Mutluluk faşizmi

Merjam Yazar: Merjam 15 Ekim 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Bazen mutlu olmak için iş kadını olmak gerekiyordu, bazen boş boş takılmak, bazen iyi bir anne olmak, bazen tatile çıkmak ve bazen bir şey ve bazen o şey...

Mutluluk faşizmi

 

 

Hüzün gibi, korku gibi, utanma gibi sadece basit bir his olan mutluluk, ne oldu da bir yaşam tarzına, ulaşılması gereken bir metaya dönüştü? Peki, biz buna mutluluk faşizmi diyebilir miyiz?

 

Yıllar önce boş bir tabloya büyük harflerle “Mutlu Olmak Zorundayız” yazmıştım. Yazdığım günü hatırlıyorum. Kötü bir gündü. Kendimize bunu her gün hatırlatmak ve aklımızdan çıkarmamak için yazmıştım; çünkü o evin fertleri olarak birlikte mutlu olmak zorundaydık. O cümlede kastettiğim şey mutluluğu bir yaşam biçimine çevirmek ya da nihai hedefimiz mutlulukmuş gibi yaşamak değildi. Biraz teslim olmak, belki de eksikliklere ya da yaralara rağmen, mutluluk beklentisine girmeden, gelirse de kapıyı ona zevkle açarak, “Yuvarlanıp giderek” yaşamaktı.

 

O günden sonra tablo odadan odaya sürüklendi, bazen arkasını çevirdim bazen uzun uzun baktım, düşündüm. Tablonun yerini değiştirirken mutluluğun anlamı da zaman içinde çokça değişti.

 

Ama bir saniye; mutsuzluğu kabullenmek de pekâlâ mutluluk verebilirdi.

 

Benim ev ahalisine dikte ettiğim şey aslında toplumun, devletin, büyük şirketlerin de hukukun da bireye dikte ettiği “Mutlu olmak zorunluluğu”na benzemiyor muydu? Ben bunu evimin huzuru için son derece faydacı bir kabullenmeyle söylerken onlar da gene son derece faydacı şekilde kimse fazladan sivrilmesin, uslu uslu yerinde otursun diye bunu dikte etmiyorlar mıydı? İnsanlar içlerindeki bencil arzular tatmin edildiğinde mutlu olurken aynı zamanda uslu çocuklar hâline geliyorlardı. Bugün bütün dünyayı saran sadece tüketen insan modeli de işte böyle başlamıştı. Ama benim evimde düşlediğim şey kesinlikle bu değildi.

 

 

MALDİVLER NEDEN MUTLULUK SEBEBİ?

 

 

Mutluluğun anlamı sadece benim için değişmiyordu elbette, anlamını birileri değiştiriyordu. Adına toplum dediğimiz o şartlanmalar birikintilerinin mutluluğa yüklediği anlamlar da değişiyordu çünkü. Bazen mutlu olmak için iş kadını olmak gerekiyordu, bazen boş boş takılmak, bazen iyi bir anne olmak, bazen tatile çıkmak ve bazen bir şey ve bazen o şey… Onlar neyi arzu etmemizi belirliyorsa biz de onu istiyorduk.

 

Değişen sadece ben değildim, değişen bize dayatılan o mutluluk aygıtlarıydı. Maldivler neden mutluluk sebebi oldu mesela -bir insan pekâlâ Moğolistan’a gittiğinde de mutlu olabilirdi?

 

Neden herkes en iyi fotoğrafı çekmek zorundaydı?

 

İnsanların elinden neden huzurla yaşlanabilme özgürlüğü alındı?

 

Neden her evin halısı olmalıydı?

 

Ve kendini 7/24 bir şovda konumlandırmalıydı?

 

Hafta sonu kahvaltıları evlerden dışarıya nasıl taşındı?

 

Neden bütün kadınlar elmacık kemikleri varmış gibi davranmalıydı ya da neden tüm erkekler kaslı olmalıydı? Dahası kas sevmeyen kadınlar mutsuz muydu?

 

“Mutsuzluğa da var mısın?” diyen Cemal Süreyya’nın yarattığı aşk evreni neden şimdi bu kadar romantik?

 

Bu liste öyle bir uzar ki insan yani ben neyi neden yaşadığımı sorgulamaya başlarım ve muhtemel ki tatmin edici bir cevap bulamam. Hüzün gibi, korku gibi, utanma gibi sadece basit bir his olan mutluluk ne oldu da bir yaşam tarzına, ulaşılması gereken bir metaya dönüştü? Peki, biz buna mutluluk faşizmi, diyebilir miyiz? Ya da mutluluk faşizmi desek aslında ne demiş oluruz?

 

Mutluluğa ulaşmak, onu aramak bizim için vazgeçilmez ya da hafifletelim; olağan, makul ama mutluluğu sorun hâline getiren şey; mutluluğun aygıtları. Seni senden daha iyi tanıdığını düşünen bir düzenin mutluluk tarifleri… Aristoteles mutluluğu insanlığın nihai amacı olarak görüyordu. Nietzsche başka, Epikür başka şey söylüyordu.

 

Ahlaklı olmak, doğru olmak, zengin olmak, İngiliz olmak, iyi olmak, akışta kalmak, kendin olmak bunların hepsi mutluluğun tarih içinde aldığı farklı anlamlar.

 

Şimdi ise bize mutlak mutluluğu şart koşan, o mutlak mutluluğun içeriğinin tarifini veren sistem elbette ki mutsuzluğumuzdan şikâyetçi. Mutlu olmaya çabalarken ayağımıza dolanan mutsuzluğumuzdan… Şimdi başlıca soru eskisi gibi “Neden mutlu olalım?” değil “Nasıl mutlu olalım?” Ve dünyanın en basit cevabına sahip olacakken bu sorunun cevapsızlığıyla karşı karşıya kalışımız.

 

 

BU DEVLET DAİRESİNDE MUTSUZ OLMAK YASAK!

 

 

Susan Sontag, mutsuzluğun devletler için tehlikeli olduğunu söyler, çünkü her mutsuzluk kendi içinde bir devrimin nüvesini taşır.

 

Böylelikle bize önce mutlu olmak zorundasın dediler, nasıl mutlu olacağımızın tarifini verdiler. Teknoloji yardımıyla bu bilgiyi belleklerimizde her an tazeleyip geliştirdiler. Ve o devrimi önlemek için “Tükenmişlik sendromu” denen hastalığı ürettiler. “Madem mutsuz olmakta bu kadar kararlısın, o hâlde o kadar tüken ki hiçbir şey yapamaz hâle gel.”

 

Sonra bir bakıldı ki mutluluk bir endüstri üretmiş. Farklı iyileşme yöntemleri, insanın ben’inin ne kadar değerli olduğuna dair üretilen söylemler ürün hâlini alıverdi. Mutluluk ölçümleri yapılmaya başlandı. Ruh hâlimiz ve hislerimiz birilerinin veri tabanı hâline geldi. 2014 yılında British Airways “Mutluluk battaniyesi” adında, müşterilerin memnuniyetini sinirsel izleme yoluyla belirleyen bir battaniye ürettirdi. Mutluluk ölçümlerinden faydalanarak kahve fincanları, kol saatleri ve çok fazla sayıda aplikasyon var piyasada. Artık insanlar ne kadar mutlu olduklarını anlayıp misal İngiltere’de olsaydı dansa ya da yüzmeye gidebilirdi. London School Of Economics’te araştırmacı olan Daniel Fujiwara, insanlara daha fazla spor ya da sanatsal etkinlik imkânı sunulduğunda onların daha sağlıklı olacağını söylüyordu. Ve bu, nereden bakarsanız bakın devletin daha az para harcaması anlamına geliyordu. Amerika’da da durum farklı değildi; kamuoyu yoklama şirketi Gallup’a göre ABD’deki çalışan mutsuzluğu, neden olduğu verimlilik kaybı, vergi kaybı ve sağlık masrafları nedeniyle ABD ekonomisine yıllık beş yüz milyar dolara mal oluyordu.

 

İnsanların o yüzden artık hisleri yok, Whatsapp’ta, Facebook’ta, Twitter’da olduğu gibi “Durum”ları var. Çünkü his öngörülemez, öngörülemeyen şeyle savaşılamaz, ona engel olunamaz ve kusura bakmayın ama hiçbir devlet-şirket bu başıbozukluğu göze alamaz(!).

 

Bu yüzden mutsuzluk artık yasak! Durumunuzu güncelleyiniz.

 

BİZİM KÜÇÜK SIRRIMIZ: Bir yerlerde hâlâ fotoğraf çekemeyen, estetik ameliyat yaptırmayan, tatile gitmeyen, sürekli pozitif bir şey söylemek zorunda hissetmeyen, tüm gücün kendi içinde olmadığını düşünen çok fazla insan var. Ve onlar mutsuz yaşamaktan memnunlar.

 

Merve TOKYAY – Gazeteci

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı