Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Nilgün Kasapbaşoğlu, “Oyunculuk mesleği öncelikle yetenekten beslenir. Ayrıca üzerine bolca emek ve özveri eklememizi ister. Bunların yanında olmazsa olmazlar ise disiplinli olmak, çokça okumak ve çok çalışmaktır.” diyor.
Usta oyuncu Nilgün Kasapbaşoğlu ile henüz yedi yaşında rol aldığı tiyatro oyunuyla başlayan başarılı meslek hayatına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
27 Ocak 1955 tarihinde İstanbul’da doğan Nilgün Kasapbaşoğlu, 1962 yılında henüz yedi yaşında küçücük bir çocukken Rumeli Hisarı’ında, Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu “Macbeth’de Banguo”unun iki çocuğundan biri olarak sahneye ilk adımını atar. 58 yıllık meslek hayatı boyunca yüz küsur tiyatro oyununda, beş yüz bölümden fazla dizide ve on sekiz filmde rol alan Kasapbaşoğlu’nun oynadığı oyunlardan bazıları; Macbeth, Hırçın Kız, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Üç Kuruşluk Opera, Besleme, Çil Horoz, Altı Kişi Yazarını Arıyor, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Yedi Kocalı Hürmüz, Düğün Ya da Davul’dur.
Küçük yaşlardan itibaren usta isimlerle birlikte sahne alan Kasapbaşoğlu, yine birbirinden usta isimlerle de kamera karşısına geçmiş ve minik yıldızlar dalında ödül almıştır. 1961 yılında Ayhan Işık ve Belgin Doruk ile rol aldığı “Karadut” filminde Leyla Sayar’ın küçüklüğünü oynamış ve bu rolüyle büyük beğeni kazanmıştır. Yine küçük yaşlardan itibaren İstanbul radyosu çocuk saatinde seslendirmeler yapmıştır. İlk olarak 9 yaşında oynadığı reklam filminde kendini konuşarak seslendirme yapmaya başlayan Kasapbaşoğlu, Türk sinemasında birçok çocuk yıldızı seslendirmiştir. Nilgün Kasapbaşoğlu 8 yıl boyunca TRT’de seslendirme yönetmenliği yapmıştır.
OKULA BAŞLAMADAN, ŞEHİR TİYATROSUNA BAŞLADIM
Henüz altı yaşında küçük bir çocukken Rumeli Hisarı’nda, Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu “Macbeth’de Banguo”unun iki çocuğundan biri olarak ilk sahne deneyiminizi edindiniz. O gün bugündür de sahnede, ekranlarda ve beyaz perdedesiniz. Bu uzun ve başarı dolu yolculuğunuzdan bahsedebilir miyiz biraz?
1962 yılında daha okula başlamadan, şehir tiyatrosuna başladım. İlk oyunum Muhsin Ertuğrul’un yönetmenliğini yaptığı “Macbeth” oldu. Tabii bu durum benim seçimim değildi. Babam gençken şehir tiyatrosuna oyuncu olarak girmiş ama ailesi buna rıza göstermemiş. Buna rağmen Halide Pişkin ile turneye gitmiş. Bunu duyan ailesi nerede olduğunu bulup babamı geri getirmişler. Babamda kendi yapamadığını benim yapmamı istemiş ve böylelikle beni tiyatroya sokmuş. İyi ki de yapmış…
Kaç senedir oyunculuk mesleğini icra ediyorsunuz? Meslek hayatınızın kırılma noktası diyebileceğiniz işiniz hangisidir?
Mesleğimi 58 yıldır aşkla yapıyorum. 1984 yılında televizyonla tanıştım, o zamanlar TRT kanalı vardı sadece. O dönem “Hanımlar Sizin İçin” adlı bir program çekiyordum. O dönem tiyatro da Nezihe Araz’ın yazdığı bir oyunda Nedret Güvenç ve Mucap Ofluoğlu gibi usta isimlerle oynuyordum. Sonra Gencay Gürün oyunun genel sanat yönetmenliğini yapmaya başladı. Kısaca bahsedersem, işimi aksatmama ve birlikte çalıştığımız birçok sanatçıya yeni çekilmeye başlayan bir dizi için izin vermesine rağmen bana izin vermedi. Bunun kişisel bir garez olduğunu düşündüm ve çok kırıldım. Ardından istifa ettim ama sahne olmadan yaşayamazdım. O süreçte Bakırköy Belediye Tiyatrosuna girdim. Bir zaman sonra Gencay Gürün görevden alınmasıyla da tiyatroma, yuvama geri geldim.
Oyunculuk ne ile beslenen bir meslektir? Oyunculuğun sizi besleyen yanları nelerdir?
Oyunculuk mesleği öncelikle yetenekten beslenir. Ayrıca üzerine bolca emek ve özveri eklememizi ister. Bunların yanında olmazsa olmazlar ise disiplinli olmak, çokça okumak ve çok çalışmaktır. Oyunculuğun beni besleyen en önemli noktasıysa mesleğimi çok seviyor olmam. Oyunu bitirip selama çıktığınızda alkışları duymak tüm yorgunluğunuzu alıyor. Bu his bence çok az meslekte var.
BİRÇOK USTA İSİMLE AYNI SAHNEYİ PAYLAŞTIM
Uzun yıllardır sahnedesiniz ve usta isimlerle çalışma, aynı sahneyi paylaşma fırsatınız oldu. Peki, en çok kimden, ne öğrendiniz?
O kadar çok ustayla sahneyi paylaştım ki çok şanslıydım. Cahide Sonku ile “Altı Kişi Yazarını Arıyor” oyununda oynadığımda 8 yaşındaydım. Suna Pekuysal, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit, Şaziye Moral, Şirin Devrim… Saymakla bitmez. Sonrasında konservatuar eğitimi almaya başladım. Orada da Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Çetin İpekkaya gibi çok kıymetli hocalardan ders aldım. Tabii usta oyuncu Metin Akpınar ile oynamakta müthişti…
Bir filmde, tiyatroda ya da dizide oynayacağınız karakter için öncesinde hazırlık çalışmaları yapıyor musunuz? Hazırlıklar ne kadar sürüyor?
Daha çocuk yaşlarımdayken 12 tane filmde oynadım. Çocuk yıldız olarak ödülüm bile var. Sonra uzun yıllar seslendirme yaptım. O dönemin çocuk yıldızları olan Yumurcak (İlker İnanoğlu), Gülşah, Sezercik, Menderes, Utku gibi birçok ismin seslendirmelerini yaptım. Dizi, tiyatro, film, sinema, seslendirme olsun tüm bunlar için de bir ön çalışma muhakkak gerekiyor. Önce rolü analiz etmek çok önemli ve ben ilk olarak bunu yaparım. Sonra o rolde kendimden katabileceğim bir şeyler var mı diye incelerim ve böylece karakter ortaya çıkar. Ancak hangi rol olursa olsun çizdiğiniz karakterin samimi, inandırıcı olması gerekir. Son olarak da yönetmen ve diğer meslektaşlarımla aynı yorumda buluşmaya özen gösteririm. Hazırlık sürecinde zihninizde 24 saat o karakter vardır ve sürekli onu düşünürsünüz.
Hayatını oyunculuğa adamış sanatçıların, canlandırdığı karaktere bürünmesi nasıl bir yaşanmışlık hissi bırakıyor? Etkisinde kaldığını kahramanlar, roller oldu mu?
Bugüne kadar yüz küsur oyun, beş yüz bölümden fazla dizi, on sekiz film çektim. Oynadığınız karakter üstünüzdeki bir elbise gibidir. Oyun, dizi, film her neyse biter ve siz de üstünüzdeki elbiseyi çıkarır, üzülerek o karakterden ayrılırsınız.
TİYATRO HARİKA BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR
Türk tiyatrosunu dönemlere ayırırsak günümüzde hangi dönemi yaşıyor olurduk? Türk tiyatrosu nasıl bir dönemde?
Tiyatro hep var oldu. Sadece televizyonlar hayatımıza girmeye başladıktan sonra bir düşüş yaşandı. Günümüze baktığımızda ise tiyatro, harika bir dönem geçiriyor. Çok fazla oyun sahneleniyor ve bu oyunlar çok fazla seyirciyle buluşuyor.
Televizyon dünyasına baktığımızda uzun soluklu işler yok denecek kadar az. Birçok dizi hemen yayından kaldırılıyor. Keza beyaz perde de benzer durumlar söz konusu oluyor. Çoğu film beklenenin altında seyirciyle buluşuyor. Bu konuda ki görüşünüz nedir sizin bu sektörü bu hâle getiren noktalar nelerdir?
Televizyondaki işlere baktığımda görüyorum ki samimi, inandırıcı olmayan işlerin ömrü az oluyor. İnsanlar haklı olarak ailesiyle izleyebileceği kaliteli oyunculuklar, diziler görmek istiyor. Bunlar bir araya geldiğinde zaten o iş uzun soluklu oluyor.
14 Şubat’ta İlker Ayrık, Erdal Özyağcılar ve Hande Soral ile kamera karşısına geçtiğiniz “Müstakbel Damat” filmi vizyona girecek. Film hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu filmle seyirciyi neler bekliyor?
“Müstakbel Damat” filmi seyircinin çok seveceği, keyifli bir iş oldu. İnanın çok sıcak ve bizden bir film. Seyircimizin de çok eğlenerek izleyeceğini düşünüyorum.
Çekimleri Kıbrıs’ta gerçekleşen filmde müstakbel damatlarının hayatlarına girmesiyle başlarına trajikomik olaylar gelen bir aile hikâyesi konu alınıyor. Filmin çekimleri ne kadar sürdü? Bu süreci değerlendirmenizi istesek sizin için nasıl bir çalışma oldu?
Bir kere filmin müthiş bir oyuncu kadrosu var. Filmin çekimleri altı hafta sürdü ve bu çok keyifli bir süreçti. Bu filmde ilk defa bir araya geldiğim ve birlikte oynadığım meslektaşlarımda vardı ve onlarda harikaydı. Erdal Özyağcılar ile en son kırk sene önce aynı sahneyi paylaşmıştık yeniden birlikte çalışmak çok keyifliydi. İlker Ayrık, Hande Soral ve Ayça Erturan ile de çalıştığım için çok mutluyum. İlker Ayrık yönetmen olarak da çok nazik biri. Çok mutlu bir çalışma süreci geçirdim. Tüm bunların sonucu olarak da inanıyorum ki seyircimiz filmi seyrettiğinde salondan memnun ayrılacak.
AİLE KAVRAMI HAYATIMDAKİ EN ÖNEMLİ ŞEY
Filmde kızı ve eşi arasında kalan, yaşanan çatışmalarda ortayı bulmaya çalışan anne Tülay rolüyle seyircinin karşısında olacaksınız. Sizin de gıpta edilecek bir aile hayatınız var. Sizin için ailenin anlamı nedir?
Aile kavramı hayatımdaki en önemli şeydir. Aile içerisinde mutlu olan birinin işini de çok mutlu yapacağına inanıyorum. Benim bir kızım ve iki torunum var. Tülay karakteri gibi bende bir anneyim ve anneler ailede hep denge kurma görevini üstlenirler.
İyi bir okur musunuz? Okurken nelere dikkat edersiniz? Bir başucu kitabını var mı? Son zamanlarda okuduğunuz ve okuyucularımıza tavsiye edebileceğiniz bir kitap ismi verebilir misiniz?
Her türlü kitabı okumaya çalışırım. Artık torunlar için masal kitapları bile okuyorum. Başucu kitabımsa Michel de Montaigne’in “Denemeler” adlı eseridir. Şu an genç meslektaşım Ayça Erduran’ın “O Kadar da Değil” isimli kitabını okuyorum.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı Ertesi gün ilacı