Melis Sevilay Uludağ: Sanat benim oksijenim

Merjam Yazar: Merjam 17 Aralık 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Geleneksel Türk Sanatları Minyatür Sanatçısı Melis Sevilay Uludağ ile sanata ve sanatçıya dair sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik. Aynı zamanda küratörlük de yapan Uludağ, “Sevdiğiniz işi yapmak nefes almak gibidir, sanat benim oksijenim. Kaç rüya görürsünüz? -Kaç tanesini hatırlarsanız... Rüyanızda sürekli elinizde fırça görüyorsanız bu aşk neyle sonlanır?” dedi.

Melis Sevilay Uludağ: Sanat benim oksijenim

 

Melis Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

 

19.04.1975 Van doğumlu aslen Kastamonu / Tosyalıyım.

Öğrenim hayatımı Türkiye’nin birçok yerinde tamamladım. “Deri Teknolojisi” akabinde “Moda Tasarım” eğitimlerini aldıktan sonra 6 yıl sektörün önde gelen ihracat firmalarında stilist ve modelistlik yaptım. 7 yıl, ortaklı bir yapının içinde İhracat Firması kurucusu olarak ülkeme hizmet ettim. Aydın’da ikâmet ederken Ebru Sanatıyla tanıştım ve sonrasında profesyonel iş yaşantımı noktaladım. İstanbul’da Ebru Sanatına devam ederken Minyatür Sanatına da başladım ve akabinde organizasyonlarda küratörlük görevini üstlenip sanatlarımızı anlatmayı, tanıtmayı ve yeni koleksiyonerler edinmeyi görev hâline getirdim. Sanat danışmanlığı, art direktörlük gibi işlerden de sonra şu an tarihi yarımadada bulunan Verni Art Salonda “Art Manager” olarak çalışıyorum ayrıca Nişantaşı ve Aydın’da ki atölyelerimde ebru çalışmalarımı devam ettirmekteyim. 

 

 

Bize biraz mesleğinizden, yaptığınız işlerden bahsedebilir misiniz?

 

Amatör de olsa terzilik geçmişi olan bir aileden geliyorum. Annem nakış konusunda eğitmenlik yaptı ve hâliyle meslek seçimimde bana ilham verdi. Hep bir moda tasarımcısı olmak istedim. Deri giyim üzerine ihracat firmalarında stilist ve modelist olarak çalıştıktan sonra kendi atölyemi kurdum. Ortaklı bir yapının içine girerek yurt dışı ihracat firmasında yer aldım. Uzun yıllar tasarımını yaptığım modeller Avrupa’da satışa sunuldu. Sanatkârlarımızla tanışıp eğitim sürecine devam ederken bilgilerimi Aydın’da bir sanat merkezinde aktarmaya başladım. Hiç unutmuyorum “Dürdane Ünver” hocamı aramıştım, “Hocam benim Aydın’da ders vermemi istiyorlar sizce ne yapmalıyım?” dedim, beni inanılmaz yüreklendirdi: “Hemen kabul et ve başla, çünkü öğretince daha çok öğrenmek zorunda kalacaksın.” dedi. Çok şükür yetiştirdiğim öğrencilerimden üniversiteyi kazanıp “Geleneksel Sanatlar” bölümüne girenler oldu.

 

 

Daha sonra organizasyonlar düzenlemeye başladım. Aydın’da “Geleneğin İzinde Geleneksel Türk Sanatları Buluşması” organizasyonunu gerçekleştirdim ve ilk koleksiyonerimle yollarımız kesişti. Daha çok bilgi sahibi olabilmek için diğer sanat dalları üzerine de kendimi geliştirmeye gayret ettim. Organizasyonları ne yazık ki işe dâhil olmayan kişiler etkinlik olsun diye yaptığından, sergiler de sahipsiz kalıyordu. İnsanlara önlerinde durdukları eseri anlayabilmeleri için tercümanlık yapmaya başladım ve eserler alıcı bulmaya başladı. Bu da hâliyle bir başka görevi getirdi. Birçok organizasyon yaptım, sabah gidip akşam sergi yeri kapanıncaya kadar her gelen ziyaretçiye tek tek eseri ve sanatçısını tanıttırdım. Gelen misafirlerin birçoğu bu sanatlara başladı. İşleri olanlar, zaman ayırıp yapamayanlar eserleri satın aldı. Bir müddet sonra artık kurumlardan teklifler gelmeye başladı. Koleksiyonerlere danışmanlık ve küratörlük görevlerini üstlenmiş oldum.

 

Bunun yanı sıra birçok sanatçı dostuma ve hocalarıma menajerlik yaptım. Nişantaşı’nda sanatçı dostum kıymetli büyüğüm “Fisun Onomayla” birlikte atölyemizi kurduk. Dersler ve organizasyonlar burada devam etmeye başladı. Verni Art Salon’dan teklif gelince bizim için ikinci bir merkez oluştu. Verni Art Salon, İstanbul’un tarihi yarımadasında benim sanat hayatımın başladığı yer. Kader, nasip, tevafuk… Adı her ne ise… Verni Art Salon bir gemi tersanesi, yıllar içinde yorgun düşmüş bir bina usta eller sayesinde bugün iddia ediyorum; İstanbul’un en güzel galerisi ve sanat merkezi. 3 yıldır Verni Art Salonu’nun yöneticiliğini yapıyorum, işimi seviyorum. Pandemi döneminde kapalı olmamıza rağmen orayı yalnız bırakmıyorum. Gün aşırı gidip eserlerle ilgileniyorum. Verni Art Salona geldiğimde daha inşaatı devam ediyordu, bugün ise misafirlerini ağırlıyor. Her ay bir sergi, bir seminer, bir atölye çalışması konsepti oluşturduk; çok şükür büyük ilgi gördü. Verni Art Salon’da büyük bir aileyiz. Buraya gönül veren herkes sanat adına çaba gösteriyor; en başta da tabii ki bu imkânı oluşturan yatırımcımız…

 

 

Sergisini Verni Art Salon’da yapmak isteyen sanatçılar listesi olarak elimde uzun bir liste mevcut. Sadece Türkiye’den değil bu arada yurt dışından da oldukça fazla talep almaktayız. İnşallah yeni dönemde hepsine yer vermeye çalışacağız muazzam bir restorasyona sahip olduğu için yurt dışından binayı görmek için de birçok mimar ziyaretçiyi rezervasyonla misafir etmekteyiz. Verni Art Salon, Türkiye’de turizm açısından da çok kıymetli bir alan.

 

 

Lisans eğitiminizi Moda Tasarım üzerine almışsınız. Peki, ebru ve minyatür sanatıyla tanışma hikâyenizi sizden dinleyebilir miyiz? Eğitiminizin bu sanatlara yönelişinizdeki etkisi nedir?

 

Yurt dışına bir koleksiyon hazırlarken bizden bir şeyler katmak istedim ve ebrulu kâğıtlar üzerine tasarımlarımı yapma fikri oluştu ama ne yazık ki ebrulu kâğıtları Aydın’da bulamadım. İzmir’de bulduklarımda ise fazla baskın renkler olunca ben kendim ebrulu kağıtlarımı yaparım deyip büyük bir duvara çarptım. Önce malzeme sıkıntısı yaşadım, malzemeler sadece İstanbul’dan temin edilebiliyordu. Okumaya başladım ve orada anladım ki bu sanat, derinliği öyle fazla bir sanat ki… Hocam Fuat Başar ile geçen bir konuşmamızda da “Daha çözemediğim şeyler var” derken kuyunun dibi olmadığını tekrar idrak ettim. Rahmetli Hatip Mehmet Efendi’nin hayatı aslında Ebru sanatına yaklaşımımı derinden etkileyen unsur oldu. Geleneksel Türk Ebru tarihimizde çok önemli bir yeri olan Hatip Mehmed Efendi kendi lakabı ile anılmakta olan “Hatib Ebrusu”nun mucididir. Ayasofya Camii İmam Hatibi olması sebebi ile “Hatip” lakabı ile anılmış olan bu zatın tam adı Mehmed bin Ahmed İstanboli’dir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Hatib Mehmed Efendi, 1774 tarihinde evinde çıkan bir yangın sonucu ebrularını kurtarmak isterken vefat etmiştir. Yaşadığı dönemde kendi icadı olan “Hatip Ebru” yapımını kimseye öğretmemiş olmasından dolayı “Hatip Ebrusu” uzun yıllar bir sır olarak kalmıştı. Hatip Mehmed Efendi ebruculuğun yanı sıra hattat İsmail Zühti’den sülüs ve nesih yazıyı da öğrenmişti. Yaptığı sanat eserlerini kurtarmak isterken vefat etmiş olması, bu sanatın müstakil bir sanat olduğunu, benim de yaklaşımımın bu hassasiyette olması gerektiğini anlattı.

 

 

Bir aşkla ebru sanatını öğrenmek için İstanbul’a geldim. Ebru sanatçısı ve hattat Fuat Başar hocamla tanıştım ve akabinde evde meşk ettiğim kâğıtlarımı hocamın gözetiminde ilerletmeye gayret ettim. Yaşadığım şehirdeki meslek edindirme kurslarında ebru sanatı eğitimi sınıfı açılmıştı ama öğrencisi yoktu. Çabalarımla sınıfın açılmasına destek olup meşki orda devam ettirdim. Hocamdan aldığım bilgileri arkadaşlarımla paylaşıp aslında bir köprü vazifesi oluşturmak nasip oldu. Açılan kurslar içinde çini sınıfına da kayıt yaptırdım, orada da çini üzerine minyatürler yapma çabasındaydım. Renk ve desen eğitimim olduğundan aslında benim için oldukça keyifli hâle gelmişti. Sosyal medyada paylaştığım resimlerde minyatür sanatçısı hocam Özcan Özcan ile yolculuğum başladı ama Ebruyu hiç bırakmadım.

  

 

Özcan Özcan’dan Minyatür Sanatı üzerine özel dersler aldınız. Nasıl bir süreçti? Bize bu sürecinizi biraz anlatabilir misiniz?

 

Minyatür, minik bir resim ama içinde belki bin sayfalık hikâye barındırıyor. Hocamla tanıştığım dönemde hocamın elinde oldukça önemli; İstanbul’u anlatan çalışmalar vardı. Hocam yaptığım çalışmaları yakından görmek istedi ve kendisi ile paylaştığımda fırçamın iyi olduğunu söyledi ve bu işlerde kendisine yardımcı olmamı istedi. Benim için büyük bir fırsattı çünkü öğrenme şansım olacaktı. Küçük Ayasofya’da bulunan atölyesinde yaklaşık iki yıl bifiil ders aldım daha sonra Bahariye Mevlevihane’sinde başka arkadaşlarımla grup dersine devam ettik. Bu arada uzun zaman içinde takip ettiğim ve çalışmalarına hayran olduğum Hocam “Reza Hematirad”ın İstanbul Tasarım merkezinde bulunan sınıfında öğrenci olma şerefine nail oldum. Üç yıl Reza hocamdan ders aldım, ufkumu açan ve yeni teknikler öğreten hocamla hiç yollarımız ayrılmadı ve kendisinden Minyatür icazeti aldım. Kültür Bakanlığı somut olmayan kültürel miras minyatür sanatçısı belgesine layık görüldüm. Reza Hemmatirad hocamla geleneksel minyatüre çağdaş yorumlar katabilme cesaretini yakaladım. Teknik bilgisini hiç esirgemeden paylaşan ve her daim öğrencisinin arkasında duran, benim için köprü olsa üstünden geçmem diyeceğim hocamdır. Birçok projeye beraber katıldık ve birçok koleksiyonerin eserlerini oluşturduk. Allah ömür verirse hocamla her daim beraberim. Çok yönlü bir sanatçı olan hocamın elimden geldiğince menajerliğini de devam ettiriyorum.

 

 

Ebru ve minyatür sanatlarının Türkiye’deki popülaritesi nedir ve bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

 

Geleneksel sanatlar aslında çağdaş sanatlarda olduğu gibi yüksek bir ivmede değildi; ancak son 15 yılda geldiği durum aslında sevindirici. Kitap sanatlarının bir anda levha hâlini alıp mekânlarda duvara asılan tablolara dönüşmesi, tanınırlık ve bilinirlik özelliğini oluşturdu. Dünyada Ebru Sanatı, “Türk mermer kâğıdı” olarak bilinmekte ve bir sanata ismini veren bir millet olmak gurur verici. Devlet desteği ve belediyelerin açmış olduğu kurslarda kıymetli hocalarımız bu sanatlara büyük emek vermekte, tanınırlığı da sergiler sayesinde taçlandırılmakta. Son zamanlarda çağdaş sanatçıların bulunduğu etkinliklerde yer alması da aslında çağın eserlerinin sanat adına ayrıştırılmadan sunulduğunu ve sahip çıktığımız kültürel mirası uluslararası platformlara taşıdığımızı göstermektedir. Baktığımızda sanat; bir üst kültürdür, eğitimi uzun yıllar alan… Sadece yapmak değil, yaptığının anlamını da bilmek gerekiyor. Maalesef hâlen koltuğunun rengine ya da duvar ölçüsüne göre eser talepleriyle karşılaşıyoruz. Umarım anlatabilmişimdir…

 

 

Ebru öğrenme yolculuğunun aynı zamanda tasavvufi bir yolculuk olduğunu söylenir. Usta – çırak ilişkisi neden bu kadar önemlidir? Ebru öğrenmek isteyen kişileri ruhsal anlamda nasıl bir yolculuk beklemektedir?

 

Sadece ebru olarak değil aslında diğer geleneksel sanatlar; İslâm sanatları için de aynı şeyi söyleyebiliriz. İslâm sanatında amaç İlâhi güzellik arayışıdır. Bir su düşünün, rengârenk hazırladığınız boya kavanozları ve bir fırça yardımıyla suya damlalar dökülüyor, her suya düşen damla size bir heyecan bahşediyor, açılan küçülen renkler ama öyle ki o damlaları siz bir metalden yardım almadan birbirine karıştıramıyorsunuz… Asılı duran renkler… Fizik, kimya, biyoloji ve matematik bunları bilimle açıklayabiliriz ya aşkı neyle açıklarız? Ruh hâliniz, dinlediğiniz müzik öğretileriniz, kalbinizin ritmi, nefes alışverişiniz; inanır mısınız bu suyu ve renkleri etkilemekte. Ebru sanatında kontrol edemediğiniz aslında bir takım unsurlar söz konusu. Eskilerin değimiyle ebru “Zuhurat” sanatıdır, zuhurat kendi kendine oluşan anlamındadır. Usta yolu gösterir, o yolda yürümek aslında işinizi, yükünüzü hafifletir. Usta aslında bir bakıma hayat sanatını da anlatır, farkında olmadan bilginize bilgi katarsınız. Çok şükür, Fuat Başar hocam benim sanat yolculuğumda büyük şansım. Birebir teknenin başına beraber geçemesek de her kâğıdımı okurken yanında birçok bilgiyi de hediye etti. Ebru sanatı bir bakıma kendinizi suya bırakmak gibi sizi dinginleştirir, sabrınızı yükseltir. Renkler psikolojinizi olumlu anlamda etkiler ve en hızlı sanat eserine kavuşursunuz. Benim obsesifliğim azaldı, sabrım 2 katına çıktı ve zorluklarla mücadele gücümü arttırdı. Denemeden ne demek istediğimi anlamanız belki zor olabilir.

 

 

Teknenin başına geçtiğinizde özellikle hangi renklerle, hangi motifleri çalışmayı seviyorsunuz? Çalışırken dinlemekten keyif aldığınız, renklerle iletişime geçmeniz için size ilham veren sanatçılar var mı?

 

Mavi benim rengim, nedense bir özgürlük çağrışımı içinde. Tuval üzerine özellikle akkase ebru çalışmak keyif veriyor. Sonrasında üzerine minyatür çalışmaları gerçekleştirmeyi seviyorum. “Can Atilla” dinlemekten keyif aldığım sanatçılardan ama bunun yanı sıra o gün ruh hâlim neyse ona göre müzik dinlemeyi tercih ediyorum. Geniş bir tasavvuf müziği arşivim mevcut.

 

 

Siz tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz ve çalışmalarınızla vermek istediğiniz mesaj nedir?

 

Tuval üzerine ebru çalışmayı tercih ediyorum. Gelenek tabii ki kılavuzumuz ama sanatçı çağını yaşamalı ve farklı şeyler üretmeli. O nedenle biraz daha özgün çalışmalarda bulunmayı seviyorum. Hep bir hikâyeden yola çıkıyorum: Mitler, tarihi olaylar, kutsal değerler, halk kültürü, yaşanmışlıklar ve mimari yapılar.

 

 

İnsanın yaşadığı bölge onun estetik/sanat anlayışını etkiler mi? Etkilerse ne gibi etkileri olur ve bu sanatına ne şekilde yansır?

 

Kesinlikle esintileri oluyor. Bir ressam olsaydım daha çok etkilenirdim. Doğa, toplum ve objeler o anlamda en büyük esin kaynağı olurdu ama ebru için bu pek söz konusu değil.

 

 

Sanatınızı icra ederken karakter oluşturmak için çok detay çalışma yapmanız gerekiyor mu?

 

Bir eseri oluştururken mesela ebru da birçok yeni ürünü deniyorum ve bir araştırma süreci içine giriyorum, sergiler konulu ise onlar içinde bölgeyi tarihsel evrimini ve kıymetlerini öğrenmek için fazlasıyla okuyorum. Hikâyesi olan eserler, karşınızdakine yaptığınız eserin ruhunu geçirmek için önemlidir.

 

 

Klasik minyatür, kültürümüzün en temel ve önemli öğelerinden biridir. Ancak çağımıza uygun eserler üretmek, gelecek nesle bu alanda miras bırakmak adına ve bu sanatın geçmişten günümüze kadar tüm inceliklerini öğrenmekte aynı oranda önemli. Tüm bunları hakkıyla gerçekleştirebilmek için neler yapabiliriz?

 

Minyatür evet bir resimli envanter sanatı. Yazıyla anlatacağınız bin sayfalık kitabı bir sayfa minyatürde her şeyi ile aktarabilirsiniz. Öğrenme aşamalarında fazlasıyla röprodüksiyon yapıyoruz ama sonrasında okuduğunuz bir olay size farklı figürler ve farklı bir anlatım tarzı ile ilham verebiliyor. Reza Hocamın her zaman bir tavsiyesi olmuştur; kendiniz olun, renkler ve anlatım şekliniz sizi ifade etsin. Çok çalışmak, çok üretmek ve bir o kadar okuyup araştırmak çok önemli. 

 

 

Geleneksel sanatlara olan ilgi, kursların açılmasıyla son yıllarda yeniden canlanmış ve böylece yeni hattatların yetişmesine imkân sağlanmıştır. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Evet, aslında faydalı oldu. Kurslar sayesinde geleneksel sanatlarımızın bilinirliği arttı diyebiliriz ama sanat öyle büyülü bir dünya ki bazen büyüsüne kapılıp “Oldum” diyen bir çok kişiyle karşılaşıyoruz ve fakat hocalarımıza baktığımızda hâlen “Oldum” diyebileni görmedim. Sanırım tüketim her şeyde olduğu gibi sanatta da bir hevesle fazlalaştı. Nitelikli sanatçı, sanatını bir yere taşıyor diye naçizane bir düşünce içindeyim. Gayretler güzel, emek değerli fakat hobi ve sanat birbirinden ayrılmalı diye düşünüyorum.

 

İlk dedemin evinin kapısının üstünde görmüştüm nazar ayeti, besmele, Ayetel Kürsi’yi…

 

Kur’an-ı Kerim her daim duvarda ya da kitaplığın en üstündeydi, şanslıyım onun sayesinde çocukluğum kutsal kitabımızı öğrenmekle geçti. Bu günüme sirayet ettiğinde yabancılık çekmedim, şükür şimdi birçok evde ayetler, ebrular, kaat'ılar ve minyatürler var. Kurslara gelen herkesin evinde en az bir levha mevcut, artık gençlerde okumanın yanında icrası ile de meşgul oluyor. Yol uzun; sanatta sabrı olan tevekkül eden daim oluyor; “Allah heveslerini baki kılsın” duam budur.

 

 

Sizce minyatür sanatı geleneksel olarak kalmalı mı yoksa çağdaş bir sanat hâline gelmeli midir?

 

Geleneksel etkilerle bence çağının üstüne çıkmalı ki gelecek nesil bu dönemi de röprodüksiyon yapabilsin. Levni, nasıl bizim için muhteşem çizgilere sahipse bugünün sanatçıları da gelecekte bir Melis için Ayşe için Ahmet için ilham alınan olsun. Şu an baktığınızda uluslararası birçok sanat platformunda klasik sanatlarımız çağdaş yorumlarıyla yer buluyor. Vincent Van Gogh, döneminde anlaşılmamış, bugün eserlerine olan yorumları görüyorsunuz, Sattar Bahlülzade aramızda dolaşan dahi olarak nitelendirilmiş ve bugün yine eserleri paha biçilemez, siyah kalemi sırrı herkesin başını döndürüyor. Çağın ilerisini görene zaten sanatçı sıfatını kullanabiliriz diye düşünüyorum. İleriyi görmek ruhunda vardır sanatçının.

 

 

İnsanda bir sanat eseridir. İçine sevgi, emek, erdem, merhamet konulursa bu sanat eseri daha da değerlenir. Siz sanatınızı ne ile yoğuruyorsunuz? Sanatınızı tetikleyen şey nedir?

 

Çok doğru bir tanım; sevmek…

Doğayı, insanı ve hayvanı sevmek zaten bütün duyguları tetikliyor. Sanatçıların çoğuna bakın hayatlarında muhakkak besledikleri bir sevgi vardır ve naiftir. Ben de insandan besleniyorum,  sevgilerinden besleniyorum bir şekilde hayatlarına dokunmak iç huzurumu oluşturuyor. Yalnızız dünyamızda ama etrafımız fazlasıyla kalabalık. Bir gün bir çocuğun ödevine yapacağı ya da bir araştırma konusunda ona ilham olacak eseri yapabilirsem benden mutlusu olamaz her hâlde. Yaşarken ya da ebediyetteyken.

 

 

Ebru veya minyatür sanatları üzerine dersler veriyor musunuz?

 

Ebru üzerine ve minyatür üzerine uzun süreler dersler verdim. Aydın’da hâlen ders verdiğim öğrencilerim mevcut.

 

 

Eserlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Daha öğreneceğim çok şey var.

 

 

Yakın zamanda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz yeni bir proje veya sergi var mı?

 

Sergileri bildiğiniz üzere organize ediyorum, bazılarında da yer alıyorum.

3 büyük proje var ve hepsine uzun zamandır çalışıyorum. İnşallah yakın zamanda tamamladığında bu konuları da ilk sizinle paylaşmak isterim.

 

 

Minyatür veya Ebru sanatına yeni başlayacak olan meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz neler olurdu?

 

Önce sevin çok isteyin, isteyince emin olun her şey oluyor. Yola çıktığımda ben dünya sanatçısı olacağım demiştim, etrafımdaki insanların ütopik bulduğunu duyuyordum ama çok istedim, çok okudum ve gece gündüz çalıştım hiç yılmadan. Elhamdülillah uluslararası sanatçılar arasında yer aldım. Yol uzun, ömrüm vefa ederse yola devam. Sevdiğiniz işi yapmak nefes almak gibidir, sanat benim oksijenim. Kaç rüya görürsünüz? -Kaç tanesini hatırlarsanız… Rüyanızda sürekli elinizde fırça görüyorsanız bu aşk neyle sonlanır?

 

 

Son olarak eklemek istedikleriniz?

 

Öncelikle kıymet verip bana bu platformda yer verdiğiniz için teşekkür ederim. Biz de yazmak zordur sabrınız için teşekkür ederim.

Hayatın içinde bir şeylere hep yetişme çabası içindeyiz, ricam bir sanat eserine 5 dakika bakmak için ya da dinlemek için lütfen zaman ayırın. Ruhunuzu telaşlı dünyanızda 5 dakika dinlendirin.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı