Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Fotoğraf makinesinin icadı 1839 yılından çok öncelere dayanır. Yaklaşık 30.000 yıl önce mağara duvarlarına çizilen ilk resimler, insanların yaşadıkları anı belgeleme duygusunu ortaya koyan ilk örneklerden sayılabilir.
MÖ. 4. Yüzyılda Aristoteles, “Problem” adlı çalışmasında, iğne deliği de denilen, küçük bir delikten elde edilen görüntünün oluşumunu yorumlamaya çalışmasıyla fotoğraf makinesinin atası sayılan “Camera Obscura”nın temelini atmıştır. Camera Obscura’ın işleyişi ise şöyledir; bir duvarında küçük bir deliği olan karanlık ortamda küçük delikten giren ışık, tam karşısında bulunan duvarın yüzeyine dışarıdaki manzaranın ters görüntüsünü yansıtır.
Karanlık Odanın Keşfi
10. Yüzyıl İslâm coğrafyasında yaşayan, fizikçi ve matematikçi İbn-i Heysem, mum ve üzerinde küçük bir delik bulunan bir perde kullanarak basit bir “Camera Obscura” yapmıştı. “Camera Obscura”nın kuramsal yöntemi ve uygulama alanlarıyla ilgili basılı ilk bilgiler 15. Yüzyılda Cesare Cesariano, ardından da Reiner Frisiustarafından ele alınmış, bir iğne deliği kameranın ilk görseli ise gökbilimci Gemma Frisius’un 1545 tarihli “De Radio Astronomica et Geometrica” adlı kitabının konusu olmuştur. Fotoğrafçılık sanatı Osmanlı sultanlarının da ilgisini çekmiştir. 1805 yılından beri Mühendishane-i Berri Hümayun’da “Camera Obscura” kullanılmaktaydı. Aynı zamanda Abdullah Frères ve Vassilaki Kargopoulo gibi resmi saray fotoğrafçıları, sultan ve ailesi tarafından ilgiyle karşılanmıştır.
Sanat Aşığı Sultan II. Abdülhamid Han
Osmanlı’da fotoğrafçılığın gelişmesine en büyük desteği veren padişah, Sultan II. Abdülhamid Han’dır. Onun dönemin- de Osmanlı coğrafyasında fotoğraf çekimi yaygınlaştı. Sultanın kendisi de fotoğraf çekmekte ve fotoğraf sanatıyla yakından ilgilenmekte idi. Sarayda vaktinin bir bölümünü müzik salonu, resim salonu ve fotoğraf atölyesinde geçirmekteydi. II. Abdülhamid, fotoğrafın “Belge” ve “Araçsal” yönünü keşfetmiştir
Bir Medeniyet Temsilcisi “Osmanlı”
Sultan, fotoğrafçılara ülkedeki olayları ve temel kurumları belgeleme görevi verdi. Karakollar, camiler, fabrikalar, okullar, hastaneler, askeri kuruluşlar, donanma gemileri, etnografik ve doğal çevrenin fotoğraflarını çektirdi. Bu gibi araçlar ile Osmanlı’nın ne kadar medeni, gelişmiş ve büyük bir devlet olduğu dünyaya gösteriliyordu.
Fotoğraf Sanatının İlanı
Fotoğrafın icadı Osmanlı coğrafyasında ilk kez, İstanbul’da çıkan Takvim-i Vekayi gazetesinin 28 Ekim 1839 tarihli 186. nüshasında şöyle duyuruldu: “Avrupa’da yayımlanan bazı gazetelerden alınan haberin tercümesidir. Herkesin bildiği gibi son yıllarda buharlı makineler fabrikalarda ray üzerinde gidebilir hale geldi. Bu sıralarda bir adam düşüncelerini dikkatle bir noktada toplayıp kanalize etmiş ki iş bir acayip sanata yönelmiş, sonunda cilveli bir ayna (yüzey) ortaya çıkmış. Fransalı Daguerra adlı marifet sahibi öğrendiği değişik sanat fenninin usulleri ile güneş ışığını yankı yaptırıp, nesnelerin hatlarını çıkarmış ve bu acayip sanatın oluşmasına gizli ve açık olarak 20 senesini vermiştir. Nihayet sonuca gelmiş ve bu olay herkesin beğenisini kazanmıştır. Şöyle ki cismin görüntüsü, ışıktan arındırılmış büyük ve küçük kutu şeklinde olan aletin camdan geçerek içeride resmolunur. İçeri yansıyan resmin bir satıh üzerine zapt olunması için bazı eczalar hazırlanması gerekir. Bay Daguerre tecrübesine dayanarak bu karışımı başarmıştır. Bakır levhaya sürülen maddeye iyot ismi verilir. Bu levha iyodun buharına birkaç dakika tutulduktan sonra hemen karanlık kutuya konulur, beş dakika müddetle kutunun penceresinden geçen görüntü resimlenir. Bazı saklanması gereken şeylerin böyle zapt edildiği düşünülecek olursa, bunun ne kıymetli bir icat olduğu anlaşılır. Ne gariptir ki Dauerre’in bu keşfi sırasında Talbot isimli bir İngiliz de kendi diyarında güneş ışığını böyle kullanmıştır. Böyle ise de Daguerre’in resim çekmesi daha önce gerçeklemiştir.”
İstanbul Dünyanın İlgi Odağında
Osmanlı’da fotoğrafçılığın gelişmesi, devletin gerileme dönemine denk gelmiştir. Doğu ile Batı kültürlerinin kucaklaştığı, Yeditepe üzerinde kurulu önce meraklı gezginlerin uğrak yeri olan sonra da Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde sıkça kullandığı Avrupalı uzmanların çevrelerine anlattıkları İstanbul, Ortadoğu’da neredeyse ilginin merkezi konumuna gelmiştir.
Gezgin Fotoğrafçılık Başladı
İlk gezginlerin çektikleri fotoğraflar genellikle sokak manzaralarıdır. Batı şehirlerine pek benzemeyen ve 19. Yüzyıl Avrupa anlayışındaki gibi taş binaların çevrelemediği Anadolu kentleri, İstanbul’un kıyılarını, Galata Köprüsü’nü, Haliç’in ve Boğaz’ın yelkenleri ile dolu görüntüsünü, Galata ve Beyazıt kulelerinden görünen Asya ve Avrupa topraklarını çektiler.
Şehrin Eşsiz Güzelliği
Avrupalı gezgin La Baronne Durand de Fontmagne, 1856 yılında İstanbul’a gelişini şöyle aktarır: “Dünyada hiçbir şey bu Müslüman başşehrinin üç fersah öteden ilk görüldüğü an kadar güzel olamaz. İstanbul’a yaklaştıkça görülenler, hayalleri bile altüst edecek güzellikte. İnsan ancak bu manzarayı gördükten sonra Doğulu şehirlerin heyecanını anlıyor.”
İlk Savaş Fotoğrafını Kim Çekti?
Gazetecilik anlayışı ile sosyal çevrenin belgelenmesi ise 1853 yılında çıkan Kırım Savaşı sırasında başladı. Osmanlı Darphanesinde hakkâk olarak çalışan James Robertson, 1855 yılında Kırım Balaklava Limanı savaş alanı görüntüleri ile Osmanlı döneminde ilk gazetecilik fotoğraflarını çeken kişi olmuştur.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı