Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Değişim, uzun yıllar zirvede kalabilmek için ilk şarttır.
En son Kemal Sunal ile ilgili bu dergide güzel şeyler yazdığımda, bir yazar benim yazımın üzerine Kemal Sunal ile ilgili o talihsiz yorumu yapmış ve ülke gündemini meşgul etmişti. Tüm Türkiye büyük usta Kemal Sunal’ın anısına destek oldu ve olay büyüdü. Ardından geçen sayıda Selçuk Aydemir ile ilgili yazdım, bu kez de onun tüm yapımlarında başrol oynayan Ahmet Kural ile ilgili dayak skandalı ortaya çıktı. Yani maşallah dediğim insan üç gün yaşamıyor. Bu kez de çok sevdiğim Şener Şen ile ilgili yazacağım ama umarım her şey yolunda gider. Kendisine nazar değdirmemek için önce Felak-Nas kombinasyonunu içimden okuyarak yazıma başlıyorum.
Bir oyuncu yaşlanınca, aslında iyi oyuncu olmasa bile “Usta oyuncu” diye lanse edilir. Festivallere, TV programlarına konuk edilir ve onore edilir. Açıkçası sırf 70 yaşında diye “Usta oyuncu” denmesi onu efsane yapmaz. Öldükten sonra bir sanatçının kıymete binmesi ise dünyanın bir kanunudur. Çünkü artık insanların bilinçaltındaki “Kıskançlık”, kıskandığı kişinin ölmesiyle devreden çıkmıştır. Nice ortalama insana “Efsane” dendiğine bu kulaklar şahit olmuştur. Ama bazıları vardır ki henüz hayattayken gerçek bir efsane olmuştur. Şener Şen gibi…
Şener Şen, Yeşilçam’ın ünlü oyuncusu Ali Şen’in oğlu olarak dünyaya geldi. Böyle deyince “Zaten tuzu kuruymuş” gibi görünmesin gözünüze. Zeytinburnu’nun gecekondu mahallelerinde başlayan ve şekillenen bir başlangıç yaptı hayata. Babası Ali Şen, tiyatrolarda dekor yapan bir marangozdu. Arada da ufak tefek roller olduğunda kendisine oyunculukla ek gelir sağlardı. Yani başlangıçta babası onu oyuncu yapabilecek kadar söz sahibi değildi sektörde.
Şener Şen, okulu bitirince doğuda öğretmenlik yapmaya gitti ama içinde tiyatro tutkusu vardı. 23 yaşındayken oyunculuk yavaş yavaş rüyalarına girmeye başlayınca istifa ederek İstanbul’a geldi. Ama kolay mı öyle pat diye oyuncu olmak? Adamı süründürürler bu piyasada. Üç yıl boyunca hiç rol gelmedi. Cebinde metelik yoktu. Ama onun yine de pes etmeyip sebat etmesiyle kapılar açılmaya başladı. Önce şehir tiyatrolarında bir iki repliği olan roller aldı. Sonra başrole kadar yükseldi. Hayatının aşkı olan tiyatroda sahnelerin adamı olsa da, başına tebelleş olan geçim sıkıntısı isimli arkadaşın dostluğundan sıkılmaya başladı. O zamana kadar hiç ilgisini çekmeyen ve soğuk baktığı sinema sektörünün kapılarını çaldı. Birkaç filmde figüranlık yaptıktan sonra, her şeyin dönüm noktası olacak, kendini gerçekleştirmek için ona el uzatacak o kişi hayatına girmişti: Ertem Eğilmez.
Hababam Sınıfı filmindeki beden eğitimi hocası Badi Ekrem rolü ile Şener Şen hayatının ikinci perdesine merhaba dedi. Bu karakteri halk çok sevdi. Artık Ertem Eğilmez filmlerinin vazgeçilmez bir karakter oyuncusuydu. İnsanlar bir filmde Kemal Sunal’ı, Adile Naşit’i, Münir Özkul’u görüyorlarsa, gözler Şener Şen’i de arar olmuştu. Ardından Tosun Paşa filminde Lütfü, Süt Kardeşler’de kumandan oldu. Gülen Gözler filminde Vecihi rolüyle uçak ile eve daldı, Neşeli Günler filminde Ziya ile jilet sattı, Kibar Feyzo’da gaddar ve uyanık köy ağası oldu. (Bu arada Neşeli Günler, Gülen Gözler ve Bizim Aile filmlerini hep karıştırıyorum. Karıştırmayana da rastlamadım.)
Bu roller herkesin hafızasına öyle kazındı ki 40 yıl geçmesine rağmen replikleri hâlen ezbere biliniyor. Hayatının bu ikinci perdesinde, Şener Şen genellikle uyanık kötü adam, dolandırıcı, zararsız palavracı, kötü kalpli ağa, sert bir kumadan gibi hem kızılan hem sevilen tiplere hayat verdi. Ama artık bu rollerden sıyrılmak istiyordu. Kendini gerçekleştirmek o kadar da basit olmuyor dostlar… Kırk dört yaşında üçüncü perdeyi açmak için kolları sıvadı.
Namuslu filmi, onun ilk başrolü olacaktı. Ve ilk başrolünde ilk defa mülayim, ince, namuslu ve iyi niyetli bir adam profilinde karşımıza çıkacaktı. Bunu Ertem Eğilmez’e söylediğinde, Ertem Hoca’nın cevabı hiç de motive edici değildi. “Başarısız olursan piyasadan silinirsin. Risk çok büyük.” demiş, bu tarz rollerin Şener Şen’in çizgisi için uygun olmayacağından endişe etmişti. Fakat dinledi mi? Hayır.
Kendini gerçekleştirmek bir kaşıntıdır dostlar. Kaşımadan duramazsınız… O da kaşıdı. Daha doğrusu kaşındı. Namuslu filminde dürüst ve ahlaklı mutemet Ali Rıza rolü ile başarılı olunca işler değişti ve üçüncü perde açıldı. Artık ağa rolüne bile dürüst bir tipleme ile can verecekti. Züğürt Ağa’da feodalizmin bitişini, Muhsin Bey’de değerlerine bağlı bir musiki düşkününü, Milyarder filminde piyangonun vurmasıyla çevrenin değişimine karşın kendi değerlerini korumaya çalışan bir adamı gördük. Araya da Amerikalı ve Arabesk isminde Türk sinemasının komedi anlayışına yeni bir soluk getiren iki film sıkıştırdı. Bu iki filmdeki yüksek kafayı bir daha ancak 2012’den sonraki Leyla ile Mecnun gibi dizilerde görmeye başlayacaktık. Değişim, uzun yıllar zirvede kalabilmek için ilk şarttır. Çünkü insanlar değişir, algılar, espri anlayışları, görüşler, hayat şartları değişir. Buna ayak uyduramayan bir sanatçı eski raflarda belli bir ömür kaldıktan sonra tozlanmaya mahkûmdur. Şener Şen ise sürekli değişti ve seyirciyi hep yakalamayı başardı. Şimdi sıra dördüncü perdedeydi. Artık yüzündeki çizgiler oturmuştu. Sıra, bu çizgilerin hakkını vermeye gelmişti.
Bu sırada sektörde ve ülke genelinde durumlar pek de parlak değildi. Yıllardır sinemada iyi bir film çıkmıyor, oyuncuların küçük bir kısmı ise para kazanabilmek için ahlak dışı filmlerde yer alıyorlardı. Türk sinemasının bu duraklama devrinde bir dönüm noktası olacak ve film sektörünü eski günlerine geri götürecek olan Eşkıya filmi, Şener Şen’in “Yaşayan bir efsane” olarak adlandırılmasını sağlayacak olan film oldu. Ertem Eğilmez’in ardından usta yönetmen Yavuz Turgul ile ayrılmaz bir ikili oldu. Birlikte altın çağlarını yaşamaya başladılar. Bizleri de unutulmayacak filmlerle buluşturdular. Gönül Yarası’nda bir öğretmen, Kabadayı’da artık racon kesmeyi bırakmış, namuslu ve iyi niyetli bir kabadayı, Av Mevsimi’nde zeki bir komiser oldu. En son olarak da Yol Ayrımı ile hem Yavuz Turgul hem de Şener Şen, hayat görüşlerini, dünyada neyin gerçekten değerli olduğunu bize anlattılar. Yıllardır yalnızca Yavuz Turgul ile çalışmasının ise özel bir sebebi olmadığını, eline kendini ifade edebilecek ve insanlara faydası olacak güzel bir senaryoyu Yavuz Hoca’dan başkası getirmediği için onunla film çektiğini söylüyor. Onu sürekli dizilerde, TV programlarında ve fikren ucuz filmlerde görmediğimiz için, prestijinin düşmesine de asla izin vermiyor, ağırlığını muhafaza ediyor. Sinema, yönetmeninden oyuncusuna, kurgucusundan müzisyenine kadar birçok insanın kendini gerçekleştirme hikâyeleriyle doludur. İzlediğimiz iyi filmler, tutkulu insanların hayalleridir. Onun için filmlerin ve oyuncuların teknik olarak yorumlanmasını gereksiz bulurum. Hayatlarının ve dünyaya baktıkları gözlerden bakabilmemiz için empati kurmamız şarttır. Onun için bu yazıda da yine tutkulu bir sanatçının, Şener Şen’in gözlerinden baktık hayata. Şener Şen 77 yaşında hâlen yeni projeler için heyecanla planlar yapıyor. Bu da emekli olduktan sonra sadece okey oynayan ve “hayat bitti” diye konuşup tek yönlü siyasetten başka bir şey konuşmayı bilmeyen ordinaryus kahve ahalisine ders olsun…
Emin Murat KILIÇ
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı