Yedikçe doyan bedenimiz mi yoksa ruhumuz mu?

Merjam Yazar: Merjam 4 Ağustos 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Mutluluk; bazen ilkbaharı müjdeleyen enginarla dolu bir tabakta, bazen sonbaharın habercisi bir sepet dolusu erikte... Bazen Afrika’da uzatılan bir yudum suda, bazen iftar sofrasında ağza atılan bir parça hurmada...

Yedikçe doyan bedenimiz mi yoksa ruhumuz mu?

 

Bulunduğumuz noktada, yemeğin beraberinde getirdiği gerçek ve kalıcı mutluluğa ulaşmak eskisinden daha zor, daha zahmetli… Artık bizler için mutluluk:  Ulaştığımız doğal gıdada, tükettiğimiz mevsiminde sebzede… Paketli, işlenmiş gıdalarda değil, gerçek besinlerde… Değişen yemek kültürüne rağmen hâlâ ocakta tencereyi kaynatmakta; mutfağı eskisi gibi sesli ve hareketli tutmakta…

 

Mutluluk; bazen ilkbaharı müjdeleyen enginarla dolu bir tabakta, bazen sonbaharın habercisi bir sepet dolusu erikte…

Bazen Afrika’da uzatılan bir yudum suda, bazen iftar sofrasında ağza atılan bir parça hurmada…

Bazen sofra bezinin kenarına ilişip yenilen peynir-ekmekte, bazen donatılmış sofralarda… 

Bazen dostça uzatılan bir komşu tabağında, bazen çocukluktan kalan salçalı ekmek hatırasında…

Günümüzdeyse:

 

 

Bazen mutlu olmak için ağza atılan bir parça çikolatada, bazen de yediğin çikolatanın verdiği mutsuzluktan kurtulmak içilen şişelerce detoks suyunda…

Yemek, insanın gelişme ve hayatta kalma faaliyetleri için gerekli olan besin maddelerinin bir araya gelmesinden mi ibarettir? 

Şayet yemeğin üzerimizdeki etkisi hayatta kalma faaliyetleriyle sınırlı olsaydı, çocukluğumuzdan başlayıp günümüze kadar geçen sürede fark etmeden biriktirdiğimiz; tat, doku ve koku hafızamıza işleyen hisleri açıklamak nasıl mümkün olabilirdi? Mutluluğu, güzel hisleri hatırlamak için damak hafızamıza yerleşen tadı bıkmadan usanmadan aramaya devam eden bizler, sormadan edemiyoruz:

 

Yemekler Ruhumuza Nasıl Etki Eder?

 

 

 

Gıdanın bileşimi, insanın büyüme ve gelişmesi için elzem olduğu gibi; psikolojisine, uyku düzenine de etki eder. Günümüz insanının, geçirdiğimiz yemek evriminin ardından gıdanın lezzeti kadar bileşimine önem vermesinin temel nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Belki tercihen, belki farkında olmadan…

Bedeni doyurma kavramını, gıda alımına neden olan dürtülerin tatmin edilmesi olarak ifade edebiliriz. Gıda kaynaklı mutluluksa serotoninle açıklanabilir. Yemeğe dair tüm kavramları açıklayabilmişken, geriye tek bir soru kalıyor: “Yemekler ruhumuza nasıl etki eder?”

Yaptığım röportajlarda en çok konuklarımın hafızalarında kalan yemekleri ve bu yemeklerin hissettirdiklerini merak ederim. Aldığım yanıtlar istisnasız son derece net ve hislidir. Yemeğin beraberinde getirdiği mutluluklar genellikle çocukluklarıyla iç içedir. Kimi konuğum yediği bir yemeğin kokusunu ev kokusuna benzetirken, kimisi yemek yapmanın ve yemenin iyileştirici gücüyle mutlu olduğunu söyler, kimiyse annesinin elinden çıkan lezzetli börekleri, kekleri hatırlar ve hala bir yerlerde o tadı ve beraberinde gelen mutluluğu aramaya devam ettiklerini söylerler. Yemeğin mutlu edici gücünü anılar hissettirirken, bir dönemi de yemekler üzerinden canlandırmanıza yardımcı olur. Refik Halid Karay, bu durumu şöyle açıklar: “(Yediğimiz yemekten) Ağızla mideden fazla baş ve ruh gıdalanır; dimağ zevki damak lezzetini de aşar; doğup büyüdüğü yerlere bir yarı kavuşma, yarı dönüş, yabancı muhiti unutuş tesiri yapar; hoş hatıraları bir müddet tekrar yaşıyormuşsunuzcasına renkli ve canlı, harekette bulundurur.”

 

 

YEMEKLER İÇİNİZDEKİ ÇOCUĞU BESLER

 

 

Hayatın bir döneminde içilen mercimek çorbası, yenilen pilav ve komposto ikilisi, salçalı ekmeği düşünün… Yemekler sadece sizi değil, içinizde taşıdığınız o hiç büyümeyen çocuğu da besler, mutlu eder. Hatırlanan ve karşılaşılan yemek; kimi insan için büyük bir kalp acısı, kimi insan içinse tarifi mümkün olmayan eşsiz mutluluğu temsil eder.

 

Benim damak hafızamda, annemin her pazar akşamı okula hazırlık ritüellerinin ardından ısıttığı mercimek çorbası çok kıymetlidir. Hâlâ o çorbayı içerken hissettiğim mutluluk ve huzuru mercimek çorbasıyla karşılaştığım her sofrada ararım. Fırından eve dönerken ucunu kopararak yediğim çıtır ekmek, kahkahalarla kurulan beş çayı sofrasının olmazsa olmazı yumuşacık hamur kızartması, patates salatası ve hâlâ damağımda yerini koruyan üzümlü, limonlu anne kekinin verdiği mutluluğu neyle ölçebilirim ki? Her perşembe kurulan semt pazarından aldığımız simitlerin pazar dönüşünde masada beyaz peynir, domates ve çayla birlikte yerini alışı, konuşa konuşa yediğim her lokmayı sıcacık sohbetin eşlik ettiği mutluluk dolu sofraları keyifle hatırlarım. Yemek yerken, sadece midenizi beslemezsiniz, yemeğin beraberinde getirdiği açıklanamayan hislerle ruhunuzu da sarıp sarmalarsınız. Yediğiniz yemek ruhunuzu da doyurur. Fark etmeden anılar biriktirir, hafızalarınıza kaydedersiniz…

 

 

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ SENTETİK MUTLULUK

 

 

Yemek ve kültür her zaman etkileşim içindedir. Günümüzde teknoloji ve bilimin etkileşiminde değişen beslenme alışkanlığımıza göre en iyi, en makbul yemek; geçmişe göre çok daha farklı kriterlere sahiptir. Değişen kültürde, gıdanın doğallığı ve menşei önemli değildir. Kısa sürede pişirilebilen, uzun süre muhafaza edilebilen, tok tutucu etkisi yüksek, besin değeri fazla ama kalorisi düşük olan yemek, günümüzde en makbul yemek kabul edilir.

 

Tüm bu kriterlere uyan gıdalar, paketli, işlenmiş hâlde marketlerin büyük çoğunluğuna hâkim hâldedir. Yediğimizin sadece o lezzetli yemekler olduğunu sanarak farkında olmadan birçok katkı maddesini de beraberinde tüketiriz. Bu maddeler yediklerimizin içinde doğala özdeş veya yapay olarak bulunur; kimi saç kökünden, kimi böcekten elde edilir. Daha uzun süre saklanabilmesi için gıdalar, bir muhafaza yöntemi olarak ışınlama teknolojisine maruz kalır, radyoaktif maddelerin gıdayla teması gibi birçok yapısal, fiziksel ve kimyasal etkileşime maruz kalır.

 

 

Zaman içerisinde değişen beslenme kültürümüzde artık duyusal doyumu yakalamak ve mutlu olmak için yediğimiz çikolatalar, kekler, pastalar bize; katkı maddeli, genetiği değiştirilmiş, sentetik mutluluk olarak geri döner. İşlenmiş ürünler, uzun süre tüketilmesiyle birlikte kilo alımını, ruhsal dengeyi bozduğu gibi, eskisi kadar anılarımızda yer edebilecek kadar da özel değildirler. Ne uzun emekler sonucunda hazırlanırlar, ne de verdiği lezzet gerçek lezzettir. Vereceği lezzet için bile katkı maddesi ilavesine ihtiyaç duyarlar. Beslenme alışkanlıklarımıza göre değişen yemeğin zaman içerisindeki evrimi, insanı mental ve fiziksel olarak etkiliyorsa, eskisi kadar mutlu olmamızın nedenlerinden biri belki de budur.

 

Günümüzde mutlu olmak için çıktığımız yolda, başa dönmek şöyle dursun, eksilerle yola devam ediyoruz. Biz insanoğlu kıymet bilmemekle meşhuruz. Verileni önce bozar, sonra pişman olur, tamir etmek için uğraşır dururuz. Sentetik gıdaların getirdiği olumsuz etkileri düzeltmek için detoks sularından, zamanın meşhur diyetlerinden medet umuyor, modaya uyarak sağlığımızı geri kazanıp mutlu olmayı hedefliyoruz.

 

 

Bulunduğumuz noktada, yemeğin beraberinde getirdiği gerçek ve kalıcı mutluluğa ulaşmak eskisinden daha zor, daha zahmetli… Artık bizler için mutluluk:

Ulaştığımız doğal gıdada, tükettiğimiz mevsiminde sebzede…

Paketli, işlenmiş gıdalarda değil, gerçek besinlerde…

Değişen yemek kültürüne rağmen hâlâ ocakta tencereyi kaynatmakta; mutfağı eskisi gibi sesli ve hareketli tutmakta…

 

Zeynep ÖZCAN – Yemek Yazarı

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio