Şeniz Baş: Benim süper kahramanımın süper güçleri yok

Merjam Yazar: Merjam 16 Aralık 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Yazar Şeniz Baş ile tüm kitaplarını ve hazırladığı oyunları üzerine çok sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik. Baş, “Benim süper kahramanımın süper güçleri yok, sıradan bir çocuk.” dedi.

Şeniz Baş: Benim süper kahramanımın süper güçleri yok

 

Şeniz Hanım, sizi çocuk kitapları yazarı olarak tanıyoruz. Bir de sizin ağzınızdan Şeniz Baş’ı tanımak isteriz… Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

 

Çocuk kitapları yazarı olmak benim için en büyük keyif ve onur. Bu bana bir hediye. Ama bunun dışında da işler yaptım, ilgilendiğim çok alan var. Üniversite yıllarından bu yana yayıncılık alanında birçok farklı iş yaptım. Kitap fuarlarında standlarda çalışarak ve çeşitli kurumlara kütüphane kuran ekiplerde yer alarak başladım. Basın kuruluşlarında devam ettim. Sonra Net Holding bünyesindeki Net Yayıncılık’a girdim. Çeşitli kademelerde çalışıp dokuz yılın sonunda ayrıldım. Bir yayınevinin ortağı olarak da girişimciliği denedim. Pazarlama nosyonuna da sahibim, hem yayıncılıkta hem farklı sektörlerde yöneticilikler yaptım. Ama her seferinde kitaplar ağır bastı, yayıncılığa döndüm. Son dört senedir ise yaratıcı üretim tarafında yer almayı tercih ediyorum; çocuk kitapları, kutu oyunları, tiyatro oyunları yazmak ve yazarlık üzerine el kitapları yazıyor, hazırlıyorum. Bunlarla beraber yazmaya yeni başlayanlar ya da daha çok deneyim edinmek isteyenler için çeşitli eğitimler düzenliyorum. Edebiyat Kılavuzu podcasti ve Harici Bellek online tv programı da deneyimlerimi aktarmak için bir fırsat yaratıyor.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve İstanbul Ticaret Üniversitesi İşletme mezunu olduğunuz bilgisine sahibiz.

 

 

Bu çok yönlü eğitiminizin yazarlığınız konusunda size faydaları nasıl oldu?

 

Her iki eğitimim de çalıştığım her alanda benim dünyayı daha geniş bir perspektiften görmemi sağladı. Eğitimlerin bende açtığı pencereler, zihinsel olarak genişlememe ve düşüncelerimin çeşitlenmesine yol açtı. Bu eğitimleri, deneyimlerle ve okumalarla zenginleştirmek çok önemli elbette.  Şimdi de sosyoloji lisans eğitimi almak istiyorum.  Vakit ayırabildiğim ilk andaki hedefim bu.

 

 

Yazmaya ne zaman başladınız? Bu kararı nasıl verdiniz?

 

Klasik bir cevap olacak ama erken yaşlarda kitaplarla buluştum.  Okumak bir süre sonra yazma denemelerini getiriyor. Lise ve üniversite yıllarında dergi yazıları yazdım, basında çalıştığım dönemde habercilik çerçevesinde yazıyordum zaten. Ama yayıncılığın mutfak tarafına geçince o yaratıcı üretim süreci sekteye uğruyor. Uzunca bir süre değerli yazarların metinlerini okurlarla buluşturmak için çalıştıktan sonra profesyonel iş hayatını bırakmaya karar verdim. Öykü ve roman denemelerine başladım. Çocuk kitapları yazmak yönündeki arzumu destekleyen yayın yönetmeni dostum Savaş Özdemir olmasa, biraz daha cesaret toplamaya ihtiyaç duyardım belki. Ama başlayınca ne kadar hazır olduğumu gördüm ve dört yılda on iki çocuk kitabı yazdım.

 

 

Yazarlığınızın yanı sıra oyun tasarımcılığı da yapıyorsunuz? Bize biraz neler yaptığınızı anlatır mısınız?

 

Hem çocuklar hem yetişkinler için kutu oyunlar tasarlıyorum. Bu da aslında yazma sürecinin getirdiği bir çalışma oldu. Daha önce sorduğunuz, “Eğitimleriniz yazma sürecinize ne sağladı?” sorusunun bir cevabı da burada yatıyor. İşletme eğitimim bana strateji üretmeyi öğretti. Yaratıcı yazma ve strateji üretme becerileri, merakım ve öğrenme arzumla birleşince bana gelen bir teklifi değerlendirmek istedim.

 

Bir kitabın hikâyesini yakalar gibi bir hikâye oluşturuyorum. Sonra onu bir kutu oyunu hâline getirecek stratejiyi üretiyorum. Nasıl oynanacak, içerik nelerden oluşacak, kuralları neler, ne kazanım elde edilecek, ne heyecanla oynanmasını sağlayacak sorularının peşinden gidip tüm bu aşamaların üretimlerini yapıyorum. Kutu oyun hazırlamak zorlu bir süreç, altı ayla bir seneye yakın zaman alıyor. Bu yoğun ve sabır gerektiren çalışmaya rağmen çok heyecan duyduğum ve üzerine çalışmaya devam ettiğim bir alandayım. Quido, Dünya Kâşifleri şu anda raflarda, 2021’de yeni bir oyun daha geliyor.

 

 

Çocuk kitapları yazmak size nasıl hissettiriyor? Bu duyguyu nasıl tanımlarsınız?

 

Mutluyum. İnsanın bunu söyleyebilmesi hayattaki en büyük armağanlardan biri. Hayatımızda kaç kere “Mutluyum” diyebiliyoruz ki! Ama ben hem yazarken hem okurlarımla bir araya geldiğimde çok mutluyum. Tüm hayatı bu kitapları yazmak için yaşamışım gibi hissediyorum.

 

Bir de okurlardan gelen dönüşler, eleştiriler ayaklarımı yerden kesiyor. Her zaman olumlu olduğunu düşünmeyin, bazen “Burası olmamış, şunu yapsan daha iyi olur” diye de dönüyorlar. Kitaplarımla ilgilendiklerini, onların hayatına dokunduğunu ve bir küçük gülümseme, bir merak uyandırdığını görmek, paylaşabildiğimi hissetmek, bunlar paha biçilemez.

 

 

Peki, kitaplar insan hayatını değiştirebilir mi? Kitap, en iyi dost mudur gerçekten?

 

Değiştirir. Benimkini değiştirdi. O yüzden okumaya büyük hevesle sarıldım; yazma isteğimin arkasında da bu yatıyor. Kitaplar bana sonsuz olanakları gösterdi, hayatta başka yaşam tercihleri olabileceğini öğretti, empati yeteneğimi geliştirdi, gözlem gücü getirdi, kendimi daha iyi ifade edebildim onlar sayesinde. Bu hayatta en büyük teşekkürü okuduğum kitapların yazarlarına iletmek isterim, iyi ki yazdınız. Ben de şimdi o yolda devam etmek istiyorum, öğrendiklerim, yaşadıklarım, bildiklerimi paylaşıyorum okurlarla.

 

 

Bir kitabı yazmadan önce nasıl bir süreçten geçiyorsunuz? Bir kitap çıkarmanız ne kadar bir zamanınızı alıyor?

 

Bir hikâyenin kuyruğunu yakaladığımda zihinsel bir hazırlık sürecim oluyor. Kafamda döndürüp duruyorum. Yeterince olgunlaştığına kani olunca notlar almaya başlıyorum. Bu ilk iki faz, bir iki ay sürüyor. Sonra yazma süreci başlıyor. O değişiyor işte, bazen bir ayda tamamlıyorum, bazen üç dört ayda. Hikâyeye ne kadar hazır olduğuma bağlı olarak değişiyor.

 

  

 

“İkizler Çetesi” serisi kitabınızda canlandırdığınız; “Masal” ve “Rüzgâr” hakkında konuşmak isteriz. Bir kitabı Masal’ın ağzından diğer bir kitabı ise Rüzgâr’ın ağzından dinliyoruz. Masal ve Rüzgâr için bir karakter analizi yapmanızı istesek, bize neler söyleyebilirsiniz?

 

Bu seri kardeşlik, arkadaşlık ve farklılıklarla bir arada yaşama kültürüne dair olsun istedim. Bir insanın sınandığı birkaç ilişki türü var. Çocuklar ve kardeşler bunların başında geliyor. Hiç sevmediğiniz bir huy kardeşinizde olabiliyor ya da çocuğunuz sizin hiç benimsemediğiniz bir davranışı tekrar edebiliyor. Aynı yemekleri sevmiyor, aynı dizileri izlemiyorsunuz. Ama seviyorsunuz, uyum sağlamaya, uzlaşmaya çalışıyorsunuz, onları olduğu gibi kabul ederken kendi benliğinizi de ayakta tutmak için çaba sarf ediyorsunuz. İşte Masal ve Rüzgâr’da tam böyle kardeşler. Masal, kontrollü, her zaman doğruyu yapmayı isteyen, başkalarına karşı duyarlı, kurallara riayet eden bir çocuk. Rüzgâr ise tam tersi, kural tanımaz, çok meraklı, kendi isteklerini önceleyen, hemen harekete geçen bir çocuk. Her ikisinin ortak noktası ise birbirlerini ve insanları sevmeleri, yardımlaşmaya inanmaları.

 

 

“Süper Kahraman” adlı bir seriniz var. Fakat bir söyleşinizde, “Hayattaki asıl süper kahramanlar, birbirleriyle dayanışma içerisinde olan ve minik minik iyiliklerle hayatı değiştiren insanlar.” ifadelerinde bulunuyorsunuz. Bize biraz bu cümlenizden ve kitabınızın çıkış amacından bahsedebilir misiniz?

 

Kitabımın çıkış amacı aslında tam da söyleşide ifade etmeye çalıştığım düşünce. Benim süper kahramanımın süper güçleri yok, sıradan bir çocuk. Ama duyarsız kalamayan, elinden geleni yapmaya çalışan bir çocuk Memokuzu. Hepimiz gibi bazı becerileri var, bazılarında ise yeterli değil. Kendine çok güvendiği durumlarda yanlış yapıveriyor, diğer karakterler devreye girip sorunu çözüme yaklaştırıyorlar. Kitabın sonunda şunu görüyoruz: Hepimizin yaptığı minik minik iyilikler büyük bir iyiliğe vesile oluyor.

 

 

Son çıkan “Korsanların Seyir Defteri” adlı seriniz hakkında da konuşmak isteriz. Kitabınız hakkında “Bilim insanı yetiştirecek bir seri” olduğunu ve yazarken çok şey öğrendiğinizi söylüyorsunuz. Diğer serilerden farkı nedir?

 

“Korsanların Seyir Defteri” benim en çok emek sarf ettiğim, çalıştığım seri oldu. Öğrencilik hayatıma geri döndüm diyebilirim. Korsanlar, yanlarında hayatlarını değiştirecek bir yolcuyla denizlere açılırken başlarına gelecekleri nasıl bilmiyorlarsa bu projeye başlarken de ben tam bilmiyormuşum.

 

Bu dizide kahramanlar maceradan maceraya koşarken yanlarında bilim insanları, düşünürler, kâşifler, sanatçılar da var. Neler icat ettiklerini, hangi yollardan geçtiklerini anlatıyorlar, bunun hem bilimsel hem günlük hayattaki karşılıklarını gösteriyorlar. Dizide aynı zamanda bilimsel gelişmenin nasıl olduğunu da göstermeye çalıştım. Mesela, Pascal hesap makinesini hayal ederken Alan Turing’in bilgisayarı hayatımıza katacağını bilmiyordu. Ya da sayıları kullanmayı öğrenen ilk insan bunun hesap makinesine giden yolda ilk fikir olduğunu bilmiyordu. Bununla beraber farklı alanlara da bir göz attırmak istedim; mesela, “Botanik Adası”nda bitkilerin dünyasına soktum kahramanlarımızı. “İlkler Adası”nda ise adını hiç bilmediğimiz kâşiflerin bulduğu ilkleri anlattım. Mesela “ev” fikri nasıl doğdu. Çok canlı ve gerçek karakterler oluşturduğumu da düşünüyorum. Çok eğlenecekler ve çok öğrenecekler, şimdiden kendine laboratuvar kurmaya niyetli birkaç okurum var.

 

 

Çocuk yazarlığı hayatınıza neler kattı?

 

Diri bir zihin, canlı bir ruh, okuma ve öğrenme merakımı doyasıya giderebileceğim bir çalışma alanı. Çocukların yürekten sevgisi ve samimi eleştirileri de beni çok mutlu ediyor. Kaç yazarın okuru söyleşilerde gelip sarılıyor ve seni çok seviyorum diyordur ki!

 

 

Yemeğin, kadının ve hayatımızdaki birçok şeyin bir modası var. Peki, sizce çocuk yazarlığının bir modası var mı?

 

Moda her alanda var. Çocuk kitapları alanında da bazen bir konu, bir tür moda olabiliyor. Bir kitap tutunca bir bakıyorsunuz türevleri yayınlanıyor. Bu anlaşılabilir bir durum. O konuda ya da türde bir okuma eğilimi varsa orayı beslemeyi anlıyorum. Burada o “Moda”nın iyilerini ve sevebileceği örneklerini bulmak da okura kalıyor elbette. Benim okurlarım bazen desteğe ihtiyaç duyabildiği için de biraz ebeveynlerin ve eğitimcilerin bu konuda çalışmaları gerekiyor.

 

Ben moda dışında kalmaya çalışıyorum. Benim yazı çalışmalarımdaki muradım, hayatı farklı pencerelerden gösterebilmek, keyifli hikâyeler anlatabilmek; buna yoldaşlık edecek her bir konu benim yazı masamda yer alabiliyor.

 

 

Yazarlığınızın dışında Şeniz Baş nasıl bir okurdur?

 

Ben obur bir okurum; hem çok farklı konularda okuyorum hem merak ettiğim konularda ulaşabildiğim her kitabı okuyarak ilerliyorum. Aynı anda elimde birkaç kitap oluyor. Romanlar, çocuk kitapları, çocuk sosyolojisi ve psikolojisi başta olmak üzere sosyoloji ve psikoloji kitapları, tarih ve bilim kitapları okumayı çok seviyorum. Şu anda Figen Şakacı’nın Kesekli Tarla, Thomas Taylor’ın Malamander, Peter Wohlleben’in Hayvanların Gizli Yaşamı ve Zeynep Ergun’un Erkeğin Yittiği Yerde isimli kitaplarını eş zamanlı okuyorum mesela.

 

 

Peki, yazarlığa yeni atılmış, yazar olmak isteyen meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz neler olurdu?

 

Pek çok yazma arzusu olan insan bu sürecin ilhamla başlayacağını düşünür. İlham dediğimiz kavram edebiyatta aslında iyi bir hikâye yakalayacak zihinsel faaliyet ve gözlem gücü demektir. Bu, her yazma arzusu olanın kalp ve zihin cebinde sürekli gezdireceği, onunla yaşayacağı bir kavramdır. Bana göreyse aslolan çalışmaktır. Disiplinle, vazgeçmeden, silmeyi ve yeniden yazmayı göze alarak, kendi yazdığına âşık olmadan, eleştirileri dikkatle dinleyerek, sözlük ve gramer kitaplarını okumayı kabul ederek çalışmaktır. Nasıl bir yola girmeye niyet ettiklerini şunu söyleyerek açıklayabilirim belki: Bir kitaba dönüşecek metin olarak ortaya koyduklarımızın iki katını çalışma notları, özetler, karakter yapılandırmaları olarak yazıyoruz.

 

Yayıncılık dünyasından herkesin söylediği bir noktayı da tekrar dile getireyim. Yazmak, okumakla başlar ve devam eder. Klasikleri, kendi yazmak istedikleri türdeki kitapları ve o türü besleyecek farklı disiplinlere ait kitapları da okumalılar.

 

 

“Kadın” denildiğinde aklınıza gelen ilk üç kelimeyi sizden rica edebilir miyiz?

 

Güç, merhamet, dirayet.

 

 

Bir başucu kitabınız var mı?

 

“Alis Harikalar Diyarı”nda. Her bir baskısı ayrı ayrı başucumda. Güçlü, meraklı, hayata karşı duyarlı her kız çocuğunun, her çocuğun başucunda durmalı diye de öneriyorum.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı