Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Joker’in bireysel baskılanmaları, içinde bulunduğu toplumun sosyolojisiyle ruhsal özdeşim kurmasını sağlar. Karakterin kitleyle kader ortaklığı belirgindir.
Geçtiğimiz aylarda sinemaseverlerin merakla beklediği ve yönetmenliğini de Todd Phillips’in üstlendiği Joker filmi vizyona girdi. Robert de Niro, Zazie Beetz ve Marc Maro gibi önemli isimlerin de yer aldığı filmde, Joker karakterini Joaquin Phoneix canlandırdı. Filmin ilerleyen kısımlarında Joker’e dönüşecek olan Arthur Fleck, geçimini palyaçoluk ve stand-up gösterileri yaparak sağlar. Buradan elde ettiği az bir gelirle bakımsız ve berbat bir apartman dairesinde, kendisini duygusal olarak sömüren annesi Penny Fleck’in bakımını üstlenerek yaşamaktadır. Film, bir grup gencin, palyaçonun mesleğini icra ettiği esnada elinden tabelasını alıp kaçmaları ve onu sokakta darp etmeleriyle açılır.
İnsanların acımasızlığı ve vurdumduymazlığı karşısında Arthur Fleck, kendisini sürekli tekrar eden ve ileri boyutlara varan kahkaha nöbetleri arasında bulur. Ruhsal yıpranma ve yıkıntılarıyla baş edebilmek için belediyenin ücretsiz hizmet verdiği terapi merkezine devam etse de ödeneğin kesilmesi nedeniyle bu hizmetten de mahrum kalır. İlerleyen zamanlarda Arthur Fleck, bütün bu itilip kakılmaların da etkisiyle bir suç makinesine dönüşüveriyor. Metroda üç kişinin ölümüyle sonuçlanan hadiselerin akabinde Arthur Fleck, ezilen Gotham halkı tarafından tanınmaya ve direnişin, kaosun sembolü olmaya başlıyor. (Fleck, psikoloğu ile arasında geçen diyalogda, tanınıyor olmaktan son derece memnun görünmektedir. Bu tavır, Fleck’in direnişinin etiği hakkında bazı soru işaretlerini beraberinde getiriyor: Ya Joker’in giriştiği şiddetlerin temelinde haksızlığa başkaldırı değil de baştanbaşa bir ego tatmini yatıyorsa?) Planlı ve sistematik sınıfsal zorbalıktan usanan yerliler de zaten en başından beri ‘kurtarıcı’larını, o anarşist figürlerini beklemektedir. Joker’in bireysel baskılanmaları, içinde bulunduğu toplumun sosyolojisiyle ruhsal özdeşim kurmasını sağlar. Karakterin kitleyle kader ortaklığı belirgindir. Elbette karakter gibi şehir de bir kurmacadan ibaret. Film, çizgi roman evrenine ait olsa da pankartlar, sloganlar, ateşe verilen sokaklar, eylemcilerin sınır ve kural tanımayan eylemleri gerçek hayatın ve gündemin bir parçası.
ABD’de Oklahoma eyaletindeki ordu üssü, Joker’in prömiyerinde (ilk gösteriminde) yaşanabilecek muhtemel bir silahlı saldırıya ilişkin uyarıda bulundu. 2012’deki “Kara Şövalye Yükseliyor” filmine yapılan saldırının [2012’de Colorado eyaletindeki Aurora şehrinde Kara Şövalye Yükseliyor’un (The Dark Knight Rises) prömiyerinin gerçekleştiği sinema salonuna silahlı saldırıda bulunan bir kişi, 12 kişinin ölümüne neden olmuştu.] mağdurlarının konu hakkında endişelerini bildirmesi üzerine ABD’nin dünyanın en büyük film ve televizyon eğlence yayınları üreticisi şirketi olan Warner Bros tarafından bir açıklama da yayınlandı.
Filmin şiddet içeren sahneleriyle ilgili sorulan sorulara ise Joaquin Phoenix cevap vermemeyi tercih etti. Fleck’in gerçekleştirdiği bütün katliam sahneleri perdede son derece canlı ve gerçekçi duruyor. Bu etkinin doğmasında elbette oyunculuklardaki başarı ve rolü benimseyebilme, kurgunun içerisinde role bürünebilme kabiliyetine de parantez açmak gerekir. Bilhassa Joaquin Phoneix, yaşadığı travmaları ve tutunamayışı, oldukça doğal duran mimikleri ve etkileyici dans figürleri ile aktarmada ustalık göstermiş. Bu film için tam 25 kilo verdiği söylenen Joaquin Phoneix’in bir röportajında aktardığı şu beyanlar da epey dikkat çekici gözüküyor:
“Filmlerin bizi rahatsız etmesini, bizi farklı düşünmeye zorlamasını seviyorum. O yüzden bu filmde yer almak istedim. Çünkü benim için de kolay olmayacaktı. Bu role hazırlanırken Joker hakkında birbiriyle çelişkili çok sayıda duygu hissettim.”
Yönetmen Todd Phillips, Arthur Fleck’in Joker karakterine bürünmesine giden yolda sabırsız ve aceleci davranmıyor. Yapımı güçlü kılan en önemli etken belki de bu. Karakterin ruhsal çözümlemeleri, titizlikle masaya yatırılıyor. Gerilim bir anda tırmandırılmıyor bilakis acınan ve sürekli ezilen Fleck’in şiddete meyledişinin bilinçaltındaki gerekçeleri izleyenlerde yavaş yavaş olası etkileri uyandırıyor. Tematik çeşitliliğin varlığı, filmin artıları arasında sayılabilir. Kurgu her ne kadar siyasal, sosyolojik, psikolojik ve düşünsel temellere yaslansa da aşk gibi lirik temalar da yer yer kendisini hissettiriyor. Bunun yanında filmin bohem ve melankolik yapısını kuvvetlendiren karanlık boğuk renk ve mekân tercihleri göze çarpıyor.
Ekonomik alt sınıflara mensup bir karakterin başrolde göründüğü bu yapımı, sınıfsal bilinç ve itirazın ürünü olarak ele almak, ilk bakışta izleyenlere cazip ve konforlu görünebilir elbette. Zira kapitalist model, aleyhine gelişebilecek tüm muhalif söylem, eylem ve karakterlerin sindirilmesinde zaman zaman belli başlı programları yürürlüğe koyar. Bu, tıpkı sıkışan gazın patlamasına engel olmak amacıyla küçük salınımlara müsaade edilmesi gibidir. Böylelikle sistem, yoğunlaşan küresel kin, öfke ve tepkilerin dinmesini temin etmiş olur. Yani sınırlarını gücün belirlediği, kontrollü bir eleştiri alanı açar ve muhalif düşüncenin bütün imkânlarını elinden alır, işleyen zihnini köreltir.
Bizi bu şekilde düşünmeye iten temel dinamik, 2019 yılında rağbet gören her ne ise onun muhakkak küreselleşmenin efendilerinin icazeti ile mümkün olabileceği inancıdır. Filmin, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü alabilen ilk çizgi roman uyarlaması olarak tarihe geçmesi ve şimdilerde Oscar’da da en iyi film kategorisinde aday gösterileceğine dair beklentiler, bu yöndeki inancımızı biraz daha kuvvetlendiriyor.
Remzi KÖPÜKLÜ
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı