ARRİVAL Geliş

Merjam Yazar: Merjam 10 Ekim 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

2016 yapımı bir film Arrival... Geçtiğimiz ay bazı sinemalarda yeniden gösterime girdi. Dijital platformlarda da gösterimde. Ben de yazın açıkhava programlarında da gösterimi süren ve önemsediğim bu filmi yazmak istedim.

ARRİVAL Geliş

 

Arrival (Geliş) filmi, Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve’e ait. Yönetmen Kanadalı olunca filmin en başından itibaren sanki kendisi de bir oyuncu gibi işlev gören renkler, daha bir anlam kazanıyor. Filmin fonu nerdeyse bütünüyle iki renkten oluşuyor, soluk bir mavi ve yer yer kızıla çalan bir turuncu.

 

Hatta öyle ki başrol oyuncusu Amy Adams, yani Dr. Louise Banks’in evi, evindeki irili ufaklı bütün eşyalar, bütün giysileri mavi ve turuncu renklerde, saçları kızıl. Kanada’nın bayrağının da sembolü olan Akçaağaç mevsimine göre turuncu veya kızıl renklerde olur, buzulları ve gökyüzünü de eklediğimizde filmin renklerinin nereden geldiği ya da nereye atıf yaptığı anlaşılıyor. Zaten Kanada’da doktorumuzla adaş, Louise adında bir buzul gölü de var. Film anne ve bebeğinin görüntüleriyle açılıyor. Burada da dikkat çeken Dr. Louise’in kızının bebeklikten itibaren bütün çocukluğu boyunca kırmızı, beyaz ve mavi renkleri sürekli üzerinde taşıması. Başka renkte giysi giydiğini görmüyoruz. Bu renkler de bilindiği üzere, Amerika, İngiltere ve Fransa bayraklarının ortak renkleri. Bu üç ülkenin de Kanada ile tarihi bağları ve ilişkileri var. Renkler izleyici açısından bir filmde her zaman çok konuşulan veya dikkat çeken unsurlar olmayabilir fakat özellikle Hollywood sinemasında önemlidir ve dile dairdir. Geliş filmi de her ne kadar bilim kurgu türünde olsa da dil ve iletişim üzerine bir film olduğundan, yönetmenin renklerin dilini de etkili şekilde kullanması doğaldır. Renklerin bu şekilde kullanımı filmin bütününe adeta kanada coğrafyası hissi veriyor.

 

Filmin hemen başında kahramanımız Louise’in ünlü bir dil bilimci olduğunu görüyoruz. Dünyaya gelen ve 12 farklı ülkede havada asılı duran biraz yarım ayı andıran uzay araçları var ve bu araçlardaki uzaylılarla iletişim kurması için de doktorumuz görevlendiriliyor. Biz izleyici olarak cisimleri ilk olarak filmin 17. Dakikasında Dr. Banks ile birlikte görüyoruz. Uzaylılarla iletişim kurulmaya çalışılan zorlu süreç böylece başlıyor. Filmin başında “Dil bir çatışma anında çekilen ilk silahtır” diye bir cümle duyuyoruz, bu Louise’in isminin “şanlı savaşçı” anlamıyla da örtüşüyor. Soyadının anlamı “Bankalar” ve bu da belki dilbilimci kahramanımıza ve hafızasına, ‘kelime bankası’ gibi bir gönderme.

 

Dr. Louise fizik doktoru Ian ile birlikte uzay aracına giriyor. Uzay aracının içinde yerçekimi ve zaman farklı işlemektedir. İçeride uzaydan gelen, ahtapota benzeyen iki yaratık vardır, bu canlılara yedi ayak anlamında Heptapod ismi verirler. Akvaryum gibi bir yerde duran Heptapodlar, konuşurken sesle değil püskürttükleri mürekkeple konuşmaktadır.

 

 

Mürekkep her defasında bir daire şeklini alır ve fakat her daire birbirinden farklı ve karmaşık bir başka cümledir. Film ilerledikçe anlarız ki her dilin insan algısında yarattığı etki farklıdır. Louise, başı, sonu ve zaman kipi olmayan, dünya dilleri gibi lineer değil döngüsel olan Heptapod dilini öğrendiğinde, zamanda ileri ve geri gidebilmeye ve ileride olacak olan olayları görebilme yetisine sahip olur.

 

İnsanlar uzaylıların niyetini bilmedikleri için en kötüsünü, yani dünyayı istila etmeye geldiklerini düşünürler. Onlarla konuşmaya ve dillerini çözmeye çalışırken, hem Amerika hem de cisimlerin indiği diğer 11 ülke her an savaşmak için hazır beklemektedir. Dili çözmeye çalışırken bazı yanlış anlamalar olur ve bu yanlış anlamalar giderildiğinde, uzaylıların aslında barışçıl amaçlarla geldiğini anlarız.

 

Fakat dünya devletleri, Amerikan halkı, özellikle Çin, ille de bu cisimleri askeri olarak vurmak istemektedir. Dr. Louise, öğrendiği uzaylı dilinin getirisi olarak, zamanda ileri ve geri gidebildiği için Çin liderini ikna eder ve Çin’i cisimlere saldırmaktan vazgeçirir, böylece büyük ve belki dünyayı yok edecek bir savaşın eşiğinden dönülür. Uzaylılar doktorumuzun, kendi dillerini öğrenmesinde çok yardımcı olur, zaten asıl amaçları da kendi dillerini dünyalılara öğretmektir. Çünkü dünyalılar bu dili bilirlerse 3 bin yıl sonra Heptapodları yok olmaktan kurtaracaklardır.

 

Filmin diğer uzaylı bilim kurgu filmlerinden ayrılan tarafı, batının korktuğu ve düşman olarak gördüğü her şeyi ve her milleti acayip garaip ve kötü niyetli uzaylılar olarak resmetmemesi. Hatta tam tersine birbirimizi tanımak ve anlamak için dillerimizi öğrenmemiz ve önyargılarımızı kırmamız gerektiği vurgusu var. Aynı dili konuşmaya çalışmak, karşımızdaki her şeyi düşman olarak konumlandırmamak gerektiğini söylüyor yönetmen. Ayrıca filmin başında gördüğümüz Louise’in küçük kızının erken yaşta ölümü ve Louise’in bunu kazandığı yetenekle önceden görmesine rağmen kızını doğurmayı seçmesi çok özel bir durumdu.

 

Çekeceği acıyı bilmesine rağmen kendisine yaşatacağı güzel duyguları yaşamayı ve kızını tanımayı seçiyordu. Bir anne olarak çok zor bir karar. Kızının kısa hayatı boyunca onun çocuk yaşta öleceğini bilen bir annenin, kızına nasıl yaklaştığını ve sevdiğini görüyoruz. Bu da belki bizlere, “Sevdiklerinize, onları her an kaybedecekmiş gibi davranın” demekti…

 

Aslında çok fazla notum vardı ve daha uzun bir yazı çıkabilirdi bu filmden ama sayfam bu kadarına yetiyor o yüzden değinmek istediğim bütün detaylara değinemedim. Yine de en fazla önemsediğim ve düşündüren kısımları es geçmemeye çalıştım. Velhasıl Hollywood’dan uzun zamandır bu kadar iyi niyetli ve iletişimin önemini vurgulayan bir film gelmemişti, keyfini çıkarın derim.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı