunculuk mesleğine yeni adım atmış olan genç meslektaşlarınıza en büyük tavsiyeniz ne olur?

 

Belli düşünce kalıplarını yıkmak, her yeniliğe açık olabilmek, hep öğrenebilmek ve deneyebilme cesareti bu işin en temel gereklilikleri bence. Oyuncu olmanın koşulları maddi-manevi çok zordur. Uzun ve taşlı bir yol. Vazgeçmemek şart. Maalesef okumayı, araştırmayı seven meraklı bir nesil geliyor mu çok emin değilim. Bu mesleği neden yapmak istiyorlar, yapabilecek kapasiteleri var mı, nereye kadar dayanabileceklerini iyi tartmaları gerekiyor. Kendini tanıması ve bilmesi gerekiyor. Bu işin geçmişi, nerden nereye nasıl geldiği iyi öğrenilmeli. Özellikle tiyatro oyuncusu olmak ciddi birikim ve donanım ister. Büyük sabır ve tutku gerektiriyor. Öğrenmeye istekli olmalarını öneriyorum.

 

 

Defne Gürmen nasıl bir okurdur, neler üzerine okur?

 

Kişisel Gelişim başta olmak üzere her tür okurum, seviyorum okumayı.

 

 

Oynadığınız oyunlar sırasında veya sahnede başınıza gelen unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

 

Çok fazla anımız var tabii ki. En unutamadığım; “Düşüş” oyununu oynarken ilk oynadığımız hafta, canlandırdığım kadına seyirci tepki gösteriyor, sinirleniyor, sevmiyor kadını. Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde oynuyoruz. Seyirci birden yüksek sesle “tu yazıklar olsun sana” diye yorum yaptı. Ben nasıl şaşırdım, afalladım, tedirgin oldum. Oyun sırasında saniyeler içinde olan durumlar bizlere saatler sürüyormuş gibi gelir. Sonra sinir bozukluğu oldu tabii ve gülmeden sahneyi atlatabilmek için terler boşaldı üstümden.

 

 

Çocuklukta ki meslek hayaliniz neydi? Hiç “keşke başka bir meslek seçseymişim” dediğiniz oldu mu?

 

Psikolog olmak istiyordum. Çok ilgilendiğim bir alan. Tiyatro oyunculuğu da çok uzak değil zaten zevkle ve keyifle araştırma ve analiz yapabiliyorum. Evet, bazı anlarda kadın oyuncu, anne olmanın çok zor süreçleri oluyor. Ülkemizde bu alanda mutlu olmakta pek kolay olmuyor bu yüzden yapmasa mıydım dediğim anlar oldu.

 

 

Peki, “Kadın” kelimesi sizin için ne ifade ediyor?

 

Kadın her şeyden önce insandır. Bu şekilde ifade etmek en doğrusudur. Sonra dişi enerjinin avantajları üzerine konuşabiliriz. Toprak dişidir, üreten, can verendir. Erkelerden ayırdığım önemli özelliği de budur. Cinsiyet ayrımcılığına aşırı karşıyım zaten. Hep önce “insan” demeliyiz.

 

 

Sosyal medyanıza baktığımızda çok hoş bir kadın ve aynı zamanda çok hoş da bir anne görüyoruz. O zaman sormak isteriz… Defne Hanım’ın hayatında “moda” nerede?

 

Güzel sözleriniz için çok teşekkür ediyorum. Benim bedenimde iyi duran, taşıyabildiğim, yakışan giyim tarzını seçmektir benim için moda. Bazen bazı şeyleri giymeyi çok seversiniz, bir süre sonra o sizin tarzınız olur eğer size yakışıyorsa. Genel anlamda abiye pek sevmiyorum. Sahnede abiyeyi iyi taşıyabilmek benim için yeterli oluyor.

 

 

Son olarak eklemek istedikleriniz?

 

Eğitim sistemimizin çok daha genişletilmiş ve bireyin özelliklerini ortaya çıkaracak şekilde ivedilikle yenilenmesini diliyorum. Sanat, tiyatro ve tüm sanat alanları bir alışkanlık ve kültürdür. Ana okuldan başlayarak geniş ve doğru bir biçimde bu alışkanlıkları öğretip, anlatabilmemiz gerekiyor. Maalesef tüm eğitim ve öğretim sistemimiz çok yetersiz. Toplumumuza ve ülkemize yelpazesi geniş, kendini sağlıklı yollarla ifade etmeyi, iletişim kurmayı küçücükken öğretmeliyiz. Bu şekilde sağlıklı bireyler yetiştirebiliriz. Ancak bu şekilde anne-baba, ebeveyn olmayı öğrenebiliriz. Bir insan yetiştirmek, bir birey olabilmek ve bireyselleştirebilmek bence dünyanın en önemli ve en zor işi.

 

Çok teşekkür ediyorum, sağlık ve sanat dolu yıllar diliyorum.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı