Sen yine de ağla Miranda

Merjam Yazar: Merjam 28 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Elindeki bu gücü kaybetmemek için sahip olmak zorunda olduğu bu “Erkeksi” duygusuzluk, çıkarcılık, kötülük ve bencillik, bu mekanik yaşam, uygarlığın ve kapitalizmin Miranda’nın ruhundan aldığı intikam olsa gerek.

Sen yine de ağla Miranda

 

Dünyanın en hatırı sayılır moda evlerinden birinde ünlü bir modacının kreasyonu sergilenmektedir. Modacı bir yandan mankenlerin üzerindeki eserlerini salonundaki önemli konuklarına tanıtırken, bir yandan da korku ve heyecan dolu gözleriyle tam karşısında oturmakta olan kadının yüzündeki ifadeyi yakalamaya çalışmaktadır. Çünkü kadın eğer başını bir kere sallarsa kıyafet iyi, iki kere sallarsa çok iyi anlamına gelir. Eğer başını iki yana sallarsa kıyafeti beğenmedi demektir.

 

 

Dudaklarını büzerse…

 

İşte o zaman kıyafet tam bir felaket demektir. Yani o modaevinde kadının dudak büzmesinin anlamı şudur: Bütün kreasyon değiştirilecektir.

Neden mi?

Çünkü bu kadının fikri, moda dünyasında tek geçerli fikirdir.

O, moda dünyasının lideri, dünyanın en güçlü kadınlarından biri Miranda Priestly’dir.

 

 

Bestseller’den beyazperdeye

 

Bahsi geçen sahne medyanın ve reklam sektörünün toplum algısı üzerindeki etkisine moda üzerinden değinen bir film olan David Frankel imzalı, 2006 yapımı Şeytan Marka Giyer (The Devil Wears Prada) filminin en ilgi çekici sahnelerinden biri. Film Lauren Weisberger’in aynı adlı kitabından uyarlanmış. Dünyanın en güçlü kadınlarından biri, moda dünyasının en büyük ismi, Runway dergisinin editörü Miranda Priestly (Meryl Streep) ve New-York’a yazar olma hayalleriyle gelip iş dünyasında tutunabilmek için Miranda’nın yanında asistan olarak çalışmaya başlayan Andrea Sachs (Anne Hathaway) etrafında iş dünyasının acımasızlığı, modanın kitleler üzerindeki etkisinde reklamın ve moda dergilerinin rolü, insanı köleleştiren medya sektöründe özgün kalabilmenin güçlüğünün anlatıldığı film, mizahi yönü de ağır basan bir sistem eleştirisi.

 

 

Öl de ölelim Miranda!

 

Filmden ziyade Meryl Streep’ten bahsedeceğim ben. Yani Miranda’dan. “Milyonlarca kadının, kendisinin yanında çalışmak için birbirini öldüreceği” biri Miranda Priestly. Onun yanında sadece bir yıl çalışma şansına erişen kişiye moda ve medya dünyasının en sağlam kapıları açılır. Çünkü Miranda’nın yanında bir yıl çalışmak demek, her an bakımlı saçlar, topuklu ayakkabılar, şık kıyafetler ve sıfır bedenle sabahın ilk ışıklarından gün bitimine kadar hatta bazen gecenin bir yarısı Miranda’dan gelecek emirlere hazır olmak, Miranda’nın otoritesine koşulsuz itaat etmek, kahvesini, yemeğini tam dakikasında ayarlamak, çocuklarının okuyacağı masal kitaplarını bulmak, yapacağı yolculuklarda fırtına nedeniyle iptal olan uçuşlara alternatif jet ayarlama becerisine sahip olmak demektir. Özetle Miranda köleliği diyebiliriz buna.

 

“Neden bu kadar önemli bu kadın?” diye sorabilirsiniz. Zira filmin başlarından itibaren Miranda için dergi binasının giriş kapısından, asansörlerden, merdivenlerden ofis katına yayılan buram buram bir korku havası estirilir.

Miranda’nın girdiği asansöre başkası giremez.

Miranda’nın odasına çantayla girilmez.

Miranda’nın karşısına topuksuz ayakkabı ile çıkacağınıza yerin dibine geçin daha iyi.

Onun yanında modaya dair densiz bir yorum yapılırsa “Sen sadece kendi dolabını açıyor ve o pütürlü kazak benzeri şeyi üzerine geçiriyorsun. Çünkü dünyaya kendini, sırtına giydiğin şeylere dikkat etmeyecek kadar çok ciddiye aldığını söylemek istiyorsun ama bu kemerin sadece mavi olmadığından bile habersizsin.” gibi bir cevapla yorumda bulunan talihsiz çalışanın iki kelime edemez hale getirebilir.

 

Neden bu kadar serttir dersiniz? Ya da bu kibrin kaynağı nedir?

 

Dünyanın en büyük sektörlerinden birisi moda sektörünün en büyük isimleri bu kadının ağzından çıkacak bir iki sözün karşısında el pençe divan durmaktadır çünkü. Onun buz gibi soğuk ve delici bakışları, keskin mimikleri yeri geldiğinde milyon dolarların kaybedileceği anlamına gelmektedir.

 

 

Abartılı mı geldi biraz?

 

Miranda’nı asistanı Andrea’ya da abartılı gelmiş ve Miranda’nın yardımcısına “İnsanlar neden bu kadar önemsiyor ince olmayı?” diye sorduğunda “Milyon dolarlık moda sektörü bunun için çalışıyor.” cevabını almıştır.

 

Böylesine ciddi yatırımların söz konusu olduğu bu iş dünyasında bir numara olarak kalabilmek, karşısında iki büklüm durup emir beklemesine rağmen kendisinden içten içe nefret eden, tüm kalbiyle düşüşünü görmek isteyen moda dünyasının diğer patronları içinde bir kadın olarak ayakta durmak Miranda için hayati önem taşır. Duygularını, zaaflarını asla belli etmez. Dostluğun, vefanın ve sadakatin önünde bireysel çıkarların olduğu, kıyasıya rekabetin yaşandığı iş dünyasında Miranda’nın koltuğuna hasetle bakan binlerce insanın var olması, Miranda’yı daima uyanık, etrafında olan biten hatta fısıltı ile konuşulan her şeyden haberdar, en kırgın, öfkeli ve şaşkın anlarında bile yüzündeki beton ifadeyi zedelemeden kararlar alabilecek bir kadın haline getirmiştir.

 

 

Postmodern intikam

 

Miranda her ne kadar dünyanın en güçlü kadınlarından biri olsa da finalde asistanına “Bizim yerimizde olmayı kim istemez ki…” dese de milyonların özendiği bir yaşama sahipse de bunun bedelini ruhuyla ödemiş bir kadındır. Hızla sanayileşen dünyada, iş dünyasına adım atan kadına, birçok insanın sahip olmak istediği özgürlüğü, birçok erkeğin sahip olamayacağı gücü sağlayabilecek olan para, tüketim çarkının vazgeçilmez bir parçası.

 

Elindeki bu gücü kaybetmemek için sahip olmak zorunda olduğu bu “Erkeksi” duygusuzluk, çıkarcılık, kötülük ve bencillik, bu mekanik yaşam, uygarlığın ve kapitalizmin Miranda’nın ruhundan aldığı intikam olsa gerek.

 

 

Modern kadının güçle imtihanı

 

Kadının çalışma hayatına atılmasıyla birlikte nitelikleri gittikçe sertleşen bir “Güçlü kadın” imajıyla karşı karşıyayız. Bir kadının iş dünyasında var olabilmesi ve erkekler arasında varlığını koruyabilmesi için kadından âdeta hegamonik bir erkeğin özelliklerine bürünmesi bekleniyor. Başarılı bir yönetici, güçlü bir iş kadını kavramlarına dair bizim de aklımıza aynı imajlar gelmiyor mu?

 

Duygulardan yoksunluk. Hâkimiyet. Otorite. Güç. Bencillik. Rekabetçilik. Çıkarcılık.

 

Bir erkek iş dünyasında kendini kanıtlayabilmek ve yükselebilmek için çevresindeki kadınlar arasında var olma, güçlü kalma çabası içerisine girmek zorunda kalmıyorken kadından neden kendi benliğinden uzak bir davranış biçimi beklenmektedir?

 

Kadın olarak bizim bu evrensel tahakküme katkımız var mı sizce?

 

Batı’da olduğu gibi ülkemizde de iş dünyasının rekabet ortamında öne çıkmak için daha güzel ve daha genç görünmeye, tıpkı filmdeki gibi olabildiğince ince olmaya, göz alıcı makyaj yapmaya, gösterişli ve güncel trendlere uygun giyinmeye bağlayan zihniyetin neresindeyiz? Daha başarılı ve güçlü olmak için çıkarlarını her şeyden üstün tutan, rakiplerinin arasından sıyrılmak için bencilliğinden ödün vermeyen davranış biçimine iş dünyasına dair zihnimizde dönüp duran “Kimseye güvenme”, “Güçlü olan kazanır”, “Duygusal olma” sloganlarıyla ne kadar uzaktayız?

 

 

Ruhumuz işgal altında farkında mıyız?

 

İş dünyasında erkek hegemonyasına karşı kadın olarak ayakta kalmanın erkek gibi olmaya bağlı görüldüğü yerleşmiş algılara. Zayıf gördüğümüz bir erkekle ilgili “Kız gibi duygusal”, zaaflarını öğrendiğimiz erkeğe dair “Kadın gibi dedikodu yapıyor” yakıştırmalarımızla biz ne kadar katkı sağlıyoruz dersiniz?

 

Erkek gibi güçlü olmak zorunda olduğumuza inandırıldığımız iş dünyasında daha güzel, daha ince, daha genç olmak uğruna bedenimiz, daha hırslı, daha rekabetçi ve daha iş bitirici olmak uğruna ruhumuz işgal altında, farkında mıyız?

 

Bedenimize, görünüşümüze, imajımıza harcadığımız mesai kadar zaman ayırmadığımız, nasıl olsa görünmüyor diye dönüp bakmadığımız ruhumuza kaybettirdiğimiz itibarını ne zaman iade edeceğiz?

 

Belki de Miranda’nın sadece kızları söz konusu olduğunda yumuşayan kalbi, ona duygularının olduğunu, sevebildiğini, acı çekebildiğini hatırlatan gözyaşları ile hâlâ direnmekte olan ruhu günümüz kadınına seslenmektedir.

 

Ruhuna sahip çıkması için… Kendisi olmaktan, kadın olmaktan korkmaması için…

 

Merhamet kadının tanrısal yanlarından biridir. Kadın bu yanını yok ettiğinde kendi cennetinden kovulmuş gibi ruhundaki vahşi yan ortaya çıkar. Friedrich Nietzsche

 

Sibel ATAGÜN

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio