Oyuncu Sema Çeker: Bir engel varsa muhakkak çözümü de vardır

Merjam Yazar: Merjam 1 Ocak 2021

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Oyuncu ve masal anlatıcısı Sema Çeker ile çok sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik. Çeker, yeni yola çıkmış meslektaşlarına; “Yol uzun ve çoğu zaman büyük engeller çıkabilir ama bir engel varsa muhakkak çözümü de vardır.” diyerek tavsiyelerde bulundu.

Oyuncu Sema Çeker: Bir engel varsa muhakkak çözümü de vardır

 

Sema Hanım, bize biraz kendinizden ve “Oyunculuk” kararınızdan bahsedebilir misiniz? Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

 

38 yaşındayım ve iki kedi annesiyim.  Oyuncu-Hikâye Masal Anlatıcısı-Eğitmen olarak çalışıyorum. Oyunculuğa tam olarak ne zaman kesin karar verdim hatırlamıyorum ama bende çoğu insan gibi ilk okulda başlayan müsamerelerle attım ilk adımımı. Üniversiteye kadar böyle devam etti. Herhangi bir müsamere olursa hemen gönüllü oluyordum. Üniversitede de okulun tiyatro kulübündeydim. Öğrencilik hayatım boyunca tiyatronun yanında yerel radyolarda ve yerel televizyonlarda programlar yaptım. Özellikle radyoda program sunuculuğu yapmaya lise yıllarında başladım ve uzun yıllar çok severek devam ettirdim. 2006 yılında İstanbul’a geldim ve İstanbul’da oyunculuk dersi veren kurslara katıldım. İlk kurs aldığım yer, ismini andığımda bile içimi sızlatan ve yeniden orada sahneye çıkmak için dua ettiğim Muammer Karaca Tiyatrosu’dur. Sonrasında farklı oyunculuk kursları da oldu sertifika aldığım. Aynı zamanda amatör olarak tiyatro oyunlarında oynamaya başladım. Ardından birkaç TV işi derken süreç ilerledi. Özel tiyatrolarda bir süre çalıştıktan sonra 2014 yılında İBB bünyesinde oyuncu olarak çalışmaya başladım. 2019-2020 sezonunda Şehir tiyatrolarında görev yapmaya başladım. Beni derinden etkileyen ve burada bende sahneye çıkmalıyım dediğim sahnelerden biri Haldun Taner Sahnesi diğeri de Muhsin Ertuğrul Sahnesi’dir. O sahnelerde ilk oyunlarıma çıkmadan önce hatta pek çok oyun öncesinde kuliste gizlice mutluluktan ağladığımı hatırlıyorum ve kapısından her içeri girişimde dua ettiğimi.

 

 

Oyunculuğun yanında “Beden Eğitimi ve Spor” bölümü mezunusunuz. Okuduğunuz bölümün, oyunculuk kariyerinizde ne gibi faydalarını oldu?

 

Aslında oyunculukla belki en yakından ilişkisi olan alanlardan biri Beden Eğitimi, Spor bölümleri. Oyuncu, her şeyden önce bedenini iyi tanımak ve en doğru şekilde kullanmak zorundadır, tıpkı bir sporcu gibi. Üniversitede bu bölümlerde ortak dersler olduğunu görürsünüz. Beden Eğitimi bölümlerinde jimnastik başta olmak üzere ritim ve estetiğin de devreye girdiği dersler alınır. Bedenin sınırları zorlanır ve dönem sonunda her öğrenci müzik eşliğinde performans ortaya koyar. Bunun yanında yine dans dersleri ya da yaratıcı drama dersleri beden eğitimi bölümlerinde karşınıza çıkar. Hangi spor branşını düşünürseniz düşünün, ister bireysel olsun ister takım sporları olsun her daim içinde bir ritim, matematik, estetik görürsünüz. Tıpkı oyunculuk gibi. Pek çok oyunculuk metodunu incelediğinizde bedensel keşfin ön planda olduğunu görebilirsiniz.  Özellikle JacQues LecoQ, spor kökenli olması ve çalışmalarına kendi bedensel keşifleriyle başlamasına rağmen oyunculuk okullarında metotlarına yer verilen bir tiyatrocu kabul edilmesi belki en etkili örnek olabilir.

 

 

Oyunculuğun dışında başka nelerle ilgileniyorsunuz?

 

Ben çok fazla kendini geliştirmeye çalışan biriyim. Bu yüzden mümkün olduğunca, zamanım ve maddi durumum elverdiği sürece atölye çalışmalarına katılmayı seviyorum. Bu bazen kukla yapımı gibi mesleki bir atölye olabildiği gibi bazen de hobi amaçlı örneğin kanaviçe atölyesi olabiliyor. Bunun yanında ilgimi çeken konular hakkında araştırma yapmayı seviyorum. Mümkün olduğunca okumaya zaman ayırırım. Okumak, beni zihinsel olarak hem rahatlatıyor hem de kendimi geliştirmeme katkı sağlıyor.

 

 

“Oyunculuk” mesleğini icra edemeseydiniz B planınız hangi meslek olurdu?

 

Oyunculuk mesleğini icra edemeseydim sanırım yazar olmak isterdim. (Bu arada ben insanın istediği her şeyi gerekli özveri ve çalışmayla yapabileceğine inanan biriyim). Yazmanın tıpkı sahnede olmak gibi büyülü bir gücü var benim üstümde. Yaşadığımız pandemi süreci motivasyonumu çoğu zaman dalgalandırsa da en azından üç yıldır sabahları kalkıp üç sayfa yazmaya çalışıyorum. Julia Cameron’dan öğrendiğim bu her sabah kalkıp üç sayfa yazma metodunun tuhaf bir “ilham çekici güç” olduğuna inanıyorum. Sabah sayfaları sayesinde bu zorlu süreçte de üretmek bir nebze olsun kolaylaşıyor benim için.  Şubat ayında da ilk kitabım İnkılap Kitabevi’nden çıkacak.

 

 

Oyunculuk haricinde “Masal Anlatıcılığı” da yapıyorsunuz?  Böyle bir yeteneğinizin olduğunu nasıl fark ettiniz?

 

 6 yıl önce hayatımın altüst olduğu bir dönemde babaannemin yanına gitmiştim. Yüzüm gülüyordu ama aslında hiç iyi değildim. İlginç bir şekilde babaannem sanki mutsuzluğumu anlamış gibi bana şefkatle baktı ve eliyle gidip yanına oturmamı işaret etti. Yanına oturduğumda babaannem bana bir masal anlatmaya başladı. O anlattıkça kalbim yerinden çıkacakmışçasına heyecanlandım. Duygudan duyguya geçtim masal boyunca. Hayatımın en önemli dönüm noktalarından birini o gece yaşadım. Masallara ve masal anlatırken kendinden geçen babaanneme âşık oldum. Masalı sahneye nasıl uyarlarım, nasıl oyunlaştırırım diye düşünürken karşıma Judith Malika Liberman’ın bir videosu çıktı ve büyük prodüksiyonlara ihtiyaç duymadan sadece anlatmanın yeterince güçlü olduğuna karar verdim. Sonrasında çok fazla araştırdım, yüzlerce kitap, tez, makale derken bir de Tiyatro bölümünde yüksek lisansa başlayarak Hikâye-Masal Anlatıcılığı Eğitimi üzerine tez yazdım. Elbette bu süre boyunca da çok sayıda masal etkinliği düzenleyerek binlerce kişiye masal anlattım. Çok sayıda kurumda eğitimler verdim. Yeteneğim var mıydı bilmiyorum ama bu işi yapmayı çok istedim ve çok çalıştım.

 

 

Mesleğinizin sizi en çok besleyen tarafları nelerdir?

 

Bir oyun ya da bir masal anlatımı içindeki karakter çalışmaları beni en çok sarsan ve sanıyorum özellikle ruhsal olarak geliştiren şey diyebilirim. Bunun yanında bedenin sınırlarını zorlamayı severim. Mesleğim sayesinde bunu çoğu kez yaşayabiliyorum, çok şükür.

 

 

Tiyatro oyuncusu olmak için yetenek gerekli mi yoksa çok istemek ve çalışmak yeterli mi?

 

Bazı insanlar var ki yaptıkları iş için doğmuşlar sanki diyoruz fakat çok yetenekli dediğimiz kişilerin de yaptıkları aslında işe çok ciddi emek verdiklerini biliyorum. Bugün, benim baktığım yerden en azından böyle, hangi mesleği yaparsanız yapın emek verdikçe, pratik ettikçe gelişeceksinizdir.

 

 

Sahnede veya sahne arkasında bu zamana kadar unutamadığınız, aklınızda kalan mutlu bir anınızı biz “Merjam” okuyucuları ile paylaşabilir misiniz?

 

Ben yıllar önce bir çocuk oyununda “Ağaç” oynamıştım. Çocuklar o kadar çok sevmişlerdi ki o karakteri (ağaç oynamak aslında bizim sektörde epey ti ye alınır. Bende bazen espri malzemesi yaparım) her oyundan sonra bana sarılmak için bekliyorlardı. Ağlayanlar, beni evine götürmek isteyenler oluyordu çocukların arasında. Ağaca oyunda kötü davranılıyordu ve çocuklar bundan çok rahatsız oluyordu. Bir gün oyun çıkışı bir çocuk ağlayarak annesinin elinden tutmuş beni görmek için bekliyordu. Yanına gittim. Sarıldı bana ve bırakmadı, beni evlerine götürmek istedi. “Buzdolabının üstünde durabilirsin” demişti. Çok gülmüştüm. Kendimi oyuncak gibi onların evinde buzdolabının üstünde otururken hayal ettim uzun süre. Hâlâ aklıma geldikçe gülüyorum, kalbim yumuşacık oluyor.

 

 

Skeç ezberlerken veya oyun öncesi provalarda yapmaktan vazgeçemediğiniz bir rutininiz var mı?

 

Benim farklı ezber yöntemlerim var ama hızlıca bir metin ezberlemem gerekiyorsa, okuduğum her cümleden sonra başa dönerek ezber yapıyorum. Yani ilk cümle sonra ikinci cümle, sonra tekrar ilk cümle-ikinci cümle ve üçüncü cümle, sonra tekrar ilk cümle-ikinci cümle-üçüncü cümle ve dördüncü cümle…

 

 

Tiyatro eğitimi, sahne eğitimi almak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

 

Bu işi neden istediklerini iyice düşünsünler. Eğer sadece televizyonsa amaç, hayal kırıklığı yaşayabilirler ya da belki yaşamayabilirler de bilemem tabii. Şunu söyleyebilirim ki sahnede olmak ve alkış anı evet harika bir duygu ama prova süreci de keşfetmenin sancılı fakat olağanüstü bir parçası. Şöyle düşünün: Kars’a gitmek için trene bindiniz, olağanüstü bir güzergahtan geçiyorsunuz ve siz etrafı keşfetmek yerine sadece kitapçıktan Kars’la ilgili bilgiler okuyorsunuz. Oyuna ya da bir hikâye anlatımına hazırlık süreci, anlatıcı ya da oyuncu için kendiyle ilgili yepyeni keşiflerde bulunabileceği çok değerli bir süreç. Benim tavsiyem kararları ne olursa olsun, sonuç kadar yoldaki öğretilere ve güzelliklere de açsınlar kendilerini. Ben doğaçlamaya çok önem veriyorum. Doğaçlamanın oyuncuyu ya da hikâye anlatıcısını çok fazla geliştirdiğini düşünüyorum. Bir de yol uzun ve çoğu zaman büyük engeller çıkabiliyor. Ama bir engel varsa muhakkak çözümü de vardır. O tren sonunda Kars’a gidecek. Sen o yolculuğun keyfini çıkar.

 

 

Tiyatro bize neden lazım? Ne sağlar insana? Nasıl geliştirir?

 

İnsanlar bazı şeyleri direkt duymak istemezler. Başkasının yaşamları üzerinden içsel olarak yüzleşmelerini yaşamayı tercih ederler. Tiyatro, nar gibidir. Bir oyuna gidersiniz, perde açıldıktan sonra duygudan duyguya, düşünceden düşünceye geçersiniz. O oyun boyunca her birey kendi vitaminini alır. Bazısı sadece dertlerden uzak bir süreç, bazısı bir yüzleşme, bazısı empati, bazısı yeni bir bakış açısı, bazısı belki bir dönüşüm… Bunu bilemeyiz. Bunu sadece seyirci bilir. Tiyatro, özellikle toplumsal dönüşümler, farkındalıklar ve sağaltım için çok önemli bir sanat dalı.

 

 

Gelen teklifleri değerlendirirken nelere dikkat edersiniz? Bir projede yer alma kararını nasıl verirsiniz?

 

Açıkçası siyasi işlerin içinde olmak istemem. Özellikle bir fikri dikte eden ve bunu hiçbir estetik olmadan sadece o fikrin çoğalması amacıyla yapan tiyatrolarla çalışmak istemem.

 

 

Kendinizi nasıl güncelliyorsunuz?

 

Ben biliyorum deyip takılıp kalmak yerine farklı bakış açıları kazanabileceğim atölyelere katılmayı seviyorum. Ve mümkün olduğunca üretmeye çalışıyorum. Fikirlerimi muhakkak not alıp kendi imzamı atarak nasıl bir projeye dönüştürebileceğimi hayal ederim.

 

 

Nasıl bir izleyicisiniz? Tiyatro, sinema veya dizi izlerken nelere dikkat edersiniz?

 

Ben kolay sıkılırım. Çok uzun süren oyun ya da film beni yoruyor.

 

 

Nasıl bir okursunuz? Bir başucu kitabınız var mı?

 

Kitaplar benim vazgeçilmezim. “Kurtlarla Koşan Kadınlar” ve birkaç masal kitabı var başucu kitaplarım.

 

 

Yakın zamanda okuduğunuz ve okuyucularımıza tavsiye edebileceğiniz birkaç kitap ismi verebilir misiniz?

 

Çok fazla kitap önerim olabilir ama sanırım bu ilgi alanına göre değişir. Ben çocuk kitapları okumayı da çok severim. Özellikle Katherine Rundell’in “Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız” kitabını okuduktan sonra gayet de doğru bir şey yaptığımı keşfetmiş oldum.

 

 

Moda Sema Çeker’in hayatının neresinde?

 

Ben rahatlığı seviyorum. Bir de çorap takıntım var. Rengarenk çoraplar.

 

 

Sizce, bir kadının dolabında “Olmazsa olmaz” üç yegâne parça nelerdir?

 

– Yürüyüşe çıkıyorum dediğinde de bir mekâna giderken şık olmak istediğinde de hemen üstüne alabileceği bir hırka.

– Kendini iyi hissettirdiğine emin olduğu uzun bir elbise.

– Uğuruna inandığı bir takı.

 

 

Son olarak eklemek istedikleriniz?

 

Çok teşekkür ederim. Bu röportaj sayesinde bende kendimle ilgili bir yolculuk yaşamış oldum. Umarım iyi ruhlara dokunur ve ilham olur.

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı