Sahi koşmak için ne çok neden var!

Merjam Yazar: Merjam 15 Eylül 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

En güzel hikâyeler en ücra köşelerde filizlenir çoğu zaman. Yokluğun içinde var olma biçimini bulanlar, “Başarı” denen sihirli kelimeyle karşılaştıklarında afallar. İşte Bakiye Duran bu tanıma uyan kahramanlardan biri. Koşarak özgülüğüne kavuşan, özgürlüğüne kavuştuğunda koşmaya devam eden, bayrağımızı dünyanın pek çok yerinde tek başına taşıyan, Türkiye’nin ilk ultra maratoncusu o.

Sahi koşmak için ne çok neden var!

 

Bakiye Duran. Soyismine inat durma kelimesini lügatından çıkaran bir ultra maratoncu. Az bilinen hayatı türlü zorluklarla mücadele ederek geçen bir ilham perisi. Anadolu’nun ücra bir köyünden çıkıp, haritada yerini bilmediği ülkelere sırtında çantası ve spor ayakkabılarıyla giden, dereceler alan yalnız ve cesur kadın.

 

Hepimizin olduğu gibi Bakiye Duran’ın da anavatanı çocukluğu. Rus zulmünden kaçıp Samsun’un Havza ilçesine bağlı Hilmiye köyüne yerleşen büyük dedesi ve ailesinin yaşadıkları, karakterini belirleyen önemli etkenlerden biri. Hikâye büyük göç ile başlar. Kurmanaylar’dan olan aile savaştan kaçıp geldikleri Osmanlı topraklarında yeni bir savaşın içinde bulurlar kendilerini. Yokluk ve sefalet içinde geçen yılları bir de “Öteki” algısıyla yaşayan aile tüm bu sıkıntıların üstesinden birbirlerine kenetlenerek gelir. Zorluklarla mücadele etme yetisi başta Bakiye olmak üzere ailenin tüm fertleri için hayatta kalma ile eş anlamlıdır.

 

 

Adım Atmaya Başladıktan Sonra ‘Disiplin’le Tanıştı

 

Köy hayatının içinde erken yaşlarda alınan sorumluluklar Bakiye Duran’ı erken olgunlaştırır. On kardeşli aile Hilmiye köyünde tarlalarını ekip biçerek geçinir. Çocuklar dört-beş yaşlarına geldiğinde, hepsine yalnız kaldıklarında ayakta kalabilmeleri için çeşitli görevler verilir. Bir sporcu için vazgeçilmez olan “Disiplin” kavramı o yaşlarda Bakiye’nin normali olur.

 

Köylerinde okul olmadığı için komşu köylere kardeşleriyle birlikte yaz kış demeden kilometrelerce yürüyerek gider. Dağlardan, taşlardan, ırmaklardan geçen, üşümemek için çoğu zaman koşan Bakiye, tâ o yıllarda küçük bir ultra maratoncu gibi yaşar. İlkokulu bitirdiğinde kendisinden önce Samsun’a giden abla ve ağabeyinin yanına gönderilir. Daha sonra diğer kardeşler de gelir. Ortaokuldan mezun olduktan sonra eğitimine Kahramanmaraş Öğretmen Okulu’nda yatılı olarak devam eder. O yıllarda okulun eğitim kalitesi oldukça yüksektir. Öğrenciler beden eğitimi dâhil tüm derslerde başarılı olmak zorundadır. Bu durum genç kızı sporla tanıştırır. Arkadaşlarıyla masa tenisi, koşu gibi alanlarda sürekli yarışmaya başlar. Liseden sonra Samsun’da kimya bölümüne girer.

 

80 darbesi öncesindeki siyasi atmosfer eğitim hayatını olumsuz etkilese de nihayet yıllarca hayalini kurduğu öğretmenliğe Mardin’de başlar. Köy okulunda görev yaptığı dönem mucizeler yaratır. Tüm öğrencilerine sporu ve sorumluluk sahibi olmayı öğretir. Bir sonraki durak kendi deyimiyle “Mücadelenin ve mucizenin şehri İstanbul” olur. Bakırköy Ortaokulu’na tayini çıktığında heyecanlanır. Bu konuda haksız da sayılmaz.

 

 

Bir Afiş Gördü Hayatı Değişti

 

Tüm bunlar olurken Bakiye, kaybettiği babasının ardından büyük bir acı yaşar ve evin tüm sorumluluğunu üstüne alır. Kardeşlerinin ve köyde yaşayan annesinin her derdine bitmeyen enerjisiyle koşar. Yazın köye gidip tarlaları ekip biçer, ekmek yapar, orak sallar. Kışın İstanbul’da öğretmen maaşıyla kıt kanaat geçinir. Parası yetmediği için bir günde birkaç işi birden yapmak zorunda kalır. Onun için hayat her alanda koşulması gereken bir yol, öğrenmek ve öğretmek ise bu koşunun amacıdır. Ve 1989’un Ekim ayında bir gün otobüsle Ümraniye’ye giderken bir afiş görür. Afişte “Avrasya Maratonu Koşuluyor” yazmaktadır. Gizli bir güç Bakiye’yi yolun ortasında otobüsten indirir. Gidip kayıt yaptırır. Ancak maratonla ilgili en ufak bir fikri yoktur. Hayatı boyunca koşturan bir kadın olarak sadece koşmak ister. Katıldığı bu ilk yarışta Türk kadınlarda birinci olur. Sürekli hedef koyan ve ona ulaşmayı başaran Bakiye için yeni bir dünyanın kapıları aralanmıştır. Türkiye’de kazandığı başarıların ardından yurt dışında koşmaya başlar. Onu Türk formasıyla görenler, “Sen Süreyya Ayhan mısın?” diye sorar. Kendi ismini söyleyip koşmaya devam eder. Çünkü tek tabanca Bakiye, kendi ülkesinde bile doğru dürüst tanınmayan biridir.

 

 

Ultra Maratonun Yalnız ve Cesur Kızı

 

Bakiye Duran, hayatının anlamı hâline gelen koşmaya daha çok vakit ayırmak için 2000 yılında emekli olur. Yunanistan’daki bir yarışta ilk defa ultra maraton kelimesini duyar. Hemen araştırır “Bu yarışın tam bana göre olduğunu ve farkına varmadan yıllarca ultra maratona hazırlandığımı anladım.” der ve yoğun bir tempoda antrenman yapmaya başlar.

 

“Benim için hayat koştukça güzelleşen bir şeydi.” diyen Duran, Nepal’den İsviçre’ye, İtalya’dan Çek Cumhuriyeti’ne, Yunanistan’dan Hollanda’ya dünyanın bambaşka coğrafyalarında dereceler alarak koşar. Yarıştığı her yere yalnız gider. Diğer yarışçılar yanlarında masörleri, aşçıları, doktorları, asistanlarıyla gelirken Bakiye, tek başınadır. Uçak biletini zar zor denkleştirdiği Taipei’deki Ultra Maraton Dünya Şampiyonası’na da bir başına katılır. 82 ülkeden 1400 sporcunun katıldığı yarışın resmî geçidinde millî üniforması olmadığı için kırmızı bir eşofman ile bayrak armalı beyaz bir tişört giyerek Türk bayrağını tek başına taşır. Yarışta kendi yaş grubunda birinci olur. Uluslararası Ultra Maraton Birliği Başkanı Malcolm Campbell törende kürsüye çıkıp, “Tek başına yarışlara geliyor, üstelik dil bilmiyor. Bu sefer kaybolur derken o diğer yarışlara da geliyor! Ultra maratonun Bakiye gibi cesur sporculara ihtiyacı var. O limitleri aşan bir sporcu. Çok cesur ama maalesef çok da yalnız. Bu yüzden ona ‘ultra maratonun cesur ve yalnız kızı’ adını verdim. Yolu açık olsun. Siz de ona destek olun.” dediğinde salon alkıştan yıkılır. Bu konuşma Bakiye Duran’ın yaşadıklarının özeti gibidir.

 

Cesur ve yalnız Bakiye için hedeflerin sonu yoktur. Ultra maratondan sonra açılan yeni kapı, takım hâlinde yapılan macera sporları olur. Doğaya karşı verilen ve içinde birbirinden zorlu türlü disiplinlerin yer aldığı yarışlarda Team Touareg Türk Ekibi’yle dünyanın çeşitli yerlerinde yarışır.

 

 

Durursak Düşeriz

 

“Durursak düşeriz, koşmak gerek” diyen Bakiye Duran, bugün 58 yaşında. Ultra maratonla 40 yaşından sonra tanıştı. Macera sporlarına katılabilmek için 50 yaşına yaklaşırken eski bir bisikletle düşe kalka bisiklet kullanmayı öğrendi. Köyünü hiçbir zaman ihmal etmedi. Annesinin vefatından sonra tarlalarına ağaçlar dikip yetiştirdi. Tandırda ekmek yapmaya devam etti. Hayatını anlattığı Cesaret Yalnızdır kitabının sonunda yeni hedeflerini şöyle anlatıyor;

 

“Macera yarışlarına başladıktan sonra bir daha ultra yarışlara katılmasam da hayallerimi süsleyen birkaç yarış var. Norveç’te düzenlenen dünyanın en soğuk koşusu North Pole Marathon (Kuzey Kutbu Maratonu), Fas’ta düzenlenen 243 kilometrelik Marathon Des Sable, Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen 72 saatlik nonstop yol yarışı, dünyanın herhangi bir ülkesinde yapılacak olan 1000 kilometrelik karışık parkur yarışı ve dünyanın en zor parkurlarından Himalayalar’da koşmak istiyorum. Dünyada olabilecek en zor yarış neyse, nerdeyse orada olmak istiyorum. Ve bunu başaracağımı biliyorum. Siz bu satırları okurken belki de ben hedeflerimden birkaçını gerçekleştirmiş olacağım. Hâlen koşuyor olacağım. Sahi koşmak için ne çok neden var!”

 

“Koşmam gerek yetişmem gerek yazgıma / Tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek…” diyor İsmet Özel. Bakiye Duran yazgısının peşinden koşmaya devam ediyor. O koştukça ücra köşelerde geceleri hayallerine sarılıp uyuyan küçük kızların rüyaları gerçeğe biraz daha yaklaşıyor.

 

Arzu ŞAHİN

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio