Ya özgürce yaşam ya da onurlu bir ölüm

Merjam Yazar: Merjam 24 Temmuz 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Kesin olan bir şey var ki 95 gün boyunca “Ya özgürce yaşam ya da onurlu ölüm” diyerek, en uzun kabul edilecek açlık grevlerinden birini sürdüren gazeteci Muhammed el-Kîk’in İsrail’e karşı elde ettiği zaferinde karısının desteği çok büyüktü.

Ya özgürce yaşam ya da onurlu bir ölüm

 

İki küçük çocuk annesi Feyha, genç yaşında ismini direnen kadınlar listesine yazdırdı. Birçok kişi onun sağlam iradesine, barışçıl mücadele anlayışına ve zulme teslim olmayan ruhuna gıbta etti. ‘Sonuç alamam’ diye mücadele etmekten geri duranları, bu yanlış anlayışlarından vazgeçirecek nitelikte örneklik teşkil etti.

 

Kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayrımı olmadan dövülenler, yerlerde sürüklenenler, tutuklanarak işkence görenler, evlerine gece baskını düzenlenenler, aşağılananlar, evleri yıkılanlar, imkânları ellerinden alınanlar, işsiz kalanlar, yaralananlar, kurşunların hedefi olanlar, hayatına kıyılanlar; ağlayan analar, feryat eden çocuklar, inleyen hastalar, yardım bekleyen muhtaçlar…

 

Acıları bizzat yaşamak mı daha zor yoksa onlara şahit olmak mı? Yüz yıldır Filistinlinin acısına şahit olan bir dünya var. Biz de o dünyada yaşayanlar olarak Filistinlinin özellikle Filistinli kadının acı hikâyesinin şahitleriyiz. Belki bu noktada bize düşen şey şahitliğimizi tecrübeye dönüştürmek ve yaşanan acılardan gelecek nesillere örnek olacak ve umut aşılayacak başarı hikâyeleri çıkarmaktır.

 

Filistin, hak-batıl davasının en net yaşandığı, çetin mücadelelerin verildiği bir merkezdir. Önce İngilizlere sonra tüm Müslümanları düşman kabul eden Siyonistlere karşı Filistinli Müslümanlar tarafından yıllardır destansı bir mücadele verildi, hâlâ da verilmeye devam ediyor. Bu devam edegelen mücadelede birçok başarı öyküsü yazan isim oldu. Bu isimlerin arasında kayda değer sayıda kadın ismi de var. Lina el-Cerbuni, Ayda es-Sîdavi, Fetîne Hüseyn, Hibe el-Huseyni, Henadi el-Halavani, Hatice Khuveys, Zineh Omri , Semiha Şahin, Necah Ebu Zineh, Aişe Masluhi, Ummu Huzeyfe ve daha nice isimler..

 

Eğer bu ve daha fazla isimlerin, canlarını ortaya koyarak direnişleri olmasaydı Filistin davası/mücadelesi bu zamana kadar devam etmezdi. Hayatından bir başarı hikayesi çıkarılacak isimlerden biri de Filistinli gazeteci Feyha Şeleş’tir.

 

Biz, onun ismini eşi idari tutuklu olarak İsrail hapishanesine atılıp açlık grevine başladıktan sonra verdiği mücadeleyle duyduk. Mutlu bir yuvası, biri dört ve diğeri bir yaşında olmak üzere iki yavrusu vardı. Eşi gibi kendisi de gazeteciydi. Her ikisi de hem duyarlı insanlar hem de gazeteciler olarak Filistin başta olmak üzere dünyadaki gelişmeleri takip ediyorlardı.

 

Takip ettikleri meselelerden biri de işgalci İsrail hapishanelerinde tutulan esirlerdi. Esirlerin ve ailelerinin yaşadıkları sıkıntılarla ilgilenerek onlara nasıl yardımcı olabileceklerini tasarlıyorlardı. Takip ettikleri esirlerin arasında açlık grevi yapanlar da vardı, ancak bir gün kendilerinin de açlık grevi tecrübelerinin olacağını bilmiyorlardı.

 

 

Acının kapıyı çalması

 

 

2015’in 21 Kasım’ında gece vakti sert bir şekilde kapıları çaldı. Daha üzerlerini giyinip kapıyı açamadan pencereler kırılmaya başladı. Korku ve kaygı içinde kapıya ulaştıklarında karşılarında İsrail polisleri vardı.

 

Eve giren askerler arama bahanesiyle evin eşyalarını kırdılar, yerinden oynatmadıkları hiçbir şey bırakmadılar. İki küçük çocuğun varlığını dikkate almaksızın korku salarak ve teröristçe bir tarzla evdeki bütün eşyalara zarar verdikten sonra Feyha’nın kocasını tutuklayarak götürdüler.

 

Fehya’nın eşi gazeteci Muhammed el-Kîk, idari tutuklu olarak hapse atılmıştı. Söz konusu uygulamada, İsrail istihbaratının, gizli güvenlik bilgilerine dayanarak, “İdari tutuklama” adı altında Filistinliler 1 ila 6 ay arasında alıkonabiliyor. Tutuklunun İsrail güvenliği için tehlike teşkil ettiğine karar verilmesi halinde ise askeri hâkim, suç isnadında bile bulunmadan tutukluluk süresini 5 yıla hatta daha fazla süreye kadar uzatabiliyor. Çoğu zaman tutuklu ilk günlerde avukatıyla bile görüştürülmüyor. Dayak, küfür, psikolojik baskı, tehdit, tek kişilik hücre ve uykusuz bırakma gibi işkencelere tabi tutularak, kendisine yöneltilen ağır suçlamaları kabul etmesi isteniyor.

 

Feyha eşiyle beraber birçok Filistinli esirin yaşadıklarını takip etmiş, sıkıntılarını anlamaya çalışmıştı. Ancak şimdi kendisi böyle zorlu bir süreç ile karşı karşıya idi. İki çocuğu ile Ramallah’ta yaşayan ailesinin yanına gitti. Orada eşinin tutukluluğuyla ilgileniyordu.

 

 

Açlık grevi

 

 

Feyha’nın eşi, hakkında açıklanmış bir suçlama olmadığı halde İsrail hapishanelerinde tutulmasını protesto etmek için açlık grevine başladı ve Feyha eşinin grevine başladığını 11. gününde gazetelerden öğrendi. İlk etapta greve başlayanın kendi eşi olduğuna inanamadı. Muhammed isminde başka bir gazeteci greve başlamıştır diye içinden geçirdi. Ancak haberin detaylarını okuyunca öğrendi ki eşi açlık grevine başlamıştı.

 

Ne olmuştu, neler yaşamıştı da eşi, tutuklanmasının üzerinden çok zaman geçmeden hemen açlık grevine başlamıştı? Bu sorunun cevabını şimdi bulamazdı. Ve şu aşamada yapması gereken şey de bu sorunun cevabını bulmak değildi.

 

Şimdi ne yapacaktı Feyha? Eşine destek mi olacaktı yoksa farklı gerekçeler sunarak grevi bitirmesini mi isteyecekti? Şunu kesin olarak biliyordu ki esirlerin maruz kaldıkları en acımasız zulümlere karşı yöneltebildikleri tek ve en etkili silah, açlık grevi idi. O, eşinin yanında durarak kendi elindeki silahı kullanmasını destekleme ve yapılan haksızlıkla mücadele etme yolunu seçti. Çoğu zaman iki küçük çocuğuyla mikrofonların karşısına geçti ve bir taraftan eşinin zulme boyun eğmemesinin doğru bir davranış olduğunu açıklarken diğer taraftan dünyayı harekete geçmeye çağırdı.

 

Mikrofonların karşısında metanetli ve dirayetli genç bir kadın vardı. Gücünü haklı davasından, meydanlardaki enerjisini mazlum olmasından ve eşine olan muhabbetinden alıyordu. Kimse onu ağlarken görmüyordu ancak o gözyaşlarını içine akıtıyor ve zalimin zulmüne teslim olmayacağını metin duruşuyla haykırıyordu. Ancak kendi odasına girip kapısını kapattığında derin elemini ve kaygısını Rabbine açıyordu. Kocasının sevdiği yemekleri yapmıyor, gittiği bir yerde ikram edilirse yemiyordu.

 

Bu zorlu günlerinde Feyha Şeleş’i biraz da olsa sevindirecek bir gelişme oldu. Kendisi “Filistin Kadını” seçiminde “2015 Yılının En İyi Kadın Gazetecisi” ödülüne layık görülmüştü.

 

Günlerce barışçıl gösteriler düzenledi, farklı televizyon kanallarında açıklamalarda bulundu ve yetkilileri duruma müdahale etmeleri için acil harekete geçmeye çağırdı. Dünyaya “Filistinliler olarak özgürce yaşam haklarının ellerinden alındığını, kendilerine ise sadece onurlu bir ölüm seçeneğinin bırakıldığını” haykırdı ve vicdan sahiplerini, bu zulmü kabullenmeyerek harekete geçmeye çağırdı. Günler çok hızlı ilerliyordu. Eşinin greve girmesinin üzerinden 60 gün geçmiş ve hala grevi bitirecek bir sonuç alınmamıştı. Artık eşi, konuşma yetisini kaybetmek üzereydi ve korkunç ağrılar çekiyordu. Feyha ise onun ağrılar içinde kıvrandığı videolarını gördükçe bir karar aşamasına geldiğini derinden hissediyordu. Eşi bu şartlar altında ölebilirdi ve kendisi dul, iki çocuğu da yetim kalabilirdi. Sonuç bu da olsa kocası davasından vazgeçmemeliydi.

 

Daha fazla ekranlara çıkarak duruma müdahale etmeleri için çağrılarda bulunmaya başladı. Siyasilere de çağrıda bulundu ve çağrıda bulunduğu siyasilerden biri de Recep Tayyip Erdoğan’dı.

 

Dünyanın bu zulümden haberi olmuş ve Feyha’nın çağrıları karşılık bulmaya başlamıştı. Artık duyarlı basın mensupları ve bazı siyasiler durumla daha fazla yakından ilgilenmeye başlamıştı.

 

Feyha, eşinin açlık grevine başlamasının üzerinden 80 gün geçmişken kendisini tamamen onun şehadet haberine hazırladı. Sadece kendisini hazırlamakla kalmadı yakınlarını da böyle bir sonucun olabileceğine hazırlamaya başladı. Ancak hiçbir zaman ümidini de kesmedi. Geceli gündüzlü olumlu sonuca ulaşmak için gayret gösterdi. Ulusal ve uluslararası kanallara daha sık çıkarak adeta sessiz çığlık atarcasına durumu anlattı ve yardım çağrılarını tekrarladı.

 

 

Zafer haberi

 

 

Tam 95 gün sonra eşinin zafer haberi kendisine ulaştı. Eşi, 6 Şubatta başladığı grevi artık bitiriyordu ve İsrail mahkemesinin aldığı karara göre tutukluluk süresi bitince de yeniden uzatılmadan serbest kalacaktı. Bu arada Feyha, eşinin açlık grevine başlamasının asıl sebebini öğrendi. Hapishanedeki sorgulama esnasında eşinden “Medya yoluyla kışkırtmada bulunduğu yönünde itirafta bulunmasını” istemişler, aksi takdirde ona ‘Tecavüz edecekleri’ tehdidinde bulunmuşlardı. Kocasını ‘Çocuklarını bir daha görememek ve yedi yıl boyunca idari tutukluluk adı altında hapiste kalmakla tehdit’ etmişlerdi. Yani eğer açlık grevine başlamayıp ‘Medya yoluyla kışkırtmada bulunduğu’ yönündeki suçlamayı kabul etseymiş yargılanıp hapse atılacakmış. Bunu kabul etmezse de idari tutukluluk adı altında yargılanmadan yine hapiste kalacakmış. Her türlü hapisten çıkamayacağını bildiği için eşi, bu durumdan kurtulmak amacıyla açlık grevine başlamaktan başka bir çare bulamamış.

 

 

Kazananlar direnenlerdir

 

 

Kesin olan bir şey var ki 95 gün boyunca “Ya özgürce yaşam ya da onurlu ölüm” diyerek, en uzun kabul edilecek açlık grevlerinden birini sürdüren gazeteci Muhammed el-Kîk’in İsrail’e karşı elde ettiği zaferinde karısının desteği çok büyüktü.

 

Eşi hapisten çıktıktan sonra yaptığı bir açıklamada Feyha, “Her Filistinli kadının içinde farklı bir meziyet ve nitelik vardır. Onun bunu geliştirmesi, büyütmesi ve gün yüzüne çıkarması gerekir.” demişti. Ve o, kendi içindeki direniş meziyetini gün yüzüne çıkarmıştı.

 

İki küçük çocuk annesi Feyha, genç yaşında ismini direnen kadınlar listesine yazdırdı. Birçok kişi onun sağlam iradesine, barışçıl mücadele anlayışına ve zulme teslim olmayan ruhuna gıbta etti. ‘Sonuç alamam’ diye mücadele etmekten geri duranları, bu yanlış anlayışlarından vazgeçirecek nitelikte örneklik teşkil etti.

 

Şu bilinmeli ki zulme boyun eğenlerin, zalime direnemeyenlerin kendilerince ileri sürdükleri mazeretleri, gerekçeleri olabilir. Ancak direnenler listesine adını yazdıranlar mazeret ileri sürmeyenlerdir.

 

Bir toplum mevcudiyetini, zulme boyun eğmeyerek direnenlerin ve canını ortaya koyarak mukaddesatına sahip çıkanların varlığına borçludur. Ne mutlu zulme boyun eğmeyerek direnenlere ve kutsiyetine sahip çıkanlara. Selam olsun o yolda olan Feyhalara!..

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio