Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Yemek masaları, aileleri buluşturan paylaşım alanlarıdır aslında. Misafirlerimizi orada ağırlar sohbet eder, aile fertleri günlük stres ve koşturmasından bir an olsun orada duraklamak ister.
Sunum kendimize verdiğimiz önem ve değer aslında. Çoğumuz bazen günlük koşturmalardan buna fırsat bulamasak bile özellikle zaman ayırdığımız anlar muhakkak oluyordur. Şimdi sizlere sunumlarıyla ilham olacak bir ismi tanıtıyoruz. Rabia Sena Albayrak, sosyal medya paylaşımlarıyla renkli bir sunum dünyasına davet ediyor.
Seve seve! 5 çocuklu bir ailenin, en küçük ama boy olarak en uzun çocuğuyum. Doğma büyüme İstanbulluyum fakat kökenlerimiz Malatya’ya dayanıyor. 4 yıllık evliyim. İstanbul’da yaşıyorum.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Çevre Mühendisliği okudum. Sosyal medya hesabımda dijital içerikler üretiyorum ve ek olarak bir tekstil firmasında yönetici olarak çalışıyorum. Bunlar benimle alakalı teknik bilgilerdi ama asıl Rabia Sena kimdir derseniz;
Sabahları uyanır uyanmaz kahve içmeyi ama en çok çay içmeyi,
Sevdiklerimle sohbet etmeyi,
Bitki beslemeyi,
Kendime sık sık çiçek almayı,
Antika parçalar toplamayı,
Kişisel gelişim kitapları okumayı,
Ney dinletisi dinlemeyi,
Bol bol dua etmeyi,
Kahvaltı yapmayı,
Sofralar kurmayı,
Fotoğraf çekmeyi,
Durmadan üretmeyi,
Geçmişe takılıp kalmamayı,
Hatalarından ders çıkarmayı,
İçi sıkılınca deniz kenarına gitmeyi,
Sevdiği bir yere, başka bir yer görmemek uğruna her sene gitmeyi,
seven 28 yaşında bir kadınım!
Sevdiğimi tam seviyorum, sevmediğimden ise koşar adım kaçıyorum.
İşte böyle biriyim!
Sosyal medya hesabım, benim ruhumu beslediğim yer. Sevdiğim ve keyif aldığım içerikleri paylaşmayı seviyorum ve sanırım his karşı tarafa geçiyor. Bu serüven, pandemi sürecinin hayatımıza girmesiyle başladı aslında. Bu gördüğünüz profilim aslında benim kişisel profilimdi. Pandemi sürecinde eşimle evde uzun süre kaldığımız için, her gün hazırladığım sofraları paylaşmaya başladım. Öncelikle yakın çevrem bu duruma fazlasıyla sevinirken, sonrasında tanımadığım kişilerden aldığım beğeni ve yorumlar beni çok mutlu etmişti. Bu da insanı daha da teşvik ediyor tabii. O süreçten beri de güzel insanların takip ettiği bir profil haline dönüştü.
“Kendine özen!” Çünkü o sunumları önce kendim için hazırlıyorum. Bizim evimizde misafirlik yemek takımları ya da fincanları yoktur. Öncelikle her şeyi kendimiz için kullanıyoruz. Sabah kahve içilecekse de en özenlisi en güzeli önce kendimiz için olur. Sonrasında da sevdiklerimiz için hazırlarım en özenlilerini. Bir sofra kuruyorsam, önce gözüme güzel gözükmeli düşüncesindeyim. O yüzden de en basit şey bile görsel şölene dönüşsün isterim.
İlk merakım annemin vitrininde duran vintage fincanlarla başlamıştı. Daha sonrasında bu merak sadece fincanla sınırlı kalmayıp, eski delik işi örtüler ve eskiye dair ruhu olan eşyalarla devam etti.
Antika tutkum ise biraz daha yaş aldıktan sonra ortaya çıktı. O fincanların, tabakların bir ruhu vardı sanki. Üzerlerindeki motifler, boyamalar günümüz standart ürünlerinden öyle ayrıydı ki o dünya beni içine çekti sanırım. Şuan antika yemek takımlarım ve gözüm gibi baktığım fincan koleksiyonum var. Her gün biriyle çay & kahve içmek beni dünyanın en mutlu insanı yapmaya yetiyor.
Antika parçalar bulmada güven konusu çok önemli çünkü eski ve antika arasında çok büyük fark var. Her eski ürün antika olmuyor çünkü. Bu konuda gönül rahatlığıyla alışveriş yaptığım ve herkese de gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir sayfa varsa o da @antikafamily ‘dir. Sayfanın sahibesi Betül Hanım inanılmaz bilgili bu konuda, o yüzden gönül rahatlığıyla alışverişimi yapabiliyorum.
Renkleri 27 yaşımda, ruhuma iyi geldiklerini fark ettiğim bir anda sevdim! Şuan renksiz bir hayat düşünemiyorum. Sofrada en çok mavi rengini kullanmayı seviyorum.
Profilime bakarsanız kahve dersiniz ama tek bir seçim hakkım olsa, ben ömrümün sonuna kadar çayı seçerim! O yüzden, çay!
Biz en çok kalabalık sofraları seviyoruz, o sofralarda edilen sohbetin tadı inanın başka bir şey de yok. Bir de sofradaki her şey yenmişse, değmeyin keyfime! Bir de sanırım ben en çok kahvaltı masasının sohbetini seviyorum.
Ev tekstilinde Zara Home’u çok seviyorum. En çok sevdiğim ürün grubu ise masa örtüleri. Mutfak ürünlerinde aslında markadan ziyade işlevsellik benim için ön planda olduğu için özellikle takip ettiğim bir marka yok.
Çok! Mutfakta zaman geçirmeyi çok seviyorum. Sofra kurmak kadar, hazırlık aşaması da benim için terapi gibi. Bir de el lezzetime güvenirim, bunu da ekleyeyim J
Tek tercihim Türk Mutfağı. Her konuda ne kadar yeniliğe açıksam, damak tadı olarak bir o kadar yeniliğe kapalıyım. Memleketim dolayısıyla doğu mutfağından, İçli Köfte, Analı Kızlı Çorbası ve Kiraz Yaprağı sarması favorilerim arasındadır. Eşimin memleketi Kastamonu’dan da Etli Ekmek ve Mantı vazgeçilmezlerimden sayabilirim.
Öncelikle herkes beni peynir tabakları ile tanıdığı için ben de kahvaltı önerileri yapmak istiyorum. Bu söyleyeceğim yerler hem lezzet hem sunum hem de hizmet anlamında benden tam not almış yerler;
Saade Kahvaltı – Darüsaade Otel – Sultanahmet
Mükellef – The Haze Otel – Karaköy
Mangerie – Bebek
Zennup – Zeytinburnu
Kandilli Pastanesi – Kandilli
Tarihi Odabaşı Çiğbörekçisi’nde çiğbörek yemeden,
Goralı 1945’te goralı yemeden,
Tarihi Merkezefendi Köftecisi’nde köfte yemeden,
Boris’in yerinde kahvaltı yapmadan,
Asmalımescit Dürümcüsü’nde Beğendili Antakya Kebap Dürüm yemeden,
Vefa Bozacısı’nda boza içmeden, ölmeyin derim!
Size, bana bu dergide yer verdiğiniz için teşekkür ederken, beni takip etmeye değer gören herkese de sevgilerimi iletiyorum. Ve cümlelerimi en sevdiğim Sabahattin Ali sözleri ile sonlandırmak istiyorum; “Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için en değilim. Daha değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım.” Sevgiler…
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
Bir cevap yazın