Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Daha öncesinde tarhanasını ulaşabildiği mahalde satabilen kadınlar, sosyal medya platformları sayesinde iletişim alanını genişletiyor, haliyle pazar alanını da büyütüyor. Bu durum; közde biber turşusunu, dantelini, içli köftesini satan kadınlardan ofisinde belli sayıda danışana ulaşabilen psikolog kadınlara kadar aynı.
Ey ahali! Falanca hanımı nasıl bilirsiniz?
− Vallahi, pek mutlu, evli, çocuklu, cemiyetçi. Ara Güler kadar fotoğraf tutkunu, Yunus Emre kadar içli, yardımsever, hayvan sever, doğasever, yani hep sever… Ha, unutmadan görsel sunum ustası, on elinde yirmi marifet… Yani yok, yok biliriz.
Bu tanımlar sizin için yapılmıyorsa sosyal medyayı etkili olarak kullanmıyorsunuz demektir. Olmasak bir şey kaçırır mıyız? Konu her ne kadar tartışmaya açık olsa da süreç çok taze ve bir o kadar hızlı ilerlediği için cevabın tek bir çatı altında toparlanabilmesi kolay değil.
Bir beğeninizi alırım
2004 yılında hayatımıza giren Facebook’un bugün iki milyar kullanıcısı olacağı tahmin bile edilemezdi. Sosyal medyada gündelik konularda sayfalar oluşturup aktivist kimliğe bürünürken yüz kırk karakter ile en derin depresyonun diplerine inebiliyoruz. Ya da birkaç saniye önceki hararetli tartışmayı kenara koyup bir selfie ile dost düşman çatlatabiliyoruz. Adım atar atmaz yaptığımız bir check-in (giriş) ile mekânın nemelazım reklamını yapıyoruz. Sadece kişiler değil kurumlarla da yarışır haldeyiz. En iyi fotoğraf karesini çektiğimizi iddia ederken onlarca satır “#” hashtag kullanarak “Hey! Sen! Beni o kelimede bulamazsan, bu kelimede bul!” diye şartları zorluyoruz. Kaygılarımız, tasalarımız, mutluluklarımız, hüznümüz bizi öyle iletilere sürüklüyor ki gün geliyor Mark Zuckerberg’e ana sayfada hesabın doğruluk yeminini edebiliyoruz. Aslında tüm bu “Daha da yetmez” paylaşımların bir gideceği yer var. Birçoğumuz yüksek sesle söyleyemesek de ayağımıza gelmeyen o ünün peşindeyiz. En çok bizi dinlesinler, en çok bizi konuşsunlar, en çok bizi beğensinler.
Akademisyeninden ev hanımına, doktorundan komşu Emine teyzeye, toplumun her kesiminin sosyal ağlarda (Facebook, Twitter, Instagram, Youtube, Snapchat, Blog, WhatsApp) yer alması için pek çok nedeni var. Dönelim bakalım bir etrafımıza. “Yavrum romatizmam vardı. Dediler, gir falanca kadının sayfasına, falanca bitkiyi geceden kaynatmış, bekletmiş. Baktım… Baktım… Ben de yaptım. Hakikaten geçti.” Şimdi bu teyzeye, “Ne işin var sosyal âlemde?” desek, ekmek çarpar bizi. Faydası için kullanan kaç kişi kalmış?
Birçok kişinin yüzünü yıkamadan telefonuna eline almasının nedeni dayanılmaz “Beğeni sancıları”. Her bir beğeninin kullanıcıya bir sonraki paylaşımı oluşturmasında teşvik pirimi olduğunu düşünürsek; “Beğenin zalimler o iletileri! Okuyup okuyup geçmeyin.” Paylaşımları beğenilmese de sayfayı içerik bombardımanına tutan kullanıcılara da selam olsun.
Ekmek medyası
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2017 verilerine göre hanelerin %80,7’si evden internete erişebiliyor. Bu oran aynı zamanda evinden internete erişebilme imkânı yakalayan kadın kullanıcı sayısının artışını da gösteriyor.
Yaptığı sarmalarla dillere düşen ama bir türlü isim olmayan Zeynepler, Haticeler… Bu devlet daha ne yapsın? Elinde akıllı telefon, evinde internet, ne duruyorsun fenomen olsana!
Daha öncesinde tarhanasını ulaşabildiği mahalde satabilen kadınlar, sosyal medya platformları sayesinde iletişim alanını genişletiyor, haliyle pazar alanını da büyütüyor. Bu durum; közde biber turşusunu, dantelini, içli köftesini satan kadınlardan ofisinde belli sayıda danışana ulaşabilen psikolog kadınlara kadar aynı.
Ayakkabınız nereden?
Artık kulaktan kulağa değil sayfadan sayfaya iletiyoruz. Haliyle pasta büyük, reklam çok, bu âlem hepimize yeter. Görümcesini ağırlarken paylaştığı, “Bizi bilen bilir. Bilmeyen de kendi gibi bilir. Canımla tatlı keyfisi”ne dönüş; “Çayınız hangi marka? Ayakkabınız nerden? Şal bağlama videosu çekebilir misiniz?” sorularına gebe. Marka ve kurumlar da bu tatlı kokunun peşindeler. Reklamı tek bir isim ile milyonlarca lira ile gerçekleştirmektense günlük hayatların içine serpiştirerek bir nevi “Sürümden” kazanıyorlar.
Bakmayın, bu sosyal medya en çok kadın kullanıcılara yaradı. O ardı ardına dizilen iltifatlar, beğeniler; onlarca ansiklopedi yutmuş o bilgelik, kalp kalp kalp, öpücük öpücük, bir çiçek bir balonun sihri çığ gibi ilerledi, ayakları üstünde duran sosyal medya kadınlarını yarattı. Paylaştıkça beğeni alan üzerine de reklamı ile cilasını yapan kadınlar arenada Zeyna gibi arz-ı endam etmekte.
Aradığınız Kişi Şu An Fenomen
“İki prens bir prenses annesi, eşinin bir tanesi, Minnoşun halası, Pıtırcığın teyzesi, eşine ve çocuklarına aşık, hayat psikoloğu” gibi birden fazla karpuzu koltuğunun altına sığdırmaya çalışan fenomen ya da fenomen olmaya aday kadın kullanıcılar, daha sayamadığımız birçok unvanın hakkını vermek için her gün aynı stresi yaşıyor. Acaba arabada direksiyonu tutarken belli belirsiz gösterdiği tunik, takipçilerin ilgisini çekecek mi ya da evdeki kristal sürahi ile yeni aldığı vazoyu aynı kare içine sokup günbatımının huzurunu doğru açıdan yazabilecek mi? Ya da yeni doğum yaptırdığı kadın hastası ile gülücüklerin havada uçuştuğu fotoğrafı paylaşan hanım doktorumuz, sosyal medya kullanmayan meslektaşından daha popüler olacak mı? Hele hele o bitmek bilmeyen, kaynağını bulsak beynimizi düşünmeden dayayacağımız o müthiş anneler… Yok bağıran anne, yok oynamayan anne, yok alaylı anne derken, canım yurdum anneleri hangi programı güncelleyeceklerini şaşırdılar.
Kapıdan bakıp çıkacağım
Nerde o anneler? Bir el kaldırsınlar. Bravo! Sayenizde birçok anne hiç olmadığı kadar kaygıya kapıldı. Ne çocuklarına ne gelen misafire yetebildiklerini düşünüyorlar. Pembiş tabaklı sunumlar olmazsa tavsiye almayan bir kitle var artık. Tamam, iyi, ekonomi canlanıyor da her gün bir tavsiye 10 ürüne maruz kalan kadınların da bir gerçeği var. Hangi tabağı alsın, pardon tavsiyeyi?
Uzun lafın kısası, sosyal medyada ya çok iyi bir anne, ya çok iyi bir sanatkâr, ya çok iyi bir avukat, ya çok iyi arkadaş, ya da hepsi bir arada olduğunu her gün sürdürmek zorunda olan binlerce kullanıcı var. Bu kullanıcıların çoğu da reklam payından kendi hesabına düşeni almak için çabalıyor. Aklınızda sosyal medya ile ilgili bir oturmamışlık, “Bir kapıdan bakıp çıkacağım” durumu var ise güneş gözlüğü takarak takipte kalınız. Fazla ışık yanıltabilir. Sosyal medya yolculuğunu kazasız belasız sürdürdüğüne inananlar, bilirsiniz ki; arife tarif gerekmez.
70 MİLYON BİZİ İZLİYOR
Digital in 2017 Global Overview raporuna göre Türkiye’de 42 milyon kişi sosyal medya platformlarında aktif üye ve kullanıcılar günde ortalama 3 saatini bu platformlarda geçiriyor. Güncel veriler, sosyal medya kullanım oranlarının kişide davranışsal bağımlılık oluşturabileceğine işaret etse de kullanıcıların da hali hazır bir bünye olduğunu biliyoruz. Zira toplumun önemli bir kısmını oluşturan 80-90 kuşağı, “70 milyon bizi izliyor” mottosuna kapılmış bir medya ile büyüdü. Ne zaman ki 2000’li yıllarda teknoloji semantik web ile birlikte kapımıza kadar geldi, bu 70 milyonun ülke nüfus sayımı sonucu olduğunda hem fikir olduk. Çok çok etkili marka, kişi ve kurumların bile sanal ortamda yüz bin takipçi bulabilmesinin Harvard’da burs kazanmakla eş değer başarı olduğunu idrak etmek, geleceğe umutla bakmamız için bir işaret.
Ayşe Nur TÜFEKÇİ
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı