Kadınların çalışması kayınvalidesine bağlı

Merjam Yazar: Merjam 9 Kasım 2020

Bu haberi arkadaşlarınla hemen paylaş!

Cam markası ile dünya cam üretiminde ilk sıralarda yer alarak büyük başarı kazanan Gürallar Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Esin Güral Argat, “Kadınların evlendikten sonra çalışması kayınvalidesine bağlı.” diyor.

Kadınların çalışması kayınvalidesine bağlı

 

 

İş dünyasında başarılı ve güçlü kadın olmanın sırlarının “Çalışmak, vicdanlı ve adaletli olmak” olduğunu söyleyen Gürallar Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Esin Güral Argat, “Akşam ayakların sızlamazsa çalıştığını anlayamazsın. Bedenin de yorulmadan çalışmış olmazsın.” diyor. Bu aralar aklına takılan, üniversitelerde başarılı olan ancak mezun olup iş hayatında ya da siyasette göremediği gençlerin nereye gittiği… “Hayalini kurduğun şeyin aksiyon planını yapmazsan, tatlı bir sohbetten başka bir şey olmaz. Ama eğer harekete geçersen, hayalinin gerçekleşmemesi için başka hiçbir sebep yok.” diyor ve tek kız çocuğu olduğu ailesinde iş hayatına kabul edilmek için gösterdiği azmini, kadınların somut başarılar kazanmadıkça başarısız sayıldıkları meselesiyle yüzleşerek, her gün yeniden ateşlenen çalışmak arzusuyla büyütüyor. İşte markasının bugün dünyanın sayılı cam üreticileri arasında olmasının sırrı da belki bu. Cama şekil veren ateşin, çalışmak ve ülkesine katkı sağlamak için azminden kaynak bulması…

 

TÜSİAD Dijital Ekonomi Yuvarlak Masa Lideri de olan Esin Güral Argat ile iş hayatında kadının nasıl var olacağını, güçlü ve başarılı kadın tanımlarını kendi hayatından yola çıkarak konuştuk.

 

 

Nasıl bir aile sizin ki?

 

Tüm çocukluğum Kütahya’da, geleneksel bir aile yapısı içinde geçti. Büyük, birbirine bağlı ve güzel bir aile. Günün sonunda bugünlere geldiğimizde o geçirilen çocukluğun nasıl olduğu, yol haritası oluşturmak için önemli. Çünkü birçok değeri orada öğreniyorsunuz. Yıllar içerisinde kendinizde oluşan değerlerin neden/nasıl diye baktığınızda çok önemli bölümünün çocuklukta ailenin öğretilen değil, yaşanan değerlerini aldığınızı görüyorsunuz. Ailelerin hedefi hep çocuklara bir şeyler öğretmek olur ama aslında yaşananlar farklıdır. Hakikaten öğretilmeye çalışan değil, yaşanan neyse o değerler alınıyor. Tabii büyük bir aileden geldiğiniz için sabretmeyi, hoşgörülü olmayı, karşındakini anlamaya çalışmayı öğreniyorsunuz. Bununla birlikte büyük-küçük herkesin bir değeri var, herkes önemli. Bütün bunları alıp, hayatın içerisinde üst üste koyarak getiriyorsunuz, ondan sonra dönüp baktığınızda aileden alınan değerlerin ne kadar önemli, kıymetli olduğunu görüyorsunuz.

 

 

Ailenizin iş dünyasında olması, sizin tercihlerinizi nasıl etkiledi?

 

Çocukluğumdan itibaren, geleneksel öğretilerin dışında farklı meraklarım hep oldu. İş hayatında olmayı her zaman istedim. Akşamları ailenin büyükleri iş konuşurdu. Ama anneler buna dâhil olmazlardı. Onların da kendi gündemi olurdu. Ben, kendi kuşağımdaki ilk kız çocuğu ve ikinci büyük torunum. Benim tercihim, iş konuşan erkek büyüklerimin içerisinde olmaktı. Onları dinlemekten keyif alıyordum. Okul yıllarımdan itibaren bu böyle devam etti. Üniversiteden sonra “Peki ben şimdi ne yapacağım?” diye sordum aileme. Tabii biz geleneksel, ataerkil bir aileyiz. Ailedeki yetişen erkekler için özel bir hazırlığın olduğunu ama benim için özel bir hazırlık yapılmadığını farkettim.

 

 

Bu durumu eleştiriyor musunuz?

 

Hayır. Çünkü geleneksel yapı öyle. Ailede iş deyimi ile yetki, sorumluluk ve görevler dağıtılmış durumdaydı. Ben bu işleyişe razı olmadım. Hayal ettiğim, kendimi mutlu hissedeceğim platform iş hayatıydı. “Hayır, geleneksel yapının bana bir kadın olarak biçtiği rolde yer almayacağım.” dedim. Dünyaya gelirken cinsiyetlerimiz seçemiyoruz. Dolayısıyla da kendi tercihimle gelmediğim bir dünyada benim için dağıtılan rolü adil ve doğru bulmadım.

 

Engellerle karşılaştınız mı?

 

Ailem geleneksel bir yapıda olmasına rağmen, son derece açık görüşlüdür. Hiç kimse bana engel olmadı. Her zaman yapmak istediklerim için yolum açıldı ve destek buldum. “Hayır, senin yerin bu. Neden bunu yapıyorsun?” diyen hiçbir zaman olmadı. O benim için büyük bir şans.

 

 

HİÇBİR ŞEY ŞANS DEĞİL

 

Aile şirketinin içinde olmak avantaj gibi görünüyor. Gerçekte de öyle mi?

 

O zamanlar ailemin şirketinde bir el dekoru bölümü vardı. Bana “Sen bununla ilgilen” dediler. El dekoru kısmının ilgilimi çekmediğini gördüm. Yetkinliğimin karşılığı değildi. Ben de master yapmaya karar verdim.  Bunu söylediğimde evliydim ve bir yaşında oğlum vardı. Master da çok yoğun bir programdı. Akşam geldiğimde oğlumu kucağıma oturtur, ona oynaması için bir şeyler verir, projelerimi yapardım. Sonra ikinci oğlum dünyaya geldi. Master bittikten sonra kendi işimi yapmaya karar verdim. Bir çini atölyesi kiraladım ve geç saatlere kadar orada çalıştım. Oğlum beni ancak sabah görebiliyordu. Ve sabahları beni işe, “Anne yarın yine gel olur mu?” diye gönderiyordu. Sonuç olarak, hayatta ne yaparsanız yapın, ne istiyorsanız emek harcamanız lazım. Bir anlamda da aslında bedel ödemeniz gerekiyor. Hiçbir şey tesadüfen, şansa bağlı olarak olmuyor.

 

 

İş hayatına sıfırdan başlamış bir kadına göre, ailesi iş hayatında olan bir kadın olarak daha şanslınız…

 

Mutlaka ki, iş dünyasında yer alan bir ailede dünyaya gelmek bir artı değer. Onu bir kenara koyalım. Ama bir şeyi de asla unutmamak gerek ki -benim de hayatta düsturumdur- “Bir insanın şanslı olup olmadığı öldüğü gün belli olur.” Bugün için çok şanslı diye gördüğünüz birini, hayatın bitiminde “ya ne kadar şanssızmış” diyebilirsiniz. Ya da tam tersi…

 

Dolayısıyla iş dünyasında yer alan, soyadı ile tanınan kişileri yüzde yüz şanslı olarak görmek hata olur. Önemli olan bunu ne kadar kullandığınız. Belli başarıyı sağlamış, ailelerin, kendinden sonraki kuşaklarının aynı yolu izlemediğini hatta tam tersi zarar verdiğini görüyoruz. Dolayısıyla, doğuştan sahip olunan herşey artıya dönüşmeyebiliyor. Yine mücadele etmek, çalışmak, doğru değerlerde ilerlemek gerekiyor. Ben bu aileye artı değer katmaya çalışıyorum. Ailenizden gelen ile devam edemezsiniz.

 

 

“Kendi hikâyemi yazıyorum” diyor musunuz?

 

Babam bir yere getirmiş olabilir, o onun hikâyesidir. Ben de kendi hikâyeme sıfır noktasından başlıyorum. Oradan itibaren ne değer kattığıma, yaptığıma ya da yapamadığıma kendi hikâyem ile beraber bakılabilir. Çok sıfırdan başlayan kadın ve erkekler var. Kolay bir şey değil, çok mücadele etmek gerekiyor. Çok doğru adımlar atmak gerekiyor. Her şeyden önce odaklanmayı ve inanmayı çok kıymetli buluyorum. Kadınların dezavantajlı durumu var; o da aynı zamanda evlerini, çocuklarını düşünmek zorunda olmaları.

 

İş hayatında mı yoksa evinizde mi kendinizi daha ‘kadın’ gibi hissedersiniz?

 

Ben bir bütünüm, çünkü kadın bir bütündür. Her yerde; evde de çocuklarla da iş hayatında da Esin’im… Çocuklarımla anneyim. Onları yetiştirirken de aslında modelleme çok önemli. Onlar nasıl anne gördülerse öyle öğrendiler. Önemli olan, bir anne olarak çocukların ayakları üzerinde doğru durabilmesini, sorgulayan, bağımsız bireyler olmalarını sağlamak. Ama çocuklar bencildir, sünger gibidirler. Orada da anne olarak dikkatli olmak gerektiğini düşündüm. Onun için biraz düzen ve disiplini önemsedim. Bireyler yetiştiriyorsunuz. Ama sadece anneler yetiştirmiyor, aileler yetiştiriyor bireyleri.  İşte burada kadınlar için doğru eş seçimi çok önemli. Aynı frekansta, benzer vizyona sahip bir eş seçilmeli. Kadınların daha rahat yürüyebilmesi için evdeki o ritmi önemsiyorum.

 

 

Sizin başarılı kadın tanımınız?

 

Güçlü ve başarılı kadın tarifi aslında çok subjektif. Dünyanın ve özelde Türkiye’nin başarılı kadın kriterleri birbirinden farklı. Onun için “Güçlü ve başarılı” tanımlarını kendim ve başkaları için kullanmayı doğru bulmuyorum. Benim için bu hayatta işi, görevi neyse onu iyi yapan, prensipli, ilkeli, adaletli, vicdanlı, çalışkan ve sorgulayan insan, güçlü insandır. Geriye dönüp baktığında, bu hayatta ne yazdın, ne bıraktın… ancak o zaman söylenebilir başarılı olup olmadığımız.

 

 

Mevcut sistemin başarı kriterini nasıl yorumluyorsunuz?

 

Erkekler başarısız oluncaya kadar başarılı, kadınlar başarı gösterene kadar başarısız addediliyor. Çevrenize baktığınızda da bunu görebiliyorsunuz. Kadından illa somut başarılar bekleniyor. Erkekten böyle bir beklenti yok. Ancak bu duruma da ah vah etmeyeceğiz ve işimize bakacağız. Ben de bunu hep yaşıyorum. Somut adımlar attıkça, onlar referans oluyor ve yolum açılıyor. Ben somut bir adım atmazsam yolum açılmıyor. Belki de kadınlar için şans bu. Daha fazla mücadele ediyorsunuz ve de iyi iş insanı oluyorsunuz.

 

 

TÜRKİYE’DE KADIN YÖNETİCİLER DÜNYAYA GÖRE DAHA FAZLA

 

İş dünyası kadını üst yönetimlerde kabullendi mi sizce?

 

Aslında bu konuda Türkiye dünyaya göre daha iyi durumda. Dünyada sorun daha büyük. Ben yurtdışına gidip yaptığım görüşmelerde tek kadın oluyorum ve çok şaşırıyorum. Mesela, Türkiye’de yönetim kurullarında üst düzey yönetimlerde kadınların oranı, gelişmiş ülkelere göre üst sıralarda. Hollanda’nın durumu bu açıdan çok kötü. Oralarda  “Kadın çalışan var mı?” diye sorduğumda bana çay getiren kadını gösteriyorlar. Bu dünyanın genel problemi ve Türkiye dünyaya oranla bu konuda daha iyi. Yeterli mi, değil. Kadınların yönetim kademelerinde olması, diğer kadınların yolunu açıyor. Karar alıcı kadın sayısı arttıkça sosyal yaşam, toplumdaki diğer kadınların ilerlemesi de daha rahat ve kolay olacaktır.

 

 

Kadınlar eril iş dünyasında yer alabilmek için erkeksileşiyor mu?

 

Bu iş hayatının kendi sisteminden kaynaklanıyor. Bunu erkekler de yapmıyor, kadınlar da yapmıyor. Sertlik iş hayatının prensipleri ve gerçekleriyle oluşuyor. Bir girişimci, yönetici, profesyonel veya ne olursanız olun bu sistemin gereklilikleri var. O gereklilikleri yerine getirirseniz ancak varlık sürdürüyorsunuz. Ben bunu “Erkekleşme” olarak yorumlamıyorum. İş dünyasının gereklerine göre davranılması esas olan. Kuralları koyan iş hayatının kendisi…

 

 

Kadın güçlendikçe daha sert, daha acımasız olabiliyor. Böyle olmak zorunda mı?

 

İş dünyasında acımaya çok yer yok. Vicdanlı ve adaletli olacaksınız. Ama diğer taraftan sorumluluklar yerine gelmiyorsa, suistimaller varsa, doğal olarak acıma olmaz. Bu acımayı, vicdan ve adalet ile karıştırmamak gerekiyor. Her pozisyon için insanları motive eden şey, adaletli olmak. Kadınlar da acımasız olduklarında bunu “Erkek gibi olmak” için değil, iş dünyasının dayattığı gereklilikten yapıyor. Bir söz vardır, “Acırsanız acınacak hâle gelirsiniz” diye. Ben çocuklarımı yetiştirirken de “Eğer çocuklarıma acırsam, yarın hayat onlara acımaz” diyorum. Bana kimse “A yazık kıyamam” hiç demedi. Hakikaten çok koşturduğumda, yönetim kurulu başkanımız olan babamdan “Evladım çok yoruluyorsun” dediğini hiç duymadım. Burada daha hayatın gerekliliği ve neden-sonuç olarak bakıyorum. Vicdana, desteğe ihtiyacı olanlar var. Tabii ki burada da yıkıp yok etmek yok. Bunları da birbirinden ayırıyorum.

 

 

GENÇ KIZLARIN HAYALİ ZENGİN KOCA İLE EVLENMEK

 

 

İş hayatınızda hiç “Erkeklerden daha iyi olmalıyım” diye düşündünüz mü?

 

Başarıya “Erkeklerden daha iyi olmak” diye bakmıyorum. Kadınların aleyhinde görüyorum onu. Prensip olarak da sadece kadın gruplarının, kadın derneklerinin olmasını da yeterli bulmuyorum. Hâlbuki iç içe olması lazım. Zaten mesele bütün parçanın içinde ne kadar yer aldığımız değil mi? Orada varlığımızı artırmamız gerek. STK’ların içinde daha fazla kadının olması gerekiyor. Bakıyorum, kadınlar daha çok kadın STK’larının içinde varlar. Oysa kadınların yer alması gerek bir sürü platform mevcut.

 

 

Kadınlar her zaman bulunduğu yere emekleri ile mi geliyor, yoksa pozitif ayrımcılık görüyorlar mı?

 

Kadınlar bir yere getirilmiyor, kadınlar hak ettikleri için oralara geliyorlar. Hiç kimse işi bilmeyen, yetkinlikleri olmayan bir kadını konu mankeni olarak belli görevlere getirmez. Siyaset ve iş hayatı onu kaldırmaz. O koltuklar doğru insanlarla doldurulmaya çalışılıyor. Hiç kimsenin bir kadını sadece ön plana çıkarmak için belli yerlere getireceğini düşünmüyorum. Hepsinin arkasında mutlaka emek var. Özellikle kadınların hak ettikleri için oralarda olduklarını düşünüyorum. Bu pozitif ayrım ile ilgili bir konuya da dönüşüyor aslında. Ne olursa olsun o pozitif ayrımı, aslında iyi ve başarılı insanların içerisinden kadınların sıyrılması olarak görüyorum.

 

 

Her iyi eğitim alan kadın iş hayatına girebiliyor mu?

 

Buna çok kafa yoruyorum. Etrafımızda genç yetişen kızlarımız var. Çok iyi şeyler yapanlar var. Çok zeki, başarılı… Ama sonra ne siyasette, ne sivil toplumda ne de iş hayatında bu kızları göremiyoruz. Çekiniyorlar, hiçbir platformda olmuyorlar.

 

 

Neden sizce?

 

Çünkü öğretiler ve beklentiler var. Varlıklı bir aileden biriyle evlenmenin hayalini kuruyorlar. Birebir sohbet ettiğim kızlarla böyle şeyler duyuyorum. Bu aslında başkalarına bağlanmanın hayali. Bunu fırsatçılık olarak görüyorum. “Önce kendim var olacağım ve kendim olacağım” diye hayal kursalar ne kadar iyi yerlere gelecekler. Kadınlar aldıkları eğitimin hakkını ülkemize geri vermeleri geriyor. Şimdi gençlerde güzel hayaller görüyorum ama “O hayaller için sen ne yapıyorsun?” diye de soruyorum. Nasıl bir planın var? Bundan önemlisi de nasıl bir aksiyona geçiyorsun? İyi bir aksiyon olmadıktan sonra kâğıtta güzel okunan parçalar hâline gelir.

 

Etiketler:
Merjam

Merjam

  • Editörün Seçimi
  • En Çok Okunanlar

Copyright © Tüm hakları saklıdır. Merjam.com – Copyright 2021 | Codlio
3D tasarım ajansı