Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!
Günümüzde oldukça geniş bir dinleyici kitlesi olan ve çok sesli müziğin en iyi örneklerini veren klasik müzik, Batı Avrupa’da ortaya çıkar ve günümüzde hâlâ Avrupa müziği olarak tanınır. Klasik müzik, Rönesans, Barok, Klasik, Romantik ve Modern olmak üzere beş ana dönemden oluşur.
Geçmişten günümüze geniş bir dinleyici kitlesine sahip olan klasik Batı müziği hem ortaya çıktığı coğrafyayı hem de dünyayı etkisine almakla kalmamış, 16. yüzyıl Osmanlı döneminden başlayarak günümüze kadar gelmiş ve benimsenmiştir.
Osmanlı’da Batı Müziği – Selçuk Alimdar
1977 yılında Almanya’da doğan müzikolog Selçuk Alimdar’ın Batı müziğinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki serüvenine ışık tutan çalışması, Osmanlı Devleti’nin Batı Müziği ile temasının 16. yüzyıla dayandığını vurgulamaktadır. Sultan II. Mahmud’la bu yeni müzik; haremden merasimlere, diplomatik temsillerden orduya kadar geniş bir alana nüfuz ederek resmi konumunu Cumhuriyet yıllarına kadar sürdürmüştür.
Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarından itibaren Batı medeniyetiyle sürekli olarak iletişim hâlindeydi. Batı ile kurulan özellikle ticari ve siyasi mahiyetli ilişkiler, kültürel etkileşimi de kaçınılmaz kıldı. Bu etkileşim, 19. yüzyıl öncesinde Batı müziğini içeren temasların da ilk örneklerini teşkil eder. Bu temaslar, yabancı hükümdarların diplomatik amaçlı hediyeleri, Osmanlı elçilerinin yurtdışındaki gözlemleri ve yabancı gezginlerin Osmanlı’daki ziyaretleri vesilesiyle sağlanıyordu.
Eserde, Batı müziği kavramı, çalışmanın kültürel değişmeye odaklanan bağlamı sebebiyle sosyolojik bir kavram olarak kullanılmış. Osmanlı toplumunun yaşadığı modernleşme süreci içerisinde Batı müziğinin benimsenmesinin genel resmini çizmeye çalışan yazar, Batı müziğinin; eğitim, icra, nota, yayıncılık ve bestecilik gibi pek çok alanda alaturka müzik kültürünü etkilediğini vurguluyor.
Osmanlı’da Batı Müziğinin Benimsenmesi
Osmanlı’da Batı müziğinin benimsenmesinden itibaren bu alanda eğitimler almaya başlayan hanedan; besteler yapmış, tiyatrolar yaptırarak konserler ve operalar izlemiş ve yabancı müzisyenleri ağırlamış. Ordularda askeri müzik okulları ve bandolar kurulmuştur. Batı müziği, devlet merasimlerinin vazgeçilmez bir unsuru olmuş ve her saltanat döneminde resmi marş bestelenip çalınmış. Eser, Osmanlı Devleti’nin yeni medeniyet yöneliminin merkezi olan ve dinî, etnik çeşitliliğiyle Osmanlı coğrafyasının bir örneklemi sayılan İstanbul’a odaklanıyor. Yüzlerce Osmanlıca belge ve gazete haberinden de faydalanılarak hazırlanan kitap, tarih ve sanatseverler için referans niteliğinde…
“Osmanlı’da nota yazısının icra amacıyla yaygın kullanımı 19. yüzyılda yaşandı. Bunun öncesinde alaturka müzikte ebced notası ve tablatura daha ziyade öğrenim ve müzik eserlerinin kaydını tumam amacıyla kullanıldı. Hamparsum notasının nispeten daha fazla kullanıldığına dair ipuçları olsa da esas olarak alafranga nota özellikle Muzıka-i Hümâyun’da Giuseppe Donizetti’nin öncülüğüyle 19. yüzyılda İstanbul’da yaygınlaşmaya başladı.”
Felsefenin Perspektifinden J. S. Bach ve Richard Wagner’in Sanatı – Doç. Dr. Uğur Ekren
Kitapta, felsefenin perspektifinden hareketle sanatçıları ve sanatçıların oluşturdukları eserleri kavramayı hedefleyen yazar, ele aldığı sanatçıların doğrudan ve dolaylı olarak felsefe ve filozoflarla kurduğu ilişkileri gözler önüne sermektedir.
Johann Sebastian Bach, 31 Mart 1685’te Almanya Eisenach’ta doğar. Bach ailesi, yaklaşık 200 yıldır müzikle uğraşan, aile bireylerinin hemen hepsi kiliselerde ya da kent saraylarında görevli müzisyenlerdi. Sanki dedelerden torunlara dek bütün aile bireyleri birbirine müzikle bağlanmıştı diyebiliriz. İlk müzik eğitimini, Kent Meclisi ve Eisenach Düklük Sarayı’nda kemancılık yapan babası Johann Ambrosius’tan keman öğrenerek alır. Ayrıca klavsen ve org da öğrenir.
Bach’ın Kıvrak Doğaçlama Yeteneği
Bach’ı klasik müzik tarihinin en büyük bestecileri arasına yerleştiren, kontrpuan tekniğine yatkınlığı, klavyeli çalgılardaki kıvrak doğaçlama yeteneği, İtalyan ve Fransız müziğine duyduğu ilgi ile dini ayinlere içten bağlılığı gibi faktörler olmuştur. Müzikal yapısının temeline köklü Alman müzik geleneğini yerleştirmiş, diğer Avrupa ülkelerinin müzik geleneğinden de uzak kalmamıştır.
Bunun yanında, Bach en büyük barok bestecisidir. Ancak monodik olduğu kadar polifonik üslupla da besteler yapmıştır: Klavyeli çalgılar için yazılmış eserleri polifoniktir. Bu eserlerinde en olgun biçimini verdiği füg sanatının temeli, kontrapuana dayanır. Bach’ın eserde de belirtildiği üzere klavyeli çalgılar için yazdığı eserleri dışındaki eserlerinde çağının ruhunu temsil ettiği açıktır. Barok montajın sonsuz kıvrımlarının, sonsuz monadlarının tepesindeki yerini bu eserlerdeki armoni anlayışıyla elde ettiğini vurgulayan eser, onun polifoni temelli eserlerinin eğer varsa monadik yapısının neye dayandığı konusu üzerinde duruyor.
Bach’ın Füg Sanatı
Müzik literatüründe kaçan bir temayı bir diğerinin kovalaması anlamına gelen füg sanatını, Bach icat etmemiş olsa da en olgun, yetkin ve görkemli haline ulaşmasını o sağlamıştır. Bach füglerinde stretto da çok önemli bir yer tutar. Özellikle gerilimi arttırmak amacıyla kullanılır.
“Sıradan bir fügün teması ve yanıtının tonları tonik ve dominantta temellenmiş skalalardan oluşur. Gerekli olan iki temel skaladan biri açılış için tonları sağlar ve diğeri yanıt ifadesi için tonları sağlar. Bir füg yanıtında birbirlerine karşılık gelen bu iki skalanın tonlarını bulmak için aşağıdaki yöntem bir kılavuz olarak hizmet edilir: anahtarın temel skalası dominant skalanın üstüne konulur böylece ilk skalanın birinci derecesi ve diğer skalaların sonunda sıralanır. Örneğin C majör anahtarını alırsak c üzerindeki skalanın tonları birinci derecede yer alır ve g üzerindeki skalalar, dominanttakiler, diatonik düzende onların altında yer alır…”
Birleşik Sanat Eseri Kavramı
Geliştirdiği birleşik sanat eseri kavramıyla müzik dünyasında etki oluşturan Alman besteci ve müzisyen Richard Wagner, eserlerini bestelerken ana tema olarak tanımlanan Leit-motifler kullanmıştır. Dramın gelişmesine göre olayların düğüm noktalarını düzenleyen Wagner, çalgılama bakımından ise yaylıları aralarında bölümlere ayırdı. Gitgide güçlenen tınılar oluşturan sanatçı, pes sesleri melodi biçiminde kullanarak o zamanlar henüz orkestralara girmemiş olan alto obua, bas trompet tuba gibi aletleri kullandı.
“Wagner’in bu trajediyi dört bölüme uzatması, epik-dramatik ve müzik sorunlarının bağdaştırılması güçlüğünden doğmuştur. Ve Leit-motif tekniği bu tarih öncesi olaylarının anlatımından ve dramın epik öğesinden doğmuştur. Müzik dokusuna firen Leit-motifler, şiirsel portrelerin sürekli akımını bozmayacak bir kısalıkta ve özdeyiştedirler. Hızla birbirini izlerler ve birbirleriyle birleşebilirler. Bu verimli organizmalar, ritmik, armonik ve tını renkleri bakımından değişime uğrayabilmektedirler.”
Wagner, 19. yüzyılda yalnız Alman müziğinin değil, tüm düşünce ve sanat dünyasının en önemli ismidir. Tüm operalarının manzum librettolarını kendisi yazmış ve her birinin sahnelenmesiyle, rejisi ile kendisi ilgilenmiştir. Operalarında topluca, grup halinde şarkı söylenmesinden kaçınır. Müzikle ilgili idealist ve metafizik kavrayışları söz konusu olan Wagner’in en ünlü eseri “Tristan ve Isolde” olarak bilinmektedir. Schopenhauerci kötümserlikle örülmüş eser, iki aşığın trajik sonuyla bitmektedir. Müziğindeki derin metafizik sarsıcı bir biçimde iletilir.
Mozart – Maynard Solomon
27 Ocak 1756 yılında Salzburg’da doğan Wolfgang Amadeus Mozart, Klasik Batı Müziği’nin en üretken, en etkili bestecilerinden biridir. Eserleri, senfonileri, konçertoları, oda orkestralarını, piyanoyu, operayı ve korolu müzikleri etkilemiştir. 35 yıllık ömrüne 626 eser sığdırmıştır. Günümüzde müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul görmektedir.
Mozart, yetenekli ablasına ders veren müzisyen babasını izleyerek üç yaşından itibaren klavye ve keman çalmayı öğrenmiştir. Altı yaşındaki Mozart ve ablası, imparatorlara, krallara, soylulara, zenginlere ve halka yeteneklerini sergilemiştir. Mozart dehasını besleyecek eğitimi, babasından ve içinde bulunduğu Avrupa müzik ortamından alıyordu. İlk minüetini beş yaşında yazan sanatçı, on yaşına geldiğinde ise beş senfoni bestelemişti. Çocukluğunda çağının küçük müzik dehası olarak övülen Mozart, günümüzde de bütün çağların büyük müzik dehası olarak anılmaktadır.
Maynard Solomon’un kaleme aldığı bu biyografi türündeki eser, Wolfgang Amadeus Mozart hakkında derin bir bilgiye sahip olmak için kaynak niteliğinde. Mozart, müziğinin gelişmesinin yanı sıra kendine özgü bir müzik anlayışını ortaya koymayı başarmıştır. Sanatçı, sonat formunu, sonat, senfoni, yaylı çalgılar dörtlüsü ve konçertolarda, eşsiz güzellikteki ezgiler içinde uygulamış ve klasik piyano konçertosunu ilk kez büyük bir parlaklığa ulaştırmıştır.
Evrensel Değerleri Savunmuş
Aynı zamanda Mozart, Viyana ve Mannheim okullarının uyguladığı çalgı müziği tekniğinin özelliklerini sentez yapıp bunları kendi müziğinde benimsetebilmiştir. Evrensel değerleri savunmuş ve bunları müziğine yansıtmıştır. Kadını, sıradan insanı ve acıyı işlemiş, soylularla zaman zaman alay etmiş, dünyaya iyimser bakmıştır. Hüznünü notaların derinliklerine gömmüştür. Bütün eserlerinde kendisini ulusal kavram içinde sınırlamadan Alman, İtalyan, Fransız müziği ve kültüründen etkilenmiş, böylece evrensel bir bütünlüğe ulaşmıştır.
Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı