Ada Alize Ertem: Hiç doğum yapmadım ama acısını bütün hücrelerimde hissettim

Merjam Yazar: Merjam 12 Aralık 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Oyuncu Ada Alize Ertem ile sıcak bir röportaj gerçekleştirdik. Ertem, “Ay, Carmela” adlı başrolde oynadığı oyun için, “Zor bir süreçti, çok zordu. Seçmeyle kazandığım bir roldü, partnerim hazırdı ve benim adapte olabilmem için yalnızca 30 günüm vardı; ezber, şarkılar dans… Hiç doğum yapmadım ama bence doğum yapma sancısını bütün hücrelerimde hissettim, beğenildiyse ne mutlu…” dedi.

Ada Alize Ertem: Hiç doğum yapmadım ama acısını bütün hücrelerimde hissettim

 

Alize Hanım, bize birazdan kendinizden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir ortamda yetiştiniz?

 

Spor yazarı bir baba ve oyun yazarı bir annenin tek çocuğuyum. Zamanım ya İzmir Hürriyet Gazetesi’nde daktilo başında oyun oynayarak ya İzmir Devlet Tiyatroları’nın seyirci koltuklarında aynı oyunları defalarca izleyerek ya da uyuyarak veya kuliste oyuncularla sohbet ederek geçerdi. 5 yaşındayken “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorduklarında önce “dansöz” sonra “palyaço” dermişim; çok şükür bütün isteklerim oldu. Sahneyi o zamandan kafama koymuştum. Çocukluğum sıklıkla taşınma ve okul değiştirme ile geçti. 5 yaşındayken annemin ve babamın ayrılığı sonrası babamın İstanbul’a yerleşmesiyle annemle seferi bir hayat serüvenimiz başlamıştı. Bu esnada en sevdiğim arkadaşım buzdolabı olduğu için obezitenin sınırlarında geziyordum. 14 yaşımın yaz ayında Müjdat Gezen’in yaz okuluna başladıktan sonra ve aynı zamanda psikoloji kitaplarına ilgi duymaya başladığım o dönemde hızla kilo verdim ve kendime güvenmeye başladım. O zamana kadar fiziğimden dolayı okulda başarısız, içine kapanık, dalga geçilen bir çocuktum. 14 yaşımda tiyatroya başlangıcım benim baht dönüşüm oldu. Drama eğitimimden sonra kendinden emin ve güçlü, bütün dünyanın hakkından gelebilecek bir “Alize” vardı artık. Yaşadıklarımdan dolayı daha asi biri olmuştum.

 

15 yaşında İzmir'de Ali Poyrazoğlu’nun kurduğu, İzmir Sanat Tiyatrosu’nda rol almaya başladım. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Anasanat dalını kazandıktan sonra hem dizilerde hem de Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oynamaya, dublaj yapmaya ve Tan Sağtürk Dans Akademisi’nden eğitim almaya devam ettim. En severek oynadığım dizi “Hatırla Sevgili” oldu. Mezuniyetimden sonra Amerika maceram başladı; bu seferde amacım Broadway tiyatrosunda oynamaktı. Broadway olmadı ama off-broadway de ilk İngilizce oyunumu oynadım. New York’ta 2010 yılında en iyi drama ödülü alan “Departures” filminde oynama şansına nail oldum. Stella Adler de kamera önü oyunculuğu, Broadway Dance Center da Jazz dans dersleri almaya devam ettim ama bunları yaparken garsonluk da yaptım, çocuk da baktım. Çünkü Amerika’da yaşayabilmek ve barınabilmek gerçekten çok zor ama yine de muhteşemdi, iyi ki yaşadım.

 

Döndükten sonra bir süre Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda ve Kandemir Konduk tiyatrosunda çalıştım, yedi sene önce de İstanbul Şehir Tiyatroları’nı kazandım. 20 yıldır sahneye çıkıyorum ve işime aşığım. Set ya da sahne benim için çok büyük bir disiplin demektir. İşim beni hiç yarı yolda bırakmadı, bana ihanet etmedi, çünkü ben de ona karşı hep dürüsttüm ve yolumdan hiç dönmedim. Yolda biraz aklımı kaçırmış olabilirim ama hedefe giden yol benim için çok önemli…

 

 

Oyunculuk, yönetmenlik ve dans dışında neler yapıyorsunuz? Bize, sizi iyi hissettiren rutinlerinizden bahsedebilir misiniz?

 

At binmek dünyanın en güzel terapilerinden biri. Beni yolda sokak hayvanlarını beslerken görebilirsiniz, çantamda hep kedi maması vardır. Onların karınlarının doyduğunu görmek muhteşem bir mutluluk. Her gün mutlaka 1 saat spor yaparım, annemle konuşmak ve arkadaşlarımla dedikodu yapmak muhteşem.

 

 

Jose Sanchis Sinisterra’nın yazdığı, Yalçın Baykul’un çevirdiği, Naşit Özcan’ın yönettiği “Ay, Carmela” adlı oyunda başrolde oynadınız ve izleyiciler tarafından büyük beğeni kazandınız. Nasıl bir süreçti, neler hissettiniz?

 

Zor bir süreçti, çok zordu. Seçmeyle kazandığım bir roldü, partnerim hazırdı ve benim adapte olabilmem için yalnızca 30 günüm vardı; ezber, şarkılar dans… Hiç doğum yapmadım ama bence doğum yapma sancısını bütün hücrelerimde hissettim, beğenildiyse ne mutlu…

 

 

Ali Yasin Akarçeşme’nin yönettiği, New York Brownfish Film Festivali’nde En İyi Drama ödülünü aldınız ve birçok ödül alan “Depertures” adlı filmde “Ezgi” karakteriyle rol aldınız. Film hakkında biraz konuşmak isteriz. Nasıl bir serüvendi sizin için? Böyle bir projede yer almaya nasıl karar verdiniz?

 

New York’ta tiyatroda oynarken bir arkadaşım yönlendirdi ve rol için audition verdim. Çekimler başladı, gittiğim seçmelerde daha çok İspanyol rolleri geliyordu ama yalnızca İngilizce bildiğim için sanırım, kariyerim yarım kaldı.

 

 

Sizi yakın zamanda “Mucize Doktor” adlı dizide izledik. Nasıl bir ekip ile çalıştınız? Tiyatroların ara verdiği bu dönemde sizi ekranlarında sizleri tekrar görebilecek miyiz?

 

Seti çok seviyorum, kamerayı çok seviyorum. Kendi donanımlarımla var olabileceğim bir proje gelirse seve seve oynarım.

 

 

Peki, dans nasıl oldu? Bu konuda da çok yeteneklisiniz. Böyle bir yeteneğinizin olduğunu ne zaman fark ettiniz?

 

Teşekkür ederim. 5 yaşında bale ve ritmik jimnastik yapıyordum, dans hayatımda hep vardı. 17 yaşında modern dans, 18 yaşımda flamenco, 18 yaşımdan sonra da modern jazz funk jazz ve r&b ile devam ettim. Dans etmek muhteşem bir duygu, vücudum el verdiği sürece dans edeceğim ve hâlâ evde çalışıyorum.

 

 

Bu zamana kadar birçok projede yer aldınız. Unutamadığınız, mutlu bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

 

En mutlu hissettiğim iki proje var. “Naşit Bey” oyunu ve kulisi. Muhteşem eğlenceli bir kulisti, izlemediyseniz mutlaka izleyin derim. Dünyanın en samimi oyunuydu benim için çünkü ekip arkadaşlarımı çok seviyordum. İkinci olarak da Şarkıcı Ziynet Sali’nin Harbiye Cemil Topuzlu’daki konseriydi… Flamenco solom vardı. Nihat Odabaşı ve Ziynet Sali bana hayatımın en özel günlerinden birini yasatmışlardı, sahne enerjimiz çok tuttu ve hayatımda bu kadar övgü aldığımı başka hiçbir proje de hatırlamıyorum.

 

 

Türk Tiyatrosu açısından gelecek, bulunduğunuz yerden nasıl görünüyor?

 

Değerlerimizi yitirdiğimizi görüyorum. Sadece tiyatro adına değil her manada… Yalnızca biz de değil aslında bütün dünya, bu pandemi süreci her meslek grubuna o kadar zarar verdi ki ama en çok olan sahne sanatlarına oldu. Bu soruya cevap verirsem ve tutarsa kendimi bu yüzyılın Baba Vanga’sı ilan edeceğim. Kendi özümüze dönüp başkaları olmaya çalışmaktan vazgeçmemiz gerekiyor ki Türk Tiyatrosu ayakta kalabilsin. İmkâna ihtiyacımız var, doğru bütçelerin; doğru insanların, doğru tiyatro patronlarının, yazarlarının ve oyuncuların elinde olması gerekiyor. Şu an yanlış mı, tabii ki değil ama umudunu yitirmiş, yatağından doğrulamayan bir sürü yetenek var. İyileşmeye ihtiyacımız var ama önce hastalığınız nerede başladı bunu bulmak gerek.

 

 

Alize Hanım, tiyatro oyunculuğu mu daha zor yoksa TV oyunculuğu mu? Hangisi diğerinden biraz daha fazla çalışma veya emek istiyor?

 

İkisi de oldukça meşakkatli, ikisinde de çalışmazsanız sınıfta kalırsınız; ya kamera sizi sevmez ya da sahne sizi kusar. Sonra bohem ve isyanlar başlar.

 

 

Ülkemizdeki “Tiyatro izleyici” kitlesini nasıl buluyorsun?

 

Ben seyircileri seviyorum, şanslıyım ki merhametli seyircilerle karşılaştım hiç domates atmadılar sahnede… Şaka bir yana seyircinin nefesini, sağduyusunu hissetmek çok önemli. Sahnede yaptığınız her şey hakkında sizin röntgeninizi çekiyorlar. Şeffaf olduğunuzda, içinizde iş aşkı ve samimiyet varsa seyirci nefessiz izliyor. Her oyun aynı olmuyor aslında seyirci ile oyunun akışı çok değişiyor. Bir de oyun esnasında telefonlarının seslerini açık unutmasalar daha çok seveceğim onları.

 

 

Oyunculuk kariyerinize başlarken veya yola çıkarken örnek aldığınız isimler kimlerdi?

 

Zuhal Olcay idolümdü ve tam bir Catherine Zeta Jones hayranıyım.

 

 

Bir drama oyununda mı oynamak daha zordur veya bir komedi oyununda mı? Ya da sahnede gülmek mi daha zordur, ağlamak mı?

 

Aslında iyi bir yönetmendeyseniz ve partnerlerinize güveniyorsanız, kendiniz de dersinize iyi çalıştıysanız zor diye bir şey yok. Hepsi çalışınca çok keyifli, çünkü bu bir takım işi, siz sağlam bir takımsanız kaleye gol yemezsiniz. Her maçta sakatlık olur önemli olan sonrasında nasıl kalkıp devam ettiğiniz.

 

 

Oynadığınız bunca oyun, dizi ve film içerisinde, kendiniz ile biraz olsun bağdaştırdığınız sizde yeri ayrı olan bir rol var mı?

 

“Ay Carmela” oyununda asi ruhu kendimle çok bağdaştırıyorum. Ölüm ve kalım ile sonrayı düşünerek yaşamak mı, hayat içinde kendini sevdirmek için politik davranmak mı yoksa kendine karşı haklı olmak mı? Cevabım; Carmela.

 

 

Mesleğinizin sosyal hayatınızdaki faydalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Sosyal hayatımda insan olmaya çalışıyorum. Oyunculuk benim işim, profesyonel kısım. Şunu diyebilirim ki karakter analizi yaptığımız için insanlarla sağlam empati kuruyorum.

 

 

“Kadın” dendiğinde aklınıza gelen ilk üç kelime nedir?

 

Aile, toplum, başarı.

 

 

Kendinize has çok hoş bir tarzınız var. Kadın ve moda ağırlıklı bir web sitesi olarak sizlere de sormak isteriz “moda” sizin için ne ifade ediyor?

 

Ne yalan söyleyeyim 90’lar. Osmanlı’daki saray kostümlerine de bayılıyorum; Şimdi giysem “deli” derler. Deriyi çok seviyorum ama imitasyon, hiçbir canlıya zarar gelmesinden hoşlanmıyorum.

 

 

Ada Aliza Ertem, nasıl bir okurdur? Son zamanlarda okuduğunuz ve oyucularımıza tavsiye edebileceğiniz birkaç kitap ismi bizimle paylaşabilir misiniz?

 

Tam bir psikoloji hastasıyım, genellikle psikolojik kitaplar bölümde bulursunuz beni ya da biyografi. David Burns’ın “İyi Hissetmek” kitabını ya da Isabelle Filliozat’ın “Kalp Zekâsı” kitaplarını tavsiye edebilirim.

 

 

Oyunculuğa yeni adım atmış veya atacak olan genç meslektaşlarınıza ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

 

Önce sadece gerçekten istedikleri için mi yoksa bu renkli görünen hayata dâhil olmak istedikleri için mi olmak istediklerini sorgulasınlar ve çok sağlam bir psikolojiye sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum. Her şey her zaman yolunda gitmiyor, çok çalışmak ve doğru ortamlarda, çevrelerde bulunmak gerek.

 

 

Son olarak eklemek istedikleriniz?

 

Umarım bu korkunç süreç bir an önce sonlanır, bütün dünya çok büyük yara aldı. İyileşmek zaman alacak, sanata ve insanlığa çok iş düşüyor. Asıl bundan sonra iş başlıyor. Darwin’in dediği gibi “Uyum sağlayabilenler ayakta kalır.” Uyum sağlayıp kalkarsak bir yerlerde umutlar devam eder. Show must go on (Gösteri devam etmeli).

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı