Edebiyat dünyasının ödüllü yazarları

Merjam Yazar: Merjam 24 Kasım 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Edebiyat dünyasının ödüllü yazarları

Edebiyat dünyasının ödüllü yazarları

Edebiyat dünyasının ödüllü yazarları

Yazar


Nobel Edebiyat Ödülü, sahipleri edebiyat alanında seçkin katkılarda bulunmuş yazarlardan seçilerek, her yıl İsveç Akademisi tarafından takdim edilmektedir. Nobel Ödülü, Alfred Nobel’in 1895 tarihli vasiyeti üzerine; Fizik, Kimya, Tıp-Fizyoloji, Edebiyat, İktisat alanlarında verilmeye başlanmıştır. Ödül ilk kez 1901 yılında verilmiş ve Fransa’dan Sully Prudhomme kazanmıştır.

Yazar-1


Her ödül sahibi, bir madalya, bir diploma ve miktarı yıllara göre değişen nakit para ile ödüllendirilmektedir. Ödül töreni; geleneksel olarak Stokholm’da, Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık tarihinde yapılmaktadır. Bu ödül; Fizik, Kimya, Fizyoloji veya Tıp alanlarında en önemli icadı yapan kişilere, Edebiyat alanında en soylu ve en içten ideali örnek alarak oluşturulan eserin yazarına, barış ve halklar arasında kardeşliğin gerçekleştirilmesi, orduların kaldırılması veya sayısının azaltılması, barış kongrelerinin yapılması ve yaygınlaştırılması için en çok çalışan kişilere verilir. Fizik ve Kimya ödülleri İsveç Kraliyet Akademisi, Tıp ve Fizyoloji ödülleri Karolinska Enstitüsü (Stokholm), Edebiyat ödülü İsveç Akademisi, Barış ödülü de Norveç Parlamentosu (Storting) tarafından seçilen beş kişilik bir komisyon tarafından dağıtılmaktadır.

Kar – Orhan Pamuk


Kar

Orhan Pamuk

Orhan Pamuk


 

2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç kişilerden biri olan Orhan Pamuk’un “Kar” adlı romanı, 2002 yılında yayınlanan ve kırk üç bölümden oluşan bir eserdir. Pamuk’un “İlk ve son siyasi romanım” dediği bu roman, 1980 öncesi ve sonrası ülkenin Kars şehri üzerinden siyasi nabzını tutmakla, doğu kesimlerinin gerçekten de yokluk, ilgisizlik ve eğitimsizlikten nasıl geri kaldığını, insanların hangi şartlarda yaşamlarını sürdürmeye çalıştığını ve ne tür zorluklarla mücadele etmek durumunda kaldıklarını anlatmaktadır.

 

On iki yıldır Almanya’da sürgün olan Ka, Türkiye’ye dönüşünden dört gün sonra kendini Kars şehrinde bulur. Bir gazetede köşe yazarlığı yapan ve ünlü bir şair olan Kerim Alakuşoğlu, Almanya’nın Frankfurt şehrinde geçirdiği onca seneden sonra Türkiye’ye döndüğünde ülkede o sırada flaş haberler arasında yer alan “Kars’taki kadınların intiharı” üzerine gazetede yayımlayabileceği bir araştırma yapmaya karar verir. Bu yolculuk boyunca gördüğü, çoğu Karslı olan doğulu insanlarımızı, giyinişlerini, konuşmalarını, yolların durumunu ve oradaki devlet anlayışını açık ifadelerle anlatır. Yolda karşılaştığı, bazı gülünç olayları ve yöre halkının içtenliği ve sevecenliğini de anlatır

Orhan Pamuk-2


 

Yılın En İyi Romanları Arasında

 

Ünlü bir şair olan Kerim Alakuşoğlu, kısaca “Ka”, kışın en soğuk zamanlarında Kars’taki kadın cinayetlerini incelemek için oraya gider. Kars’ta üniversiteden tanıdığı İpek adlı bir arkadaşının otelinde kalır. Ka’nın Kars’a gelmesi büyük bir ses getirir. Nedeni ise gazeteci olmasıdır. Kars’ta kadınlar genellikle aşk acısı ya da bunalımdan dolayı intihar etmektedirler. Ka, tüm bu olayların üzerine kararlılıkla gider. Bu sırada Ka’nın da şehre gelmesiyle birlikte şehirde çeşitli olaylar olur ve sonucunda sokağa çıkma yasağı uygulanır. Birçok kişi gözaltına alınır. Ka, bütün bu olayları inceler ve Kars’ı “Dünyanın bittiği yer!” olarak adlandırır. “Kar” romanı Amerika’da 2004 yılının en iyi 10 kitabından biri olarak seçilmiştir. Orhan Pamuk, 12 Ekim 2006 tarihinde ise Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türk olarak tarihe geçmiştir.

 

“İnsan mutluyken mutlu olduğunu bilmez. Yıllar sonra, çocukken mutlu olduğuma karar verdim: Aslında değildim. Ama sonraki yıllardaki gibi mutsuz da değildim. Mutlu olmakla ilgilenmezdim çocukluğumda.”

Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez


 

Yüzyıllık Yalnızlık

Gabriel Garcia Marquez

 

Gabriel Garcia Marquez


“Yüzyıllık Yalnızlık”, “Kolera Günlerinde Aşk”, “Kırmızı Pazartesi”, “Albaya Mektup Yok”, “Labirentteki General”, “Aşk ve Öbür Cinler” ve “Bir Kayıp Denizci” gibi unutulmaz eserlere imza atan Gabriel Garcia Marquez, 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. İsveç Bilimler Akademisi, bu ödülün gerekçesini şöyle açıklıyordu: “Gerçekle gerçeküstünü, bir anakaranın yaşamını ve çelişkilerini zengin bir hayal dünyasında birleştiren roman ve çelişkilerinden dolayı, bu ödül Gabriel Garcia Marquez’e verilmiştir.”

 

Yaklaşık otuz yıl boyunca Meksika’da yaşayan Marquez, yaşam öyküsünü anlattığı “Anlatmak için Yaşamak” adlı son eserini 2002 yılında yayımladı. 1967’de yayınlanan “Yüzyıllık Yalnızlık”; büyük annesinin anlattığı masallardan, toprak yiyen kız kardeşine, büyükbabasının kasvetli ve kalabalık evinden, renkli akrabalarına kadar çocukluğunun tüm gerçek kişilerini gerçeküstü, masalsı bir anlatımla yazdığı, büyülü gerçekçiliğin en önemli yapıtı olarak kabul edilmektedir.

 

Marquez, etrafındaki tüm insanları, anılarını, rüyalarını, duyduğu hikâyeleri, gözlemlediği olayları ve yılların birikimini bu eserinde fotoğraflar. Yayınlandığı ilk zamandan beri değerini hiç yitirmeden günümüze ulaşan roman, dünya klasikleri arasına girmeyi başarmıştır. Yazar, eserini babaannesinin anlattığı gerçeküstü hikâyelerden yola çıkarak kaleme aldığı, gerçek hayattan beslediği için dünya çapında bilinen ve sevilen bir kitap olmuştur. Marquez kitabının arkasında, “Yüzyıllık Yalnızlık” romanı adına kendi dilinden şunları söyler:

Gabriel Garcia Marquez-2


 

İmgelerindeki Zenginlik

 

“Yüzyıllık Yalnızlık”ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. “Yüzyıllık Yalnızlık”ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı.

 

Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. “Yüzyıllık Yalnızlık”ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.”

Victoria Knut Hamsun


 

Victoria

Knut Hamsun

Knut Hamson


 

1920 yılında Nobel Ödülü’nü kazanan 20. yüzyılın önemli isimlerinden Norveçli yazar Knut Hamsun’un benzersiz aşk romanı “Victoria”, ölçülü yapısı ve zengin hayalleri ile yazarın sanatında bir zirve olur. Hamsun, bir inziva adamıydı. Gençliğinin ekmek kavgalarıyla dolu geçmesi onu zamanla hayatın içinde yalnızlıklara itti, fakat bu inzivasında çok yakından tanıdığı hayatı, kendi hayatını yazdı. Bu yüzden eserleri birer otobiyografi gibidir. Yoksul gençliğinin, yetiştiği çevrelerin izlenimlerini yazar kitaplarında. Sağlam bir gözlem kabiliyetine, içine kapanık bir insanın kuvvetli hafızasına sahip olduğu için konuları kolaylıkla geliştirir.

Knut Hamson-2


 

Köylü Yaşantısını Yüceltir

 

Eserlerinde, kahramanlarının maddi ve sosyal durumları üzerinde fazla durmaz. Kahramanlarının bilinçaltı psikolojisine eğilir. İlerlemelere inanan uygarlığı küçümser; köylülerin basit ancak sağlam yaşantılarını yüceltir. Tabiat tasvirlerindeki, insan ruhuna inişlerindeki ve anlatış tekniğindeki ustalıklarıyla büyüler okuyucuyu. Hamsun, hayatında olduğu gibi romanlarında da insan ve tabiat ilişkisini ön plana alarak insanı doğal haliyle işler. “Victoria” yazarın bu eğiliminin en güçlü hissedildiği romanlarından biridir. Eser, tabiatın bütün saflığı ve doğallığı içinde birbirlerini seven iki gencin samimiyetle dolu maceralarını konu ediyor. Popüler kültürün tüketim alışkanlığı içinde çeşitli şekillerde işlenen “Aşk” temasına farklı bir bakış açısı getirmiş.

 

“…Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu tekrar ayağa kaldırabilir, onu yeniden rezil edebilirdi. Bugün bakarsın beni sevmiş, yarın seni, öbür gün onu! Böyle kararsızdı aşk. Koparılması imkânsız bir mühür mumu gibi dayanıklı da olurdu, ölüm saatine kadar tıpkı sönmez bir mum gibi parlardı da; ölümsüzdü bu kadar…”

Boncuk Oyunu Hermann Hesse


 

Boncuk Oyunu

Hermann Hesse

 

 

Herman Hesse


 

Almanya’nın en tanınmış yazarlarından Hermann Hesse’nin 1946 yılında Nobel Ödülü kazanmasında büyük payı olan “Boncuk Oyunu” adlı eseri, manevi biçimlenmenin ön planda olduğu, kültür felsefesiyle beslenen oluşum romanı türünde yazılmış bir yapıttır. Türün Alman Edebiyatı’ndaki ilk örneği Goethe’nin “Wilhelm Meister”dır. Batı-Doğu felsefesinin bir sentezinin gerçekleştirildiği bu eserde özellikle Batı dünyasında az rastlanan bir tarz olan Çin düşüncesi, arka planda kendini hissettirir. Bunun da sebebi Çin’in mistik öğretilerinin Hesse’nin üzerinde çok etkili olmasındandır. Hermann Hesse’nin “Boncuk Oyunu” alışılmış bir romandan ziyade, benzetmelerin ve mecazi unsurların bolca kullanıldığı felsefi bir ütopya, günümüz yazgısının uzak bir geleceğe aktarıldığı ve incelendiği entelektüel bir romandır.

Herman Hesse-2


 

Yazılarında Nihilizm İzleri

 

Hermann Hesse, yazılarındaki geleneksel insanlık idealleri ve stilinin yüksek kalitesi örneklerinde olduğu gibi, cesaret ve anlayış ile büyüyen ilham veren yazıları sayesinde Nobel ödülü kazandı. Eserlerinde insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işleyen Hesse, Alman edebiyatının devlerinden, 20. yüzyıla damgasını vuran büyük yazarlardan biridir. Aynı zamanda ressam olan Hesse’in kitaplarındaki pek çok karakter de kendisi gibi ressam özellikleri taşır. Yazılarını çokça nihilizm ve karamsarlıkla yoğurmuştur.

 

“Anımsadığımız kadarıyla eski imparatorlar döneminin efsanevi Çin’inde devlet ve saray yaşamında müziğe öncü bir rol verilmiştir; müzikte varlık ve zenginlik, kültürel ve normal değerlerin, hatta imparatorluğun varlık ve zenginliğiyle bir tutulmuştur… Müzik sanatındaki bir gerileme, hükümet ve devletteki bir çöküntünün kesin belirtisi sayılıyordu. Müziğin kökenleri geçmişin hâyli derinliklerinde yatar. Müzik ölçüden doğar ve o büyük birlik içinde kök salar. Büyük birlik iki kutbu, iki kutup da karanlık ve aydınlığın gücünü doğurur. Hiçbir şey insanın içine, ritim ve düzen kadar işlemez. Müzik eğitimi gereği gibi yapıldı mı insanı yüceltir, özünü güzelleştirir.”

Günden Kalanlar Kazuo Ishiguro


Günden Kalanlar

Kazuo Ishiguro

Kazuo


 

2017 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Japon kökenli İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun, 1989 Booker Ödüllü “Günden Kalanlar” romanı, kariyerinin en iyi romanları arasında gösterilir. Yaşlı bir uşağın dışa ve içe yolculuğuna odaklanan hikâyede onun birkaç günlük yolculuğu anlatılır. Roman, insan belleğine, hatırlamaya, daha doğrusu hatırlama sürecinin düzenlenmesine ve farkındalık eksikliğine dair bir roman. Romandan aynı adla uyarlanan film, sinema tarihinin en başarılı edebiyat uyarlamalarından birisidir. 8 Kasım 1954 tarihinde Nagazaki kentinde doğan Ishiguro, babası Ulusal Oşinografi Enstitüsü’nde çalışmaya başladıktan sonra henüz 6 yaşındayken 1960 senesinde ailesiyle birlikte İngiltere’ye göçtü. 1978 senesinde University of Kent’ten mezun olduktan sonra University of East Anglia’da yüksek lisans yaptı. 1982 senesinde de İngiliz yurttaşlığına geçen Ishiguro, aynı sene ilk romanı olan “Uzak Tepeler”i yayınladı. Bu romanı ile Winifred Holtby Memorial Ödülü’nü kazandı.

Kazuo-2


 

Yazılmış En İyi Roman

 

1983 senesinde de Granta dergisi tarafından en iyi genç İngiliz yazarları arasında gösterildi. Romanlarında genellikle melankolik hikâyeler anlatan Ishiguro’nun dünya genelinde tanınmasını sağlayan “Günden Kalanlar” isimli eseri ise 1989 senesinde yayımlandı. İngiltere’nin en itibarlı edebiyat ödüllerinden Man Booker’a layık görülen “Günden Kalanlar”, 1993 senesinde James Ivory tarafından sinemaya uyarlandı. 2005 senesinde yayımlamış olduğu “Beni Asla Bırakma” isimli romanı, aynı sene Time tarafından “İngilizce Yazılmış En İyi 100 Roman” arasında gösterildi ve 2010 senesinde yönetmen Mark Romanek tarafından beyaz perdeye aktarıldı.

 

“Yaşamımız pek de dilediğimiz gibi çıkmadıysa durmadan geriye bakıp kendimizi suçlayarak ne kazanabiliriz ki? Şu acı bir gerçek: Gerek sizin gerekse benim gibilerin, yazgımızı, dünya dediğimiz bu tekerleğin göbeğinde yer alan ve bizim hizmetlerimizden yararlanan o büyük beyefendilerin ellerine bırakmaktan başka pek bir seçeneğimiz yok. Yaşamınızın akışını denetim altına alabilmek için ne yapabilirdiniz, ne yapamazdınız, bunları düşünerek kendinizi yiyip bitirmenin ne anlamı var?”

Kayıtlar Birinci Cilt Bob Dylan


Kayıtlar Birinci Cilt

Bob Dylan

Bob Dylan


 

Son yılların en sansasyonel edebiyat olaylarından biri de Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesiydi. Birçok edebiyatçı arasından sıyrılan Bob Dylan’ın bu ödülü hak edip etmediği tartışıldı. 2016 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan 1941 doğumlu Amerikalı usta müzisyen, söz yazarı, şair, senaryo yazarı ve yazar Bob Dylan’ın, İsveç Nobel Akademisi’nden yapılan açıklamada, “Amerikan şarkı geleneğinde yeni şiirsel ifadeler yarattığı” için bu ödüle layık görüldüğü belirtildi. “Kayıtlar”, Dylan’ın 1960’lı yıllarını anlatıyor yani müzik kariyerinin başlarını. Minnesota yıllarını, albüm kaydı için New Orleans’ta geçirdiği dönemi, fırsatlar şehri New York’a taşınmasını… Şehirleri ve insanları… Dylan’ı bu kadar büyük bir şarkı yazarı yapan ilham kaynaklarını: Woody Guthrie’yi, Bertolt Brecht ve Kurt Weill’ı, Amerikan edebiyatını…

 

Elbette aşklarını da: Folk müziğin kraliçesi olarak gördüğü Joan Baez’i, ilk aşkı Suze Rotolo’yu, beş çocuğunun annesi Sara Dylan’ı… Yaptığı müziklerde savaşların anlamsızlığından, adaletsizlikten, aşktan, sevgiden bahseden Dylan, 1963 yılından itibaren Joan Baez ile birlikte iç içe bir çizgi izleyen kariyerinde özgürlük ve insan hakları için yazılan şarkıların vazgeçilmez sesi olmuştur. Şimdiye dek 37 stüdyo albümü, 58 single, 11 canlı performans kaydı ortaya koyan Bob Dylan, ayrıca sekiz adet kitap yazmıştır. Müzik tarihinin en kült şarkılarından “One More Cup of Coffee”, “Blowing in The Wind” gibi şarkıların sahibi olan Bob Dylan, Nobel Edebiyat Ödülü’nün yanı sıra; Grammy, Altın Küre ve Oscar ödülleri başta olmak üzere sayısız ödüle sahip.

Bob Dylan-2


 

En Sansasyonel Edebiyat Ödülü

 

“Eğer biri bana günün birinde Nobel Edebiyat Ödülü almak konusunda en ufak bir şansım olduğunu söyleseydi bu ihtimalin Ay’a ayak basmamla eşdeğer olduğunu söylerdim. Doğrusunu isterseniz benim doğduğum ve büyüdüğüm yıllarda dünyada bu Nobel Ödülü’ne layık görülecek kadar iyi sayılan pek kimse yoktu. En azından nadir bir azınlıktan olduğumu biliyorum diyebilirim. Bu güzel haberi aldığımda yollardaydım ve haberi tam olarak sindirmem birkaç dakikamı aldı. Müthiş bir edebiyat adamı olan William Shakespeare hakkında düşünmeye başladım. Onun kendini bir oyun yazarı olarak tanımladığını zannediyorum. Onun yazdıkları okunmak için değil, sahnelenmek için yazılmıştı. Yani okunmak için değil, söylenmek için yazılmıştı. Hamlet’i yazarken aklından bir sürü şey geçtiğine eminim. ‘Bu roller için uygun oyuncular kimler?’ ‘Bu oyun nasıl sahnelenmeli?’ ‘Hikâye gerçekten de Danimarka’da mı geçmeli?’ Yaratıcı algısı ve tutkusu zihninin ön tarafından hiçbir kuşkuya yer bırakmıyordu fakat kabul etmesi ve uzlaşması gereken daha dünyevi meseleler de vardı elbette. ‘Finansmanımız yeterli mi?’ ‘Hamilerimiz için yeterince boş koltuk var mı?’ ‘Şu kurukafayı nereden bulacağım?’ İddiaya varım ki Shakespeare’in zihninin en uzak ucunda bile şu soru yoktu: ‘Bu yaptığım edebiyat mıdır?

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı